gittigidiyor

*** Osmanlı Devleti'nde Önemli Kişiler ***

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
ERTUĞRUL GAZİ

183353_10150099884272414_123990987413_6766093_2486223_n.jpg


Osmanli Devleti'nin kurucusu Osman Gâzi'nin babasi. Gündüz Alp'in ogludur. Oguzlarin kayi boyundandir. Cengiz'in islâm memleketlerini talan ettigi sirada, babasi, Selçuklu topraklarinda yasamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmis, Amu Deryâ'yi geçip Oguzlarin yogun oldugu Aral havzasina gelmisti. 1220'lerde Horasan'in kuzey sinirina, oradan Karakum çölünün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat'a ulasmisti. Mogol istilâsinin buralara kadar ulasmasi üzerine kabilesine daha uygun bir yer arayan Gündüz Alp, Erzincan'a dogru hareket etmis, Pasin ovasinda Sürmeli çukura geldiklerinde hastalanarak vefat etmisti.

Babalarinin vefatindan sonra Ertugrul Gazi kabileye reis seçildi ve agabeyleri Sungur Tekin ve Gündogdu, kendilerine tâbi kabile mensuplariyla beraber Ahlat'a geri döndüler. Ertugrul Gazi ise, kardesi Dündar Bey ile beraber batiya hareket etti. Sivas yakinlarina gelip konakladiginda, Selçuklu ordusu ile büyük bir Mogol birliginin kiyasiya çarpismakta ve Mogollarin Selçuklu ordusunu bozmak üzere oldugunu gördü.

Yigitlik ve erligin bütün vasiflarini üzerinde toplayan Ertugrul Gazi, islâm'in ve Türk'ün sânindan olan zâlime karsi magdura destek olmakta zerre kadar tereddüd etmedi. "Maglûba yardim etmek erlik olur. Hizir gibi, bunalmis zamanlarinda çaresizlere yardima yetiserek ellerinden tutalim" diyerek, Selçuklu saflarina katilip, Mogollara karsi saldiriya geçti. Bir kaç yüz kisilik bu kuvvetin civanmertligi üzerine savasin seyri degisti ve kisa sürede Mogol kuvvetleri darmadagin oldu. (Bu savasin, Haremzsahlarla yapilan Yassiçimen Savasi oldugu da rivayet edilmektedir.)

Savastan sonra, Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd, Ertugrul Gâzi'ye iltifatlarda bulundu. Hil'at giydirdi ve Selçuklu ülkesinde yasamak için göç ettiklerini ögrenince Ankara yakinindaki Karadag mintikasinda oturmak için toprak verdi (1230).

Iznik imparatorlugu ile Selçuk hududunda sürekli çarpismalar üzerine sultan birinci Alâeddîn Keykubât 1231'de bir ordu ile Sultanönü civarina geldi. Bütün maiyyeti ile beraber yaninda yeralan Ertugrul Gâzi'yi öncü kuvvetlerine komutan yapti. Ertugrul Gazi, Rum ordusu üzerine yürüyünce, imparator Theodor Laskaris'in Rumeli'den yardimci çagirdigi Aktav tatarlariyla karsilasti. Yenisehir ovasinda üç gün gece-gündüz devam eden siddetli çarpismalar sonunda düsmani bozup, inegöl'e kadar tâkib ederek pek çok ganimet aldi. Elde ettigi bu büyük basaridan sonra Eskisehir Sögüt mevkiinde sultan Alâeddîn'le bulusan Ertugrul Gazi mükâfatlandirildi. Sögüt ve Saraycik mahalleri kislak, Domaniç dagi da yaylak olmak üzere kendisine verildi.

Ertugrul Gazi Anadolu'ya geldikten kisa bir müddet sonra, Selçuklu Devleti çökmeye yüz tutmus, Anadolu parça parça olmustu. Türk uç beyleri, Selçuklulardan bosalan yerleri doldurmaya ve yeniden güçlü bir devlet kurmayi tasarliyorlardi. Anadolu'da irsâd ve gaza yapan gönül sultanlari, tasavvuf ehli âlimler ile dervisler yeniden toplanmayi tesvik ediyorlar ve istikbâlde kurulacak yeni bir Türk devleti müjdeliyorlardi.

Ertugrul Gazi asireti ile beraber gelip Sögüt ve Domaniç'e yerlesti. Bu yillarda bölgede bulunan Germiyan'in babasi Alisir ve Çavdar adli bir tatar, el altinda tuttuklari kuvvetlerle halki tedirgin edip; pazar ve hayvanlarini talan ederek geri dönerlerdi. Ertugrul Gazi buraya yerlesince, bunlara mâni oldu. Bizans kale ve sehirlerinin hâkimi olan hiristiyan tekfurlarla da iyi anlasti. Adaleti, halka olan iyi muamele ve yardimlari o kadar çoktu ki, hiristiyan tebea bile onu yürekten sevip sayiyordu. Bu sevgi ve baglilik o kadar fazla idi ki, Sogüt'te bulunan hiristiyan zimmîter, Ertugrul Gazi vefat edince, çiftliginin yarisi ile bir bagi onun ruhu için vakfedip kadi emrine vermislerdi.

Sögüt'e yerlesmesinden bir kaç sene sonra Karacahisar tekfuru, bölgedeki müslüman ahâliyi rahatsiz etmeye basladi. Ertugrul Gazi de sultan Alâeddîn'i savasa tesvik etti. Sultan Alâeddîn'le beraber Karacahisar kalesini kusattilar. Uzun süre yapilan siddetli savaslardan sonra tekfur baris istediyse de kabul edilmedi. Bu sirada Mogollarin Eregli'yi alma haberi geldi. Sultan kaleyi fethetme isini Ertugrul Gâzi'ye birakarak Mogollari karsilamaya gitti. Bir müddet daha devam eden muhasaradan sonra Ertugrul Gazi kaleyi fethetti. Tekfuru yakaladi. Elde edilen ganimetin beste birini Sultan'a gönderip kalanini gazilere dagitti.

Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd'in vefatina kadar etrafin fethi ve islâmiyet'in yayilmasi için bütün gayreti ile çalisti. Sultan'in vefatindan sonra, Sögüt uç bölgesinde Bizans'la mücâdeleye devam etti. 1281 yilinda 92 veya 96 yasinda vefat ederek yine Sögüt'e defnedildi (Bkz. Osman Gazi).

Ertugrul Gazi, çevresinde bulunan beyliklerin ve devletlerin durumlarini ve siyâsî sartlari gayet iyi degerlendirirdi. Komsulari ile dâima iyi geçinerek asiret ve tebeasini güçlü bir durumda, huzur ve rahat içinde yasatti. Çiplaklari giydirip donatir, dul kadinlara, fakirlere, düskünlere dâima yardim ederdi.

Ertugrul Gâzi'nin görevi bu kadardi. Geldi... Yarim asir adalet ve huzur içinde yasattigi bölge halki yaninda, hiristiyanlara da Islâmiyet'i sevdirip gitti. Bundan sonra dogudan gelen Horasan erenleri Alp ve Abokul gibi adlarla anilan mürsidler, bu ve bunun gibi Türk oymaklarina yegâne gayenin cihâd ve i'lâ-yi kelimetullah (Allahü teâlânin ism-i serifini yüceltmek, Islâm'i yaymak) oldugunu asiladilar. Sonra bu gayenin gerçeklestirilmesi için lüzumlu olan bilgi ve tecrübeyi verip, yol gösterip teskilâtlandirarak sevk ve idare ettiler. Harblerle aldiklari Bizans topraklarini tamamen Türk-islâm topragi hâline getirmek için muazzam bir fâaliyete giristiler. Bu faaliyetler; harcanan büyük enerji, dehâ, islâm'in adaleti ve en önemlisi erenlerin duasi bereketiyle kisa zamanda müsbet neticeler verdi. Dervis gaziler, bir memleket ve sehri fetheder etmez bâzilari derhâl oraya yerlesip, kalan kisim daha ileri yürüdü. Arkadan dâima taze kuvvet yetistirildigi için, bu yürüyüsün ardi arkasi kesilmedi. Fethedilen sehir ve beldelerde; camiler, medreseler, tekkeler, hastaneler, kervansaraylar, imaretler, çesmeler, yollar ve köprüler... yapildi, islâmî tedris, egitim ve ögretim basladi, içtimaî yardim müaesseseleri faaliyete geçirildi. Elde edilen topraklarda asayis, sulh ve sükün te'min edildi.

Ertugrul Gazi'den sonra Osman Gazi ile yeserip sonrakilerle büyüyen, denizleri, diyarlari, ülkeleri, iklimleri, kit'alari muhtesem dallari arasina bütün insanlik, Asr-i seadetten sonra bir daha görüp hayal edemedigi bir sekilde, tam alti asir yasadi.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Ahmet Cevdet Paşa

2815.jpg


Osmanlı Devlet Adamı, tarihçi, hukukçu

1822 yılında doğdu. İlköğrenimini Lofça'da yaptı. 1839'da İstanbul'a gelerek Fatih'teki Papasoğlu Medresesi'ne girdi. Burada öğrenimini sürdürürken bir yandan da tarih, coğrafya, astronomi, matematik gibi alanlarda özel ders aldı ve Fransızca öğrendi. Medreseyi 1844 yılında bitirdi. Sonra bugün Arnavutluk sınırları içinde kalan Premedi kazası kadılığına atandı. 1845'te müderris oldu. 1846'da Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın yanında görevlendirildi. Bu tarihten paşanın öldüğü 1858'e kadar hukuki konularda danışmanlık yaptı. 1849'da, olağanüstü görevle Bükreş'te bulunan Fuad Efendi'nin (Paşa) yanına gönderildi. 1850'de Meclis-i Maarif üyeliğiyle birlikte Darülmuallimin müdürlüğüne atandı. 1851 yılında yeni kurulan Encümen-i Daniş üyeliğine getirildi. Bu kurul tarafından Osmanlı Deveti'nin 1774'ten sonraki tarihini yazmakla görevlendirildi. 1855'te vakanüvisliğe atandı. 1856'da Galata kadısı oldu. 1857'de "Mekke" payesi aldı.

Fransızca ve Farsça öğrendi. “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye” isimli hukuk metnini oluşturan heyetin başkanı oldu. Divan-ı Ahkam-ı Adliye Reisliği yaptı. Bu makam, bakanlığa çevrilince, ilk adalet bakanı oldu. Beş kez adalet, üç kez eğitim, iki kez evkaf, bir kez dahiliye, ticaret ve ziraat bakanlıklarında bulundu. “Cevdet Tarihi” en önemli eseridir. 1895 yılında vefat etti.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
EVRENUZ BEY

images


Osmanlilarin Meshur Kumandanlarindan. Ondördüncü asir baslarinda Karasi diyarinda dünyaya gelmistir. Ailenin reisi olan Isa Bey ile oglu Evrenuz Bey Karasi Beyligi ümerasindan iken bu Beyligin Orhan Gazi tarafindan feth edilmesi üzerine Osmanlilarin hizmetine geçmislerdi.

Sehzade Süleyman Pasa'nin maiyetine verilen Evrenuz Bey onunla birlikte Kümeliye ilk ayak basan yigitler arasinda yer alip Ipsala, Malkara, Dimetoka vesair kalelerin alinmasinda son derece mühim rol oynadi. Babasi Isa Bey ise bu akinlarin birinde sehid düstü. Sehzade Süleyman Pasanin vefati üzerine Kümelide meydana gelen gerileme esnasinda Evrenuz Bey ile Haci îlbey'inin üstün gayretleri neticesinde vahim bir durum meydana gelmedi. Ayni zamanda karsi akina geçen bu kumandanlar Kesan ile Ipsala'yi zaptederek Kümeliye geçmis olan Murad Hüdâvendigar Gazi'nin iltifatina mazhar oldular. Sultan, Evrenuz Beyi Edirne üzerine yürüyen Ordunun sol koluna tayin etti ve Makedonya' daki Sirp Kuvvetlerinin üzerine gönderdi. Evrenuz Bey' i daha sonra Serez'de Akinci Kumandani olarak görüyoruz. Burasini kendisine karargâh yapan genç Kumandan Makedonyaya yaptigi akinlarla mühim kale ve Sehirleri feth ediyordu 1385 yilinda vezir Çandarli Halil Pasa ile Makedonyanin ele geçirilmesi harekâtina katildi. Bu harekâtin tamamlanmasindan sonra Hacca giden Evrenuz Gazi,dönüsünde Kosova Savasina katilmis ve Sultan Murad onun tecrübelerinden çok faydalanmisti.

Kosova Savasindan sonra Sultan Yildirim Bayezid Han zamaninda da Haci Evrenuz Beyin fetih faaliyeti devam etti. Vadine ile Çitroz kasabalarini el egeçirdikten sonra, 1390 yilindan itibaren alti yil Arnavutluk üzerine amansiz akin hareketlerinde bulundu. Nigbolu muharebesinde ve Eflak Seferinde büyük kahramanliklar gösterdi. Evrenuz Bey Sultan Yildirim Bayezid'in ölümü ile ortaya çikan karisik devrede, önce Emir Süleyman tarafini tuttu ise de onun ölümünü müteakip bu gailelere karismamak için geri çekildi. Kendisi Kümelide iken Musa Çelebi'nin onu ve diger beyleri Emir Süleyman tarafini tutmakla suçlamasi ve tazyik etmesi neticesinde el altindan Mehmed Çelebi'ye haber göndererek Kümelide uygulayacagi siyaset hakkinda bilgi verdiler. Neticede Çelebi Mehmed bu gazi Beylerin de yardimi ile Osmanli Birligini yeniden kurmaya muvaffak oldu.

Haci Evrenuz gazi 100 yasini geçmis oldugu halde 1417 Kasiminda vefat ederek Vardar Yenice'sindeki Türbesine defn edildi. Evrenuz Beyin buradaki türbesinden baska Cami, Medrese ve Imareti ile diger sehirlerde hayir eserleri mevcuttur. Evrenuz ailesi Kümelide "Evladi Fatihan" teskilatinin basinda olarak 19. Yüzyil ortalarina kadar gelmislerdir.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Ahmed Resmi Efendi ( 19.12.1699)- (1783)

1700 yılında Girit'te doğan Ahmed Resmi Efendi, Osmanlı Devlet adamı ve tarihçisidir. İstanbul'daki Reisülküttablardan Tavukçubaşı'nın damadı Mustafa Efendi'nin yanında yetişti ve daha sonra onun damadı oldu. Devlet hizmetine girerek bazı görevlerde bulunan Ahmed Resmi Efendi, Sadrazam Ragıb Mehmed Paşa tarafından, Sultan Üçüncü Mustafa'nın tahta geçişini bildirmek üzere Şıkk-ı sani defterdarlığı payesi ile elçi olarak Avusturya'ya gönderildi. Çeşitli elçiliklerde bulunmaya devam eden Ahmed Resmi Efendi cavuşbaşı, madbah, tersane emini, rüznamçeci oldu.

Avrupa'yı yakından tanıyan Ahmed Resmi Efendi, 1771 yılında sadaret kethüdalığına getirildi. Küçük Kaynarca Antlaşması görüşmelerine de katılan Ahmed Resmi Efendi, 31 Ağustos 1783 tarihinde vefat etti. Üsküdar'da Karacaahmed mezarlığına defnedildi.

ESERLERİ

1.Hamiletü'l - Kübera
Darüssade Ağaları Ahmed Resmi Efendi
Yayına hazırlayan Ahmet Nezihi Turan
Kitabevi Yayınları

Kaynak metinlerin sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılamaması, araştırmacılara ve okuyuculara ulaştırılamaması, Osmanlı tarihi üzerinde çalışanları kısa yoldan sübjektif hükümler vermeye yönlendirecek, araştırmacı ve okuyucu ideolojik tarih anlaışının ürettiği tek taraflı, yanlış ve eksik bilgilerle yolunu aydınlatmaya çalışacaktır. Bu ise tarih öğrenme ve öğretmenin amacı değildir. Doğruyu bulma, görme ve anlamada ifrat ve tefrite yer yoktur. Memnuniyetle ifade etmeliyiz ki günümüz okuyucusu özellikle tarih sahasında sübjektif değil, objektif bilgi ve tespitlerin peşindedir. Okuyucunun bu temayülü ilgili müesseseler ve araştırmacılar tarafından tarihimizi iyi anlama ve öğrenme yolunda kazanç sayılmalı, tarih sahasında toplumu daha ileri noktalara götürecek adımlar atılmalıdır.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Ahmet Vefik Paşa ( 1823)

981.jpg


1823 yılında İstanbul’da doğdu.Babası Paris Büyükelçiliği Maslahatgüzarlığı’nda bulunmuş Mehmet Ruhiddin Efendidir.Büyükbabası Yahya Naciddin Efendi, Divan-ı Hümayun tercümanlığında bulunan ilk Türk’tür.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
MALKOÇOĞULLARI

188856_10150108400882414_123990987413_6842846_3837173_n.jpg


Osmanlilar zamaninda hizmetleri ve kahramanliklariyla meshur akinci ailesi. Malkoçogullarinin merkezi Silistre'dir. Yildirim Bâyezîd, Fâtih Sultan Mehmed, sultan ikinci Bâyezîd ve Yavuz Sultan Selîm Han zamanlarinda önemli hizmet ve kahramanliklari görülen bu ailenin atasi Malkoç Mustafa Bey'dir. Turhan Beyogullari, Mihalogullari ve Evrenosogullari gibi, Rumeli'ye sefer yapan ve akinlar düzenleyen Malkoçogullari, kisa zamanda ün kazandilar. Yildirim Bâyezîd Han, sehzadesi Çelebi Süleyman'in yerine Malkoçoglu Mustafa Bey'i Sivas valiligine tâyin etti. 1402'de Tîmûr Han'in Anadolu'ya düzenledigi sefer sirasinda Sivas'i on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey sonunda kaleyi teslim etti. Fakat Tîmûr Han'ni askerleri tarafindan sehîd edildi. Malkoç Mustafa Bey'in oglu Bâli Bey sayesinde, ailenin ünü Fâtih Sultan Mehmed Han ve sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda da devam etti.

Fâtih Sultan Mehmed Han tarafindan 1456'da Eflak prensligine tâyin edilen ve Kazikli Voyvoda olarak bilinen Vlad, Pâdisâha bagli kalacagina dâir söz vermesine ragmen, sözünde durmayarak Osmanlilar aleyhine Macarlarla anlasti. Fâtih Sultan Mehmed Han'in Trabzon seferini firsat bilerek, Tuna'yi geçti ve Bulgaristan topraklarini yagmaladi. Daha sonraki bir zamanda da Tuna kenarinda bulunan Osmanli kuvvetleri üzerine baskin düzenleyerek, kumandanlarindan Yûnus Bey'i sehîd, Hamza Bey'i de esir aldi. Daha sonra da Hamza Bey'i sehîd ederek basini Macar kralina gönderdi. Aldigi esirlerin hepsini kaziklattiktan sonra, Osmanlilara âid bir takim sehir ve kasabalari tahrîb etti. 25.000 esir alarak memleketine döndü. Hamza Bey'in ve bir çok Türk' ün pek vahsice sehîd edildigini haber alan Fâtih Sultan Mehmed Han, Vlad'in üzerine yürümeye karar verdi. 1462 baharinda Widin'e kadar nehir yolu ile geldi. Fakat Kazikli Voyvoda'ya tesadüf edemedi. Bunun üzerine Evrenosoglu Ali Bey'in oglu Ali Bey'i Eflak içlerine akina me'mur etti. Kazikli Voyvoda Osmanli akincilarini vurmak üzere kuvvetler gönderdi. Mahmûd Pasa tarafindan muharebe düzenine sokulan ve sag kanatta Malkoçoglu Bâli Bey'e bagli birliklerin de yer aldigi akinci kuvvetleri, agaçliklar altindan birdenbire ortaya çikarak Eflaklilari bozguna ugratti. Yapilan muharebede, yedi bin kisi oldugu tahmin edilen bu kuvvetlerin pek azi kurtulabildi. Daha sonra yapilan muharebelerde Eflak tamamen Osmanli hâkimiyetine girdi.

Fâtih Sultan Mehmed Han 1475'de Malkoçoglu Bâli Bey'i Macaristan üzerine akina gönderdi. Semendire ve civarinin muhafizi Malkoçoglu'nun emrine kapu halkindan iki bölük garip yigit ile Rumeli beylerinden Hasan Beyoglu îsâ Bey de gönderildi. Malkoçoglu Semendire civarindan Tuna'yi geçerek, Szerem ovasina yâni Tuna ile Sava arasindaki zengin bölgeye girerek akinlar düzenledi. Geri dönecekleri sirada yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini duydu. On bin kisi kadar olan Macar kuvvetleri, Türk akinci kuvvetlerinin yorulmasini bekliyorlardi. Kendi yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini anlayan Malkoçoglu harbe girmekte tereddüd etmedi. Akincilarin bir kismi Malkoçoglu Bâli Bey'in idaresi altinda pusuya girerken diger kismi Hasan Beyoglu îsâ Bey'in idaresinde harbe atildilar. Fakat savas Türklerin aleyhine bir hâl aldi. Hattâ savasa kumanda eden Hasan Beyoglu îsâ Bey atindan düsürüldü. Isa Bey tam bu anda; "Hay Bâli! Hay Bâli!" diye haykirdi. Bu sesi duyan Malkoçoglu Bâli Bey kuvvetleri pusudan firlayarak Macarlan beklemedikleri anda bozguna ugrattilar. Fâtih Sultan Mehmed Han'in 1478'deki iskodra seferine katilan ve Venedik dolaylarina akinlarda bulunan Malkoçoglu Bâli Bey, 1479'daki Macaristan seferinde kahramanliklar gösterdi ve önemli hizmetlerde bulundu.

Sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda Kili ve Akkerman alinmis, Osmanlilar Bogdan prensligiyle Karadeniz arasina girerek, Bogdan'in deniz yolunu kapamislar, bu sebeple prensligin ekonomik varligi tehlikeye düsmüstü. Bogdanlilar ou iki kalenin geri alinmasini düsündüler. Kalenin zabtindan sonra, Akkerman'da kalmis olan bâzi Bogdanlilar, Bogdan prensine haber gönderip, onu kalenin alinmasi için davet ettiler. Bogdanlilar, kale muhafizlarinin gafletinden istifâde ile ipler takarak bir kismi kaleye çikti. Bir kismi da iplerin üzerinde iken muhafizlar haber alarak kaleye girenleri yakalayip, digerlerinin de iplerini kestiler. Bogdan beyinin bu hareketi üzerine Rumeli beylerbeyi Hadim Ali Pasa'ya Bogdan seferine çikmasi emredildi. Hadim Ali Pasa 1485 Eylül'ünde Bogdan'a girdi. Bogdan prensi ise mukavemet edemeyecegini anlayarak hem yardim istemek hem de hayâtini kurtarmak için Lehistan krali Kazimir'in yanina gitti. Hadim Ali Pasa kuvvetleri döndükten sonra memleketine varan Bogdan prensi, 1486'da Kili ve Akkerman taraflarina tekrar taarruz etti.

Bunun üzerine akinci kumandani ve Silistre sancakbeyi Malkoçoglu Bâli Bey, Bogdan harekâtina me'mur edildi. Malkoçoglu Bâli Bey'in Bogdan'a girmesi üzerine Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Leh ve Macar krallarindan yardim istedi. Onlar da bir takim yardimci kuvvet gönderdiler. Prut nehri üzerine köprü kuran Malkoçoglu Bâli Bey, kendi akincilariyle orada durup timarli sipâhî kuvvetlerini ileri gönderdi. Bu sirada düsman gözcü kuvvetleri, Malkoçoglu üzerine baskin yaptiysa da hiç telas göstermeyen bu tecrübeli kumandan, bir taraftan hücumlara karsilik verdi, diger taraftan da bir kisim kuvvetlerini bayraklari ve mizraklariyle beraber pusuya yatirarak yanindaki az askerle bir müddet çarpisti. Sonunda, pusudaki askerlerini birdenbire çikararak, yeni kuvvet geldi zanniyla düsmanin maneviyâtini sarsip, onlari bozguna ugratti ve bir hayli ganîmet topladi. Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Osmanlilarla basa çikamiyacagmi anlayinca; dört bin altin vergi vermek suretiyle Osmanli hâkimiyetine girdi.

Lehistan krali Jan Albert, Osmanli himayesinde bulunan Bogdan üzerine 1497 senesinde taarruz etti. Osmanli hükümeti daha önce Lehlilerle imzalanmis andlasmanin hükmü kalmadigini ileri sürerek Silistre sancakbeyi ve akincibeyi Malkoçoglu Bâli Bey'i 1498 senesi ilkbaharinda kirk bin kisilik bir kuvvetle Lehistan'a yolladi. Malkoçoglu'nun idaresindeki Osmanli kuvvetleri, Turla yâni Dinyester suyunu nehir gemileri üzerine kurduklari köprüden geçerek Lehistan'a girdiler. Bâli Bey büyük oglu Ali Bey'i askerine ardçi ve küçük oglu Tur Ali Bey'i de öncü yaparak Leh topraklarinda ilerledi. Dinyester üzerindeki Karkova veya Sorukhisari daha içeride Dresni. Glagori, Cinanca, Gelebanya ile Leh kralinin sayfiyesi olan Braklav kalelerini fethetti. Muhkum bir kale olan Radimin hisari alinamadi. Bâli Bey burada kalarak, oglu Tur Ali Bey ile Yahyâpasazâde bâzi yerleri ele geçirdikten sonra geri döndüler. Hasan Voyvoda ismindeki bir akinci beyi de, bir günlük yere akin yaptiktan sonra, bir çok ganimetle geri döndü.

Bu sirada düsman, Dinyester nehri üzerindeki köprüyü yikmis, köprüden sonra geçilecek olan dar derbendi (vadiyi) tahkim etmis ve Bâli Bey'in dönüs yolunu kapatmisti. Mevsimin ilerlemesi sebebiyle geri dönmeye hazirlanan ve köprünün yikildigini haber alan Bâli Bey, Hasan Voyvoda'yi gönderip Dinyester nehri üzerine yeni bir köprü kurdurdu. Köprü geçildikten sonra iki gün içinde cereyan eden çarpismalar neticesinde derbend zapt olunarak, asker orayi selâmetle geçti. Daha sonra, bâzi zor durumlari da tecrübesi ve cesaretiyle asan Bâli Bey, Akkerman yoluyla huduttan içeri girdi. Bu sefer de pek çok ganimet elde edilmis, sefer esnasinda hizmet ve sadâkat gösteren Bogdan voyvodasi Stefan Çel Mare, samur kürklü hil'at, beylerbeyligi rütbesi ile iki tugla sancak ve bir de basina giymek üzere yeniçeri orta kumandanlarinin serpusu olan ve kuka denilen tüylü serpus ile taltif olundu.

Yavuz Sultan Selîm Hanin Çaldiran (Iran) seferine katilan Malkoçoglu Bâli Bey'in iki oglu Ali ve Tur Ali beyler önemli kahramanliklar gösterdiler. Bâli Bey'in küçük oglu Silistre beyi Tur Ali Bey, muharebe esnasinda bizzat Sah Ismail tarafindan sehîd edildi. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de bu muharebede sehîd düstü.

Malkoçogullari sülâlesinin son nesillerinden en önemlisi Yavuz unvaniyla taninan Malkoçoglu Ali Pasa'dir. 1603'de Yemisçi Hasan Pasa'nin yerine sadrazamliga getirildi. Misir'da bulunan Malkoçoglu Ali Pasa, kirk günde istanbul'a gelip vazifesine basladi, ilk is olarak iran meselesini ele aldi. O sirada kaptan pasa olan Cagalzâde Sinan Pasa'yi kaptanpasaligi üzerinde kalmak üzere serdârliga tâyin ederek, iran üzerine yolladi. Ertesi sene de kendisi, ordunun basinda serdâr olarak Macaristan seferine çikti. Sofya'ya ulasildigi sirada sagligi bozulmaya basladi. Belgrad'a vardiktan dörtbes gün sonra vefat etti. Böylece Malkoçoglu sülâlesinin söhreti de son buldu.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
MOLLA FENARİ

197912_10150110431162414_123990987413_6859886_7532578_n.jpg


Ilk Türk seyhülislami olan Molla Fenarinin asil adi Semseddin Mehmed'dir. 1350 yilinda Maveraünnehir'de dogmus, 1430 yilinda Bursa'da ölmüstür. Devrinin en ünlü bilginlerinden idi. Dini bilgiler yaninda matematik ve astronomide de derin bilgi sahibi olan bir müderris (profesör) tir. Yildirim, Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerinde, bu hükümdarlardan ve halktan büyük saygi görerek yasadi.
Molla Fenari'nin Enmûzecü'l-Ulûm (Bilimler Örnegi) adli eseri, yüz kadar bilim dalinda ansiklopedik bilgiler verir. "Ayrica Husûlü'l-Bedâi Usûlü-Serait (Seriat usulünde yenilikler meydana getirme) ve Feraiz-i Saraciye Serhi adli eserleri vardir.

Sultan II. Murad 1424 yilinda ona "Müfti'l Enamlik" görevini verdi ve böylece seyhülislamlik makami kurulmus oldu. O devirde seyhülislam sadrazamdan sonra gelen en yüksek devlet memuru idi ve adalet, egitim, diyanet islerini yürütürdü.

Molla Fenarî, mahkemede Yildirim Bayezid'in sahitligini kabul etmeyerek, adalet önünde hükümdarla herhangi bir vatandasin esit haklara sahip oldugu ilkesini getirmistir.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Ali Kemal ( 1869)- (1922)

Alikemalbey.jpg


Gazeteci, yazar, eğitimci ve siyaset adamı. 1889 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul'da Mülkiye Mektebi'ne girdi. Dört yıllık dönemin son yılında buradan ayrılarak, Fransızca'sını ilerletmek amacıyla 1886'da Paris'e gitti. Ertesi yıl, Fransa'dan Cenevre'ye geçti ve İstanbul'a döndü. Yeniden Mülkiye Mektebi'ne başladı ve okulun son sınıfına geldiği sırada, tahrikçiliği yüzünden Halep'e sürgün edildi (1889). Orada kaldığı yıllarda Halep İdadisi'nde Türk Dili ve Osmanlı edebiyatı hocalığı yaptı. Halep'teki durgun hayata daha fazla dayanamadı ve Jön Türklerin bir çeşit karargâhı haline gelen Paris'e gitti (1894). Jön Türklerin Abdülhamit ile arasını bulmaya çalıştı. Bir yandan da gazetecilik yapıyor, İstanbul'daki İkdam gazetesine Paris izlenimlerini anlatan yazılar ve çeviriler gönderiyordu. Jön Türklerle ilgili çabalarının karşılığını bağışlanmak ve Brüksel Elçiliği'nde ikinci katipliğe atanmak suretiyle aldı. Ne var ki, huzursuzluk burada da yakasını bırakmadı. İttihatçılardan çekindiği için İstanbul'a dönmedi.

Mısır'a gitti (1896). İstanbul'a, II. Meşrutiyetin ilanından bir gün önce döndü. Döner dönmez de yeni eleştiri hedefini seçti ve İkdam gazetesinde İttihat ve Terakkicilere karşı ağır yazılar yazmaya başladı. Bir yandan da Edebiyat Fakültesi'nde siyasi tarih dersleri veriyordu. Ali Kemal'in, akıbetini hazırlayan gerçek kişiliği bu dönemde ortaya çıkmıştır. Hemen bütün çevresiyle sürekli kavga halindeydi. Sınıfta öğrencilere Fransa'daki siyasal liberalizmi hararetle övüyor, kendisiyle aynı fikirde olmayan kişilere şiddetle saldırıyor, gençlerin öfkesini bunlara yöneltmeye çalışıyordu. Ali Kemal'in tahrikleri 31 Mart Olayı ile zirvesine ulaştı. Olayı bastırmak üzere gönderilen Hareket Ordusu İstanbul'a gireceği sırada Ali Kemal Paris'e kaçmak zorunda kaldı (1908). Bu arada Mülkiyedeki görevine son verilmişti.

Tekrar Türkiye'ye döndüğünde Damat Ferit Hükümeti iş başındaydı. Hürriyet ve İtilâf Fırkası yavaş yavaş ön plana geçmeye başlamıştı. Ortam her bakımdan Ali Kemal için elverişliydi. II. Meşrutiyetin getirdiği özgürlüklerden yararlanarak saldıracağı çok sayıda düşman vardı. Hürriyet ve İtilâf Fırkası'na giren Ali Kemal, bu amaçla Peyam gazetesini çıkarmaya başladı. Mülkiyedeki hocalığa da geri verilmişti. Siyasi mücadelesini İkdam gazetesinde de sürdürüyordu. Ali Kemal I. Dünya Savaşı'nın başladığı sıralarda gazetesini kapatmak zorunda kaldı. Babıâli baskısından sonra tutuklandı. Serbest bırakılınca Viyana'ya gitti. Savaş bitmeden Türkiye'ye döndü, fakat herhangi bir siyasi faaliyette bulunmadı. Bu tutumu İttihat ve Terakki liderlerinin Türkiye'den kaçışına kadar sürdü (1918). Bu arada Damat Ferit Hükümeti'nde Maarif Vekilliğine getirildi. Daha sonra Kabinede yer değiştirerek Dahiliye Nezareti'ne geçti.

Ali Kemal, Atatürk'e karşı çıktı. O tarihte İçişleri Bakanı idi.10 Kasım 1922 günü, MM Grubu'na bağlı birkaç kişi İstiklal Mahkemesi'ne çıkarılmak üzere kendisini Ankara'ya götüreceklerini bildirdiler. Gerçekte ise Ali Kemal, İzmit'te bölge kumandanı Nurettin Paşaya teslim edildi. Ali Kemal, Nurettin Paşayla görüştükten sonra dışarı çıkarken kumandanlık karargahı önünde bekleyenler tarafından linç edildi.Gazeteciliğinin yanı sıra çeviriler yapan Ali Kemal, tarih ve edebiyat alanlarında da çalışmıştır.

ESERİ
"Ömrüm" adıyla yazdığı anılarını Peyam-ı Edebi'de yayımladı (Aralık-Haziran 1914).

HAKKINDA YAZILANLAR
1.Gazetecinin İnfazı
Osman Özsoy
Timaş Yayınları

“Son yüzyıl içinde sadece ülkemizde değil, hemen tüm dünyada, konumları itibariyle en çok tartışılan kesimi basın mensupları oluşturdu. Gazetecilerin olaylara bakışı, yaklaşımı ve yönlendirmesi hep tartışma konusu oldu. Yargısız infaz yaptıkları iddiasıyla sürekli eleştirilen bu insanlar, gün geldi, kendileri de yargısız infazla karşı karşıya kaldılar. Bu kitapta, kalemin gücünü ve gerektiğinde bir silah kadar nasıl etkili olabileceğini gösteren önemli bir örnekle karşı karşıyasınız. O kadar etkili bir kalem ki, bir yanda yazılarıyla hükümetleri sarsarken, diğer yanda etkisiz muhalifleri ateşleyip iktidara getiren önemli bir kalem. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na sokulmasının düşünüldüğü günlerde, İttihatçıların, karşılarında muhalif güç kalmaması için önce gazetecisini kapattıkları ve kalemini susturdukları önemli bir kalem. O kadar önemli ki, Kuvayı Milliye temsilcileriyle İstanbul Hükümeti arasında ilk resmi temas sağlandığında, yazı yazmasının engellenmesi ve gazetesinin Anadolu'ya girmesinin ve kürsüde adı ilk zikredildiğinde, meclis sıralarında dalgalanmalar meydana getiren ve çok geçmeden de, yazı yazmasının engellenmesi için İstiklal Mahkemeleri'nce gıyabında hakkında kararlar alınan bir kalem. Ali Kemal'den bahsediyoruz. Niyetimiz kimseyi aklamak veya itham etmek değildir. Bu kitap, aynı zamanda, tarihe malolmuş insanları çeşitli yönleriyle değerlendirmede önemli bir örnek teşkil edecektir. Bu kitap, bir insanın yetişmesinde ve kişiliğinin oluşumunda etkili olan aile, okul, arkadaş, çevre ve toplum faktörlerinin rolünü gösteren önemli ve gerçek örneklerle doludur. Dış baskının ve kuşatılmışlığın bir ülkeye neye malolduğunu kitapta tüm çıplaklığıyla göreceksiniz. Nasıl mı? Okuyun bizzat görün.”
x

HABER

Ali Kemal'in İngiliz vekil torunu mu var
07.04.2002 Hürriyet

İngiliz Muhafazakár Parti Milletvekili ve ‘‘The Spectator’’ Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Boris Johnson'un Atatürk karşıtı diye 1922'de linç edilen Ali Kemal'in torununun çocuğu olduğu iddia edildi.
İddiayı Amerikan New York Times Gazetesi ortaya attı. Ancak Boris Johnson'un, Ali Kemal'in İngiliz eşinin başka bir evlilikten gelen torunu olduğu anlaşıldı.

The New York Times Gazetesi, İngiliz Muhafazakar Parti'nin genç milletvekillerinden ve muhafazakár ‘‘The Spectator’’ dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Boris Johnson'un 1922 yılında linç edilerek öldürülen bir Osmanlı Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in torunu olduğunu öne sürdü. Gazete, Boris Johnson'u dergisinin ‘‘Cumartesi Portresi’’ köşesine konuk yaptı.

‘‘Boris Harikalar Dünyası’’nda başlığını atan NYT, 4 çocuklu avukat Boris Johnson'a hem genel yayın yönetmenliği, hem köşe yazarlığı, hem de milletvekilliğini aynı anda nasıl yürütebildiğini sordu. Daily Telegraph Gazetesi'ne de yazı yazan Boris Johnson, çok sıkı çalıştığını, sürekli kendine vakit yarattığını anlattı.

The Spectator Dergisi'nin Kanadalı sahibi Condrad Black, 37 yaşındaki yayın yönetmeni için ‘‘Büyük bir siyasi yeteneği ve yüksek zekásı olan bir insan’’ tanımlamasını yaptı.

The New York Times, gerçek adı Aleksander Boris de Pfeffel Johnson olan milletvekilinin Bohemyalı sol eğilimli sanatçı bir anne ile Avrupa Parlamentosu'nda muhafazakár parti için çalışan bir babanın oğlu olduğunu belirtti. NYT, Boris Johnson'ın ‘‘büyük büyükbabasının’’ ise Osmanlı döneminde Damat Ferit Paşa Hükümeti'nde dahiliye nazırlığı yaptığını, 1922'de Ankara Hükümeti yandaşlarınca linç edildiğini yazdı.

Ali Kemal linç edildi

New York Times Gazetesi'ndeki tanımlama, Boris Johnson'un 1922 yılında linç edilen eski Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in torunu olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. 1869 doğumlu olan Ali Kemal, gazeteci, yazar ve siyaset adamıydı. Paris Siyasal Bilgiler Yüksekokulu mezunu olan Ali Kemal, Jön Türkler arasına katılmıştı. Ali Kemal, 31 Mart olaylarından sonra yeniden Avrupa'ya kaçtı. 1919 yılında Damat Ferid Paşa kabinesinde önce maarif, sonra da dahiliye nazırı oldu. Nazırlıktan ayrıldıktan sonra Peyam-ı Sabah Gazetesi'nde ittihatçılığın devamı olarak gördüğü Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı'na karşı çıktı. Savaşın kazanılmasından sonra İstanbul'da tutuklandı, Ankara'ya yargılanmak üzere götürülürken 1922 yılında linç edilerek öldürüldü.

Ali Kemal'in torunu Stockholm Büyükelçisi

Türkiye'nin Stockholm Büyükelçisi olan Selim Kuneralp, Ali Kemal'in torunu. Selim Kuneralp, bu göreve atanmadan önce Dışişleri'nde AB Genel Müdür Yardımcısı olarak hizmet veriyordu. Kuneralp'in AB Komisyonu Ankara Temsilcisi Karen Fogg ile elektronik posta yazışmaları da İP Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından gizlice ele geçirilerek kamuoyuna açıklanmıştı.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Alyanak Mustafa Paşa - (1884)

Zaptiye Nazırı (1871), Müşir, Vali. 1884 yılında İstanbul'da öldü. Mezarı, Divanyolundaki II. Mahmut türbesi bahçesinde 1. adadadır.
Esseyit Ahmet Paşa'nın oğlu, Sadrazam M.Emin Rauf Paşa'nın damadıdır.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Atıfzade Ömer Hüsamettin ( 1799)- (1871)
1799 yılında İstanbul’da doğdu.108. Şeyhülislam (1863-1866), Kazasker, Ercümeni Daniş üyesi (1851)'dir.1871 yılında İstanbul’da öldü.
Mezarı, Karacaahmette, 1. nci adada, Saraçlar Çeşmesi Caddesindedir.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Atik Ali Paşa - (02.11.1510)

24. Sadrazam (1501-1503) (1506-1511), savaşta ilk vurulan ve ilk hadım sadrazam, Beylerbeyi, bilgilidir. Asi Şahkulu ile 1511 tarihinde Çubukova'da yapılan savaşta şehit olmuştur.Mezarı, Çemberlitaş'ta Atik Ali Paşa Camisi bahçesindedir (kayıp).
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Bahattin Şakir

4333.jpg


doktor, siyaset adamı

İttihat ve Terakki Cemiyeti Kurucu Üyesi


1874 yılında İstanbul'da doğdu. Askeri Tıbbiye'yi 1896'da tabip yüzbaşı olarak bitirdi. 1900'de aynı okulun tıbbi kanuni muallim muavinliğine getirildi. Bu görevine ek olarak Şehzade Yusuf İzzettin Efendi'nin özel hekimliğini de yaptı. Bu arada Ahmed Celalettin Paşa'nın maiyetine girdi. Ahmet Rıza ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri ile ilişki kurdu.

Ahmed Celalettin Paşa'nın muhalefete katılmasından sonra İttihatçılarla ilişkili olmasından dolayı Erzincan'a sürgüne gönderildi. Cemiyete gönderdiği yardımın ortaya çıkması üzerine tutuklandı. Ardından Trabzon'a sürüldü. 1905 yılında Mısır'a, oradan da Paris'e kaçtı.

Bir ara gizlice İstanbul'a geldi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin çalışmalarının canlandırılmasında Ahmet Rıza ile birlikte etkin rol oynadı.

1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a geldi. Askeri Tıbbiye'deki eski görevine döndü.

Daha önce Kahire ve Paris'te çıkan Şura-yı Ümmet gazetesinin yayınını İstanbul'da sürdürdü. Bu arada "Ali Kemal Davası" ve "Kanuni Esasimizi İhlal Edenler" adlarıyla imzasız olarak yayınladığı kitaplarında karşıtlarını sert bir dille eleştirdi.

1909'da askeri ve sivil tıbbiyelerin birleştirilmesi ile kurulan Haydarpaşa Tıp Fakültesi'nde adli tıp müderrisi oldu. Ertesi yıl Tıp Fakültesi ikinci reisliğine seçildi. Balkan Savaşı'nda Edirne'nin Bulgarlar tarafından kuşatılması sırasında oradaki hastanede başhekim olarak çalıştı (1912). Edirne'nin işgali üzerine tutsak düştü. Bir süre sonra serbest bırakıldı.

1913'te Teşkilatı Mahsusa'nın siyasi bölüm şefliğine getirildi. Aynı yıl Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi'ne bağlı olarak kurulan Tababet-i Adliye Müdürlüğü'ne ve Tababet-i Adliye Encümeni Reisliği'ne getirildi.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Erzincan ve yöresinde Teşkilat-ı Mahsusa yöneticisi olarak görev yaptı. Ermeni Tehciri içinde etkin rol oynadı.

Mondros Mütarekesi'yle birlikte savaş suçlusu ilan edildi. 2 Kasım 1918'de Enver Paşa ve Talat Paşa ile birlikte bir Alman savaş gemisiyle Sivastopol üzerinden Berlin'e gitti.

Eylül 1920'de Bakü'de toplanan Doğu Halkları Kurultayı'na katıldı. 1920'de İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın Bakü temsilcisi oldu. 1921 ilkbaharında bu örgütün Moskova'da yapılan kongresine katıldı. Buradan tekrar Almanya'ya gitti.

17 Nisan 1922 tarihinde Berlin'de Cemal Azmi Bey ile birlikte Ermeni suikastcılar tarafından öldürüldü.



Dr. Bahattin Şakir'in Özellikleri

II. Meşrutiyet döneminde, milletvekili ve bakan unvanı taşımamış olmakla birlikte, İttihat ve Terakki'nin önde gelen siyasetçileri arasında yer almıştır. İttihat ve Terakki içindeki ünlü "Doktorlar grubu"nun üç önemli isminden birisi olmuş, Cemiyet'in Türkçü-Turancı kanadında yer almış, teşkilatçı kimliğiyle ön plana çıkmıştır. Ayrıca, Teşkilatı Mahsusa'nın kurucularından ve siyasi bölüm şefidir.



HAKKINDA YAZILANLAR

Salih Bozok'un hatıralarında Bahattin Şakir

8 Aralık 1915'de Ali Fethi Okyar, Dr. Bahattin Şakir ve Dr. Tevfik Rüştü Aras Beyler akşam Mustafa Kemal'in misafiri olarak Anafartalar Grubu Karargahı'na geldiler. Ertesi gün, Mustafa Kemal Paşa'nın aldığı hava değişimi izni üzerine Anafartalar Grubu Komutan Vekilliğine atanan Fevzi Çakmak Paşa da Anafartalar Grubu Karargahı'na geldi. 10 Aralık 1915 günü Mustafa Kemal -ve beraberinde misafirleri Fethi Okyar, Bahattin Şakir ve Tevfik Rüştü Aras Bey'ler- Çanakkale'den İstanbul'a hareket ettiler. 11 Aralık 1915 İstanbul'a geldiler. Paşa; "Ben düşmanın çekileceğini anladığım için bir taarruz yapılmasını teklif etmiştim. Fakat benim bu teklifimi kabul etmediler. Bundan dolayı canım sıkıldı. Çok da yorgun olduğum için izin alarak İstanbul'a geldim. Eğer ben orada iken düşman şimdiki gibi çekilmiş olsaydı, herhalde daha çok sıkılacaktım. Burada bulunmaklığım benim için bir talih eseridir. " demekteydi.

Hüseyin Cahit Yalçın'ın hatıralarında Bahattin Şakir

'Tehcir işinde Bahattin Şakir'in rolü nedir' En hususi toplantılarımızda bile bu mesele tasrih edilmemiştir, aydınlanmamıştır. Açık, kati bir kanaatim yok, fakat başka meseleler konuşulurken, ağızdan çıkmış bir kelimeden, sızmış bir fikirden, zapt edilememiş jestlerden, hasılı gözle görülmeyen, fakat insanda bir şüphe uyandıran ince ve hafif delillerden, bende kuvvetle peyda olan zanna göre, tehcir işinin en büyük amili ve haliki odur. Yalnız başına Şark vilayetlerini dolaşarak zemin hazırladığını, esası kararlaştırdığını ve şahsi kanaatlerini tatbike çalışırken, haiz olduğu mevki dolayısıyla, emirlerinin Merkezi Umumi ve hükümet emirleri diye telakki olunduğunu ve nihayet hükümetteki bazı nafiz arkadaşlarını da sürüklediğini kuvvetle zannediyorum. Onun için, bir gün Bahattin Şakir'in hatırasını ihya etmek lazım gelirse, onun heykeline Şark vilayetleri göğüslerini minnetle açacaklardır.'

Tanıdıklarım (Hüseyin Cahit Yalçın)

İttihat ve Terakki'den Teşkilatı Mahsusa'ya Bir Türk Jakobeni
Hikmet Çiçek
Temmuz 2004
Kaynak Yayınları
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Baki ( 06.11.1525)- (24.11.1599)

1614.jpg


1526 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mahmud Abdülbaki'dir. Çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medrese öğrenimini tamamladı. Zamanının ünlü şair ve bilim adamlarıyla görüştü. Onlardan dersler aldı. Zâtî'nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında iken artık ünlü bir şair olmuştu. Medrese öğrenimini bitirdikten sonra İstanbul medreselerinde müderrrislik yapmaya başladı. Kadılık yaptı. Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. Şeyhülislâm olmak arzusuna bir türlü ulaşamadı. Bâkî, klasik şiirimizin en büyük şairlerinden biridir. Osmanlı imparatorluğunun muhteşem devirlerine yakışan muhteşem bir şiirin şairi oldu. Şiirinde felsefî düşünüşlere de yer verdi. Sultanü'ş-Şu'ârâ (Şairlerin Sultanı) olarak anıldı. Çeviriler yaptı.1600 yılında öldü.

ESERİ
Bir Dîvân'ı vardır.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Cavit Bey

330.jpg


Maliye Nazırı
1875 yılında Selanik’te doğdu. Babası, bir tüccar olan Naim Bey, annesi Pakize Hanım’dır. İstanbul’da Mülkiye’de eğitim gördü. Selanik’e döndükten sonra Jöntürk hareketine katıldı. Feyziye Mektepleri'nde müdürlük ve öğretmenlik yaptı. 1908-1911 yıllarında İstanbul'da Ulûm- ı İktisâdiye ve İçtimâiye Mecmuası’nı Rıza Tevfik ve Ahmet Şuayip ile birlikte çıkardı. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Çanakkale ve Selanik milletvekili olarak mecliste yer aldı. 31 Mart Vakası’ndan sonra sadrazam Ahmet Tevfik Paşa tarafından maliye bakanlığı görevine getirildi. İttihat ve Terakki yönetimi sırasında çeşitli defalar bu göreve getirilip ayrıldı. Mondros Müterekesi’nin imzalanmasından sonra Ahmet İzzet Paşa kabinesi ile birlikte istifa etti. Daha sonra kurulan hükümetlerde yer almadı. Birinci düya Savaşı’ndan sonra, işgal devletleri tarafından kurulan Âliye Divan-ı Harb-i Örfi adlı mahkemede yargılandı. Gıyabında 15 yıl kürek cezasına mahkum edilince İsviçre’ye gitti. Şubat 1921’de toplanan Londra Konferansı’nda Ankara’nın temsilcisi Bekir Sami Bey’e eşlik etti. Temmuz 1922’de Türkiye’ye döndü. Şehzade Burhaneddin’in eski eşi Aliye Nazlı Hanım ile 1921’de evlendi. Bu evlilikten oğlu Şiar Yalçın doğdu. Lozan Barış Antlaşması’nı imzalayan Türkiye delegasyonunda üye olarak bulundu. Cumhuriyet rejimi sırasında yönetime muhalif bir tutum takındı. Atatürk’e yapılan İzmir Suikasti sonrasında suikast girişiminin bir parçası olmakla suçlandı. İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. 26 Ağustos 1926 tarihinde Ankara’da idam edildi.

ESERİ:

Felaket Günleri
Mütareke Devrinin Feci Tarihi
2 Kitap Takım
Cavid Bey

Temel Yayınları / Tarih - Kültür Dizisi
Harp faciasının son perdesi iniyor... Enver Paşa kaçağına alnına kurşun sıkmalıydı... Nankörcesine tarih yazanlar ve Mustafa Kemal Paşa'nın bir
telgrafı... Damat Ferit ve iplikleri yüksekten çekilen komplo... Ahmet Rıza ve Mustafa Kemal'in kabinesi... Ar ve hayadan yoksun bir adam... Fransız general ve kirlettiği toprakların nankörleri...

Vahdettin Sarayda mı yoksa kümeste mi oturur. Hem cahil, hem aciz hem de mağrur bir sadrazam... Sipariş üzerine tarih yazanlar... Amerikalılar Halide Edip'ten rapor istemiş... Mustafa Kemal'in Amasya toplantısına katılmam isteniyor... Alçaklar defterine yazılacak bir isim daha... İngilizler Mustafa Kemal'in azlini istemişler... Yunus Nadi'ye herşey yazdırılabilir...

Kürt Şerif Paşa ve Seyyit Abdülkadir... Damat Ferit Paşa'nın bir ihanet belgesi... Mustafa Kemal Paşa'nın ellibin liraya şiddetle ihtiyacı varmış...
Fetva değil bir denaet vesikası... Sevr, Avrupa'nın bir intikam belgesidir... Bizde Sevr'i imzalayacak nice reziller bulunur... İngiliz kölesi Rıza Tevfik
ve en temiz evlatlarına iftira gönderen memleket... Kürt Şerif Paşa'nın Venizelos'tan aldığı 250.000 frank... Mustafa Sabri Efendi en çok Mustafa
Kemal'den korkuyormuş... Şu Ali Kemal de ne küçük adam...

Vatanseverlik Anadolu'nun bağrında mücadele vermekle olur... Yarı ölü bir Sultan ile deli bir sadrazam... İttihatçıların Komünizm sevdası... Çehresi pek menhus ve tiksindirici bir adam... Ahmet Rıza'nın Kuva-yı Milliye'ye hariçten okuduğu gazel... Venizelos düştü, Mustafa Kemal'in bir darbesi yetecek... Kazım Karabekir ve Enver Paşa'nın Anadolu'ya girme planı...

İttihatçıların Roma toplantısı ve Talat Paşa'yı yere seren kurşun... Talat Paşa büyük vatanperver.... Müslümanlar Türkleri değil, Türkler Müslümanları kurtaracak.... Mustafa Kemal Ahmet Rıza'ya cevap bile vermiyor... İstanbul şimdi alçaklar, satılmışlar ve oportünistlerle doludur... Mustafa Kemal'den yüz bulamayanlar Enver Paşa'nın peşinde...İttihatçılar artık vatanlarını unutsunlar.. Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'e tehdit mektubu... Komünizm dininin yeni incili ile ibadet yapılamaz...

Vahdettin'in yanında hocalarla Çerkezler, arkasında İngilizler var... Mustafa Kemal ne kadar ittihatçı idi?... İttihatçılar Mustafa Kemal'e liderlik teklif edecekler... Şerif Paşa'nın Türklük politikası... Ermeniler hala şaraplarına su katmamışlar... Saltanat ve Hilafetin artık sonu geliyor... Ali Kemal'i İzmit'te parçalamışlar.... İsmet Paşa ile Lozan üzerine uzun görüşmemiz...


HAKKINDA YAZILANLAR

Şiar'ın Defteri
Eski Maliye Nazırı Cavid Bey
Şiar Yalçın
İletişim Yayınevi / Anı Dizisi

İttihat ve Terakki iktidarının iktisadi ve mali siyasetinin belirlenmesinde çok önemli bir yeri olan maliye nazırı Mehmed Cavid Bey'in idam edilmeden yirmiiki ay önce tutmaya başladığı bu günlük; bir babanın yeni doğmuş oğluna karşı beslediği duyguları yansıtması, onun bakımı ve yetişmesiyle ilgili günlük sorunları dile getirmesinin yanısıra ihtiva ettiği siyasi yorum ve değinmelerle de önem kazanmaktadır...
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Cem Sultan ( 21.10.1458)- (30.10.1494)

images


1459 yılında doğdu. Osmanlı şehzadesi. II. Mehmet’in (Fatih Sultan) oğlu olan Cem Sultan, on yaşına kadar sarayda sıkı bir disiplin altında eğitildi. 1469’da Kastamonu Sancak Beyliği’ne gönderildi. 1473’te, Doğu seferine çıkan babasına vekillik etmek üzere İstanbul’a geldi. II. Mehmed’in Anadolu’da Uzun Hasan’a yenik düştüğü dedikodusuna kanarak padişahlığını ilan etme düşüncesine kapıldı. Otlukbeli zaferini kazanarak İstanbul’a dönen II. Mehmed, oğlunun aklını çelenleri cezanlandırdı. Cem’i de, 1474’te ölen büyük oğlu Musafa’nın yerine Karaman-Konya valiliğine atadı. II. Mehmed’in ölümünü gizleyerek Bayezid’e ve Cem’e haberler uçuran Cem yanlısı Sadrazam Karamani Mehmed Paşa, onun hiç değilse bir hafta önce İstanbul’a gelebileceğini hesaplamıştı. Ancak, Bayezid, hızlı bir yürüyüşle İstanbul’a gelerek tahta oturdu.

Bunun üzerine Cem, Konya’da topladığı kuvvetle 28 Mayıs 1481’de Bursa’da sultanlığını ilan etti. Ağabeyine elçi göndererek ülkenin paylaşılmasını önerdi. Ama Bayezid, harekete geçerek 20 Haziran günü Cem’in ordusunu yendi. Yenik, yaralı ve bitkin Cem, Memluklar’a sığındı. 25 Ağustos’ta Kahire’de törenle karşılandı. Buradan ağabeyiyle uzlaşma yolları aradı. Bayezid, hükümdarlık emelinden vazgeçerse, bir milyon akçe göndereceğini bildirdiyse de buna yanaşmadı ve hacca gitti. Dönüşünde şansını bir daha denedi. Ankara’ya kadar ilerledi ama Bayezid’in harekete geçtiğini öğrenince geri çekildi. Sultan Bayezid’in Kudüs’e oturması önerisini de kabul etmeyerek kendisine bağımsız bir bölge verilmesinde diretti. Karamanoğulları Beyi Kasım’a kanarak Rumeli’ne geçmek düşüncesini benimsedi. Bunun için, 18 Temmuz 1482’de Anamur açıklarında şövalyelerin bir gemisine binerek Rodos’a hareket etti. Şövalyelerin başı Pierre d’Aubusson kendisini bir hükümdar gibi karşıladı ama, artık o, Hıristiyan dünyasının çok değerli tutsağıydı. d’Aubusson, bu değerli tutsağı sürekli Rodos’ta tutamayacağından 2 Eylül 1482’de Fransa’ya gönderdi. Keşifler, Rönesans ve Reform çalkantılarıyla yeni bir çağa girmekte olan Avrupa’nın kucağına düşen Fatih’in oğlu, müslüman ve muzaffer Osmanlı’ya karşı gerçekten değerli bir kozdu. Cem bu pahalı varlığının yanı sıra, romantik kişiliği, kültürü ve serüvenleriyle de Batı’nın ilgisini çekmeye başladı.Avrupa’daki veba salgını ve her an kaçırılma korkusu yüzünden, şövalyeler onu kent kent gezdirmek zorunda kaldı. Batı edebiyatında Zizimi adıyla çeşitli eserlere konu olan Cem’in Osmanlı divan edebiyatında da önemli yeri vardır.1495’de öldü.


HAKKINDA YAZILANLAR

1.Cem Sultan
15. Yüzyıl Bir Saray İspiyoncusunun Anıları
Roderic Conway Morris
Milliyet Yayınları / Tarih Dizisi
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Çandarlı Kara Halil Paşa

images


vezir

Osmanlı Devlet Adamı


Asıl adı Halil olup, Kara ve Karaca lakabıyla anıldı. Babasının adı Ali idi. Vezirliği sırasında Hayreddin ünvanı verildi. Osman Gazi'nin son yıllarında, Orhan Bey'in babasına vekalet ettiği tarihlerde, Şeyh Edebali'nin tavsiyesiyle Bilecik kadısı oldu. Kara Halil Efendi'nin bu kadılığı sırasında gerçekleştirdiği en önemli hizmet, muntazam bir askeri ocak olan yaya teşkilatını düzenlemiş olmasıdır.

Çandarlı Kara Halil Paşa, İznik'în fethinden sonra Orhan Gazi tarafından İznik kadısı tayin edildi. 1348'de devletin yeni merkezi Bursa'ya kadı oldu.

Sultan Murad Hüdavendigar'ın tahta çıkmasından sonra, kendisine en yüksek hukuki bir makam olarak yeni ihdas edilen, kazaskerlik görevi verildi. Bundan sonra kazaskerlerin padişahla birlikte seferlere katılması kanun haline geldi.

Acemi Ocağı ile Yeniçeri Ocağı'nın kurulması da Kara Halil Efendi'nin bu hizmet döneminde gerçekleşti. Ayrıca Karamanlı Molla Rüstem ile birlikte Osmanlı maliyesinin teşkilatlanmasında önemli rol oynadı. İlk defa vezirlikle birlikte beylerbeyi, yani ordu kumandanlığı görevini de bir arada yürüttü.

Daha sonra Selanik, Manastır ve Ohri şehirlerini ele geçirdi. Arnavut prensleri arasındaki mücadeleler sırasında Osmanlı orduları 1386'da Kroya ve İşkodra'ya kadar ilerledi.

Sultan Murad Hüdavendigar, Karamanoğlu seferine çıkmaya hazırlandığı sırada, Halil Paşa Vardar Yenicesi'nde hastalandı. Kısa bir süre sonra da 1387 yılında Serez'de öldü. Eylül 1364 ile 22 Ocak 1387 tarihleri arasında 22 yıl 4 ay vezirlik yaptı.

Çandarlı Kara Halil Paşa iyi bir devlet adamı olmasının yanında hayır işleriyle de ilgilendi.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Çorlulu Ali Paşa ( 22.11.1669)- (21.12.1710)

images


Osmanlı Devlet Adamı

sadrazam

1670 yılında Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde doğdu. Çorlu'da yerleşmiş bir çiftçi ailesinin oğluydu. Sultan İkinci Ahmed devri Kapıcıbaşı Türkmen Kara Bayram Ağa'nın evlatlığı oldu. Önce Galata Sarayı'na, daha sonra Enderun-ı Hümayun'daki Seferli Koğuşu'na, buradan da Hane-i Hassa'ya yerleştirildi.

15 Ekim 1700 tarihinde silahtarlık makamına tayin edildi. Silahdarlığı, Saray-ı Humayun'da daha üst derecede bir memuriyet haline getirdi. Padişah ile sadrazam arasındaki haberleşmenin silahdarlık makamı vasıtasıyla yerine getirilmesini ve Darüssade'den başka Babüssade ile Enderun-ı Hümayun'a ait bütün işlerin de silahdar ağa nezaretinde yapılmasını sağladı.

Çorlulu Ali Paşa'nın bu başarıları çok geçmeden birbirleriyle yarış halinde bulanan sadrazam ve şeyhülislamın dikkatini çekti. İstanbul'daki cebeci ayaklanması sırasında Çorlulu Ali Paşa, vezirlik rütbesiyle saraydan uzaklaştırıldı.

Üçüncü vezir olarak Edirne'de kaldı. Halep valiliğine tayin edilmek üzere İstanbul'a çağrıldı. İstanbul'a geldiğinde Halep valiliğinden vazgeçilerek, Kubbealtı'nda beşinci vezirlikle görevlendirildi.

Enişte Hasan Paşa'nın yerine 1703 Kasım ayı sonlarında rikab-ı hümayun kaymakamı oldu. Bir süre sonra Trablusşam valiliği ile İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Tekrar İstanbul'a döndü. 3 Mayıs 1706 tarihinde üçüncü vezirlikten Baltacı Mehmed Paşa'nın yerine sadarete getirildi.

1708 yılında yedi yıldır nişanlı bulunduğu Sultan İkinci Mustafa'nın kızı Emine Sultan'la evlendi. Sadrazam olduktan sonra, devletin mali işleriyle ilgilendi. Saray masraflarını kontrol altına almak istedi. Tersane ve donanmaya önem verdi. Toplar döktürdü, askeri ocaklarda düzenlemelerde bulundu. İsveç - Rus savaşı sırasında İsveç'i Ruslara karşı destekledi. Amacı ilerde meydana gelebilecek Rus-Osmanlı Savaşı'nda yorgun düşen Rus ordusuyla savaşmak ve galip çıkmaktı. Sultan Üçüncü Ahmed'in bu siyaseti tasvip etmemesi ve bir süre sonra Rusların savaştan galip ayrılması üzerine aleyhinde yapılan propagandalar sonucu gözden düştü. Sultan Üçüncü Ahmed, sadaretten azletti ve bir gün sonra Kefe'ye sürdü.

Çorlulu Ali Paşa, sadrazamken Sinop'a sürdüğü Şeyhülislam Paşmakçızade Seyyid Ali Efendi'nin fetvası ve padişahın Aralık 1711 tarihli fermanı ile idam edildi.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Davut Paşa - (31.10.1498) Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Küçükken devşirme olarak saraya alınıp Enderûn’da yetiştirildi. Bir süre sancakbeyliği yaptı. II. Mehmed (Fatih) döneminde Anadolu Beylerbeyi oldu. Bu görevi sırasında 1472’de Konya Valisi Şehzade Mustafa ile Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yeğeni Yusufça Mirza arasındaki savaşta şehzadenin yanında bulundu. 1473’te yine Osmanlılar’la Akkoyunlular arasındaki Otlukbeli savaşında öncü güçlere komuta etti. 1478’da, II. Mehmed’in Boğdan ve Macaristan seferlerine Anadolu beylerbeyi olarak katıldı. 1478’de, başarısızlığı nedeniyle görevinden alınan Süleyman Paşa’nın yerine Rumeli Beylerbeyliği’ne atandı. II. Mehmed’in Arnavutluk seferi ve İşkodra kuşatmasına katıldı. Top dökümhaneleri yaptırıp, ağır gülleler ve yakıcı maddeler atan toplar döktürerek İşkodra’nın düşmesini kolaylaştırıp Gölbaşı, Dergos ve Leş kalelerini ele geçirdi.

II. Bayezit tahta geçince 1482’de vezirliğe yükseldi. 1483’te İshak Paşa’nın yerine sadrazam oldu. Aralıksız 15 yıl II. Bayezit’in sadrazamlığını yürüttü. Bu süre içinde iki sefere katıldı.
1487’de Rumeli ve Anadolu güçlerinden oluşan ordusuyla Memlûkler üzerine yürüyen Davut Paşa, Memlûkler’in geriye çekilmeleri üzerine Adana ve Tarsus’u ele geçirdi. Ardından Memlûkler’le işbirliği yapan Karaman beyi Turgutoğlu Mehmud Bey üzerine yürüdü.Davut Paşa, ikinci kez, 1492’de II. Bayezit’le birlikte Arnavutluk seferine çıktı. Bu seferde güney Arnavutluk ve Epir’e ilerleyip Tepedelen’i ele geçirerek Arnavutluk güçlerini bozguna uğrattı.

Davut Paşa, 8 Mart 1497’de Akkoyunlu hanedanından Göde Ahmed Bey’in İstanbul’dan İran’a kaçırılmasındaki ihmali nedeniyle sadrazamlıktan azledilerek Dimetoka’ya gönderildi. 1499’da Dimetoka’da ölen Davut Paşa’nın cenazesi İstanbul’a getirilerek kendi adını taşıyan caminin türbesine gömüldü.
İstanbul’da kendi adını taşıyan semtte 1485’te yaptırmış olduğu cami, imaret, medrese ve çeşmesi vardır.
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Ebubekir Hazim Tepeyran

410.jpg


bürokrat, vali, belediye başkanı, yazar


1864 yılında doğdu. Niğdeli Bekirbeyzade Hasan Efendi'nin oğludur. Niğde Rüştiyesini bitirdi. Özel derslerle Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Musul, Manastır, Bağdat'ta valilik yapı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Sivas ve Ankara valilikleri, İstanbul Şehreminliği, Bursa valiliği görevlerinde bulundu. Mütareke döneminde iki kez Dahiliye Nazırlığı 'İçişleri Bakanlığı) yaptı. Bu görevdeyken Kuvay-ı Milliye'ye yardım ettiği gerekçesiyle işgal ordusu tarafından kurulan Harp Divanı’nda yargılandı. Mahkeme tarafından idama mahkum edildi, idamdan son anda kurtuldu. Cezası kürek mahkumiyetine çevrildi (1920). Tevfik Paşa'nın sadrazamlığı döneminde askeri temyiz kararı bozunca, gizlice Anadolu'ya geçti. Ankara hükümeti tarafından Sivas ve Trabzon valiliklerine getirildi. Cumhuriyet döneminde üç kez Niğde milletvekili seçildi. 1947 yılında vefat etti. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yazar Oktay Akbal'ın dedesidir.

ESERLERİ:
Türkçe, Fransızca şiir, anı, öykü kitapları yayınladı. Tek romanı Küçük Paşa (1910) Türk yazınında önemli bir yer edinmiştir. Nabizade Nazım'ın Karabibik romanından sonra köyü ve köylüyü yazınımıza sokan ikinci romancıdır. Anılarını da yazmıştır.



1.Hatıralar
Ebubekir Hazim Tepeyran
Pera Turizm ve Ticaret A.Ş.

... Tepeyran, yarım yüzyıl süren devlet adamlığı süresince gözlemlerini birer öykü niteliğinde anlatmasını bildiği için anıları kişisel olmaktan çıkıp bir çeşit yaşam romanı niteliğini kazanmıştır. Niğde'de başlayıp Osmanlı İmparatorluğu'nun Hicaz, Bağdat, Beyrut, Manastır, Sivas, Ankara, Bursa, İstanbul vb. illerinde valilik, nazırlık, milletvekilliği ile geçen yarım yüzyıl! Abdülhamid, Reşad, Vahidettin'in saltanat yılları, İstiklal Savaşımızın Anadolu'su; ardından Cumhuriyet'in kuruluşu... Mütareke döneminde Divan-ı Harp önündeki duruşmalar sonucu idama mahkum oluş, ardından aklanış...

Ebubekir Hazim Tepeyran'ın daha önce "Canlı Tarihler" dizisinde yayınlanan "Hatıralar"ının ilk bölümü Niğde'deki çocukluk yıllarından İzmir, Edirne Vali Yardımcılığı'ndan Musul Valiliği'ne kadar geçen bir dönemi kapsamaktadır. 9. yy.'ın sonundan 20. yy.'ın ortasına kadar geçen bir ilginç yaşamın, canlı öykülerinden oluşan bir roman bütünlüğünde, aynı zamanda da birer belge niteliğindeki "Hatıralar" hem tarih, hem edebiyat açısından önemli bir yapıttır. Oktay Akbal-

2.Zalimane Bir İdam Hükmü
Ebubekir Hazim Tepeyran
Pera Turizm ve Ticaret A.Ş.

Devletin en yüksek kademelerinde çeşitli görevlerde bulunmuş olan Ebubekir Hazim Tepeyran, Bursa valisi iken, Kuva-yi Milliye hareketini savunduğu için tevkif edilir; "Nemrut" lakabıyla bilinen Mustafa Paşa Divanıharbi'nde sorguya çekilir. Her ne pahasına olursa olsun, Tepeyran'ı ortadan kaldırmak gayesini güden Mahkeme, bununla yetinmeyerek, bir başka suç daha isnad eder; Abdülhamid'in hall'i sırasında Yıldız Sarayı'ndaki özel eşyalarına el koyan komisyonunda görevli olan Tepeyran'ın bu görevinde suistimallerde bulunduğunda ısrar eder ve hükmünü verir: İdam!... Kitap, son dönem bir Osmanlı bürokratının; seçkin, namuslu ve aydın bir kişisinin, zor şartlar altında kendisini savunmasının hikayesidir.

İdam cezası Padişah Vahdettin tarafından "küreğe" çevrilen Tepeyran, Tevfik Paşa Kabinesi'nin ilk icraatlarından olarak beraat eder. Fakat bu karardan sonra bile, azgın muhalifler, onu bir gece daha idamlıkların hücresinde yatırırlar. İdama mahkum edilen bir kimsenin, kararın infazına ve daha sonra da tahliyesine kadar geçirdiği zor saatler yalın bir üslupla anlatılıyor...
 

cemel

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
40
Enver Paşa ( 1881)- (04.08.1922)

324.jpg


Harbiya Nazırı (Milli Savunma Bakan)


1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'nde öğrenim gördü. Harp Okulu'nu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdi. 1903 yılında kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi. II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket Ordusu'na katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koydu. 1912 yılında yarbay oldu. 23 Ocak 1913 tarihinde İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşa'nın istifasını sağladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükseldi. 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yaptı. Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.

Birinci Dünya Savaşına Almanlar'ın yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakkili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti. Daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülü'nde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı. Batum'da Türkiye Şuraları Partisi'ni kurarak, Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü. Çeğen köyüne defnedildi. Naaşı, İstanbul'da Hürriyet Tepesi'ne nakledildi.


HAKKINDA YAZILANLAR

1.Enver Paşa
Cilt: 2 1908-1914
Makedonya'dan Ortaasya'ya
Şevket Süreyya Aydemir
Remzi Kitabevi / Tarih Anı İnceleme Dizisi

2.Enver Paşa'nın Özel Mektupları
Arı İnan
İmge Kitabevi Yayınları

İttihat ve Terakki'nin ünlü liderlerinden Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun son beş yılına damgasını vurdu. "Enveriye yazısı", "Enveriye bıyığı", "Enveriye kalpağı" moda oldu. Almanlar imparatorluğu "Enverland" diye anmaya başladı. Kimilerince Osmanlı İmparatorluğu'nu gereksiz yere Birinci Dünya Savaşı'na sokup parçalanmasına yolaçmakla suçlanan Enver Paşa, kimilerince de katıksız bir yurtsever, büyük bir asker ve devlet adamı olarak görüldü. 1922 yılında, "Turan" devleti kurma düşlerinin peşinde Tacikistan'da Ruslarla çarpışırken ölen bu siyaset adamının aynı zamanda ateşli bir sevgili olduğunu biliyor muydunuz? Elinizdeki kitap Enver Paşa'nın çalkantılı özel yaşamının birinci elden tanıklığıdır.
Büyük bölümü ilk kez basılan bu mektuplar yalnızca tarihçiler için paha biçilmez bir belge hazinesi değil, bütün okurlar için sürükleyici bir serüven niteliğinde.

3.Kendi Mektuplarında Enver Paşa
Şükrü Hanioğlu
Der Yayınları / Araştırma Dizisi

4.İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkanı
Kazım Karabekir
Tekin Yayınevi

Kurtuluş Savaşımızın başlıca kahramanlarından biri olan rahmetli General Kazım Karabekir'in (1882-1948) bu eseri, 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordularının başkomutanı olarak yenilgiye düşüp Avrupa'ya kaçmış olan Enver Paşa ile Cemal ve Talat Paşalar gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası) kurucuları ve erkanının özellikle Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptıklarını -belgelere dayanarak- anlatır. Önemli belgeler arasında Halk Şuralar Fırkası programı ile İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi de vardır. 1920-23 yıllarını kapsayan bu değerli anılar, Enver Paşa'nın Kafkaslar'dan Orta Asya'daki feci öldürülüşüne kadar geçen bütün yaşamını anlattığı gibi, Onun ve yandaşlarının Kurtuluş Savaşındaki olumsuz etkinliklerini de belirtmektedir.

5.Şehitler Ölmez
4 Ağustos 1922: Enver Paşanın Şahadeti
Yeni Avrasya Ağustos 2001

Ağustos ayı, Türk Milleti’nin zaferler ayı. Ama aynı zamanda büyük Türk kahramanlarının da şehit oldukları bir ay. 4 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türk Dünyası Kültür Merkezi’ni süsleyen büyük Türk kahramanı Enver Paşa’nın resimleri de işte böyle büyük bir kahramanın anısını yaşatmaya çalışıyordu.

Genç Türkler Hareketi’nin hürriyet kahramanı İsmail Enver, 1880’de İstanbul’da doğdu. Genç bir subayken, Temmuz 1908’de ihtilalin muzaffer bayrağı ile Makedonya dağlarından iniyordu. O artık ordunun ve milletin yıldızı idi. Bu yıldız, onun başkomutan olarak girdiği Birinci Cihan Harbine dek parladı. Savaşın bilinen seyri ve ülkenin içine düştüğü acılar, onun da kaderini belirledi. Kısa ve yoğun bir hayata sığdırılamayacak kadar zafer ve yenilgiyi bir arada yaşadı. Enver Paşa’nın yaşamını sonlandıran, Orta Asya’daki ümitsiz mücadelesi bile, tarihimizde benzeri çok olan bütün arayışların, bir başka büyük örneği olarak yer aldı. Bu hareketi her ne kadar gerçeklerle çelişse de, Türk insanının ruhuyla çelişmeyen bir çıkış, bir atılış olarak hatıralarımızda anıtlaştı.
Enver Paşa, Orta Asya’ya koşarken, ona nice övgülerle, "Hakanların Hakanı, Padişahların en büyüğü" diye hitap edilmişti. Onun rüyalarını süsleyen; Gazneli Mahmut’ların, Babür Şah’ların, Timurların bile karşılaşmadıkları jeopolitik kanunlar, yaşanılan çağın ideolojik akımları, silahlı düşmanlardan daha tehlikeli ve güçlü olarak karşısına dikildiler. Üstelik; "Gökkubbe sağırdı. Buhara, Semerkant, Taşkent ufuklarında artık başka rüzgarlar esiyordu. Onun mihnetli günler yaşadığı Duşanbe çevresiyle, Kurgan-Tube, Baysun ve nihayet toprağa düştüğü Balcıvan illeri, geçmişe karşı hafızasızdı. Pamir dağları ise, haşmetli olmaktan ziyade, soğuk ve cesaret kırıcıydı..." (1)

Enver Paşa canı gibi sevdiği Türkistan’da sürdürdüğü özgürlük mücadelesinde son ümitlerini de yitirmişti. Önünde Rus ordularınca gerçekler, ardında Pamir dağlarının doruklarınca temiz idealler arasında kuşatılmıştı. İdeal ile gerçeğin, artık aşılması mümkün olmayan sınırına varmış, yol bitmişti.

Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa isimli eserinde, onun unutulmaz şahadet anını şöyle anlatır:
"Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür... Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir.
Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa’ya , altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin dere-i Hakiyan kısmı ile Çeğan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çeğan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abıderya suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Çeğan, Balcevan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir...

Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Ceğan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir.

Çeğan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çeğan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment Beyin de cesedi, bu tepede Paşasının biraz berisinde toprağa serilir." (2)
Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere, İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına inen Ayvaz Gökdemir; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş, Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür...
(1),(2) Makedonya’dan orta Asya’ya ENVER PAŞA, Şevket Süreyya Aydemir, 3.cilt, 1972 İstanbul

6.İstiklal Harbimizde
İttihat Terakki ve Enver Paşa
2 Cilt Takım
Kazım Karabekir
Emre Yayınları / Cumhuriyet Tarihi Dizisi
Hazırlayan: Orhan Hülagü
İstanbul Haziran 2001

Enver Paşa, Harb-i Umumi'den mağlup çıkılması üzerine Berlin'e kaçmak zorunda kalmıştı. Buradan Rusya'ya
geçen Paşa Moskova'da İngiliz emperyalizmine karşı birlikte mücadele etmek için Sovyet devlet adamları
ile görüşerek onlardan anadolu hareketine silah yardımı yapmalarını istedi. Ve Rusya'nın desteğiyle kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı cemiyetin başına geçerek Anadolu'da şubeler açmak istedi ve 1920 Eylül'ünde gerçekleşen Doğu Halkları
Kongresi'ne katıldı.

Bir ara Berlin'e döndüyse de fazla kalmayarak yine Moskova'ya geldi. Ve Ankara hükümetinin temsilcisi ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup yazarak hakkındaki söylentileri ve anadolu hareketinin başına geçeceği iddialarını yalanladı; fakat Yunan saldırısının başlaması ile Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a geldi.

Bütün bu gelişmeler olurken beride Anadolu'da gözle görülecek bazı faaliyetler belirdi: Trabzon'da Enver Paşa'ya taraftarlığı ile bilinen Yahya Kahya, mahkum ve kaçaklardan oluşan bir tabur meydana getirerek başına buyruk bazı işler yapmaya ve Enver'in yakında döneceğini açıkça telaffuz etmeye başladı. Diğer taraftan, gelişmeler Büyük Millet Meclisi'nde bulunan
kırk civarındaki İttihatçı mebuslarda da yankısını buldu. Bu gelişmelerden rahatsızlık duyan Mustafa Kemal Paşa, Rus hükümetiyle anlaşarak, Enver Paşa'yı devre dışı bıraktı.

Rusların desteklerini kaybettiğini ve Anadolu'da da birşey yapamayacağını anlayan Enver Paşa bu kez, Türkistan'a yönelerek, buradaki Türkleri Ruslara karşı istiklal mücadelesi vermek üzere örgütlemek istedi ve bu yolda da can verdi.

İlk baskısını 1967'de yapan bu eser; o sırada Şark'ta bulunan Kazım Karabekir'in kendi gözlem, hatıra ve bilgileriyle birlikte, bu maceranın kahramanlarının 1920-23 arasındaki resmi-özel yazışma ve mektuplarının suretlerinden oluşan birinci elden bir kaynak
niteliğindedir. Ayrıca, aynı hadiselerle bağlantılı olan Yahya Kahya ile Mustafa Subhi'nin öldürülmesi olayları ve bunlarla ilgili belgeler de, eserde ele alınan konulardandır.

Enver Paşa ve İttihat ve Terakki erkanının Milli Mücadeledeki faaliyetlerine dair ilk elden bilgi, belge ve anılar veren eser, İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi, Halk Şuralar Fırkası Programı ve Meclis tarafından Kahya Yahya olayını incelemek üzere
Bursa mebusu Mustafa Fehmi Efendi başkanlığında oluşturulan tahkik heyetinin raporu gibi çok önemli belgeri de içermektedir.
(Arka Kapak)

7.Enver Paşa
Abdullah Recep Baysun
Erol Cihangir
TURAN KÜLTÜR VAKFI

"İdeallerinizi gerçekleştiremiyorsanız, gerçeklerinizi idealleştirin" diyerek "Turan Barışı" için yola çıkan Enver Paşa Hazretleri -Paşam başaramazsanız ne olur? Serzenişine karşılık O'nun, "-başaramazsam öleceğimi biliyorum hiç olmazsa ölümümle Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında manevi bir bağ olurum" dediği üzere gerçekten Enver Paşa Turan yolunda şehit olarak Batı ile Türkistan (Asya) Türklüğü arasında muhkem ama bir o kadar da narin ve nezih bir bağ olmuştur.
Yayın Yılı: 2001; 208 sayfa; 3.HAMUR; 14x21 cm; KARTON KAPAK; ISBN:9757893323; Dili:TÜRKÇE
 

Bilgi / İnfo

satcafesi.net kar amacı gütmeyen bilgi & paylaşım üzerine kurulu ücretsiz bir forum sitesidir,Üyeler her türlü bilgiyi,dosya,video,resim,vs. önceden onay olmadan paylaşabilmektedir,bunedenle oluşacak herhangi bir illegal paylaşımdan satcafesi sorumluluk almamaktadır,T.CK.na aykırı paylaşım görüldüğünde iletişim kısmından bizlere bildirmenizi rica ederiz.

Yasal Haklar

Foruma gönderilen mesajlardan öncelikle mesaj sahipleri sorumludurlar. Forum yöneticileri başkalarının mesaj veya konularından sorumlu tutulamazlar. Ancak yasal nedenlere bağlı herhangi bir şikayet durumunda, yetkililer bilgilendirildiği takdirde ilgili düzenleme yapılacaktır.
Üst