gittigidiyor

İslam Tarihi..

hasantek

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
237
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
61
CEMEL VAK'ASI

36/656 tarihinde dördüncü halife emirü'l-Müminin Hz. Ali ile Hz. Âise taraftarlari arasinda Basra dolaylarinda meydana gelen çatisma.

Üçüncü Rasid halife Hz. Osman (r.a.)'in sehit edilmesinden sonra üç-bes gün anarsi hüküm sürdü. Hz. Osman'i sehit eden âsiler ortama hâkimdiler. Bunlar bir an önce, Hz. Osman'in yerine birini hilâfete getirmek istiyorlardi. Fakat kime müracaat ettilerse hep red cevabi aldilar. Hz. Ali de, kendisine geldikleri zaman onlari huzurundan uzaklastirmisti: Âsiler hayrete düsmüsler, ne yapacaklarini sasirmislardi. Devlet baskani tayin olunmadan dönecek olurlarsa ihtilafin çok daha fazla alevlenecegini biliyorlardi. Bunun üzerine Medine ahalisini toplayarak, onlara bir halife seçmelerini, aksi takdirde Hz. Ali, Talha, Zübeyr ve daha baska kimseleri de öldüreceklerini söyleyerek, onlara bir gün mühlet verdiler. Bunun üzerine Medine halki Hz. Ali'ye müracaat edip, ona bey'at etmek istediklerini bildirdiler. Hz. Ali, Muhâcirler'le Ensâr'in bu teklifini reddetmek istediyse de devamli israrlar karsisinda bunu kabul etmek zorunda kaldi. Neticede Hz. Ali'ye bey'at edildi ve âsiler Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'i de getirterek onlarin da Hz. Ali'ye bey'at etmelerini sagladilar. Bu sûretle, hicretin otuzbesinci yili yirmibir Zilhicce Pazartesi günü Hz. Ali'ye bey'at edildi.

Hz. Ali'ye bey'at edildikten sonra yapilacak ilk is; Hz. Osman'in katillerini bulmak ve bunlarin cezalarini vermekti. Bu hususta tahkikata baslanmisti. Fakat katiller kesin olarak belirlenemedigi için, ser'an cürüm sabit olamamisti. Bu durum karsisinda bir sey yapilamazdi. Hz. Talha ile Hz. Zübeyr, Hz. Ali'yi ziyaret ederek ondan katillerin yakalanmasini istemislerdi. Hz. Ali, onlara durumu izah etmis, fakat ikisi de ikna olmamislardi. Ortam son derece karisikti. Bu arada Numan b. Besir, Hz. Osman'in sehadeti esnasinda giydigi gömlek ile o sirada zevcesi Nâile'nin dogranan parmaklarini alip sam'a götürdü. Muaviye, bu kanli gömlegi ve kesik parmaklari teshir ederek, herkesin galeyanini kat kat artirmak maksadiyla mescide asti. Diger taraftan Hz. Osman'in katline sebep olanlar hâlâ Medine'de bulunuyorlardi. Bunlarin bir an evvel oradan uzaklastirilmasi gerekiyordu.

Hz. Ali'nin karsi karsiya kaldigi zorluklar gerçekten çok büyüktü. Diger taraftan Medine'de toplanan âsilerin mühim bir kismi "Sebeiyye" firkasina mensuptu. Bu islâm düsmani grubun reisi olan Abdullah b. Sebe, islâm'i içinden yikmayi hedef alan bir Yahudi dönmesi idi. Bunun maksadi; islâmiyet'in saf, berrak, akil ve kalbi tatmin eden akidelerini ifsat edip müslümanligi çigirindan çikarmak müslümanlari türlü türlü gruplara ayirarak birbirleriyle didismeye ve bogusmaya sevketmekti. Hz. Osman (r.a.) devrindeki karisiklik, bu müfsidin ifsatlari için uygun bir zemin teskil etmisti. Hz. Ali'nin âsileri dagitmak istemesi ibn Sebe taraftarlarinin hosuna gitmedigi için bunlar Hz. Ali'nin emrine muhalefet etmisler; diger Araplar da onlara uymuslardi.

Bu karisik durum karsisinda problemleri artiran ve buhranin vehâmetini doruguna vardiran bir hareket daha basladi. Hz. Âise, hac farizasini ifâ etmek üzere Medine'den Mekke'ye gitmis, hac ibadetini ifâ ederek Medine'ye dönerken, Hz. Osman'in sehit edildigi haberini almisti. Bunun üzerine Medine'ye gidecegi yerde Mekke'ye geri döndü. Çünkü Medine'de facianin dogurdugu karisikliklar, bocalamalar devam ediyordu. Mekkeliler, Hz. Âise'ye durumu sorduklari zaman, Hz. Âise, Hz. Osman'in mazlum olarak öldürüldügünü, Medine'de fesat ocaginin bütün ufku karartacak sekilde tüttügünü, mazlum ve sehit Osman'in kaninin heder olmamasi gerektigini, katillerin mutlaka cezaya çarptirilmalari ve ser'i hüküm ve kisas emirlerinin uygulanmasinin icap ettigini söylemisti.

Hz. Talha ile Hz. Zübeyr de Mekke'ye gelmisler, Medine'deki durumu Hz. Âise'ye anlatmislardi. Bu olaylar Hz. Âise'nin fikir ve kanaatini kuvvetlendirmis, o da mazlum ve sehid Hz. Osman'in intikamini almak için herkesi toplanmaya ve bir araya gelmeye çagirmisti.

Hz. Ali, muhaliflerinin Mekke'deki hazirliklarindan haberdar olunca, onlardan evvel Irak'a varmak, Irak'a hâkim olmak, Beytû'l-Mal'in muhalifler eline düsmesini engellemek istedi. Ensâr, Hz. Ali'nin Medine'den ayrilmasini uygun görmüyordu. Hz. Ali, muhâlifler kendisinden önce Irak'a girecek olurlarsa yeni yeni problemlerin ortaya çikmasindan endise ettigini, Irak'in nüfuzca kesif ve beytü'l-mâl'inin zengin olmasindan ötürü bir müddet orada bulunmanin daha iyi olacagini söylemisti.

Bundan sonra Hz. Ali yola çikmis, Zukar mevkiine geldigi zaman, Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'in Basra'ya yaklastiklarini, Benu Saad kabilesi ile hemen hemen bütün Basra'nin onlara iltihak ettigini haber almisti. Hz. Ali, Zukar'da kalarak oglu Hasan'i Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gönderdi. Hz. Hasan, Kûfe'ye varinca, vali Ebû Musa el-Es'arî onu iyi karsiladi. Hz. Hasan, mescidde minbere çikarak Hz. Ali'nin dâvâsini müdafaa etti ve Talha ile Zübeyr'in ona bey'at ettiklerini söyledi. Bu konusmasinin sonunda kendisinin Basra'dan gidecegini, katilmak isteyenlerin onunla birlikte gelebilecegini ilân etti. Hz. Hasan, kendisine iltihak eden dokuz bin kisilik bir kuvvetle geri döndü. Bu dönüs ve hareket esnasinda karsilikli mücadeleler, siddetli tartismalar meydana gelmisti.

Hz. Ali, ordusunu bu sekilde takviye ettikten sonra Zukar mevkiinden Basra'ya dogru hareket etti. Hz. Ali, maiyetinde olan el-Ka'ka' b. Amr'i çagirarak Basra'ya gönderdi. Ona iki taraf arasinda mücadele ve çatismanin meydana gelmesine engel olacak çareyi bulmasini tavsiye etti. el-Ka'ka' b. Amr, Hz. Âise, Talha ve Zübeyr ile görüsmüs, onlari ümmetin birligini bozmama konusunda ikna etmisti. Hz. Âise ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, el-Ka'ka'in önerilerini kabul ettiler. Hz. Ali de bu fikirdeyse, bu isin baris ile neticelenecegini söylediler. Hz. Ali, el-Ka'ka'in bu basarilarindan son derece memnun oldu. Diger taraftan bu sirada Basralilar Kûfelilerle temas etmis, iki tarafta da baris ve fitneyi yok etme düsüncesi hakim olmustu.

Ertesi gün, Hz. Ali hareket ederek Abdülkaysogullari kabilesine ugradi. Bu kabile de ona ittihak etti. Oradan Zaviye'ye vardi. Zaviye'den de Basra'ya hareket etti. Esasen herkes barisi gayet tabii bir durum olarak görüyordu. Onun için Hz. Ali'nin Basra'ya gelisi, barisin tahakkukuna yönelik bir hareket olarak telakki olunmus, herkes son derece huzurlu bir sekilde uyumustu. ibn Sebe ile yandaslari, herkes uyuduktan sonra Hz. Âise'nin tarafina hücum etti. iki taraf ta kendilerini karsi hücumuna ugramis gibi görmüslerdi. Hz. Ali, her tarafa memurlar gönderdi. Ne oldugunu anlamak istiyordu. Diger taraftan Kâab b. Sûr Hz. Âise'yi uyandirmis, Hz. Âise, devesine binerek çarpismalarin basladigi yere gelmisti. Hz. Ali kendi tarafini savasmaktan alikoyuyor, Hz. Âise kendi tarafini teskin etmeye çalisiyordu. Fakat bir kere ok yaydan firlamis bulunuyordu. Vurusmanin en hararetli aninda Hz. Ali atini sürerek savas meydaninin ortasina geldi. Hz. Zübeyr'i çagirip, ona Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: Bir gün Ali ile Zübeyr arasinda bir ihtilafin meydana gelecegini ve bu ihtilafta Zübeyr'in haksiz olacagini" söyledigini hatirlatmisti. Bunun üzerine Hz. Zübeyr geri çekildi. Hz. Talha da Zübeyr'in bu davranisi üzerine çatisma meydanindan çekilmek istemisti. Onun savas alanindan uzaklasmasi üzerine kendisine zehirli bir ok atilmis ve bu ok Hz. Talha'nin ölümüne neden olmustu.

Nihayet ortalikta yalniz Hz. Âise ile etrafinda bulunan bir grup kimse kalmisti. Çatismalar siddetle devam ediyordu. Bütün bu kanlarin dökülmesine neden olan münafiklarin hedefi; bizzat Hz. Âise idi. Bunlar Hz. Âise' ye kadar ilerleyerek onu tevkif etmek, ona hakarette bulunmak istiyorlardi. Sebeîlerin bu maksadini anlayan Dâbbeogullari Hz. Âise'yi son derece büyük fedakârliklarla korumuslardi. Bekr b. Vâil, Ezd ve Dâbbeogullari kabîleleri Hz. Âise ile beraberdiler. Bunlarin onu korumada gösterdikleri cesaret herkesi hayrete düsürmüstü. Hz. Âise'nin devesini koruyanlardan biri yere düstükçe bir baskasi onun yerini aliyor, o da ayni fedakârlik ve ayni kahramanlik ile dövüsüyordu. Hz. Âise'nin önünde sehit düsenlerin sayisi yetmise varmisti.

Bu çatismalara bir son vermek için birisi deveye arkasindan saldirarak onu yere yikmis, bu arada da, Hz. Ebu Bekir'in oglu Muhammed, Hz. Ali tarafindan kosarak Hz. Âise'nin korunmasina hizmet etmisti. Hz. Ali de Hz. Âise'nin yanina gelerek hatirini sormus, birkaç günlük istirahatten sonra onu, kardesi Muhammed b. Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göndermisti. Hz. Âise ile beraber Basra'nin ileri gelen ailelerine mensup kirk kadar kadin refakat etmisti. Hz. Âise Basra'dan ayrilirken, kendisi ile Hz. Ali arasindaki mücadelenin yanlis anlasilmadan ileri geldigini söyledi. Hz. Ali de Rasûl-i Ekrem'in muhterem haremine her türlü tazim ve hürmeti göstermenin bir görev oldugunu belirtti. Hz. Âise, hicretin otuzaltinci yili Recep ayinda Medine'ye dogru. hareket etti.

Nihayet Hz. Ali 4 Aralik 656 tarihinde bu problemi de atlatti. Bu olaydan sonra hilâfet merkezini Kûfe'ye tasiyarak, sehadetine kadar orada kaldi. (Bu konuda genis bilgi için bk. ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut 1965, III, 205-263).
 

hasantek

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
237
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
61
SIFFIN SAVASI

Dördüncü Rasid Halife Hz. Ali (r.a) ile ona isyan eden Suriye valisi Muaviye b. Ebu Süfyan arasinda M. 657 yilinda, Firat'in sag kiyisina yakin Rakka'nin dogusunda bulunan Siffin'da yapilan savas.

Hz. Ali'nin Cemel vak'asinda karsi grubu yenmesinden sonra onun hilafetine muhalif olarak, Suriye bölgesini idare etmekte olan Muaviye ve taraftarlari kalmisti. Hz. Ali'ye isyan edenler, davalarinin, Hz. Osman (r.a)'in intikamini almak oldugunu iddia ediyorlardi. Öte taraftan Hz. Ali'yi, Osman (r.a)'i sehid edenleri korumak ve onlari cezalandirmamakla suçluyorlardi. Halbuki Hz. Ali (r.a), fitne ve kaynasmanin yatistirIlmasindan sonra suçlulari cezalandiracagini vadetmekteydi. Cemel vak'asindan sonra Kufe'ye yönelen Hz. Ali (r.a), Cerir b. Abdullah el-Bâcelî'yi Muaviye'ye göndererek, muhâcirlerin ve ensârin kendisine bey'at ettiklerini; onun da muhacirler ve ensâr gibi bey'at edip itâatini bildirmesini Istedi (Ibnul-Esîr, el-Kamilu't-Tarih, Beyrut 1979, III, 276). Muaviye, kendisine elçi olarak gelen Cerir b. Abdullah'i oyalayarak Amr b. el-As ile istIsarede bulundu. Amr ona, Ali (r.a)'dan, Osman (r.a)'in kanini Istemede israr etmesini, katilleri derhal cezalandirmayi reddettigi takdirde, Suriye ordusuyla onun üzerine yürümesini söyledi. Cerir b. Abdullah, Hz. Ali'nin yanina dönerek durumu ona bildirdi.

Öte taraftan, Medine'den Sam'a götürülen Hz. Osman'in kanli gömlegi ve hanimi Nâile'nin kesik parmaklari Muaviye tarafindan caminin minberine asildi. Askerler onun önünde toplasarak agliyorlardi. Orada toplananlar Hz. Osman'in intikamini alincaya kadar yataklarinda uyumayacaklarina ve yikanmayacaklarina dair yemin ettiler. Suriye ordusu Muaviye'den bol maas ve bahsisler almaktaydi. Muaviye bu sekilde orduyu tesvik ve tahrik ettikten sonra, seksen bes bin kisilik bir orduyla Sam'dan yola çikti. Hz. Ali (r.a) ise doksan bin kisiden olusan ordusuyla Küfe'den Siffin'e dogru harekete geçti. Muaviye, Firat kiyisindaki düzlükte karargâh kurmustu. Hz. Ali'nin ordusunun karargâh kurdugu yer ile nehir arasinda Muaviye'nin askerleri oldugu için Ilk geceyi susuz geçirdiler. Ancak, yapilan bir saldiri ile Sam ordusuna bagli birlikler nehirden uzaklastirildi. Ordusu susuz kalan Muaviye, Ali (r.a)'a adam göndererek nehirden su almalarina izin vermesini Istedi. Hz. Ali (r.a) bunun üzerine onlarin su almalarina engel olmadi. Hz. Ali, Muaviye'ye elçiler göndererek, onu birlige ve müslümanlarin topluluguna girmege davet ederek isyandan vazgeçirmeye çalisti. Ancak olumlu bir cevap alamadi. Iki ordu birlikleri arasinda bazi ufak çarpismalardan sonra, H. 37 senesi Muharrem ayinin sonuna kadar mütâreke yapildi ve elçiler gidip gelmeye basladi (Ibnul-Esîr, a.g.e., III, 289 vd.). Ancak bu elçilerin karsilikli gidip gelmeleri Iki grup arasinda baris yapIlmasi yolunda bir gelisme saglamamisti. Safer ayinin Ilk günü savas tekrar basladi. Ilk yedi gün Iki taraftan birer komutanin mubarezeleri ile geçti. Pesinden Hz. Ali (r.a), orduya toplu saldiri emrini verdi. Savas bir kaç gün olanca siddetiyle devam etti. Ammâr b. Yasir'in sehid edIlmesine çok üzülen Hz. Ali'nin siddetli bir taarruzu ile Sam ordusu dagIlma noktasina geldi. Savas kazanIlmak üzereydi ki, Amr b. el-Âs, Suriyeli askerlere "Her kimin yaninda mushaf varsa onu mizraginin ucuna takarak yukari kaldirsin" dedi. Bu emri yerine getiren askerler karsi tarafa, "Aramizda Allah'in kitabi hakem olsun" diye seslendiler. Amr b. el-Âs'in hilesi tutmus, Irakli askerler: "Allah'in kitabina yapilan çagriya icabet edelim" demeye baslamislardi. Amr.b. el-Âs, bu hile ile, Sam ordusunu kesin bir maglubiyetten kurtardigi gibi, karsi tarafin gücünü de kirmisti. Hz. Ali (r.a) bir Halife ve bir ordu komutani olarak bunun bir savas hilesi oldugunu askerlerine anlatmaya çalistiysa da basarili olamadi. Ali (r.a), onlara söyle diyordu: "Bu bir hiledir. Bununla sizin araniza ayrilik düsürmek ve birliginizi bozmak istiyorlar". Ancak, Iraklilar, Isteklerinde direttiler ve savasa devam etmekte olan komutan Ester'e adam gönderip savasmayi biraktirmasini Istediler. Hz. Ali Ester'e savasi birakmasi için adam göndermek zorunda kaldi. Ester, gelen adama: "Simdi mevziden ayrilacak an degildir. Ben simdi kesin zafere ulasacagimi umuyorum, acele etme" diyerek karsilik verdi. Gönderilen adam Hz. Ali'nin yanina gelmeden, Ester'in savasan askerleri arasinda çalkalanma oldu ve sesler yükseldi. Onlar daha bir sevkle savasi sürdürüyorlardi. Bunun üzerine Iraklilar, Ali (r.a)'a: "Vallahi bir, senin Ester'e birakmasi için degil, savasa devam etmesi için adam gönderdigini saniyoruz" dediler. Hz. Ali'nin gönderdigi Ikinci kesin emirle Ester, savasi birakmak zorunda kaldi. Hz. Ali (r.a), Es'as b. Kays'i Muaviye'ye göndererek onun ne düsündügünü anlamak Istedi. Muaviye ona, "Istedigimiz, aramizda Allah'in kitabini hakem kIlmaktir. Her Iki taraftan birer hakem seçIlmesini ve onlardan Allah'in kitabina uygun bir karar vereceklerine dair ahd alip taraflarin onlarin verecegi karara uymalaridir" dedi. Hz. Ali (r.a)'in taraftarlari bunu memnuniyetle karsiladilar. Samlilar hakem olarak zeki ve kurnaz bir kimse olan Amr b. el-Âs'i seçtiler. Iraklilar ise Ebu Musa el-Esari'yi hakem tayin etmek Istediler. Hz. Ali (r.a), Ebu Musa'nin daha önce kendisine muhalefet ettigini ve halki kendisinden ayirmaga çalistigini, dolayisiyla onun hakemligine itimat edilemeyecegini söylediyse de Iraklilar onun hakem olmasi konusunda direttiler.

Amr b. el-Âs' ile Ebu Musa el-Es'ari, 37. yilin Safer ayinda Dumetul-Cendel'de bir araya gelerek, karar verirken esas alinacak prensipleri içeren "tahkimnâme"yi kaleme aldilar (Metin için bk. Taberi, Tarih, IV, 2930. Hakemlerin bulusmasi ve gelisen olaylar için bk. Hakem olayi mad.).
 

hasantek

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
237
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
61
HAKEM OLAYI



Hz. Ali ve Hz. Muaviye taraftarlari arasinda meydana gelen Siffin savasinda daha fazla müslüman kaninin akitilmamasi amaciyla düsünülen, Hz. Ali'nin Ebû Musa el-Es'âriyi Hz. Muaviye'nin ise Amr b. el-Âs hakem olarak tayin ettikleri ve adi geçenlerin H. Ramazan 37/M. Subat 657 tarihinde ortak bir karara varmak amaciyla biraraya gelip bu konuda hüküm vermek üzere anlastiklari olayin adi.

Hz. Osman'in sehid edilmesiyle ortaya çikan karisikligin, Hz. Ali'nin halife tayin edilmesiyle nisbeten hafifledigi görülmüs ve müslümanlar çogunlukla Hz. Ali'ye bey'at etmislerdi. Hz. Aise, Zübeyr, Tâlha ve Sam valisi Muaviye, Hz. Ali'ye bey'at etmeyenlerin basinda geliyorlardi. Bunlarin Hz. Ali'ye bey'at etmemelerinde Osman'in öldürülmesi olayinin Hz. Ali taraftarlarinca gerçeklestirildigi görüsü rol oynuyordu. Ancak Hz. Ali bu olaylarla uzaktan yakindan bir iliskisinin olmadigini, hatta zorla, istemedigi halde tahdit sonucu halife seçilmis oldugunu ileri sürülerek kendisine bey'at etmeyenlerin müslümanlar arasina nifak soktuklarini ifade etti. Hattâ daha sonra meydana gelecek olan Cemel vak'asinda dahi savastan eser yokken, gece vakti nifakçilarin Hz. Aise tarafina saldirmalari neticesi savas çikmis, Hz. Ali bu savasta sehid olan Hz. Zübeyr'e; "Ey Zübeyr, hatirlamiyor musun bir gün Ganemogullari mahallesinde beraberken Hz. Peygamber (s.a.s)'le karsilasmistik. Bize söyle demisti; "Ey Zübeyr bir gün Ali b. Ebî Talib'le savasacaksin ve o savasta sen ona karsi haksiz durumda bulunacaksin". Bunun üzerine Hz. Zübeyr, 'Vallahi hatirladim, seninle savasmayacagim' diyerek savastan vaz geçmeyi düsünmüs, ancak oglu Abdullah Onu zorlamisti (Ibnül-Esîr, el-Kâmil Fit-Tarih, terc. Ahmed Agrakça, III, 284, 349; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fî ahbâri'l-Beser, I, 173). Bundan da Hz. Ali'nin bu olayda hakli oldugu ve kendisine beyat edilmesinin gerektigi sonucu çikmaktadir. Nitekim Hz. Aise de bu savastan sonra gerçegi anlayarak Medine'ye evine dönmüstür.

Cemel Vak'asindan sonra Hz. Ali, Cerir b. Abdullah el-Becili'yi, kendisine bey'at etmeyen Muaviye'ye beyat almak amaciyla göndermis ve müslümanlarin Cemel vak'asindaki durumundan örnekler vererek kan dökülmemesini istemistir. Muaviye, Cerir'i bir süre oyalayarak Sam halkinin görüslerine basvurdu. Samlilar Hz. Osman'in kanini dökenlerle savasincaya kadar uyumayacaklarina ve intikam almaya dair yemin etmis olduklarini söylediler. Diger taraftan Muaviye Hz. Osman'in kanli gömlegini Dimask'ta mescide asarak halka teshir etti. Muâviye, danismani Amr b. el-Ass ve Sam ileri gelenleriyle görüserek Hz. Ali'ye beyat etmeyecegini söylemis ve Cerir b. Abdullah'i geri göndermisti (Ibn Kesîr, el-Bidâye, VII, 254).

Cerir, Hz. Ali'ye gelerek olanlari anlatti. Muaviye'nin kendisi aleyhine hazirlik yaptigini hatirlatarak Hz. Ali'yi bu konuda uyardi. Bunun üzerine Hz. Ali Medine'deki müslümanlari ve onlara tabi olanlari toplayarak Muaviye üzerine hareket etti. Iki ordu Siffin ovasinda karsilastilar. Hz. Ali, Besir b. Amr el-Ensârî, Saîd b. Kâys el-Hemdâni ve Sebes b. Rabî' et-Temimi'yi göndererek itaat etmesini bildirmelerini söyledi. Ancak Muaviye, itaate yanasmayarak diretti. Hicri 36 yili zilhicce ayina kadar savas öncü birlikler ve mübarezeler seklinde devam etti (Ibnü'l-Esîr, a.g.e, III, 285; Ebu'l Fida, el-Muhtasar, I,175). Haftalarca karsilikli elçi gönderme seklinde geçen olaylar Hz. Ali'nin Muaviye'nin beyat etmeyecegine kanaat getirerek muharrem ayindan sonra hakka su ilani yaptirmasiyla son buldu: "Mü'minlerin emiri der ki: Hakk'a dönmeniz ve ona yönelmeniz için sizi tesvik etmek istedim. Size, Allah'in kitabiyla delil getirdim ve ona davet ettim. Siz ise taskinliktan, azginliktan vazgeçmediniz. Hakk'a icabet etmediniz. Ben de size ayni sekilde ahdimi bozdum. Zira Allah hâinleri sevmez" (Ibnu'l-Esir, a.g.e, III, 298). Bu ilan sonunda Sam halki emir ve reislerine sigindilar.

Yüzon gün boyunca devam eden bu bekleyis, safer ayinin dördüncü günü baslayan savasla son bularak Hz. Ali taraftarlarinin saldirisiyla alevlenmisti. Ester en-Nehâî'nin basarisi Hz. Ati taraftarlarinin Muaviye'nin karargâhina kadar varmalarini saglamis ve beyat edenleri üstün bir duruma geçirmisti. Bu sirada Ammâr b. Yâsir Sehid düsmüs, bunu Veysel el-Karanî izlemisti. Bunlarin sehid oldugunu duyan Muaviye'nin bas komutani Amr b. el-Ass, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Ammâr âsîler tarafindan öldürülecek" (Buhârî, Salât 63; Müslim, Fiten 70, 72, 73; Tirmizî, Menâkib 34) hadisini hatirlayarak savastan vazgeçmeyi düsündü. Ancak Muaviye'nin baskisiyla vazgeçti ve Muaviye ona sonlarinin kötüye gittigini, Hz. Ali'nin kendilerini öldürecegini söyleyerek derhal bir seyler yapip Ali safindaki müslümanlari durdurmasini söyledi: "Haydi bakalim maharetini göster ey Ibnü'l-Ass, yoksa mahvolduk demektir" diyerek Amr'i önledi. Bunun üzerine Amr da Muaviye askerlerine "Ey nâs! Kimin yaninda Mushaf varsa mizraginin ucuna takarak havaya kaldirsin" diye hitab etti (Hasan Ibrahim Hasan, Târih'ul-Islâmü's-Siyâsî, I, 400). Amr, bu hareketinin Hz. Ali taraftarlari üzerinde büyük bir etki gösterecegini biliyordu ve nitekim öyle oldu. Müslümanlar Kur'ân'a karsi gelemezlerdi. Basra kurrâsindan Mis'ar b. Fedeki ile el-Esas b. Kays'in baskanliginda bir grubun baskisiyla Hz. Ali de savasi birakmak zorunda kalmisti. Hatta tehdit edilerek kendisine söyle denildi: "Allah'in kitabina çagrildiginda ona uy, yoksa seni kalabaliga birakiriz veya Osman'a yaptigimiz gibi yapariz!..."

Bunun üzerine Hz. Ali "Ey Allah'in kullari: Hakkinizi almaya ve dogru olan isinizi yapmaya devam edin. Zirâ Mu'âviye, Amr bin-Ass, Ibni Ebi Muaye, Habib b. Mesleme, ibni Ebi Seher ve Dahak b. Kays dine ve Kur'ân'a sahip ciddi ve samimi insanlar degillerdir. Ben onlari sizden daha iyi bilirim..." Fakat bu tür konusmalari bir fayda vermedi. Askerler: "Biz Kur'ân'a karsi kendimizi ortaya atip meydan okuyamayiz, Hz. Ali'nin sözlerini kabul edemeyiz" diyerek savasmaktan vazgeçtiler (Ibnu'l-Esîr a.g.e. 321, 322, Dogustan günümüze büyük Islâm tarihi, II, s. 244; Irfan Abdulhamit, Islâm'da itikâdî mezhepler ve Akaid esaslari, tic. M. Saim Yeprem s., 82).

Böylece sulhun akdedilmesi konusunda, Kurrâ ehlinin büyük tesiri olmustur. Kurrâ ehli, müslümanlarin arasindaki sorunun çözümünde Kur'ân'i hakem olarak kabul ve tavsiye ediyorlar, herkesi de bu görüse göre yönlendirerek Hz. Ali'nin de bu görüsü benimsemesi için ona baski yapiyorlardi. Sonunda Hz. Ali, Muâviye'ye elçi olarak gönderdigi komutani Ester'i geri çagirarak; "yaziklar olsun! Ester'e söyleyin geri gelsin. Zira fitne çikti: Artik harbi birakmaktan baska çare yok" diyerek sulhe ister istemez razi oldu... Sonra Muaviye'ye Es'as b. Kays'i göndererek ne istedigini ögrenmesini söyledi. Hz. Muâviye gelen elçiye; "Siz ve biz Allah'in kitabinda emrettigi seye dönecegiz. Sizden, razi oldugunuz bir kisiyi gönderiniz, biz de bir kisi göndeririz ve bu kisilerin Allah'in Kitabinda olan hükümle karar vermelerine, Kitaptan sasmamalarina dair onlardan söz aliriz. daha sonra da anlastiklari seye uyariz (Ibnü'l-Esîr a.g.e; 323), diyerek planini açikladi. Es'as bu teklifi alarak disariya çikti ve bazen bizzat kendisi okumak suretiyle bazen de halka verip okutmak suretiyle ilân etmeye basladi. Nihayet Temim ogullarindan bir gruba götürdü. Aralarinda Urve b. Üdeyye'nin de bulundugu bu grup, sözkonusu mektubu okuyunca Urve b. Üdeyye "Allah'in emri dururken tutup ta baska sahislari mi hakem tayin ediyorsunuz? Oysa Allah'tan baska hiç kimsenin hüküm verme yetkisi yoktur" (La hükme illa lillah) dedi.

Hakemlerin seçimi konusunda Muâviyenin tayin edecegi kisi belli idi ki bu Amr b. el-Âs'dan baskasi olamazdi. Ancak Hz. Ali taraftarlarindan Es'as ve ona tabi olanlar da "biz Ebû Musa el-Esâri'ye raziyiz" dediler. Bunun üzerine Hz. Ali "siz daha isin basinda bana isyan ettiniz, su an bana karsi gelmeyiniz" diyerek Ebû Musa hakkindaki endisesini açikladi ve onlara ihtarda bulundu. Hz. Ali'ye göre Ebû Mûsa el-Es'ârî insanlari Muâviye tarafina yönlendirerek kendi sirlarini onlara anlatiyordu Ancak taraftarlari Ebû Musa üzerinde direttiler. Hz. Ali de bunlarin görüslerine istemeyerek de olsa uymak zorunda kaldi. Hz. Ali'nin bu kanaati ise Hâricilerin ortaya çikmasi neticesinde dogrulanmis oluyordu. Onlarin da yanlis davranislari hem yeni bir sapik firkanin dogmasina hem de bir çok kimsenin itikadinin bozulmasina yol açti (Taberî III; Ibnü'l-Esir a.g.e 330-331). Iki taraf, arasinda hakem tayini ile ilgili sözlesmeyi yazarak bunun kabul ve tasdikini garanti altina aldilar. Sözlesmenin özeti söyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim". Bu, üzerinde Ali b. Ebi Talib ve Muâviye b. Ebi Süfyan'in anlastigi bir metindir, Allah'in hükmüne ve Kitabina göre hareket edecegiz. Bizi Allah'in kitabindan baskasi birlestiremez. Allah'in Kitabi bastan sona kadar elimizde oldugundan, onun dirilttigini bir de diriltir; terkettigini biz de terkederiz. Her türlü hükmünü kabul ederiz. Iki hakem; Ebû Musa Abdullah b. Kays el-Es'ârî ve Amr b. el-Âs el-Kureysî, Allah'in kitabinda ne bulurlarsa onunla amel edeceklerdir. Allah'in kitabinda bulamadiklarini, bir araya getirici âdil sünnette arayacaklardir. Ali ve Muâviye, Allah'a karsi ahid ve misak içindedirler. Her biri derler ki: "Ben bu sahifedeki seye raziyim." Abdullah b. Kays el-Es'arî ve Amr b. el-Âs, Allah adina yemin etmislerdir. Karâri Ramazan ayina ertelemislerdi. Sonra ikisi, bu sayfada olan sey üzerine: bu husuta zulüm ve saptirmak isteyen ve bu sahifede olan seyi terkeden kimseye karsi sâhitlerin yardimci olacaklarina dair sehadetlerini yazarlar. Onbes safer, hicrî 37."

Iki hakem yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 H. (M. 657)'de bir araya geldiler. Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dörtyüzer kisilik birer grup hakem kararini almak üzere toplantiya katildi. Iki hakem önce niçin toplandiklarini konusarak karara vardilar. Bunun amaci halkin arasindaki gerginligi azaltmakti. Önce Amr söz aldi. "Hz. Osman'in haksiz olarak öldürdügü fikrine katiliyor musun?". Ebû Musa "evet" diyen Amr, el-Isrâ suresi 33. âyette haksiz yere insan öldürülemeyecegini gösteren delilini ileri südü. O halde ey Ebû Musa! Seni Hz. Osman'in velisi Muâviye'ye karsi çikaran nedir? O Kureystendir deyince Amr da Hz. Ali'nin Peygamber (s.a.s.)'in soyundan oldugunu ve damadi olarak Muâviyeden önce geldigine isaret etti. Bu tür çekismeler uzun bir süre daha devam etti. Onlar sulhün böyle devam edemeyecegini, hem Hz. Ali hem de Muâviye'ye bey'at edilmemesi gerektigine inanarak fikir birligine vardilar. O halde yeni halife müslümanlar tarafindan seçilmeliydi. Simdi yapilacak is bu kararlarini müslümanlara bildirmeye gelmisti. Bu karari cemaate açiklamak üzere Ebû Musa minbere çikti ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin durumunu düsünüp bir formül bulmakta epey zorlandik. Hem benim, hem de Amr'in görüsü sudur: Hz. Ali ve Muâviye'yi hilâfetten uzaklastirmak ve ümmetin kendisinin istedigi birisini hafife tayin etmelerini saglamak gerekir. Bundan dolayi ben, Hz. Ali ve Muâviyeyi hilâfet görevinden aliyorum" dedi. Sira Amr'a gelince O da minbere çikti ve söyle konustu; "Süphesiz Ebû Musa'nin söylediklerini duydunuz. O Ali'yi görevden almistir. Ben de onun yerine Muâviye'yi halife tayin ettim" deyince herkes saskinliktan ne yapacagini, ne diyecegini bilemedi. Bu karara Ebû Musa derhal itiraz ederek " Sana ne oluyor ki anlasmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun. Allah seni basariya ulastirmasin" diyerek orayi terketti. (Ibnü'l-Esîr a.g.e 340).

Ebû Musa bu olaydan duydugu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklasmak amaciyla Mekke'ye giderek orada yalniz basina yasamayi tercih etti. Bu olay üzerine müslümanlar dagilmis, Muâviye kendisini mesrü halife ilan ederek Islâm tarihinde çift halife dönemi baslamistir. Bu durum Hz. Hasan'in elinden halifeligin alinmasina kadar devam etmistir. Ancak Hz. Ali hiç bir zaman Muâviye'yi mesru halife olarak tanimamis, sehîd edilinceye kadar Sam hariç bütün müslümanlarca halife olarak kabul edilmistir.
 

Bilgi / İnfo

satcafesi.net kar amacı gütmeyen bilgi & paylaşım üzerine kurulu ücretsiz bir forum sitesidir,Üyeler her türlü bilgiyi,dosya,video,resim,vs. önceden onay olmadan paylaşabilmektedir,bunedenle oluşacak herhangi bir illegal paylaşımdan satcafesi sorumluluk almamaktadır,T.CK.na aykırı paylaşım görüldüğünde iletişim kısmından bizlere bildirmenizi rica ederiz.

Yasal Haklar

Foruma gönderilen mesajlardan öncelikle mesaj sahipleri sorumludurlar. Forum yöneticileri başkalarının mesaj veya konularından sorumlu tutulamazlar. Ancak yasal nedenlere bağlı herhangi bir şikayet durumunda, yetkililer bilgilendirildiği takdirde ilgili düzenleme yapılacaktır.
Üst