gittigidiyor

kıssadan hisse

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Çobanın Ziyafeti ve Topal Koyun



İran a açtığı seferde Sivas a doğru yol almakta iken, yaşlı bir çoban koşarak Yavuz un huzuruna geldi ve:

- Sulağımıza hoş geldin Sultanım Görüyorum ki yorgunsun, açsın. Bu fakire misafir olursan gönül alırsın, dedi

Yavuz Sultan Selim Han:

- Ben tek başıma değilim çoban baba. Ardımda koca bir ordu var, buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve:

-Allah Teâlâ kerimdir. Hele sen bir mola ver. Misafir kısmetiyle gelir, dedi.

Sultan Selim Han:

Bunda bir hikmet olsa gerektir diyerek ordusuna mola emri verdi. Çadırlar kuruldu. Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu. Sonra

Sultan Selim Han a:

-Sultanım, askerler eti yerken kemikleri kırmasınlar, diyerek tenbihde bulundu.

Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması bir daha tenbihlendi. Nöbet nöbet sofralara oturuldu. Bütün ordu doyuncaya

kadar koyunlardan yemelerine rağmen bu dört koyunun etlerini bitiremediler. Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti. Askerler Âmin dediler.

Koyunlar Allah Tela nın izniyle dirildiler ve sürüye tekrar katıldılar. Sadece koyunlardan biri topallıyordu. Olanlara herkes şaşırmıştı. Yavuz Sultan

Selim Han, çobana:

- Bu niçin topallıyor? diye sorunca çoban:

- Bir kemiği noksan olduğu için, dedi.

Bunun üzerine Sultan Selim Han, sakladığı aşık kemiğini çıkardı ve:

-Baba Sizi denemek istemiştim. Kamil bir veli olduğunuz anlaşıldı. Kusurumuz afola. Bizi dualarınızdan eksik etme, diye rica etti.

Çoban da:

- Allah Teala nın yardımı senin üzerindedir. Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber Efendimiz ve sahabeleri senin yanındadırlar.

Merak etme, zafer senin olacak, muzaffer olarak döneceksin, dedi.
 

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Aradığına Bağlı



Adamın biri Cüneyd-i Bağdadi ye gelip Nerede o eski kardeşlikler der, Hani, Allah için sevenler?

-Eğer sıkıntılarına katlanacak birini arıyorsan bulamazsın ama sıkıntılarına katlanacağın dostlar arıyorsan çoktur.
 

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
ŞAH IN KIZI



Şah Şüca Kirmanî nin bir kızı vardı. Kirman valileri ona talibdi. Şah onlardan üç gün mühlet istedi. Bu üç gün içinde mescidleri dolaştı. Güzel namaz kılan

bir genç gördü. Namazı bitirinceye kadar onu seyretti. Sonra yanına gidip:

-Ey genç, evli misin? diye sordu.

Genç; Hayır. deyince, ona;

-Kur an-ı kerîm okuyan, takva sahibi ve güzel bir kızla evlenmek ister misin? dedi.

Genç;

-Bana kim kız verir ki, dünyada üç dirhemden başka hiç bir şeyim yok,dedi.

-Ben veririm, bu üç gümüşün biri ile ekmek, biri ile katık, biri ile güzel koku satın al, dedi.

Şah Şüca kızını o genç ile evlendirdi. Kızı, o fakir gencin evine girdiğinde, bir kuru ekmek parçası gördü.

-Bu nedir? diye sorunca, genç;

-Senin nasibindir. Yarın sabah yemek için ayırmıştım, dedi.

Şah ın kızı babasının evine doğru gitmeye başlayınca, genç;

-Ah Ben Şah ın kızının, benim yanımda durmayacağını bilmiştim, dedi.

Kız bunu işitince;

-Ben senin fakirliğin sebebiyle gitmiyorum, îmanının zayıflığı için gidiyorum. Sen akşamdan, sabahın ekmeğini hazırlıyorsun. Ben ise babama şaşıyorum,

bunca senedir yanındayım, bana seni haramlardan kaçan, dünyayı hiç düşünmeyen birine vereceğim derdi. Bugün öyle birine verdi ki, Rabbine îtimad etmiyor,

rahat içinde bulunmuyor. Bu evde ya ben kalırım, ya bu ekmek. Sen karar ver. dedi.

Genç ekmeği bir fakire verdi. Şah ın kızı geri döndü ve onunla mesûd olarak yaşadı.
 

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Emanet Fare



Yüsuf adında gezgin bir zât, Zünnün-i Mısrî hazretlerinin İsm-i âzamı bildiğini öğrenince, Mısır a gitti. Huzüruna varınca, önceleri iltifat görmedi. Sonra

huzüra kabül edildi ve Zünnün-i Mısrî hazretlerine bir sene hizmet etti. Bir gün ona;

- Ey üstâd, sana bir sene hizmet ettim, artık hakkımı vermen gerekir. Senin İsm-i âzamı bildiğini söylediler. Onu, benden iyi emânet edeceğin bir başka

kimse olmayacağını bilirsin,dedi. Süküt etti. Ona cevap vermedi. Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendile sarılmış bir şey çıkardı. Ona;

- Fustat ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi? diye sorunca;

- Evet, dedi.

Zünnün hazretleri ona;

- İşte bunu ona götür. dedi.

O da sarılı tabağı aldı, giderken;

- Zünnün-i Mısrî gibi bir zât hediye gönderiyor. Acabâ nedir, ne kadar kıymetlidir? diye düşündü. Merakını yenemeyerek tabağı açtı. İçinden bir fare fırladı

ve kaçıp kayboldu. Bu duruma kızarak, Zünnün-i Mısrî nin yanına geldi.

Zünnün-i Mısrî ona;

- Biz seni denedik. Sana bir fâre emânet ettik, ona hıyânet ettin. Hiç sana İsm-i âzamı güvenip teslim edebilir miyim? dedi.
 

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Böyle Sultana Böyle Kadı



Hızır Bey, İstanbul kadısı ve belediye başkanı olarak vazifeye başladıktan bir müddet sonra, bir hıristiyan mîmar geldi. Hızır Beyi buldu. Kadı efendiye

halini arzedip, padişah Fatih Sultan Mehmed Handan şikayetçi olduğunu söyledi. O zamanlar, Avrupa ülkelerinde değil kralı mahkemeye vermek, aleyhinde konuşmak

bile, bir insanın kendi hayatından olması demekti.

O günlerde, İspanya da hıristiyanlar, binlerce müslümanı; kadın, ihtiyar, çocuk demeden kılıçtan geçirmekteydi. Bir hıristiyan ise, bir müslüman devletinde,

o devletin kadısına, devletin padişahını şikayet edebilme hakkını kendisinde bulabiliyordu.

Hızır Bey, hıristiyan mîmarı dinledi. Fatih Sultan Mehmed Han, bugünkü Ayasofya Camiinden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mîmarî husûsiyetlere sahip

bir cami yaptırmak istemiş ve o hıristiyan mîmar da bu işe talib olmuştu. Ama bir hıristiyan olarak, müslümanların, meşhûr Ayasofya kilisesinden daha üstün

husûsiyetleri haiz bir esere sahib olmalarına gönlü razı olmamıştı. Bu gayesini gerçekleştirebilmek için de, böyle bir camiyi kendisinin yapabileceğini

söyleyerek işe talib oldu. Caminin inşaatı başladı. Mısır dan binbir zahmetle getirilmiş sütunların yüksekliklerini kısa tutmuş, dolayısıyle kubbenin yüksekliği

de Ayasofya dan alçak olmuştu. İnşaatın bitmesine yakın ziyarete giden Fatih Sultan Mehmed Han, sütunların kasıtlı olarak küçültülüp, meşhûr Ayasofya dan

daha üstün bir binanın yapılmaması gayreti güdüldüğünü anladı. Bu hale çok hiddetlendi. Hıristiyan mîmarın cezalandırılmasını emretti. Emir yerine getirildi.

Eli kesildi. Yüzlerce kilometreden binbir emekle gelen mermer sütunlar, hıristiyan gayreti ile kısaltılmış, Sultanın emri ve iyi niyeti ayaklar altına

alınmıştı. Üstelik devletin kanun ve nizamına uymak karşılığında zımmîlik hakkı bahşedilmiş olmasına rağmen, böyle bir yola tevessül etmişti.

Bir mîmar için el, her şeyden daha fazla lüzumluydu. Ama malesef, düşünmeden işlediği bir suça diyet olmuş, elsiz kalmıştı. İki çocuğu bir hanımı vardı.

Müslümanların halini, Osmanlıların adaletini bilenler;

-Bu işte bir acelelik var, müslümanlar bu işi yapanı suçlu bulurlar, hele onların adil kadıları, padişahın bile gözünün yaşına bakmaz cezasını verirler,

dediler.

Hıristiyan mîmar pek inanmadıysa da, ısrarlar karşısında dayanamayıp kadıya gitmeye karar verdi. İşte onun için, Hızır Beyin huzûrunda bulunmaktaydı. Bütün

bunları, adil Osmanlı nın adil kadısına tek tek anlattı. Hızır Bey, tam bir sükûnetle hadiseyi dinledi. Daha sonra soruşturup, meseleye vakıf oldu. Şahidlerle

beraber, Fatih Sultan Mehmed Hanı, imparatorların, kralların, beylerin taht ve mülkleri, iki dudağı arasından çıkacak bir çift söze bağlı olan Osmanlı

padişahını mahkemeye davet etti. Bildirilen saatte mahkeme teşkîl edildi. O sırada, Fatih Sultan Mehmed Han da geldi. Eli kesilen hıristiyan mîmar ayakta

duruyor, ürkek ürkek etrafını seyrediyordu. Böyle bir mahkemeyi ilk defa görüyordu. Çünkü onların bildiği, güçlü olanın hakim olmasıydı ve gücü yetene

her şey mübahtı. Köhne Bizans, zayıf olan herkesin ezildiği, güçsüzün elinden ekmeğini kapanın kahraman olduğu, mahkemelerin değil suçluya ceza vermek,

zulüm gören masûmu cezalandırdığı bir yerdi. Böyle bir toplumdan gelen bir kimse, Osmanlının adil idaresini hayal bile edemezdi.

İstanbul Fatihi Sultan Mehmed Han, mahkeme salonu olarak kullanılan yere girince, baş köşede bulunan yere oturmak arzusuyla o tarafa doğru yöneldi. Padişahın

bu halini gören kadı Hızır Bey, hiç çekinmeden;

-Oturma begüm .. Hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzûrunda ayakta dur dedi.

Sultan, sözü ikiletmeden söylenilen yere geçti. Mahkemenin padişahı Hızır Beydi. Çünkü Hızır Beyin şahsında, İslamiyetin adil hükümleri karşısında bulunmaktaydı.

Hızır Bey;

-Sen, Murad oğlu Mehmed Bu zımmînin elini kestirdin mi?a deyip söze başladı.

Mahkeme neticesinde;

-Sen, Murad oğlu Mehmed Mahkeme edilmeden bu zımmînin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın Senin elin de onunki gibi kesilecek Eğer zımmîyi razı edebilirsen,

ölünceye kadar onun ve çoluk-çocuğunun maîşetini temin etmek karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin a dedi.

Herkesle birlikte Padişah da tam bir sükûnet içerisinde kararı dinledi.

Hıristiyan mîmar, bu ulvî karar karşısında daha fazla dayanamadı. Ağlayarak Padişahın ellerine kapandı. Ölünceye kadar maîşetini temin etmek karşılığında

anlaştılar. Zalimleri bile ağlatacak böyle bir adaletin, ancak hak bir dînin mensupları tarafından icra edilebileceğini düşünen hıristiyan mîmar, aile

efradı ile birlikte müslüman olmakla şereflendi. O da yüce İslam dîninin yayılması için gayret eden kimseler arasına katıldı.

Bu mahkemeden birkaç gün sonra, Fatih Sultan Mehmed Han, Kadı Hızır Beyi ziyaret etti. Mahkeme esnasında gösterdiği adalete teşekkür edip;

-Eğer bana, bir suçlu gibi değil de, bir padişah gibi muamele etseydin, seni şu kılıcımla parçalardım, dedi.

Hızır Bey de, Padişaha mahkeme esnasındaki hal ve hareketleri için teşekkür ettikten sonra;

- Eğer padişahlığına güvenip, dînin emri olan hükmüme karşı gelseydin, seni bu arslanlara parçalattırırdım, dedi ve paltosunun iki eteğini çekti.

Bakanlar, Hızır Beyin eteği altındaki iki arslanın sert bakışlarını gördüler. aBöyle sultana, böyle kadı.a demekten kendilerini alamadılar.
__________________
 

beydemir

Aktif Üye
Katılım
15 May 2011
Mesajlar
482
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Şeytanın tuzakları!!!
Şeytanla kabristanda karşılaşan adam, şeytanı çok neşeli bir halde görünce şeytana sordu:
-"Bu ne hal?"
-"Altın devrimi yaşıyorum" diye cevap verdi şeytan. Adam anlamazlıktan geldi ve
-"Ne demek istiyorsun?" dedi. Şeytan;
-"Sen de pekala biliyorsun. Asırlarca ahir zaman dedim durdum. Şimdi artık mutluyum. O Asr-ı Saadette neler çektiğimi bir ben bilirim. Hangi sahabeyi görsem dizlerimin takat'i kesilirdi. Hele Ömer, onu görünce saklanacak delik arar, yolumu değiştirirdim. Daha sonrada rahat yüzü gördüm sayılmaz. Sahabeler gitti, müçtehitler geldi. Her asırda bir kutup, bir müceddit, nice alim nice veli... Bana rahat yüzü mü gösterdiler? Geylânî gitti, Gazalî geldi. Rabbânî gitti, Mevlânâ geldi.Şimdi gün benim, devran benim" dedi. Adam sordu tekrar:
-"Milyonlarca, milyarlarca insanı nasıl yoldan çıkarıyorsun? Bunu hangi kuvvetle yapıyorsun?"
Şeytan bir kahkaha savurdu: "Allah'ın onlara verdiği kuvvetle!"
-"Nasıl olur!?"
-"Anlatayım" dedi şeytan: "İnsana takılan bütün aletler, duygular, verilen bütün hisler, kuvvetler hep Allah'ın ihsanı. Ben o insana Allah'ı unutturuyorum. İçine vesvese atıyor, ne lazımsa yapıyorum. Oyunlar tezgahlıyor, tuzaklar kuruyorum. Sonunda bana uyarsa, Allah'ın bu ihsanlarını benim istediğim yönde kullanıyor. İşte bütün mesele bu kadar basit."
-"Demek sen Allah'ı biliyorsun?" diyerek hayretini belirtti adam. Şeytan acı acı gülerek, --"Öyle laf ediyorsun ki şaşıyorum" dedi.
-"Hiç bilinmeyen bir Zât'a isyan edilir mi? O'nu bilmeyen mi var? Ama kimisi Kur'ân'ı dinler emirlerine uyar. Kimisi de beni dinler, isyan yolunu tutar."
Adam, şeytana silahlarını sordu. Şeytan:
-"Bunları ezberlemeye hafızan yetmez" dedi. "En çok kullandıklarım dünya sevgisi, benlik davası, şehvet, gazap, hırs, haset, riya. Herkesin nabzına göre şerbet veririm. Birine aldanmazsa, diğerini sunarım. Kendime bağlayıncaya kadar peşini bırakmam. Bunu başardım mı işim kolaylaşır. Artık ben o kişinin ardına düşmem. O beni takip eder."
Şeytan onu bir kabre götürerek "Bak" dedi. Adam baktı. Toprağın altını da, üstü gibi seyredilebiliyordu. Şeytan, "şu var ya" dedi, "bil bakalım, erkek mi kadın mı? "Ne bileyim ben" diye cevap verdi adam. Şeytan "vaktiyle" dedi, "şu kemikler bir kadına, şu ilerideki de bir delikanlıya aitti. İkisini de rahatlıkla parmağımda oynatıyordum. Bu kainatı, ondaki harika hadiseleri, insanın mükemmel yaratılışını, ölümü hesap gününü kısacası, her hakikat'i unutturdum onlara. Şehvetten başka bir şey düşünmez oldular. Bir ömür boyu hayvan gibi yaşadılar. Şimdi de azap çekiyorlar."
Mezarlıkta biraz ilerlediler. Şeytan bir başka kabri gösterdi:
-"Bil bakayım, bu kemikler zengin kemiğimi, fakir kemiğimi?"
-"Kemiklerden bir şey anlaşılmıyor" dedi adam. Ama mezar taşından bu şahsın vaktiyle zengin biri olduğu belli.
-"Evet" diye cevap verdi şeytan. "Ben bu adamı servetiyle gururlandırdım. Mal sevgisi gönlünde o kadar yer etti ki, işin birini bırakıp diğerine koşuyor, rüyalarında bile parayla uğraşıyordu. Ona rahat yüzü göstermedim. Gayr-i meşru kazançların peşinde koşturdum. Zalim oldu, hırsız oldu, mağrur oldu. Bunlar onu mahvetmeye yetti. Şimdi ilk hesabını veriyor. Şu berideki de bir fakirdi. Onu da bunun malına haset ettirdim. Kalbine kin ve nefret tohumları serptim. Bu kadarla da kalmadım, onu ruhî bunalımlara ittim. Sonunda kaderi tenkide kadar götürdüm. O da bir başka azap içinde. İşte bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir" dedi. Sonra kaybolup gitti
 

Bilgi / İnfo

satcafesi.net kar amacı gütmeyen bilgi & paylaşım üzerine kurulu ücretsiz bir forum sitesidir,Üyeler her türlü bilgiyi,dosya,video,resim,vs. önceden onay olmadan paylaşabilmektedir,bunedenle oluşacak herhangi bir illegal paylaşımdan satcafesi sorumluluk almamaktadır,T.CK.na aykırı paylaşım görüldüğünde iletişim kısmından bizlere bildirmenizi rica ederiz.

Yasal Haklar

Foruma gönderilen mesajlardan öncelikle mesaj sahipleri sorumludurlar. Forum yöneticileri başkalarının mesaj veya konularından sorumlu tutulamazlar. Ancak yasal nedenlere bağlı herhangi bir şikayet durumunda, yetkililer bilgilendirildiği takdirde ilgili düzenleme yapılacaktır.
Üst