gittigidiyor

Selçuklu Tarihi - Anadolu Selçuklulari 1

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
SELÇUKLU DEVLETI'NI ÇÖKÜSE GÖTÜREN OLAYLAR

a) Sehzâde isyanlari:

Geyhatu'nun Anadolu'dan dönmesi Karaman, Esref ve Germiyanogullarina yeniden harekete geçme imkâni verdi. Ayrica Kastamonu yöresindeki Türkmenler de Kiliç Arslan'i destekleme karari almis, Geyûmers ile Feramürz de saltanat davasiyla ayaklanmislardi. Kiliç Arslan ile Ferâmürz Kastamonu'ya giderek Çobanogullarindan Yavlak Arslan ile anlasmis ve Sultan Mesud'a karsi harekete geçmislerdi. Geyhatu Karaman, Esref ve Mentese beylerine karsi tenkil hareketini tamamladiktan sonra Kiliç Arslan ve Çobanogullarindan Yavlak Arslan'a karsi bir ordu sevketti. Selçuklu-Mogol ordusu Kastamonu topraklarina girip Derbendler bölgesinde beklemekte iken Türkmenlerin baskinina ugradi. Iki taraf da agir kayiplar verdi ve Sultan Mesud ile önde gelen kumandanlarin bir kismi esir düstü. Müttefik Selçuklu-Mogol ordusu karsi saldiriyla Türkmenleri bozguna ugratti. Bu hengâmede Kastamonu beyi Yavlak Arslan da sehit düstü.

b) Mogol Noyanlarinin çikardigi isyanlar:

Selçuklu hanedani mensuplari arasindaki taht kavgalarina ilâveten Mogol noyanlari arasindaki mücadele de Anadolu'da büyük sikintilara sebep oldu. Ilhanli hükümdari Mahmud Gazan Han'in Anadolu genel valiligine getirdigi Togaçar Noyan daha sonra gözden düsmüs ve yine Gazan Han'in gizli emriyle Baltu ve Arap Noyan tarafindan öldürülmüstür. Baltu Noyan giderek güçlenmis ve hanin emirlerini dinlemez olmustu. Bunun üzerine Gazan Han Kutlug Sah kumandasindaki 30.000 kisilik bir orduyu 1296 yilinda Anadolu'ya gönderdi. Baltu Noyan kaçip Ermeni tekfuruna sigindi. Fakat Tekfur onu yakalayip Tebriz'e gönderdi. Baltu burada Gazan Han tarafindan idam edildi.

Sultan Mesûd Baltu Noyan'in tahakkümü altinda oldugu için Gazan Han'in isteklerini yerine getiremiyordu. Kutlug Sah itham altinda oldugu için Sultan Mesud'u Gazan Han'in huzuruna çikardi. O Gazan Han'a mazeretini anlattiysa da 1296 yilinda tahtindan uzaklastirilip Hemedan'a sürüldü ve Selçuklu tahti III. Alaeddin Keykubad 1298'de tahta çikincaya kadar 2 yil bos kaldi.

Sehzadelerin ve Mogol noyanlarin çikardigi karisikliklar Anadolu halkinin daha da perisan olmasina sebep oldu. Horasan Irak ve Azerbaycan'dan yola çikan pekçok kisi burada bir mevki ele geçirmeye çalisiyordu. Gazan Han'in Konya'ya gelen elçisi Ahilerin reisi Ahmed Sah tarafindan uzaklastirilinca hükümdara yaranmak isteyen Sarap-sâlar onu öldürdü. Bu olay halki mateme bogdu. Cenaze merasiminde 15.000 kisi basaçik yürüdü. Sehir ileri gelenlerinin israrlari karsisinda Ahmed Sah'in katili yakalanip idam edildi.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETI'NIN YIKILISI

1243 Kösedag bozgunu Selçuklu Devleti için büyük bir felâketin baslangici olmustur. Ülke o tarihten baslayarak iktisadî, ictimaî ve siyasî buhranlara sürüklenmis ve Mogol istilasina maruz kalmistir. Hem Mogollarin giderek artan tahakkümü hem de tahta geçen Selçuklu sultanlarinin liyakatsizligi devletin itibarini sarsmistir. Özellikle Muineddin Süleyman Pervane'nin 1277'de vuku bulan ölümünden sonra halk Mogol zulüm ve baskisi altinda ezilirken, zaman zaman hanedan mensuplari ve Mogol sehzadelerinin çikardigi isyanlar ve Türkmenlerle yapilan mücadeleler ülkeyi maddî ve manevî bakimdan perisan etmistir. Mogol baskisi karsisinda devlet çökerken uclardaki Türkmenler maruz kaldiklari imha hareketlerine ragmen varliklarini sürdürmeyi basarmis ve Anadolu'nun muhtelif yerlerinde beylikler kurmuslardir. Son Selçuklu sultani olarak kabul edilen II. Mesud'un ikinci saltanati oldukça sönük geçmis, ölümü bile ciddi bir yanki uyandirmamistir. II. Mesud'un 1308 yilinda ölümüyle Selçuklu devleti de yikilmistir. Bazi kaynaklar Sultan Mesud'un 1308 (veya 1310) yilinda ölümü üzerine yerine oglu V. Kiliç Arslan'in geçtigini ve Anadolu valisi Timurtas'in 1318 yilinda Selçuklu hanedani mensuplarini uçlara tenkil edisine kadar Konya'da tahtini korudugunu söyler. Eger bu kayitlar dogru ise Selçuklu Devleti'nin Anadolu'yu ebedî vatan haline getirip Osmanli Devleti gibi büyük bir imparatorlugun temellerini attigi ve 243 yil hüküm sürdükten sonra 1318'de yikildigi kabul edilebilir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
Anadolu Selçuklu'larda Kültür ve Teskilat

HAKIMIYET ALÂMETLERI

a. Baskent: Sultan, sarayinin, hükümet ve adliye teskilâtinin bulundugu bir merkeze sahip olmalidir.

b. Saray: Çok eski dönemlerden beri bütün Türk devletlerinde saray hakimiyet alâmeti olarak kabul edilmistir. Selçuklu sultanlarinin Kayseri, Konya, Aksaray, Tokat, Antalya ve Sivas'ta saraylari vardi.

c. Taht: Bazan serir kelimesiyle de ifade edilen taht-i saltanat, serir-i saltanat ve taht-i Süleymanî de denilen taht hükümdarlik sembollerindendi. Sultan I. Mesud ölümünden kisa bir süre önce oglu II. Kiliç Arslan'i Sultan ilân etti, diger ogullarini da melik unvaniyla baska vilayetlere tayin etti. Sultan Mesud bütün devlet erkâninin da katildigi törende tahttan inerek oglunu çikardi ve basina taç koydu.

d. Sancak ve bayrak: Saltan I. Alaeddin Keykubad'in sari renkte bayragi vardi.

e. Nevbet: Resmi bando takiminin saray veya hükümdarin çadiri önünde günde üç veya bes vakit konser vermesidir. Nevbet takimi seferde sultana refakat ederdi. Aksarayî II. Süleyman Sah'in günde üç, Ilhanlilar'a tabi Selçuklu sultanlarinin ise onlar gibi bes nevbet çaldirdiklarini söyler. IV. Kiliç Arslan ile Konya'da sultanligini ilan eden Cimri de beser nevbet çaldirmislardi.

f. Unvan ve lâkaplar: Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu I. Süleymansah kaynaklarda "emir" unvaniyla anilirdi. Daha sonraki hükümdarlarin çogu es-Sultanü'l-Muazzam ve es-Sultanu'l-a'zam ünvanini kullanilmislardir. Ayrica II. Süleymansah es-Sultanü'l-Kahir, I. Izzeddin Keykâvus Inanç Bilge Kutlu ve es-Sultanu'l-Galib unvanini kullanmislardir.

g. Çetr: Hükümdarlik alâmeti olarak kullanilan bir saltanat semsiyesidir. Anadolu Selçuklulari Abbasi halifelerine hürmetlerinden dolayi siyah renk, daha sonra II. Giyaseddin Keyhüsrev Sadeddin Köpek'in baskisiyla mavi renkte çetr kullanmislardir. Çetr çetrdâr adi verilen görevliler tarafindan tasinirdi.

h. Sikke: Diger devletlerde oldugu gibi para bastirmak da hakimiyet alâmetidir. Bilindigi kadariyla günümüze intikal eden en eski tarihli sikke I. Mesud'a aittir. Altin, gümüs ve bakir paralar Konya, Kayseri, Aksaray, Sivas, Malatya, Erzincan, Bayburt ve Kastamonu'daki darphanelerde basilmistir.

Büyük Selçuklular bir Türk-Islâm devleti olmak itibariyle diger müslüman Türk devletlerinde de degisik ölçülerde gördügümüz gibi eski Türk töre ve gelenekleriyle Islâmî unsurlarin kaynasmasindan olusan feodal bir yapiya sahipti.

Türk hakimiyet anlayisinin "devlet hânedan azalarinin müsterek mirasidir" ilkesini benimseyen Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahta tevârüs için kesin bir kaide yoktu. Bunun sonucu olarak da gerek Sultanlarin ölümünde ve gerekse sagliklarinda saltanati ele geçirmek üzere girisilen taht kavgalari hiç eksik olmamistir. Hânedan azalarinin herbiri hayatini ortaya koymak suretiyle böyle bir mücadeleye her an katilabilirdi. Maglub oldugu takdirde ise hakkinda verilecek cezaya -ki bu genellikle yayinin kirisiyle bogmak seklinde olurdu- riza göstermek durumundaydi. Büyük Selçuklular'in bütün tarihleri boyunca devam eden taht mücadelelerine halk seyirci kalmistir. Halkin taht kavgalarinda bî-taraf kalmasi, muhtemelen "hükümdari Tanri tayin eder" seklinde ifadesini bulan eski bir inançtan kaynaklaniyordu. Emir ve kumandanlar ise özellikle fetret devri saltanat mücadelelerinde kendi çikarlarini esas almis ve ona göre taraf degistirmislerdir.

Sultanlarin sagliklarinda hânedan azalarindan herhangi birini veliahd tayin etmeleri ve biat almalari da tahta tevarüs için bir çözüm getirmemistir. Gerek sehzadeler ve gerekse hanedanin diger üyeleri, Sultanin, içlerinden birini veliahd tayin etmesini kendi mesru haklarina bir tecavüz olarak kabul etmisler ve tahtta hak iddia etmekten geri durmamislardir.

Anadolu Selçuklu sultanlarinin seçtigi veliahtler de çok defa kardesleri tarafindan tahttan uzaklastirilmislardir. Meselâ Sultan Mes'ud (1116-1155) II. Kiliç Arslan'i (1155-1192) tahta çikardi. Fakat kardesi Sahinsah bunu tanimadi.

Bu misallerden anlasildigi gibi veliahtlik hattâ bey'at hükümdar öldükten sonra hukukî degerini kaybediyordu. Zira hükümdarin ölümü ile birlikte kanunlar ve hukukî tasarruflar yeni hükümdar tasdik edinceye kadar hükümden düsmekte, hukukî mesnedden mahrum sayilmaktadir. Meselâ Osmanlilar'da yalniz memur ve askerin berati degil, her türlü vesika tahta çikan Sultan tarafindan yenilenirdi. Bu sebeple her cülûsta ülkenin yeni bastan tahriri prensip olarak kabul edilmistir.

Anadolu Selçuklulari'nda II. Kiliç Arslan 'a karsi ogullarinin baslattigi isyanda gördügümüz gibi bazi hallerde kardesler tahtin islerinden birine tahsis edilmesini kabul etmezlerdi. Onlar veliahd tayinini kendi haklarina bir tecavüz saymaktaydilar. Zira her biri "kut"un kendilerine bagislandigina, Allah'in inayetiyle tahta geçmeye namzet olduklarina inanirlardi. Netice olarak diyebiliriz ki, Türk devletlerinde veliahtlik saltanata tevarüste bir usul olarak yerlesmemistir. Hanedan azalarinin hâkimiyete müstereken sahip oldugu ve hükümdari Allah'in seçtigi seklindeki gelenek çok kuvvetliydi.

Türklerde hükümranlik hakkinin karizmatik vasfi, birden fazla sahsin ayni devlet idaresinde ve ayni kudrette Tanri bagisi (kut) ile donatilmis olmasina imkân vermez. Karizma (Kut')nin kan vasitasiyla babadan (Hatun'dan dogan) ogullarin hepsine intikal ettigi inanci dolayisiyla hükümdarin ölümünden sonra evlâtlar arasinda vukua gelen taht mücadelelerinde içlerinden biri tam basariya ulasamadigi takdirde (kut'a nail olamadiginin anlasilmasi halinde) devlet parçalanmaktadir. Yani Türk devletlerinin merkeziyetçi bir karakter tasimasi bizatihî onlarin varliklarini, kudret ve ihtisamlarini sürdürmeleriyle yakindan alâkalidir.

Büyük Selçuklular'da bilfiil isyana girismeyen bir hanedan mensubunun saltanatta hak iddia edebilir diye idam edildigine rastlamiyoruz. Buna karsilik Anadolu Selçuklulari'nda ve Osmanlilar'da kardes katline rastlamaktayiz. II. Kiliç Arslan, 1155'de tahta çiktigi zaman kendine rakip gördügü ortanca kardesini bogdurtmustu. II. Giyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) de bir oglu olunca hapisteki kardesini idam ettirmisti. Bunlar Büyük Selçuklular'da ve diger Türk devletlerinde de gördügümüz gibi Türkler'deki eski bir gelenege dayanarak yay kirisi ile idam edilmistir. Hanedandan olanlarin kani dökülmeden yayinin kirisi ile bogulmasi hükümdarin kutsî bir mense'den geldigi telâkkisi ile ilgilidir. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri mevcuttur. Mezkûr telâkkî onlarda esasen var olan kan taassubu inanci ile de birleserek hükümdar ailesine mensup olanlarin kanlarinin dökülmemesi âdetini dogurmustur. Türk ve Mogollar'in Islâmî devirde bile bu eski Paganizm âdetini yasatmalari gayet tabiîdir. Ok ve yayin eski Türk hayatindaki ehemmiyeti düsünülürse öldürme sekilleri arasinda "yay kirisi ile bogma"nin en eski sekil oldugu söylenebilir. Türkler'in paganizm devrindeki dinî-sihrî itikadlarina, onlara bagli hukukî telâkkilere istinad eden kan dökmeme âdetine Büyük Selçuklular'da da tamamen riayet edildigini görmekteyiz.

Anadolu Selçuklulari'nda sultan büyük-küçük tefrik etmeden ogullarindan birini veliahd tayin edebilir. Veliahtlik taht üzerinde hak iddia etmeye engel degildir. Izzeddin II. Kiliç Arslan, küçük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i halef tayin etti. Diger kardesler kiskanip büyük kardes Rukneddin Süleyman'in etrafinda toplandilar. O da 1192'de babasi ölünce Konya'yi kusatip tahta geçti. Rükneddin Süleyman ölünce (1204) oglu III. Kiliç Arslan sultan ilân edildi. Fakat Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikti. Onun ölümünde (1211) büyük oglu Izzeddin Keykâvus (1211-1220) tahta çikti. Fakat kardesi Alâeddin Keykubad (1220-1237) bunu tanimadi. Izzeddin Keykâvus ölünce kimin tahta geçecegi tartisiliyordu. Sonra oglu Alâeddin üzerinde karar kilindi.

Görüldügü üzere Türk devletlerinde saltanat verasetini tanzim eden bir esas mevcut degildir. Onlarda tahti hanedanin muayyen azasina intikal ettiren bir gelenek de yerlesmemistir. Zaman zaman veliaht tayini, ekber evlâdin ya da küçügün tercihi gibi temayüller belirmis ise de taht daima ilâhî takdire açik tutulmustur. Hâkimiyetin ilâhî mense'li oldugunu kabul eden bu düsünce karsisinda diger âdet ve anlayislar hükümsüz kalmistir. Hanedandan biri bilfiil saltanati ele geçirdikten sonra onun mesruiyyeti nazarî ve hukukî bakimdan mesele teskil etmezdi. Asirlardir süre gelen bu gelenek, Türkler'de hâkimiyetin menseini Tanri'ya dayandiran eski dinî telâkkîlerle ilgili görünmekte ve Orta Asya Türk kavimlerinde daha kuvvetle açiga çikmaktadir.

Büyük Selçuklular'da oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da ülkenin hanedan mensuplari arasinda muayyen hakimiyet sahalarina taksimi vazgeçilmez bir kaide olarak daima tatbik edilmistir.

Mikhail'in daha babasinin sagliginda ölümü üzerine Israil (Arslan) ailenin basi olmustu. Sonra onun ahfadina batidaki en uzak uc bölgesi Anadolu yurtluk olarak verilmisti.

Anadolu Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'in sagliginda memleketi ogullari arasinda taksim etmesi de eski Türk geleneginin devam ettigini göstermesi bakimindan zikre deger. Onlardan her biri kendilerine ait mintikalarda bagimsiz bir hükümdar gibi hareket etmekteydiler.

HÜKÜMDAR

Anadolu Selçuklu devletinde yönetim diger Türk devletlerinde gördügümüz gibi sultanin mutlak kontrolü altindadir. Mogol istilâsi sirasinda oldugu gibi "Ilhan'a ubudiyet arzeden, gerektigi zaman Anadolu içindeki seyahatlerinde ona refakat eden, bazan Mogol noyanlarina mazeret beyan edip af dileyen, belirli yerlerde ikamete mecbur edilen, yargilanip cezalandirilan ve hatta katledilen zavalli birer hükümdar durumuna düsürülen" son dönem Selçuklu sultanlari istisnadan ibarettir. Sultan siyasî iktidari baska bir kuvvetin iznine bagli olmadan kullanir.

HAKIMIYET ALÂMETLERI

a. Baskent: Sultan, sarayinin, hükümet ve adliye teskilâtinin bulundugu bir merkeze sahip olmalidir.

b. Saray: Çok eski dönemlerden beri bütün Türk devletlerinde saray hakimiyet alâmeti olarak kabul edilmistir. Selçuklu sultanlarinin Kayseri, Konya, Aksaray, Tokat, Antalya ve Sivas'ta saraylari vardi.

c. Taht: Bazan serir kelimesiyle de ifade edilen taht-i saltanat, serir-i saltanat ve taht-i Süleymanî de denilen taht hükümdarlik sembollerindendi. Sultan I. Mesud ölümünden kisa bir süre önce oglu II. Kiliç Arslan'i Sultan ilân etti, diger ogullarini da melik unvaniyla baska vilayetlere tayin etti. Sultan Mesud bütün devlet erkâninin da katildigi törende tahttan inerek oglunu çikardi ve basina taç koydu.

d. Sancak ve bayrak: Saltan I. Alaeddin Keykubad'in sari renkte bayragi vardi.

e. Nevbet: Resmi bando takiminin saray veya hükümdarin çadiri önünde günde üç veya bes vakit konser vermesidir. Nevbet takimi seferde sultana refakat ederdi. Aksarayî II. Süleyman Sah'in günde üç, Ilhanlilar'a tabi Selçuklu sultanlarinin ise onlar gibi bes nevbet çaldirdiklarini söyler. IV. Kiliç Arslan ile Konya'da sultanligini ilan eden Cimri de beser nevbet çaldirmislardi.

f. Unvan ve lâkaplar: Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu I. Süleymansah kaynaklarda "emir" unvaniyla anilirdi. Daha sonraki hükümdarlarin çogu es-Sultanü'l-Muazzam ve es-Sultanu'l-a'zam ünvanini kullanilmislardir. Ayrica II. Süleymansah es-Sultanü'l-Kahir, I. Izzeddin Keykâvus Inanç Bilge Kutlu ve es-Sultanu'l-Galib unvanini kullanmislardir.

g. Çetr: Hükümdarlik alâmeti olarak kullanilan bir saltanat semsiyesidir. Anadolu Selçuklulari Abbasi halifelerine hürmetlerinden dolayi siyah renk, daha sonra II. Giyaseddin Keyhüsrev Sadeddin Köpek'in baskisiyla mavi renkte çetr kullanmislardir. Çetr çetrdâr adi verilen görevliler tarafindan tasinirdi.

h. Sikke: Diger devletlerde oldugu gibi para bastirmak da hakimiyet alâmetidir. Bilindigi kadariyla günümüze intikal eden en eski tarihli sikke I. Mesud'a aittir. Altin, gümüs ve bakir paralar Konya, Kayseri, Aksaray, Sivas, Malatya, Erzincan, Bayburt ve Kastamonu'daki darphanelerde basilmistir.

Büyük Selçuklular bir Türk-Islâm devleti olmak itibariyle diger müslüman Türk devletlerinde de degisik ölçülerde gördügümüz gibi eski Türk töre ve gelenekleriyle Islâmî unsurlarin kaynasmasindan olusan feodal bir yapiya sahipti.

Türk hakimiyet anlayisinin "devlet hânedan azalarinin müsterek mirasidir" ilkesini benimseyen Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahta tevârüs için kesin bir kaide yoktu. Bunun sonucu olarak da gerek Sultanlarin ölümünde ve gerekse sagliklarinda saltanati ele geçirmek üzere girisilen taht kavgalari hiç eksik olmamistir. Hânedan azalarinin herbiri hayatini ortaya koymak suretiyle böyle bir mücadeleye her an katilabilirdi. Maglub oldugu takdirde ise hakkinda verilecek cezaya -ki bu genellikle yayinin kirisiyle bogmak seklinde olurdu- riza göstermek durumundaydi. Büyük Selçuklular'in bütün tarihleri boyunca devam eden taht mücadelelerine halk seyirci kalmistir. Halkin taht kavgalarinda bî-taraf kalmasi, muhtemelen "hükümdari Tanri tayin eder" seklinde ifadesini bulan eski bir inançtan kaynaklaniyordu. Emir ve kumandanlar ise özellikle fetret devri saltanat mücadelelerinde kendi çikarlarini esas almis ve ona göre taraf degistirmislerdir.

Sultanlarin sagliklarinda hânedan azalarindan herhangi birini veliahd tayin etmeleri ve biat almalari da tahta tevarüs için bir çözüm getirmemistir. Gerek sehzadeler ve gerekse hanedanin diger üyeleri, Sultanin, içlerinden birini veliahd tayin etmesini kendi mesru haklarina bir tecavüz olarak kabul etmisler ve tahtta hak iddia etmekten geri durmamislardir.

Anadolu Selçuklu sultanlarinin seçtigi veliahtler de çok defa kardesleri tarafindan tahttan uzaklastirilmislardir. Meselâ Sultan Mes'ud (1116-1155) II. Kiliç Arslan'i (1155-1192) tahta çikardi. Fakat kardesi Sahinsah bunu tanimadi.

Bu misallerden anlasildigi gibi veliahtlik hattâ bey'at hükümdar öldükten sonra hukukî degerini kaybediyordu. Zira hükümdarin ölümü ile birlikte kanunlar ve hukukî tasarruflar yeni hükümdar tasdik edinceye kadar hükümden düsmekte, hukukî mesnedden mahrum sayilmaktadir. Meselâ Osmanlilar'da yalniz memur ve askerin berati degil, her türlü vesika tahta çikan Sultan tarafindan yenilenirdi. Bu sebeple her cülûsta ülkenin yeni bastan tahriri prensip olarak kabul edilmistir.

Anadolu Selçuklulari'nda II. Kiliç Arslan 'a karsi ogullarinin baslattigi isyanda gördügümüz gibi bazi hallerde kardesler tahtin islerinden birine tahsis edilmesini kabul etmezlerdi. Onlar veliahd tayinini kendi haklarina bir tecavüz saymaktaydilar. Zira her biri "kut"un kendilerine bagislandigina, Allah'in inayetiyle tahta geçmeye namzet olduklarina inanirlardi. Netice olarak diyebiliriz ki, Türk devletlerinde veliahtlik saltanata tevarüste bir usul olarak yerlesmemistir. Hanedan azalarinin hâkimiyete müstereken sahip oldugu ve hükümdari Allah'in seçtigi seklindeki gelenek çok kuvvetliydi.

Türklerde hükümranlik hakkinin karizmatik vasfi, birden fazla sahsin ayni devlet idaresinde ve ayni kudrette Tanri bagisi (kut) ile donatilmis olmasina imkân vermez. Karizma (Kut')nin kan vasitasiyla babadan (Hatun'dan dogan) ogullarin hepsine intikal ettigi inanci dolayisiyla hükümdarin ölümünden sonra evlâtlar arasinda vukua gelen taht mücadelelerinde içlerinden biri tam basariya ulasamadigi takdirde (kut'a nail olamadiginin anlasilmasi halinde) devlet parçalanmaktadir. Yani Türk devletlerinin merkeziyetçi bir karakter tasimasi bizatihî onlarin varliklarini, kudret ve ihtisamlarini sürdürmeleriyle yakindan alâkalidir.

Büyük Selçuklular'da bilfiil isyana girismeyen bir hanedan mensubunun saltanatta hak iddia edebilir diye idam edildigine rastlamiyoruz. Buna karsilik Anadolu Selçuklulari'nda ve Osmanlilar'da kardes katline rastlamaktayiz. II. Kiliç Arslan, 1155'de tahta çiktigi zaman kendine rakip gördügü ortanca kardesini bogdurtmustu. II. Giyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) de bir oglu olunca hapisteki kardesini idam ettirmisti. Bunlar Büyük Selçuklular'da ve diger Türk devletlerinde de gördügümüz gibi Türkler'deki eski bir gelenege dayanarak yay kirisi ile idam edilmistir. Hanedandan olanlarin kani dökülmeden yayinin kirisi ile bogulmasi hükümdarin kutsî bir mense'den geldigi telâkkisi ile ilgilidir. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri mevcuttur. Mezkûr telâkkî onlarda esasen var olan kan taassubu inanci ile de birleserek hükümdar ailesine mensup olanlarin kanlarinin dökülmemesi âdetini dogurmustur. Türk ve Mogollar'in Islâmî devirde bile bu eski Paganizm âdetini yasatmalari gayet tabiîdir. Ok ve yayin eski Türk hayatindaki ehemmiyeti düsünülürse öldürme sekilleri arasinda "yay kirisi ile bogma"nin en eski sekil oldugu söylenebilir. Türkler'in paganizm devrindeki dinî-sihrî itikadlarina, onlara bagli hukukî telâkkilere istinad eden kan dökmeme âdetine Büyük Selçuklular'da da tamamen riayet edildigini görmekteyiz.

Anadolu Selçuklulari'nda sultan büyük-küçük tefrik etmeden ogullarindan birini veliahd tayin edebilir. Veliahtlik taht üzerinde hak iddia etmeye engel degildir. Izzeddin II. Kiliç Arslan, küçük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i halef tayin etti. Diger kardesler kiskanip büyük kardes Rukneddin Süleyman'in etrafinda toplandilar. O da 1192'de babasi ölünce Konya'yi kusatip tahta geçti. Rükneddin Süleyman ölünce (1204) oglu III. Kiliç Arslan sultan ilân edildi. Fakat Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikti. Onun ölümünde (1211) büyük oglu Izzeddin Keykâvus (1211-1220) tahta çikti. Fakat kardesi Alâeddin Keykubad (1220-1237) bunu tanimadi. Izzeddin Keykâvus ölünce kimin tahta geçecegi tartisiliyordu. Sonra oglu Alâeddin üzerinde karar kilindi.

Görüldügü üzere Türk devletlerinde saltanat verasetini tanzim eden bir esas mevcut degildir. Onlarda tahti hanedanin muayyen azasina intikal ettiren bir gelenek de yerlesmemistir. Zaman zaman veliaht tayini, ekber evlâdin ya da küçügün tercihi gibi temayüller belirmis ise de taht daima ilâhî takdire açik tutulmustur. Hâkimiyetin ilâhî mense'li oldugunu kabul eden bu düsünce karsisinda diger âdet ve anlayislar hükümsüz kalmistir. Hanedandan biri bilfiil saltanati ele geçirdikten sonra onun mesruiyyeti nazarî ve hukukî bakimdan mesele teskil etmezdi. Asirlardir süre gelen bu gelenek, Türkler'de hâkimiyetin menseini Tanri'ya dayandiran eski dinî telâkkîlerle ilgili görünmekte ve Orta Asya Türk kavimlerinde daha kuvvetle açiga çikmaktadir.

Büyük Selçuklular'da oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da ülkenin hanedan mensuplari arasinda muayyen hakimiyet sahalarina taksimi vazgeçilmez bir kaide olarak daima tatbik edilmistir.

Mikhail'in daha babasinin sagliginda ölümü üzerine Israil (Arslan) ailenin basi olmustu. Sonra onun ahfadina batidaki en uzak uc bölgesi Anadolu yurtluk olarak verilmisti.

Anadolu Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'in sagliginda memleketi ogullari arasinda taksim etmesi de eski Türk geleneginin devam ettigini göstermesi bakimindan zikre deger. Onlardan her biri kendilerine ait mintikalarda bagimsiz bir hükümdar gibi hareket etmekteydiler.

DIVAN TESKILÂTI

Anadolu Selçuklulari'nda devlet islerinin görüsülüp karara baglandigi Divân-i a'lâ'nin (Divân-i âlî, divân-i saltanat) baskani vezirdir. Devlet idaresinde birinci derecede rol oynayan divân-i a'lâ'nin diger üyeleri sunlardir:

Naib-i saltanat, beylerbeyi, tugrâî, atabeg, pervâne, âriz, müstevfî ve müsrif-i memâlik.

Divana gelen meseleler vezirin baskanliginda müzakere edilir ve alinan kararlar vezirin saginda ve solunda oturan münsîler (divân kâtipleri) tarafindan defâtir-i dîvan-i a'lâ'ya islenirdi. Divan kararlari Fahreddin Ali'nin vezirligine kadar Arapça yazilirdi. Daha sonra Farsça yazilmaya baslandi. Divana gelen bazi meseleler önce ilgili divanlara havale edilir ve onlarin yaptigi inceleme ve hazirladigi raporlar daha sonra divân-i a'lâda görüsülüp nihaî karara baglanirdi. Divanda tercümanlar da görev alir ve yabanci devletlere gönderilecek yazilari kaleme alir ve gerektiginde tercümanlik da yaparlardi.

I. Alaeddin Keykubad zamaninda divanda dört münsî ile iki tercüman vardi.

DIVAN-I A'LÂ'NIN ÜYELERI

a. Naib-i saltanat: Büyük Selçuklu devlet teskilâtinda rastlamadigimiz bu makam muhtemelen Eyyubî devlet teskilâti örnek alinarak ihdas edilmistir. Önemli devlet adamlari ve kumandanlar arasindan seçilen naib-i saltanat sultanin merkezde bulunmadigi zamanlarda ona vekâleten devlet islerini yürütürdü. Kendilerine naib-i saltanat olduklarinin alameti olarak bir altin kiliç verilirdi. Naibü'l-hazre de denilen bu görevli baslangiçta sadece sultan tarafindan tayin edildigi halde ülke Mogol tahakkümüne maruz kaldiktan sonra Ilhanli hükümdarinin onayini alan vezirlerin de bazi sahislari bu makama getirdikleri görülmektedir. Fahreddin Ali vezir olduktan sonra Emînüddin Mikâil'i nâib-i saltanat tayin etmisti. Ayrica Mogol istilâsi sirasinda Ilhanli hükümdarlarinin sultanin naibinden ayri olarak bizzat kendilerinin de naib tayin ettikleri anlasilmaktadir. Fahreddin Ali'nin ölümünden sonra Mücirüddin Emirsah, Argun Han'in buyruguyla Naib-i saltanat olarak görevlendirilmistir. Bazan ayni sahis hem Anadolu Selçuklu sultaninin hem de Ilhanli hükümdarinin naibi olarak hizmet ederdi. Meselâ Semseddin Isfahânî hem Selçuklu sultani hem de Batu Han tarafindan naib-i saltanat olarak görevlendirilmisti. Bu görevde bulunan bazi devlet adamlari sunlardir: Celâleddin Karatay, Sücâeddin Abdurrahman, Nizâmeddin Hursid, Fahreddin Ali, Emirü'd-din Mikâil, Mücirüddin Emir Sah, Cemaleddin, Mehmed Pervâne ve Kemaleddin Tiflisî.

b. Beylerbeyi: Anadolu Selçuklu devlet teskilâtinda nüfuz bakimindan en önde gelen görevlilerden biridir. Emirü'l-ümerâ ve melikü'l-ümerâ da denilen beylerbeyi ordunun bas kumandani olmasi sebebiyle divanda sözü geçerdi. Zaman zaman hükümdarlarin bile onlardan çekindigi hatta komplo hazirlayarak onlari bertaraf ettigi görülmektedir. Merkezdeki beylerbeyinden farkli olarak uçlarda görev yapan askerlerin basinda da uc beylerbeyi denilen bir emîr bulunurdu. Meselâ Hüsameddin Çoban Kastamonu'da uç beylerbeyi olarak görev yapmistir. Bir baska uc beylerbeyi de Seyfeddin Kizil'dir. II. Giyaseddin devrinin nüfuzlu devlet adami olan Sadeddin Köpek de Samsat seferi sirasinda Melikü'l-ümerâ unvanini almisti. Samsat kalesini aldiktan sonra gücü bir kat daha artan Sadeddin Köpek kendinden önce beylerbeyi olan Kemaleddin Kâmyâr'i tevkif ettirerek muhtemelen bu görevi de kendisi üstlenmistir. Beylerbeyi olarak görev yapan bazi devlet adamlari söyle siralanabilir. Seyfeddin Ayaba, Semseddin Has Oguz, Serefüddin Mahmud, Sirâceddin, Kemaleddin Kâmyâr, Seyfeddin Torumtay, Serefüddin Mesud, Azîzüddin.

c. Tugrâî: Devletin iç ve dis her çesit yazismalarini idare eden mensûr, berât, name ve muahedeleri kaleme alan, ferman ve mensûrlara sultanin alâmet ve tugrâsini çekmekle görevli olan Tugrâî Divan-i insâ ve tugrânin reisidir. Iyi tahsil görmüs, Arapça ve Farsça'ya vakif kalem erbabindan seçilirdi. Anadolu Selçuklulari'nda divân-i insâ, divân-i arzdan sonra gelirdi. Meselâ I. Izzeddin Keykâvus zamaninda (1211-1220) Semseddin Taber divân-i insâ reisi iken daha sonra emîr-i âriz-i memâlik-i Rûm tayin edilmistir.

d. Atabeg: Büyük Selçuklu Devleti'nde oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da atabeglik müessesesi mevcuttu. Sehzâdeleri iyi bir devlet adami olarak yetistirmekle görevli olan atabegler (lalalar) güvenilir ve nüfuzlu kumandanlar arasinda seçilirdi. Sehzadeler atabegin gözetiminde "melik" unvaniyla her hangi bir vilayetin idaresine memur edilirlerdi. Ancak daha sonra sehzadelerin egitiminden sorumlu atabeglerin yaninda baskentte sultanin yaninda ona müsavirlik eden bir atabeg daha tayin edilmeye baslanmistir. Bu atabegler divan üyesi olarak müzakerelere istirak ederlerdi. Bu konuyla ilgili bir fermanda bütün devlet erkâninin önemli konularda hükümdarin atabegiyle istisâre etmesi emredilmektedir.

Atabeglerin Anadolu Selçuklu devletine büyük hizmetleri olmustur. Bunlarin basinda da Semseddin Altunaba ile Celaleddin Karatay gelir. Arslan ve II. Alaeddin Keykubâd ile müsterek hakimiyetin basladigi 1249 yilina kadar yürüttügü naib-i saltanat görevini birakarak atabeg-i Rûm unvaniyla atabeglik görevini üstlenmis ve 1254'te ölümüne kadar bu makamda kalmis devletin birlik ve bütünlügünü korumus, sehzadeler arasinda geçimsizlige ve ihtirasli devlet adamlarinin faaliyetlerine mani olmustur.

e. Pervâne: Arazi tevcihatiyla ilgili defterleri tutmak, iktalara ait mensurlari hazirlamak ve istihbarat faaliyetlerini yürütmekle görevli olan pervane de divân-i a'lâ'nin üyesiydi. Sultanlar pervaneleri bu görevleri disinda siyasî ve askerî iliskileri yürütmekle de görevlendirebilirlerdi. Meselâ Muineddin Süleyman Pervâne IV. Kiliç Arslan tarafindan Mogollara elçi olarak, II. Alaeddin Keykubad da Erzincan'li Kadi Serefüddin'in oglu Taceddin'i Diyarbekir'i zaptetmek üzere görevlendirmisti. Anadolu Selçuklulari tarihinde Muineddin Süleyman Pervane'nin ayri bir yeri vardir. Mogol tahakkümü sirasinda sultani da asarak bütün yetkileri elinde toplayan Muineddin Süleyman sahsî kabiliyeti sayesinde hem Ilhanlilar hem de Memlûklülerle iyi iliskiler kurmus ve bir devre adini vermistir.

f. Âriz: Büyük Selçuklu Devleti'nde oldugu gibi ordunun her türlü ihtiyacini karsilamak ve askerlerin maaslarini dagitmakla görevli olan Divân-i arz'in baskanidir. Ancak ordunun sevk ve idaresine müdahale etmezdi. Bu görev daha önce geçtigi gibi beylerbeyinindi.

g. Müstevfî: Büyük Selçuklular'da da gördügümüz divân-i istifâ devletin bütün malî islerini yürütmekle görevli olup divan baskanina müstevfî veya sahib-i divân-i istifâ denilir. Sultan tarafindan tayin edilen müstevfî vergi tarh ve tahakkukunda çok dikkatli davranmali, halktan haksiz vergi alinmasina mani olmalidir. Tayin ettigi amillerin adil ve mutemet olmasina dikkat etmeli, halkin sikâyetlrini arzetmesi için kapisini daima açik bulundurmalidir. Mogol istilâsi sirasinda müstevfîleri Ilhanli hükümdarlari tayin etmeye baslamistir.

Mecdüddin Muhammed b. Hasan'in divân-i istifâ baskanligina tayiniyle bir mensurda onun bütün vergileri toplamasi, divan görevlilerini bos birakmamasi, nedimlerin sözlerine itibar etmemesi ve devlet gelirlerinin zorbalarin elinde telef olmamasina özen göstermesi istenmektedir. Bir baska mensûrda da divân-i istîfa'nin saltanatin diregi oldugu ifade edilmekte ve mâlî islerin isbilir (kârdâr) ve güvenilir kisilere verilmesi, tuzlalarda liyakatli âmillerin görevlendirilmesi emredimektedir.

h. Müsrif: Devletin malî ve idarî faaliyetlerini denetleyen divan-i isrâfin reisidir. Müsrif kendisine bagli memurlari vasitasiyla ülkenin her tarafinda hazineye ait mallari tesbit ve defterleri kontrol ettirirdi.

SARAY TESKILÂTI

Anadolu Selçuklulari saray teskilâti Büyük Selçuklu devleti saray teskilâti esas alinarak olusturulmustur. Baslica saray görevlileri sunlardir:

a. Hacibü'l-huccâb: Sultan ile divan üyeleri arasinda irtibati saglayan bas hacib saray görevlilerinin hizmetlerini kontrol etmekten de sorumlu idi. Hacibü'l-huccâb'in emrinde hacip ve perdedar denilen görevliler vardi.

b. Emîr-i cândâr: Sarayi ve sultani korumakla görevli olan Candarlarin reisi olan emîr-i cândâr hazarda ve seferde buyrugu altindaki muhafizlarla birlikte sultani korumakla mükelleftir. I. Alaeddin Keykubad sultan olarak Konya'ya gelirken yaninda 120 kisiden olusan muhafiz (candâr) birligi vardi. Bunlar altin sirmali hamayil ile asili kiliç tasirlardi. Candarogullari beyliginin kurucusu Emir Semseddin Yaman'in lâkabina bakilarak onun da Anadolu Selçuklularinda emîr-i cândâr olarak görev yaptigi söylenebilir.

c. Üstâdüddâr: Saray naziri olup saraya ait bütün harcamalari ve saray görevlilerini kontrol eder.

d. Emîr-i çasnigîr: Sultanin sofrasinin hazirlanmasina nezaret ve yemekleri kontrol eden görevlidir. Çok güvenilir emirler arasindan seçilen çasnîgîrin görevi sofraya konulan yemekleri sultandan önce tatmak suretiyle yemege zehir katilma ihtimalini ortadan kaldirmakti. Büyük Selçuklularda ve diger bazi Islâm devletlerinde de gördügümüz çasnigîr Anadolu Selçuklu devletinde de önemli bir görevli idi. Meshur emîrlerden Mübârizüddin Çavli ile Semseddin Altunaba da çasnigîr (emir-i zevvâk) olarak hizmet etmislerdi.

e. Emîr-i silâh: Silahlarin bakim ve muhafaza edilmesiyle görevli olan silâhdarlarin emiri olup merasimlerde hükümdarin silahini tasirdi.

f. Emîr-i sikâr: Hükümdarin av islerini idare eden ve av kuslariyla av hayvanlarinin egitiminden sorumlu olan saray görvlisidir. Emîr-i sikârlar nüfuz ve itibar sahibi kumandanlar arasindan seçilirdi. Meselâ meshur devlet adami Sadeddin Köpek Sultan I. Alaeddin Keykubad'in, Kilavuzoglu Tumanbay da III. Giyaseddin Keyhüsrev'in emîr-i sikârlari idiler. Bütün kusçular emîr-i sikârlarin emrindeydi. Bunlarin yaninda yine av ile görevli askerler bulunurdu. Anadolu Selçuklularinda emîr-i sikârliga tayinle ilgili bir vesikada bu görevlilerde aranan vasiflar ve av sirasinda dikkat edilmesi gereken hususlar sayilarak emîr-i sikârin bu önemli vazifede bâzdârlari kulluk ve mülâzemette bulundurmasi, sürgün avinda kus ve hayvanlari halka haline getirme zamaninda cesur ve marifetli avcilari hizmete sokmasi ve kuslarin avlanma mevsiminde avcilari pusuya yatirmasi gerektigi ifade edilmektedir.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu sultanlarinin sofrasinda av eti hiç eksik olmazdi. Nitekim sultan Meliksah ile I. Alaeddin Keykubad bir rivayete göre yedikleri av etinden zehirlenerek ölmüslerdir. II. Giyaseddin Keyhüsrev'in av hayvanlari yaninda vahsî hayvanlari da besledigi, Ermeni kralinin sultan I. Izzeddin Keykâvûs'a çesitli hediyeler yaninda bâz (dogan) ve sahin de göndermesi Selçuklu sultanlarinin kuslara ne derecede önem verdiklerini göstermektedir. Anadolu Selçuklularinda yilda iki defa umûmî ava çikilirdi. Bu ava bütün devlet erkâni katilir ve av sölenle sona ererdi.

g. Emîr-i alem: Sultan sancagini tasiyan ve onu korumakla görevli olan emîrdir.

h. Emîr-i âhûr: Hükümdarin atlarina bakmakla görevli emîrdir. Buyrugu altindaki hademeler atlarin egitimi ve tavlalarin bakimindan sorumludur.

k. Câmedâr: Hükümdarin elbiselerine nezaret etmekle görevlidir. Elbiselerin muhafaza edildigi câmehâne de onun kontrolündeydi. Câmedârlar sultanin elbiselerini giymelerine de yardimci olurlardi.

l. Tastdâr: Hükümdar elini yikarken, abdest alirken legen tutup su döken saray görevlisi.

m. Emîr-i meclis: Sultanin bezm denilen meclisine girecek olanlari içeri alan, ziyafet salonlarini düzenlemekten sorumlu saray görevlisi olup Anadolu Selçuklulari'nda önemli bir memuriyetti.

n. Havâyicsâlâr: Havâyichâne denilen mutfak islerine bakan ve yemekleri pisiren saray ahçisi.

o. Serhenk (Çavus): Sultanin önünden giderek yol açardi. Merasimlerde ve alaylarda ellerinde süslü degneklerle görev yaparlardi. I. Alaeddin Keykubad sultan ilân edilip tahta çikmak üzere Konya'ya giderken yaninda 500 serhenk vardi.

p. Emîr-i devât (devâtdâr): Baslangiçta sultanin divit takimindan sorumlu olan ve daha sonra çesitli görevler üstlenen saray memuru. Meshur devlet adami Celâleddin Karatay da emîr-i devât olarak hizmet etmisti.

ADLÎ TESKILÂT

Anadolu Selçuklulari döneminde ülkede meydana gelen hukukî meseleler kadilar tarafindan Hanefi mezhebi hükümleri esas alinarak çözülürdü. Halkla ilgili bütün davalara ve miras islerine kadilar bakardi. Ancak askerî davalar kadilesker tarafindan karara baglanirdi. Kadi'l-kudât (baskadi) Konya'da oturur ve diger kadilari kontrol ederdi. Kadi'l-kudât bütün ilmiyye sinifinin da reisi idi.

Kadilarin baktigi ser'î davalarin disinda basta devlet aleyhine islenen cürümler olmak üzere, her çesit baski ve zulümle ilgili davalara ise örfî ve ser'î hukuku esas alarak emîr-i dâdlar bakardi. Anadolu Selçuklularinda emîr-i dâd protokolde atabegden sonra gelirdi ve çok nüfuzlu bir emîr idi. I. Alaeddin Keykûbad hükümdarliginin ilk yillarinda dîvân-i mezalime bizzat baskanlik edip sikâyetleri dinlerdi. Ancak daha sonra islerinin yogunlugu yüzünden bu görevi emîr-i dâd'a birakti. Fahreddin Ali emîr-i dâdliktan vezirlige yükseldigi gibi Emîr-i dâd Emînüddin Düleycânî ayni zamanda üstâdüddarlik, evkaf hakimligi ve müstevfîlik görevlerini de üstlenmisti. Emîr-i dâd hem divan-i mezâlim hem de kadilarin verdigi hükümleri infaz etmekle görevliydi. Kaynaklarda emir-i dâd olarak hizmet eden diger bazi görevliler arasinda Nusret Yakut ve Nizâmeddin'den de bahsedilmektedir. III. Giyaseddin devrinde kadilik görevinde bulunanlardan bazilari da söyle siralanabilir: Kadi'l-kudât Siraceddin Mahmud-i Ermevî, Celaleddin Habîb, Emînüddin Tebrîzi, Izzüddin, Bedreddin Kazvinî, Taceddin Hoyi ve Sadüddin.

ASKERÎ TESKILÂT

Anadolu Selçuklu Devleti esas itibariyle askerî bir hüviyete sahipti. Ordu devlet yönetiminde ve teskilâtin hemen her kademesinde önemli rol oynuyordu. Divân-i a'lâ'ya bagli olarak görev yapan divan-i arz ordunun her türlü ihtiyacini karsilamaktaydi. Savas zamanlarinda ordunun sevk ve idaresi vezir ve beylerbeyinin sorumlulugundaydi. Savas sirasinda Sultana emîrler, leskerler, reisler ve ileri gelen zevat refakat ederdi.

Anadolu Selçuklularinda ordu baslica su siniflardan tesekkül ederdi.

1. Kapikulu: Merkezde sultanin sahsina bagli olarak görev yapan bu askerler çesitli milletlerden teskil edilmisti. Bunlar da kendi aralarinda müfred, gulam, mülâziman-i yatak (yayak) ve halka-i hassa diye kisimlara ayrilmisti. Sarayda görev yapan askerler cândârlarla birlikte Sultanin ve sarayin korunmasinda istihdam edilmisti. Mülâzimân-i yatak ise hükümdarin çadirini beklerdi. Kapikulu süvarileri yilda dört defa bistegânî denilen maas alirlardi.

2. Timarli sipahi: Ikta sahiplerinin maiyetindeki bu askerler savas zamanlarinda subasi denilen ve ayni zamanda bulunduklari sehirlerin emniyet ve asayisinden sorumlu olan kumandanlarin emrinde ana orduya katilirlardi.

3. Ücretli askerler: Anadolu Selçuklu ordusunun temel unsurlarindan birini teskil etmekle beraber ihtiyaç halinde istihdam edilen bu askerler arasinda zaman zaman gayri müslim askerler de bulunurdu. Meselâ II. Giyaseddin devrindeki Babâî ayaklanmasinin bastirilmasinda ücretli Frank askerleri önemli hizmetlerde bulunmuslardi.

4. Kayseri basta olmak üzere Sivas, Harput, Develi-Karahisar, Niksar, Malatya, Erzincan, Nigde, Ladik, Honas gibi önemli sehirlerde sürekli olarak bulundurulan muhafiz birlikleri. Bu mintikalara bagli ikta sahiplerinin maiyetindeki askerler, Türkmenler ve müstahkem yerlerdeki daimî kuvvetlerin kumandanlari o bölgenin subasisina tabi idiler.

5. Uc birlikleri: Baris ve savas zamanlarinda Bizans Ermeni ve Gürcü sinirlarinda beylerinin emrinde bekleyen askerler.

6. Anadolu Selçuklu Devletine tabi olan vassal statüdeki müslüman ve gayri müslim devletlerin ihtiyaç halinde antlasmalara uygun olarak gönderdikleri kuvvetler.

Askerî merkezlerdeki kuvvetlerle ikta sahiplerinin emrindeki kuvvetler 1243'teki Kösedag bozgunundan sonra giderek azalmistir. Bunun da sebebi ikta sisteminin Mogol istilâsiyla tamamen sarsilmis olmasidir. IV. Kiliç Arslan iktâ arazileri mülk haline getirerek ordunun esasini teskil eden timarli sipahilerin yok olmasina sebep olmustur. Müineddin Süleyman Pervane'nin 1277'de ölümünden sonra Ilhanli istilâsi giderek siddetlenmis, hem ikta sistemi kaldirilmis, hem de ordu bertaraf edilmistir. Bu da gelirlerini kaybeden ikta sahiplerinin ülkenin her tarafinda isyan ve karisikliklar çikarmalariyla sonuçlanmistir. Orduda yaratilan bosluk Mogol askerleriyle giderilmeye çalisilmistir. Bu dönemde çikan isyanlar Selçuklu-Mogol müsterek kuvveti tarafindan bastirilmistir.

Selçuklu ordusuna harekât sirasinda kumanda eden Beylerbeyi protokolde ön saflarda yer alirdi. Ayrica I. Alaeddin Keykubad'in güney sahillerini fethetmesinden sonra uc beylerbeyilikleri ihdas edildi. Beylerbeyi karsiliginda sipehdâr-i büzürg veya emîr-i büzürg tabiri de kullaniliyordu.

Anadolu Selçuklulari Antalya, Alâiye ve Sinop'un fethinden sonra denizcilige önem verdiler ve tesis ettikleri tersanelerde kendi donanmalarini insa ettiler. Donanma kumandanlarina emîrü's-sevâhil, melikü's-sevâhil veya emîrü'l-bahr denilirdi.

Selçuklu kara ordusunun büyük bir kismini süvariler teskil ettigi için ata büyük önem verilirdi. O dönemde kullanilan bütün klâsik silahlar Anadolu Selçuklu ordusunda da mevcuttu. Orduda nizam ve intizam çok önemli idi. Ihmali görülenler ve disipline uymayanlar siddetle cezalandirilirdi. Meselâ II. Giyaseddin Keyhüsrev ile vezir Fahreddin Ali Cimri isyani sirasinda sefere katilmayan emîr-i büzürg-i uc Ali Bey ile adamlarini katlettirdiler.

TOPRAK VE HALK

Anadolu Selçuklulari'nda toprak tipki Büyük Selçuklular'da oldugu gibi mîrî yani devlete aitti. Arazi ikta, mülk ve vakif olmak üzere üç bölümde ele alinabilir.

1. Ikta arazi: Bir hizmet karsiligi olarak devlet adamlarina, kumandanlara ve büyük-küçük sipâhîlere verilen araziye ikta arazi denilir. Has arazi sadece hükümdara aitti. Görevinden azledilen kisilerin iktalari ellerinden alinirdi. Hizmetleri devam ettirmek kayit ve sartiyla ikta arazi babadan ogula intikal edebilirdi. Devlet ricali ve kumandanlarin rütbeleriyle mütenasib iktalari vardi. Meselâ Taceddin Pervâne'nin iktai Ankara idi. Ikta sahipleri sefer zamanlarinda askerleriyle birlikte sultanin emriyle savasa katilmak üzere yola çikarlardi.

I. Alaeddin Keykubâd Harizm asireti reislerinden Kirhan'a Erzincan'i, Bereket Han'a Amasya'yi, Artuklular'dan Izzeddin Ahmed'e ise Harput'u ikta olarak vermisti. II. Giyaseddinn Keyhüsrev de vezir Mühezzebüddin Ali'ye 40.000 dinarlik bir arayizi ikta etmisti.

2. Vakif arazi: Geliri ilmî ve sosyal gayelerle kurulan müesseselerin masraflarini karsilamak üzere tahsis edilen arazilerdir. Bazi Selçuklu devlet adamlari ve kumandanlar da kendilerine mülk olarak verilen yerleri hayir amaciyla kurduklari müesseselere devretmislerdir ki bunlar da vakif arazi statüsündedir. Vakif arazilerin gelirleri mutlaka gayelerine uygun olarak kullanilirdi.

3. Mülk arazi: Aslinda devlete ait bazi araziler büyük hizmetleri ve yararliklari görülen devlet adamlari ve kumandanlara sultan tarafindan mülk olarak verilmis ve bunlar onlarin evladina miras yoluyla intikal etmistir. Ancak bazilari da bunlari hayir müesseselerine vakfetmislerdir. Kastamonu yöresi Hüsameddin Çoban'a, Sinop da Muineddin Pervane'ye mülk olarak verilmistir.

Anadolu Selçuklulari'nda topragi ekip biçen reayanin her zaman hakkini almasina itina edilir, haksizliga ugrayanlar her zaman sikâyetçi olabilir ve haklarini geri alabilirlerdi. Arazi tevcihatiyla ilgili isler Pervane ve emrindeki memurlar tarafindan yürütülürdü. Ülkede zaman zaman arazi tahrîri de yapilirdi.

Meskün mahallerdeki vergiye tabi nüfus ve herkesin verecegi vergi miktari kayit ve tespit edilirdi. Reayadan tahakkuk ettirilen miktardan fazla vergi isteyenler agir cezalara çarptirilirdi. Iktâ sahipleri ikta araziden alacaklari gelir karsiligi asker besledikleri gibi o bölgenin yönetiminden de sorumluydular. Ancak Mogol istilhasi sirasinda bu sistem bozuldu ve iktalari ellerinden alinan sipahiler ülke içinde isyan ve huzursuzluklara sebep oldular. Iktalari ellerinden alindigi için ikta sahipleri de yeteri kadar asker besleyemediler ve bu da ordunun çökmesine sebep oldu.

IDARI TESKILAT

Anadolu Seçuklulari'nda eyaletler öncelikle haneden mensuplarinin idaresine tevdî edilirdi. Sehzadeler küçük ise onlari iyi bir devlet adami olarak yetistirmek üzere yanlarina lala veya atabeg denilen güveniler emîrler verilirdi. Bu emîrler bulunduklari eyaleti o sehzade adina idare ederlerdi. Anadolu Selçuklulari'nin idarî açidan kaç eyalete taksim edildigi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak II. Kiliç Arslan'in ülkeyi 11 oglu arasinda taksim ettigi bilinmektedir. Böylece baskent Konya'nin disinda 11 idarî merkezin mevcudiyetinden bahsedilebilir. Hanedan mensuplarinin yönetimine birakilan Tokat, Niksar, Elbistan, Kayseri, Sivas, Aksaray, Malatya, Konya Ereglisi, Nigde, Amasya, Ankara ve Uluborlu disinda Kastamonu, Sinop, Erzurum, Erzincan, Sarkî Karahisar, Divrigi, Antalya, Alaiye, Manavgat, Içel, Harput, Çemisgezek, Kâhta, Ahlat, Isparta, Kütahya, Eskisehir, Denizli ve Amid (Diyarbakir)'in ilhakiyla eyaletlerin sayisi artmis ve otuzu geçmistir

Bizans ve Ermeni sinirlarinda uç vilayetleri de uç beyleri tarafindan idare ediliyordu. Meselâ Danismendli Yagibasin'in ogullarindan Muzafferüddin Mahmud, Bedreddin Yusuf ve Zahireddin Ili Anadolu Selçuklulari'nin ihzmetine girerek uç boylarinda görev almislardi. Ayrica hanedan mensuplarinin idaresi disinda kalan yerlerde de emîrler hem vali hem de kumandan olarak görev yapiyorlardi. Bu büyük vilayetlerin disindaki sehirlerde de serlesker ve subasilar emniyet ve asayisten sorumlu idiler. Merkezi sehirlerde emniyeti saglamaktan sorumlu birer sahne bulunurdu.

1243'te Anadolu Selçuklulari'nin maglubiyetiyle sonuçlanan Kösedag savasindan sonra ülke taht kavgalarina sahne olmus ve nihayet Mogollarin müdahalesiyle ülke ikiye bölünmüs, bir kismi Konya merkez olmak üzere II. Izzeddin Keykâvus'a, digerinin merkezi de Sivas olmak üzere IV. Rükneddin Kiliç Arslan'a verilmistir.

Vilâyetlerde birer küçük divan bulunur ve vergiler muhassillar tarafindan toplanirdi.

Eflâki Menâkibü'l-ârîfîn'de idari teskilâtta adi geçen görevlilerden bazilarini söyle siralar. Nâzir, emîr-i ab vâliler (ummâl), yol muhafizlari, subasi, sehir kethüdasi, reis, sahne, cellâd, divan memuru, seyhü'l- islâm ve hati.

SOSYAL HAYAT

1. Adet ve Gelenekler

Yagmur duasi: Yagmur duasina çikilacagi zaman halk oruç tutar, kurban keser ve Allah'a dua ve niyazda bulunurdu. Duanin akabinde yagmur yagmazsa uzak yerlerden gelmis bir garibe gider ondan Allah'a dua ve niyazda bulunmasini isterlerdi. Bir defasinda Konya'da kitlik olmus, uzun zaman yagmur yagmamisti. Korkunç bir pahalilik vardi. Birkaç defa yagmur duasina çikip ümitsizlik içinde dönmüslerdi. Verdikleri sadakalar, kestikleri kurbanlar kabule mazhar olmamisti. Nihayet Sultan Veled'e gidip yardim istediler. Onun mübarek basini açip gözlerinden yaslar akarak Allah'a dua etmesi üzerine müthis bir yagmur yagdigi söylenir.

Ugur ve Nazar: Kötü insanlarin nazarindan korunmak için atese çörek otu atilirdi. Üzerinde dikis dikilen kimsenin agzina mutlaka bir yaprak, bir saman çöpü olmasi gerektigine inanilirdi. Gül ugur çiçegi kabul edilirdi. Dini bayramlarin arifesinde helva dagitilirdi. Bir tüccarin karisi Kurban bayrami arifesinde çokça helva yaparak fakirlere ve komsulara sadaka olarak dagitmis, helva dolu büyük bir siniyi de Mevlâna hazretlerine göndermisti.

Dogum: Çocuk dogdugu evde büyük bir sevinç kaynagi olurdu. Bebege altin takilir, saçi saçilirdi. Çocugun babasi büyük bir ziyafet verirdi.

Evlenme: XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu'da Islâm hukuku hâkimdi. Erkekler birden fazla kadinla evlenebilirdi. Cariye edinme gelenegi de vardi. Sultan Veled'in iki cariyesi vardi. Evlenen erkegin kadina baslik olarak para verme adeti yaygindi. Evlenecek kiz da çeyiz esyasi hazirlamak zorundaydi. Mevlâna bir kizin cehizinin hazirlanmasi için Gürcü Hatun'dan yardim istemis, o da birkaç takim elbise, her cinsten bir kat çamasir, yirmi adet süslü küpe, yirmi yüzük, ince gerdanlik, yün örtüleri ve bilezikler, hali ve seccadeler hazirlayip göndermisti. Dügünler oldukça debdebeli olur, uzun süre anlatilirdi. Kadinlar peçe takarlardi.

Terbiye kurallari: Anadolu Selçuklu toplumunda Türk-islâm düsüncesinin ortak ürünü olan terbiye ve görgü kurallari yürürlükteydi. Türk toplumunda büyüge hürmet esastir. Eflâkî'nin Menakibü'l-ârifîn adli eserinde geçen bir ibarede "Onlar yasca benden büyükler, ben onlarin yüzüne böyle bir sözü nasil söyleyebilirim" denilmektedir ki bu toplumda büyüklere sayginin bir isaretidir. Pazar yerinde ayaklarini uzatip uyuyan bir dervisin bu hareketi onun kinanmasina sebep olmustur. Bu da toplumun lâubâlî davranislardan hoslanmadigini ve tepkiyle karsilandigini göstermektedir. Gayri ahlâki davranislar da asla hos karsilanmazdi.

Hediyelesme: Hz. Peygamber'in hediyelesmeyi tesvik eden sözleri Anadolu'da büyük ilgi görmüs ve "yarim elma gönül alma" seklinde sembollesen bu gelenek Türk milletinin baslica özelliklerinden biridir. Devrin anlayisina göre hükümdar ve ileri gelen devlet adamlari birbirlerine ve halka hediyeler verirlerdi ki bu da isgal ettikleri makam ile mütenasib olurdu. Gürcü Hatun fakir bir kizin cehizini hazirladigi gibi Muineddin Pervane de Mevlâna'nin müjde ve iltifati üzerine tarikat mensuplarina 2.000 dinara yakin bagista bulunmustur. Ayrica Konya'da bulunan yetim ve fakirlere de elbiseler dagitmisti. Devrin en yaygin hediyesi altin idi. Ugur getirecegine inanilarak daha çok altin ve çiçek hediye edilirdi.

2. Hayat Tarzi

Eglence hayati: Kaynaklar Anadolu'da eglence hayatinin oldukça renkli oldugunu ifade eder. Memlûk Sultani Baybars'in Mogol ordusunu bozgunu ugrattiktan sonra 20 Nisan 1277'de Kayseri'ye gelince Keykubadiye Sarayinda büyük bir eglence düzenlemisti. Ancak Sultan onlarin eglencede asiri gittiklerini görüp hânende ve sâzendeleri icrâ-yi san'at etmeden huzurundan kovmustu. Eglence merasimleri daha çok hanlarda düzenlenirdi. Kadin müzisyen ve sanatkârlar gayri müslimler arasindan seçilirdi. Meyhaneler de de müzikli eglenceler düzenleniyordu. Hokkabazlar da yanan atese kendilerini atmak, kizgin demiri agizlarina almak, kamçidan kan akitmak, merkep yavrusuna binmek gibi çesitli gösteriler yapiyorlardi. Sünnet dügünleri de günlerce sürerdi. O dönemde oynanan oyunlar arasinda satranç ve tavla önemli bir yer isgal ederdi.

Ev hayati: Anadolu evleri sofa, odalar ve mutfaktan olusuyordu. Ev esyasi olarak hali, yaygi, perde, battaniyeden bahsedilir. Isinma araci olarak tandir ve mangal, aydinlanma araci olarak da samdan, kandil, çirag ve mum vardi. Mum, zengin evlerinde çirag ise fakir evlerinde kullanilirdi. Zengin evlerinde hizmetçiler, maiyyet ve harem aglari vardi. Köleler âzâd edilirse kendilerine bunu gösteren bir belge verilirdi.

Kilik-kiyafet-süslenme: Anadolu Selçuklulari döneminde yaygin erkek kiyafetleri elbise, baslik ve ayakkabidir. Erkek elbiseleri hasir elbiseleri, siyah ipekten yapilmis elbise, çuha ve kemhadan yapilan elbiseler olarak zikredilebilir. Ayrica kurt ve tilki postlari, salvar ve gömlek, hirka ve sarik, çizme ve ayakkabi da giyiliyordu.

Kadinlar ise çarsaf, kürk, ibrisim, basörtü ve peçe giyerlerdi. Uzun biyik ve uzun sakaldan hoslanilmazdi. Koku malzemesi olarak misk ve amber, makyaj malzemesi olarak da sürme kullanilirdi.

Besin maddeleri: Türk mutfagi o dönemde de oldukça zengindi. Yemek sirasinda sofrada sahan, kâse, sini, testi bulunurdu. Yemek bir kaptan kasikla yeniyordu. En yaygin yemekler tirit ve ateste çevrilen etlerdi. Keklik, bildircin, çulluk ve toy gibi av hayvanlarinin etleri de revaçtaydi. Ayrica etli pilav, biberli pilâv ve pastirma yenilen yemek türleriydi. Havuç, salgam, tursu, meyve olarak elma, incir, kayisi, kavun ve üzüm yenirdi. En sevilen tatli çesidi helva idi.

Tedavi sekilleri: Selçuklular zamaninda sagligin basi temizlik olarak düsünüldügü için her sekilde çok sayida hamam vardi. Hastaliklarin tedavisi için halk hekim ve seyhlere müracaat ederdi. Menakibül-ârifin'den mevlevîlerin çesitli hastaliklari el temasi ve okuyup üfleyerek tedavi ettikleri anlatilmaktadir. Yine Eflakî'ye göre Mevâna bir sahsin parçalanan ayak parmaklarini eliyle dokunmak, okuyup üflemek suretiyle tedavi etmistir. O dönemde halkin karsilastigi en yaygin hastalik sitma idi. Hem hekimler hem de seyhler tarafindan tedavî cihetine gidilirdi. Mevlâna bazi hastalari özellikle psikolojik rahatsizliklari olanlari telkin yoluyla da tedavi etmistir.

Devrin hekimleri teshis ve tedavi yaninda ilaçlarin hazirlanmasina da nezaret ederlerdi. Nitekim Tabib Ekmelüddin Sultan IV. Kiliç Arslan'in istegi üzerine panzehir imal etmistir.

TICARI VE EKONOMIK HAYAT

Anadolu ticarî faaliyetler için uygun bir konumda bulunuyordu. Konya'nin bassehir olmasindan sonra ticarî hayat daha zenginlesmis ve canlilik kazanmisti. Anadolu'dan geçen Tebriz-Trabzon ve Tebriz-istanbul yoluyla doguyu batiya baglayan bu yollar Anadolu'nun iktisadî hayatinda önemli rol oynuyordu. Ege ile de ancak Konya üzerinden baglanti kuruluyordu.

Ayrica kuzey-güney istikametinde uzanan Sinop-Antalya/Alaiyye, Samsun-Ayas, Trabzon-el-Cezire-Suriye yollariyla, Güney dogudan Istanbul'a uzanan ve Haleb-Kayseri- Ankara-Istanbul, Haleb-Kayseri-Konya-Istanbul yollari Anadolu'daki ticarî hayata canlilik kazandiriyordu.

Islâm dünyasinda askeri ve ictimâî gayelerle kurulan ribatlarin bir devami mahiyetinde, kervanlarin her çesit ihtiyaçlarini karsilayacak teskilâta sahip olan ve uzaktan adeta bir kale manzarasi arzeden kervansaraylar Islâm âleminin baska bir yerinde emsâline rastlanmayacak bir kiymete sahiptir. Selçuklu sultanlariyla ileri gelen devlet adamlari tarafindan ticaret yollari üzerinde yaklasik 30-40 km.lik araliklarla yaptirilan bu kervansaraylar tarihi yollarin önemini gösteren canli vesikalardir.

II. Kiliç Arslan, I. Giyaseddin Keyhüsrev, I. Izzeddin Keykâvus ve I. Alaeddin Keykubad gibi ticarî ve iktisadî hayati canlandirmaya itina gösteren Selçuklu Sultanlari ticaret yollarinda emniyeti saglamak gayesiyle kervansaraylar yaptirdilar. Sinop ve Antalya gibi iki büyük limanda ticarî faaaliyetleri kolaylastirmak ve gelistirmek amaciyla bu sehirlere zengin tüccarlar yerlestirdiler, onlara ihtiyaç duyduklari her türlü destegi sagladilar. Türkiye'ye gelen yabanci tüccarlarin ugradiklari zararlari tazmin ettiler, gümrük vergilerini asgarî seviyeye indirdiler. Bu durum dünya ticaret tarihinde çok önemli bir yer isgal eder. Ortaçagda zengin ticarî mallarla yola çikan kervanlar çapulcu ve soyguncularin saldirilarindan emin olmadikça buna tesebbüs etmekten çekinirlerdi. Iste Anadolu Selçuklu kervansaraylari böyle bir endise ve ihtiyaçtan dogmustur. En önemli kervansaraylar Anadolu'yu dogu-bati ve kuzey-güney istikametinde geçen iki büyük uluslararasi ticaret yolu üzerinde bulunmaktadir.

II. Kiliç Arslan zamanindaki siyasî gelismelere paralel olarak ticarî faaliyetler de artmis ve büyük kervansaraylar insa edilmisti. Kervansaray yaptiran ilk Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'dir. Sultan, Aksaray'da büyük binalar, saray ve medreseler yaptirdigi gibi ilk kervansarayi da Aksaray yakinlarinda yaptirmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev zayif bir sahsiyet olmasina ragmen onun zamaninda da kervansaraylarin yapimina devam edilmistir. Kervansaraylarin, yol emniyetinin saglanmasi disinda hedef edindigi ikinci gaye ise kafilelerin konakladiklari yerlerde her türlü ihtiyaçlarini temin etmekti. Kervansaraylar içinde yatakhane, asevi, erzak ambarlari, ticarî esyanin konuldugu depolar, ahir ve samanliklar, mescidler, hamamlar, sadirvanlar, eczaneler, ayakkabi tamir atölyeleri ve nalbantlar vb. vardi. Kervansaraylarin masraflarini karsilamak üzere vakiflar tahsis edilmisti. Burada konaklayan misafirler zengin-fakir demeden her türlü ihtiyaçlarini ücretsiz olarak karsilayabiliyorlardi.

Sehir ve kasabalarda ticarî kafilelerin ihtiyaçlarini karsilamak üzere ayrica hanlar yapilmisti. Bunlar özel olarak insa edilmis ücretli yerlerdi. Sehirlerde ticarî açidan sahip olduklari öneme paralel olarak hanlar kurulmustu. Meselâ o devrin önemli sehirlerinden Sivas'ta 24 han vardi.

Kervansaraylar bulunduklari yerlerde pazar haline geliyor ve o yörenin iktisadî bakimdan gelismesini sagliyordu. Anadolu Selçuklulari döneminde yaklasik 134 kervansaray insa edildigi bilinmektedir.

Selçuklular zamaninda Anadolu'da yapilan baslica kervansaraylar sunlardir.

Aglasun hani (Antalya-Isparta yolunda), Akbas hani (Aksaray-Konya yolunda), Akhan (Aksaray-Konya), Akhan (Egridir-Denizli), Alara hani (Antalya-Alanya), Alay hani (Kayseri-Aksaray), Altunapa hani (Sinop-Ankara), Bardakçi hani (Çay-Seyitgazi), Borhani (Ürgüp-Eregli), Böget (Ankara-Konya), Burma Han (Seydisehir-Alanya), Caca Beg hani (Kirsehir-Aksaray), Çakalli hani (Samsun-Amasya), Çamalak hani (Zile-Kirsehir), Çardak hani (Egridir-Denizli), Çavli hani (Besni-Kayseri), Çekerek suyu hani (Zile-Kirsehir), Çinçinli Sultan hani (Tokat-Sivas), Dazya hani (Amasya-Tokat), Deve Hani (Seyitgazi), Dibli han (Harput-Divrigi), Dokuzun hani (Konya-Çay), Dolay hani (Ürgüp-Eregli), Ebü'l-Hasan hani (Seydisehir-Alanya), Ebu'l-Kasim hani (Niksar), Ebü'l-Mücâhid Yusuf hani (Çay), Egret hani (Çay-Kütahya), Elikesik hani (Konya-Egridir), Ertokus hani (Konya-Egridir), Ashab-i Kehf hani (Besni-Kayseri), Evdir hani (Antakya-Isparta), Ezine pazar hani (Amasya-Tokat), Caferyat hani (Konya-Karaman), Gedik hani (Sivas-Kayseri), Giyaseddin Keyhüsrev hani ( Egridir), Gülüçagaç hani (Sinop-Ankara), Gölbasi hani (Diyarbakir-Malatya), Haci Hafiz hani (Konya-Çay), Kadinhani (Konya-Çay), Kagi hani (Sivas-Kayseri), Kemâleddin hani (Besni-Kayseri), Kemâleddin hani (Dogansehir-Adiyaman), Kamerreddin hani (Konya-Toroslar), Kara Sungur hani (Denizli), Kara Sungur hani (Denizli), Karatay hani (Malatya-Kayseri), Kangi hani (Seydisehir-Antakya), Katranci hani (Aksaray-Konya), Kavak hani (Konya-Egridir), Kervansaray (Zile-Kirsehir), Kiliç Arslan hani (Aksaray), Kirkgöz hani (Antalya-Isparta), Kizilören hani (Kirsehir-Ankara), Köprüköyü hani (Antalya-Alanya), Kuru han (Besni-Kayseri), Kuruçesme hani (Konya-Beysehir), Lâla Kervansarayi (Sivas-Kayseri), Lâtif hani (Sivas-Kayseri), Mahperi Hatun hani (Amasya-Tokat), Makit hani (Elazig), Mama Hatun Kervansarayi (Erzurum-Sivas), Muhliseddin Hani (Zile), Obruk hani (Aksaray-Konya), Ortapayam hani (Seydisehir-Alanya), Önesin hani (Kayseri-Aksaray), Pamukçu hani (Konya-Seydisehir), Pasa hani (Tokat-Sivas), Pazarhani (Antakya-Denizli), Pazarcik hani (Alanya-Anamur), Pervane hani (Kayseri-Aksaray), Pervane Süleyman hani (Boyabat-Vezirköprü), Pinarbasi hani (Egridir-Denizli), Ruzapa (Rüzbe) hani (Konya-Çay), Sadeddin Köpek hani (Aksaray-Konya), Sahibata hani (Konya-Çay), Sahibata hani (Konya-Çay), Sarihan (Kayseri-Aksaray), Sarihan (Malatya-Kayseri), Sarihan (Nigde), Sardavul hani (Karaman-Silifke), Selçuk hani (Sinop-Ankara), Selçukhani (Malatya-Sivas), Seyfeddin Ferruh hani (Konya-Seydisehir), Siraçakil hani (Aksaray-Eregli), Silinti hani (Alanya-Anamur), Suluhan (Kozan-Feke), Sultan hani (Aksaray-Konya), Sultan hani (Sivas-Kayseri), Sultan hani (Konya-Toroslar), Susuz hani (Antalya-Isparta), Sünnetli hani (Kayseri-Aksaray), Sahruhköprülü hani (Sivas-Kayseri), Savepsa hani (Antalya-Alanya), Taktoba hani (Tokat-Sivas), Tecer hani (Malatya-Sivas), Tol hani (Seydisehir-Alanya), Yeni han (Yildizeli/Tokat-Sivas), Yeniceköy hani (Çay-Kütahya), Yunuslar hani (Konya-Beysehir), Zalmanda hani (Ankara-Konya), Zivanik hani (Ankara-Konya), Zilli han (Besni-Kayseri) ve Zincirli hani (Aksaray-Konya).

TARIM ÜRÜNLERI

Akdeniz, Orta Anadolu ve Dogu Anadolu bölgeleri Anadolu Selçuklulari'nin tarimsal üretiminde önemli bir yer isgal ediyordu. Özellikle bugday ayni zamanda ülkenin basta gelen ihraç ürünleri arasinda yeraliyordu. XIII. ve XIV. yüzyilda Sivas hububat üretiminde ilk siralari isgal ediyordu.

Bu dönemde Anadolu'da Denizli civarinda iyi cins pamuk, bazi yörelerde de pirinç üretimi yapilirdi. Ayrica seker kamisindan elde edilen sekerin de ihraç mallari arasinda yer aldigi söyleniyorsa da bu hususu teyid edecek yeterli bilgi yoktur.

Seyyahlarin verdigi bilgilerden Anadolu'da kayisi, badem, erik, seftali, armut, portakal, limon ve üzüm gibi meyvelerin yetistirildigi anlasilmaktadir. Konya ve Antalya yöresinde üretilen kayisi kurutulduktan sonra çesitli islâm ülkelerine satilirdi.

Anadolu'da hayvancilik da oldukça yaygindi. At kiymetli bir ihraç mali idi. Fakat sigir, koyun ve keçi daha yaygin olarak yetistirilirdi ve hemen herkesin sagmal bir hayvani vardi. Bu hayvanlar da çesitli ülkelere canli olarak ihraç edildigi gibi deri, yün ve tiftikleri de islenerek veya hammadde olarak da satilirdi.

MADENLER

Anadolu Selçuklulari zamaninda çikarilan baslica madenler, demir, bakir, gümüs, sap, kayatuzu, lâcivert tasi ve boraks idi. Bakir Ergani'de, Kastamonu'da ve Erzincan yöresinde, demir az da olsa Divrigi ve Toroslar'da; Ulukisla, Gümüshane, Amasya Gümüshaciköy ve Kütahya Gümüssar'da ise gümüs yataklari vardi. Bu yataklar Anadolu'nun Mogol istilâsina maruz kalmasindan sonra da isletilmeye devam etmistir. Ihraç mallari arasinda yer alan kayatuzu da Anadolu'nun çesitli yerlerindeki sekiz tuzlada üretiliyordu. Lâcivert tasi ise Konya civarinda çikariliyordu.

SANAYI ÜRÜNLERI

Dokuma, hali ve kilim Anadolu'daki sanayi ürünleri arasinda ilk sirayi isgal eder. Dünyanin en gözde halilari Anadolu'da dokunurdu. Hem Marco Polo hem de Ibn Battuta burada dokunan hali ve kilimlerden övgüyle söz ederler. Konya, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Usak baslica hali dokuma tezgâhlarinin bulundugu sehirlerdi.

Pamuk yün, tiftik ve pamuktan üretilen kumaslar da çesitli ülkelere ihraç ediliyordu. Erzincan, Mus, Mardin, Maras, Karaman, Ankara, Sivas, Diyarbakir, Kastamonu, Konya, Kirsehir ve Malatya çesitli cins kumaslarin üretildigi merkezlerdi. Dericilik de çok sayida sigir ve koyunun yetistirildigi Anadolu'da önemli bir sanayi dalini teskil ediyordu.

Erzurum, Sivas ve Antalya gibi merkezlerde çesitli silâhlar ve savas makineleri imal ediliyordu.

Erzincan özellikle bakir ev esyasi imalâtinda ilk sirayi isgal ediyordu. Altin ve gümüs zinet esyalari Konya ve Alaiye'de yapiliyordu.

TICARET

Anadolu Selçuklu sultanlari ticaretin ülkenin iktisadî hayatinda ne derece önemli rol oynadiklarini idrak ettikleri için hem iç hem de dis ticaretin gelismesi için gereken ortami hazirlamis, yollarda emniyeti, sehirlerde ve pazar yerlerinde asayis ve huzuru saglamislardir.

Baslangiçta mübâdele yoluyla yapilan ticarî faaliyetlerde zamanla para kullanilmaya baslanmistir. Sehir disinda kurulan pazarlar yerlesik hayat sürenlerle, köylüler ve göçebeler arasinda ticaret mallarinin karsilikli olarak mübâdele edildigi yerlerdi. Sehirlerin gelismesiyle çarsilar, pazarlar ve hanlar iç ticaretin canlandigi yerler oldu. Hem yerli hem de yabanci tüccarlar buralarda alisveris yapiyorlardi. Pazarlardan alinan vergiden baska sehre getirilen ve disari çikarilan her çesit esyadan vergi aliniyordu. Ilhanlilar zamaninda tamga adi verilen bu vergi sahneler tarafindan tahsil edilirdi.

Esnaf ve zenaat erbabi XIII. yüzyilda ahilik adi verilen bir teskilâtin bünyesinde toplanmislardi. Bu teskilât sehirlerde ekonomik, siyasî ve ahlâkî kurallari tanzim etikleri gibi siyasî buhran ve sikintilarin giderilmesinde de önemli hizmetleri ifa ediyorlardi.

Anadolu'da ahilik teskilâtinin kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran (Seyh Nasîrüddin Mahmûd, ö.l262) I. Alaeddin Keykubâd'in destek ve yardimiyla islâmî tasavvufî düsünceye bagli kalarak seyh-mürid, usta-çirak münasebeterini tanzim etmis ve buna bagli olarak iktisadî hayati düzenlemistir. Büyük bir süratle yayilan bu teskilâtin mensuplari sadece sehirlerde degil ayni zamanda köyler ve uç boylarinda da büyük nüfuz kazanmislardir. Özellikle XIII. yüzyilda devlet otoritesinin zayifladigi siralarda siyasî ve askerî güçlerini kullanarak önemli hizmetlerde bulunmuslardir. Anadolu Selçuklulari zamaninda ahiler çesitli mesleklere ait problemleri halletmekte ve onlarin devlet ile olan münasebetlerini düzenlemekteydiler. Çarsi ve pazarlarda satilan mallarin hem kalite hem de fiyat yönünden kontrolü ahilik teskilatinin baslica görevleri idi. Çok genis bir alanda faaliyet gösteren ahilik pek çok devlet adami, tarikat mensuplari ve âlimleri bünyesinde toplamis, XIV. yüzyildan itibaren de organize esnaf birlikleri halini alarak iktisadî sahadaki faaliyetleri ön plâna çikarmistir.

XII. yüzyildan itibaren Anadolu'ya yerlesen Türkmenler hem kendi aralarinda hem de Rumlar ve Ermenilerle dahilde alisveriste bulunuyorlardi. Baslangiçta mal degisimi (mübâdele) ile baslayan bu ticarî faaliyetler Selçuklu parasinin tedavüle girmesiyle alisveriste para kullanilmistir Anadolu'nun XII. yüzyildaki durumundan bahseden kaynaklar ülkeyi harab olarak tanitirken XIII. yüzyilda bölgeyi gezen seyyahlar Anadolu'yu zengin ve müreffeh bir ülke olarak tasvir ederler. Ilk zamanlar sehir disinda bir yerde kurulan pazarlar sehirli, köylü ve göçebe Türkmenlerin ihtiyaçlarini karsilamaya kâfi geliyordu. Sehirler gelisince hanlar kurulmus, çarsi ve pazarlarin sayisi artmistir. XIII. yüzyilda sehirler arasi ticaret baslamistir.

Selçuklu sultanlari dis ticaretin gelismesine de büyük önem veriyorlardi. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev 1207'de Antalya'yi feth ederek burayi önemli bir ihracat ve ithalat limani haline getirdi. I. Al�eddin Keykubâd da 1221 yilinda Kalonoros'u fethederek ismini Alaiyye olarak degistirdi. Anadolu'da huzur ve istikrar saglandiktan sonra Avrupali tüccarlar dogunun ticarî mallarini Misir yerine Anadolu'dan temin etmeye basladilar. Böylece Anadolu hem Avrupa hem de dogudaki Islâm ülkeleri için önemli bir ticarî potansiyele sahip oldu. Antalya'nin fethiyle Akdeniz ticaretinde de Türkler önemli pay aldilar. Kibris ve Venediklilerle ticarî anlasmalar inzalandi. Kibris Krali Hugues ile I. Izzeddin Keykâvus arasinda ticaret antlasmalari yapilmistir. Buna göre Selçuklu tüccarlari Kibris'ta serbest olarak ticarî faaliyette bulunabilecekleri gibi Kibrisli tüccarlar da Anadolu'da karsilikli olarak gümrük vergilerini ödemek suretiyle ticaret serbestligine sahip olacaklardi. Anadolu'dan sap, yün, ipek, ipekli kumaslar, pamuk, hali, kilim, deri, sabun, sarktan getirilen baharat ve diger ticarî mallar ihraç ediliyordu. Avrupali tüccarlar Kibris'i bir ticarî üs olarak kullaniyordu. Onlarin getirdikleri mallarin bir bölümü Türk tüccarlar tarafindan ithal edilirdi.

I. Alâeddin Keykubâd'in 1220 yilinda Venediklilerle daha önce yapilmis olan anlasmayi teyid eden bir anlasma imzalamasi onun ticarete verdigi önemi göstermektedir. Anlasma ile Venedik'te ve onlarin hâkimiyetindeki baska yerlerde yasayan tüccarlar Selçuklu topraklarinda rahat bir sekilde ticaret yapabileceklerdi. Ayni sekilde Selçuklu tebeasi da Venedikliler'in egemenligi altindaki yerlerde serbestçe ticarî faaliyette bulunabileceklerdi.

XIII. yüzyilda Selçuklular ile Memlûkler arasinda ticarî münasebetler baslamistir. Özellikle gemi yapiminda kullanilan kereste ticareti yaygindi. Iki ülke arasinda nakliye isleri Cenevizliler ile Venedikliler tarafindan yapiliyordu. 1289'da bir Ceneviz gemisinin seker, keten ve biber yüküyle Iskenderiye'den Alaiyye'ye geldigi bilinmektedir.

I. Izzeddin Keykâvus'un 1214'te Sinop'u fethetmesiyle Karadeniz ticareti de canlilik kazandi. Sinop hem kuzey-güney, hem de dogu-bati ticareti açisindan önemli bir liman sehri idi. Bunun idraki içinde olan Sultan I. Izzeddin Keykâvus sehirde yogun bir imar ve iskân faaliyeti baslatmistir. Çesitli bölgelerden zengin tüccarlar ve saygin kisiler Sinop'a gettirilerek iskân edildi. Ticaretin gelismesi için her türlü imkân seferber edildi ve bu sayede Sinop Karadeniz'in en önemli ticarî üssü haline geldi.

Sultan daha sonra Türk, Arap ve Rus tüccarlarinin bir ugrak yeri olan Kirim'daki Sugdak'in fethi için hazirliklara giristi ve Emir Hüsameddin Çoban kumandasinda gönderdigi donanma ile sehri feth etti (1227). Bu sefer ile Anadolu Selçuklulari'nin Karadeniz'deki ticarî faaliyetleri artti. XIII. yüzyilda Rus ve Kipçak tacirlerin Sivas'a kadar geldikleri bilinmektedir. 1230'da Trabzon'un da Selçuklu hâkimiyetini tanimasiyla Anadolu Selçuklulari Karadeniz'i Dogu Anadolu'ya baglayan, oradan da Iran ve Uzak Dogu'ya kadar uzanan bir ticaret merkezini daha ele geçirmis oluyorlardi.

XII. yüzyilin sonlarinda Anadolu'nun huzur ve asayisin hâkim oldugu bir ülke haline gelmesi, Alaiyye ve Sinop'un fethi Anadolu'daki transit ticaretin canlilik kazanmasina zemin hazirlamisti. Misir'dan gemilerle Antalya ve Alaiyye'ye getirilen mallar, Konya, Ankara, Sinop ya da Bagdat-Halep-Malatya-Sivas-Amasya üzerinden Samsun ve Sinop limanlarina ulastiriliyordu. Ayas-Samsun güzergâhi da transit ticaretinde oldukça önemliydi. 1240'ta baslayan Babaî isyaniyla 1243'te bozgunla sonuçlanan Kösedag Savasi Anadolu'daki ticarî hayata büyük bir darbe indirdi. Kayseri ve Malatya gibi sehirlere yerlesmis olan çok sayida tüccar bu huzursuzluklar ve karisikliklar yüzünden Suriye'ye kaçti.

XIII. yüzyilin birinci yarisinda Sinop-Antalya hattinin dogusunda kalan sehirlerin iktisadî refah düzeyi batidaki sehirlerden daha iyi idi. XIV. yüzyilda Erzurum 222.000, Erzincan 332.000, Harput 215.000, Niksar 187.000, Kayseri 140.000, Nigde 141.000, Aksaray 51.000, Aksehir 135.000, Ankara 72.000, Mardin 236.000, Meyyafarikîn 224.000, Sivas ve Konya ise toplam 1.384.886 dinar vergi ödüyordu. XIII. yüzyilin sonlarinda Konya, Kayseri, Sivas basta olmak üzere Antalya, Sinop, Erzurum, Erzincan, Malatya, Ahlat, Diyarbakir ve Mardin gibi bazi sehirlerin nüfusu yüzbini asmisti.

Uluslararasi ticarette mühim bir yeri olan Yabanlu Pazari'nin en önemlisi Kayseri'nin Pinarbasi ilçesinin Pazarören köyünün bulundugu yerde kurulurdu. 40 gün boyunca açik kalan bu fuarda köleler dahil her çesit kumas, kürk ve hayvanlar alici bulurdu. Yabanlu Pazari 1277'den sonra giderek önemini yitirdi ve Mogol valilerinin yaylagi haline geldi.

Yine uluslararasi nitelik arz eden bir baska önemli pazar da Mardin'in Düneysir (Koçhisar) pazari idi. Ticarî maksatla kurulan hanlar ve pazar yerleri zamanla buranin bir sehir haline gelmesine sebep oldu. Bunun disinda Kirsehir-Kayseri yolu üzerindeki Ziyaret Pazar, Ilgin'daki Yilgin, Amasya-Tokat arasinda pazar günleri kurulan Azîne pazari ve Germiyan'da kurulan Alemüddin Pazari önemli pazar yerleri idi.

ANADOLU SELÇUKLU SANATI

XI. yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu'da Büyük Selçuklular'in Iran'da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir. Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir.

Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir.

CAMILER

Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu. Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir. Anadolu Selçuklulari'na ait en eski camii XII. yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii'dir. Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir. Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II. Kiliç Arslan'in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir.

I. Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari'nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir. Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran'da uyguladiklari plâna dayanmaktadir. Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii'dir.

Kayseri Huand Hatun Camii ise II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir. Amasya'daki Burmali Minare Camii'nin II. Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir. Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir. Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii'ni hatirlatan bir plâna sahiptir. Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari'na ait kiymetli eseler arasinda yer alir.

XIII. yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir. Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid.

2- Medreseler

Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy'deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey'de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya'da Vezir Sahip Ata'nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay'da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir. Anadolu'da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir.

Kayseri'deki Çifte Medrese I. Giyaseddin Keyhüsrev'in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun'un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205). I. Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18'de Sivas'ta yaptirilan Sifahane'de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi. Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir. Anadolu'daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya'daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir. Aksehir'deki Tas Medrese 1250'de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir. Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi. Sivas'ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir. Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata'nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir. Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir. Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir. Bunlarin disinda 1270'te Tokat'taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir. Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu'da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir.

KÜMBET VE TÜRBELER

Anadolu Selçuklulari tarafindan yapilan kümbetler Büyük Selçuklu mimarisinin bir uzantisi olarak kabul edilmektedir. Çok mütevazi ölçüde yapilmakla beraber mimarî bakimdan inanilmaz bir zenginlige sahiptir. XII. yüzyilda insa edilen ilk kümbetler önceleri sadece tugladan daha sonra ise tastan yapilmaya baslanmistir. Sekil olarak sekiz, on, oniki köseli veya silindirik gövde üzerine piramit yahut külahli kümbetler basta olmak üzere dilimli gövdeli kümbetler, kare planli ve kubbeli, ya da dikdörtgen plan üzerine tonozlu türbeler olarak karsimiza çikmaktadir. Distan bakildiginda bir kule seklinde görünen kümbet genelde iki katlidir. Birinci kata birkaç merdivenle çikilir. Burada sanduka mezar bulunur. Asil mezar ise alt katta yani toprak seviyesinin altinda mumyalik denilen bölümdedir. Üst katta bulunan sanduka sembolik bir mezar seklindedir. Burasi daha çok bir ziyaretgâh veya mescit seklinde düsünülebilir.

Kümbetler çogu zaman bagimsiz bir mimarî eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bagli olarak insa edilmistir. Erzurum'da Yakutiye Medresesi'ne bagli olarak insa edilen kümbet (1310) tas isçiliginin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyilda yapilan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kiliç Arslan kümbeti zamanimiza kadar kalmistir. Kayseri'deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykâvus'un 1217 tarihinde Sivas'ta yaptirdigi Dâru's-sifa'nin saginda bulunan türbenin üzerinde tugla kubbenin örttügü mekân üstünde distan on kenarli bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tugla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozoik sanatinin daha sonra ulasacagi parlak gelismenin ilk isaretleri olarak kabul edilebilir. Isparta Atabey'de Medreseye bagli olarak yapilan Ertokus Kümbedi (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, distan piramit külahla örtülü bir yapidir. I. Alaeddin Keykubâd'in emirlerinden Ali Tusî'nin sagliginda Tokat'ta yaptirdigi türbe (1234)'de distan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri'deki II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitisen kösesine sonradan eklenmistir. Kayseri'deki Çifte Kümbet ise Alâeddin Keykubâd'in hanimi Melike Adiliye için 1247'de yaptirilmistir. Amasya'da Torumtay'in 1266'da yaptirdigi Gök Medrese Camiine bitisik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapi üzerine tugladan sekizgen bir gövde ve kivrimli bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürûcirdî'nin türbesi Sivas Bürûciyye Medresesi içerisindedir. Amasya'daki Torumtay türbesi (1278) digerlerinden farkli bir özellik arz eder.

KÖSK VE SARAYLAR

Anadolu Selçuklu sultanlarinin yaptirdigi saray ve köskler oldukça mütevazi yapilardir. Kaba tas ve tugladan yapdiklari için uzun ömürlü olamamislardir. II. Kiliç Arslan'in yaptirdigi II. Kiliç Arslan Köskü'nün günümüzde sadece dogu cephesindeki duvari kalmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan tamir ettirildigi için onun adini alan kösk kare bir mekân üzerine yerlestirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd Beysehir gölü kiyisinda Kubadâbâd adiyla meshur bir saray yaptirdi. Yine ayni hükümdar Kayseri'de Keykubâdiye adiyla bilinen yazlik bir saray yaptirmisti. Keykubadiye sarayi bir kaynaktan çikan sularin olusturdugu küçük gölün kuzey tarafinda siralanmis üç köskten ibarettir. Muhtemelen 1224-1226 yillari arasinda yapilmistir. Kayseri Erkilet yakininda Hizir Ilyas adiyla bilinen Selçuklu köskü de muntazam kesme tastan saglam bir yapidir. Yine Kayseri Argincik köyünde Haydar Bey adiyla meshur bir Selçuklu köskü bulunmaktadir.

DIL VE EDEBIYAT

XIII. yüzyil Anadolu Selçuklulari'nin siyasî bakimdan büyük sikintilari maruz kaldigi bir dönem olmasina ragmen Türk edebiyatinin ilk kuvvetli gelismesi de yine bu dönemde olmustur. Bu dönemde yetisen büyük mutasavviflarin kismen Arapça ve büyük bir çogunlukla Farsça olarak kaleme aldiklari ilmî ve edebî eserler yaninda Selçuklu hükümdarlari ve ileri gelen devlet adamlari için kaleme aldiklari eserler de vardir. Iste Anadolu'da islâm kültür hayatinin büyük bir gelisme gösterdigi XIII. yüzyilda Ahmed b. Muhammed et-Tûsi I. Izzeddin Keykâvus adina, Kelile ve Dimne'yi, Kadi Siraceddin Urmevî Mesud b. Izzeddin Keykâvus adina Kistasü'l-adalet fî kavaidi's-saltanat'i, Muhammed b. Mahmûd da Siyasetnâme tarzinda bir eser yazmistir. Ibn Bibî de Anadolu Selçuklu tarihinin baslica kaynaklarindan olan el-Evâmirül'lGAlaiyye'yi bu dönemde telif etmistir.

Anadolu Selçuklullari daha ilk zamanlardan itibaren sûfîlere karsi büyük bir saygi göstermistir. Tasavvuf erbabinin Selçuklu sultanlari ve devlet adamlarindan gördükleri yakin ilgi muhtelif yerlerdeki Sûfîlerin akin akin Anadolu'ya gelmelerine sebep olmustur. Bu dönemde Fahreddin-i Irakî, Seyh Neicmeddin Daye, Sadeddin-i Fergani ve Mevlâna gibi Islâm aleminin taninmis simalari Anadolu'daki sehirlerde yasiyorlardi.

Mevlâna Celâleddin-i Rûmi Farsça yazmakla beraber Anadolu'da gelismekte olan Islâmi Türk edebiyati üzerinde sürekli etki yapmistir. Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled'in oglu olan Mevlâna Belh'te dogmus ve 1273'te burada ölmüstür. Eserleri arasinda Muineddin Pervane'ye ithaf ettigi Fîhî Mâfih, Mesnevî ve Divan-i Kebîr sayilabilir.

XIII. yüzyilda Anadolu'da yasayan ve özellikle halk kitleleri üzerinde çok tesirli olan sahsiyetlerden biri de Haci Bektas-i Veli'dir. O islâmî ilimlere ve tasavvuf esaslarina vakif bir âlim idi. XIII. yüzyilda Türkçe eser yazan sairler arasinda Hoca Ahmed Fakih, Seyyâd Hamza, Sultan Veled, Hoca Dehânî ve Yunus Emre'dir. Mevlâna'nin oglu Sultan Veled Divan, Ibtidânâme, Rebâbnâme ve Intihânâme gibi eserlerini babasinin etkisinde kalarak yazmistir.

Hoca Ahmed Fakih XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu'da büyük söhrete kavusan Türk seyhlerindendir. O yasca Mevlâna'dan büyük olup babasi Sultanü'l-ulema Bahaeddin Veled'den fikih tahsil etmis, sonra ilâhî cezbeye kapilarak kitaplarini yakip daga çikmis ve Bahaeddin Veled'in ölümünden sonra geri dönmüstür. Ahmed Fakih'in günümüze intikal eden iki eseri Çarhnâme ile Kitab-i Mesâcidi's-serîfe'dir. Bunlar Anadolu Türkçesinin en güzel örneklerini teskil eder.

Seyyâd Hamza dinî ve tasavvufî siirleriyle Ahmed Fakih'i takip etmistir. Türk tasavvuf edebiyatinin gelismesinde büyük bir tesiri olan Seyyâd Hamza'nin eserleri ve hatirasi bu siir tarzinda güçlü simalarin yetismesini saglamistir. Seyyâd Hamza'nin Anadolu'da köy köy dolasarak dinî-tasavvufî siir ve hikayelerle halki aydinlattigi söylenebilir. Yusuf u Züleyha adli mesnevisi meshurdur.

Hoca Dehhânî de Horasan'dan Anadolu'ya gelen sairlerden olup Sultan III. Alâeddin Keykubad'a bir kaside sunmus ve günümüze ulasmayan manzum bir Selçuknâme yazmistir. Dehhanî daha çok din disi konularda yazmistir. XIII. yüzyil sonlariyla XIV. yüzyil baslarinda yasayan Yunus Emre ile Anadolu'da yetisen tasavvufî Türk edebiyatinin en büyük temsilcisidir. Daha sonraki dönemlerde yasayan pek çok edip ve sair onun etkisi altinda kalmistir. Yunus Emre'nin Divan'i ile Risâletü'n-nushiyye adli bir mesnevisi vardir. O Türkçe divan sahibi ilk sairdir. Yunus siirlerini aruz ve hece vezniyle yazmistir. Yunus emre ilâhî aski yasamis ve duygularini siirlerinde dile getirmis, Islâma bagli, tarikat yoluyla halka ulasmis bir büyük insandir. Türkçe'nin ifade gücünü isbatlamis büyük bir dil ustasidir. Türk halki arasinda en çok sevilen ve siirleri Anadolu'da zevkle okunan Yunus Emre aradan asirlar geçtigi halde canliligi ve güzelligini kaybetmeyen siirleriyle Islâmî Türk edebiyatinin en seçkin temsilcisidir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
cami1.jpg


ALÂIYE BEYLIGI

Ortaçag'da, Anadolu'nun Akdeniz kiyilarinda önemli liman kentlerinden birisi olan Alâiye (bugünkü Alanya)'de Karamanogullari'na bagli olarak kurulan bir beyliktir. Frank ve Bizans kaynaklarinda Kalanoros (Kandalar) ismiyle geçen Alâiye(Alanya) Anadolu Selçuklu Sultani I. Alâaddin Keykubad tarafindan 1223 yilinda fethedilmis ve sultanin adina izafeten bu adla anilmistir. Sultan Alâaddin Keykubad ilk Selçuklu tersanesini bu kentte kurmus ve bugün bile bütün görkemiyle ayakta duran surlarini yaptirmistir.

1- Alâiye Beyligi'nin Kurulusu

a) Mecdüddin Mahmud (1293-?)

Alâiye, Türkiye Selçuklu Devleti'nin son yillarinda Karamanogullari'ndan Mecdüddin Mahmud Bey tarafindan ele geçirildi (1293). Bu tarihten sonra Alâiye ve çevresinde Karamanogullari'na bagli beyler hüküm sürdü Mecdüddin Mahmud Bey, Alâiye'nin fethinde büyük yardimlarini gördügü Memlûk Sultani Melikü'l-Esref Selahattin Halil'e tabiiyetini arzetmis ve hutbeyi onun adina okutmustur.

Kibris Krali II. Henri, Alâiye'nin Karamanogullari'nin eline geçmesinden faydalanarak ayni yil içerisinde Alâiye üzerine yürüdü. Ancak Kibris sövalyelerinin bu saldirisi siddetli bir savunma sonucunda neticesiz kaldi. Böylece bu tarihten itibaren Alâiye ve çevresine Karamanogullari'na bagli beyler hakim oldu. Alâiye beyleri burada önce Karamanogullari'nin bir kolu olarak, daha sonra da Memlûklu Devleti'nin hakimiyeti altina girerek hüküm sürdüler.

b) Yusuf (1330-1337)

Alâiye Beyligi'ni kuran Mecdüddin Mahmud Bey'in hangi tarihte vefat ettigi ve yerine kimin geçtigi bilinmemektedir. Ancak kaynaklarin ifadesinden 1330-1337 yillari arasinda beyligin basinda Yusuf Bey'in bulundugu anlasilmaktadir.

Alâiye Beyligi'nin kurucularinin Selçuklu sultaninin kizinin ogullarindan geldigi seklindeki rivayet ise henüz ispat edilememistir. 1333 yilinda Alâiye'ye gelen Seyyah Ibn Battuta, burasinin Türkmenler ile meskûn oldugunu, ayrica Misir ve Suriyeli tüccarlarin bulundugunu belirtmektedir. Ibn Battuta bu kentin Karamanogullari'ndan Yusuf Bey tarafindan yönetildigini de söylemistir.

c) Semseddin Mahmud (1337-1352)

Alâiye Beyligi Yusuf Bey'den sonra Mecdüddin Mahmud Bey-zâde Bedreddin Bey'in oglu Semseddin Mehmed Bey'in idaresine geçti. Semseddin Bey'in 1352 yilinda ölümünden sonra ise Alâiye Beyligi'nin basina Yusuf Bey'in oglu Alâaddin Bey getirildi. Alâaddin Bey 12 yil kadar beylik yaptiktan sonra 1364 yilinda vefat etti.

d) Hüsameddin Mahmud

Alâaddin Bey'in ölümünden sonra yerine Hüsameddin Mahmud Bey geçti. Hüsameddin Mahmud Bey hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ancak onun, Alâiye'nin en eski hükûmet merkezi olan Oba'nin Gülefsan mahallesinde bir cami yaptirdigi bilinmektedir. Cami harap bir halde olmasina ragmen kitabeleri günümüze kadar saglam kalmistir. Bu kitabeden Mahmud Bey'in 1373 yilinda hayatta ve Alâiye beyliginin basinda bulundugu anlasilmaktadir.

Alâiye ve çevresinde Karamanogullari hakimiyeti XIV. yüzyilin ikinci yarisinda da devam etti. Nitekim 1366 yilinda Kibris Krali Pierre, Alâiye'yi zabta tesebbüs etti ise de, Karamanogullari'nin yardima gelmesi üzerine sehir Türkler elinde kaldi.

e) Savci

Hüsameddin Mahmud Bey'in ölüm tarihi kesin olarak belli degildir. Oba'da babasinin türbesinde gömülü oldugu bilinmektedir. Onun ölümünden sonra Alâiye Beyligi'nin basina Semseddin-oglu Savci Bey geçti. Savci Bey döneminde Saruhan, Aydin, Mentese, Germiyan ve Karaman beylikleri Osmanli Sultani Bayezid tarafindan birer birer ele geçirildikleri halde Alâiye Beyligi müstakil olarak idare ediliyordu. Savci Bey tahminen 1423 yili civarinda vefat etti.

f) Karaman

Savci Bey'in vefatindan sonra yerine oglu Karaman Bey tahta geçti. Karaman b. Savci, Alâiye beyi olur olmaz Osmanli tehlikesine karsi kaleyi saglam bir sekilde tamir ve tahkim ettirdi. Bunun yaninda Osmanli tehlikesinin sehirde hissedilmeye baslamasindan sonra Misir Memlûklu Devleti ile de siki bir isbirligine girdi. Hatta Karaman Bey, Alâiye'yi 5000 dinar karsiliginda Memlûklular'a satti (1426). Böylece bu tarihten sonra Alâiye Beyligi Memlûklu devletinin nüfûzu altina girmis oldu. Ancak sehir, yine bu devlete tabi olarak Karaman beyi ve ogullari tarafindan bir valilik seklinde idare olunmaya devam edildi.

Memlûklu sultaninin 1440 yilinda Rodos'a karsi yaptigi seferde Misir donanmasi Alâiye limanina gelmis ve buradan Alâiye emirinin verdigi iki kadirga ile birlikte Rodos kusatilmis, ancak bir basari elde edilememistir.

Karaman Bey, Alâiye'yi Misir'a sattigi için eski hamileri Karamanlilar tarafindan devamli olarak baski altinda tutuluyordu. Karamanoglu Ibrahim Bey'in bu tehditlerine karsi Memlûklular'dan gerekli yardimi alamayan Savci b. Karaman, Osmanli Sultani II. Murad'la anlasarak Karamanoglu Ibrahim Bey'e karsi kendisine güçlü bir müttefik buldu. Ancak bu sirada Karaman Bey, Karamanoglu Ibrahim Bey'in tesvik ve hilesi ile kardesi Lütfi Bey tarafindan öldürüldü

g) Lütfi

Daha önce de belirttigimiz gibi Karamanogullari'nin tesviki ile agabeyini öldüren Lütfi (veya Latif) Bey bu suretle Alâiyye beyligini sürdürdü. Ancak Karaman Bey devrinde oldugu gibi, Lütfi Bey döneminde de beylik üzerindeki Karaman baskisi devam ediyordu. Iste bu sebeple Lütfi Bey de Osmanlilar'a yaklasmak zorunda kalmis, hatta bu amaçla kiz kardesini de vezir-i azam Rum Mehmed Pasa'ya vermistir. Karaman-oglu Ibrahim Bey, II. Murad'in vefatindan sonra, genç padisah II. Mehmed'in gençliginden cesaret alarak Osmanlilar aleyhine diger beyliklerle ittifak etmeye basladi. Bu sirada Osmanlilar'in müttefiki olan Alâiye Beyligi üzerine de yürüdü. Ancak Sultan II. Mehmed'in derhal Anadolu'ya girmesi üzerine Karamanoglu Ibrahim Bey baris yapmak ve Alâiye'den çekilmek zorunda kaldi.

Lütfi Bey'in beyligi çok kisa sürdü. O, 1455 tarihinde vefat etti. Yerine oglu Kiliç Arslan geçti.

h) Kiliç Arslan

Lütfi Bey'in yerine geçen Kiliç Arslan'in Lütfi Bey'in kardesi Ali Bey'in oglu oldugu da söylenmektedir. Kiliç Arslan beyligini devam ettirebilmek için komsulari ile birçok antlasmalar yapti. O, tehlikenin geldigi yöne göre siyasetini degistiriyordu. Kibris krali ile karsilikli bir saldirmazlik ve emniyet antlasmasi imzalamisti Kiliç Arslan, Osmanlilarin Karamanli ülkesini ele geçirmesiyle Karaman tehlikesinden kurtuldu ise de bu kez de Osmanlilar ile karsi karsiya geldi. Nitekim Fatih Sultan Mehmed çok geçmeden Rum Mehmed Pasa'yi Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Ancak Rum Mehmed Pasa'nin, Alâiye beyinin kizkardesi ile evli olmasi dolayisiyla bu kalenin fethine pek önem vermedigi anlasilmaktadir. Bunun üzerine Fatih, Gedik Ahmed Pasa'yi güçlü bir ordunun basinda Karaman illerinin kesin olarak Osmanli devletine baglanmasi ve Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Güçlü bir donanma ile de desteklenen Gedik Ahmet Pasa Alâiye ve çevresini fethetti (1471).

Alâiye ve çevresi bu tarihten sonra kesin olarak Osmanli hakimiyeti altina girdi ve burasi bir sancak olarak idare edildi. Alâiye'nin fethedilmesinden sonra Kiliç Arslan ve ailesine önce Gümülcine ve çevresi tîmâr olarak verilmis, ancak Kiliç Arslan tekrar beyligini ele geçirmek düsüncesiyle buradan Misir'a kaçmis, daha sonra da Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in yanina giderken yolda vefat etmistir.

Görüldügü gibi, Karamanogullari Beyligi'nin bir kolu olarak kurulan Alâiye Beyligi, önce Karamanlilar'a ve daha sonra da sirasiyla Misir Memlûklu Devleti ile Osmanlilar'a tâbi olarak varligini sürdürmüstür.

Alâiye sehri, beylikler döneminde Antalya'dan sonra bölgenin en islek pazar yeri durumundaydi. Alâiye'de gemi yapan tezgâhlar mevcuttu. Alâiye limanindan Misir, Kibris, Rodos ve diger devletlerle ticaret yapilmaktaydi. Buradan bilhassa kereste ihracati yapilirdi. 1403 yilinda Alâiye'ye ugrayan seyyah Busiko, Alâiye'nin çok zengin, halkin mali ve ticarî durumunun çok iyi oldugunu ve sehirdeki magazalarin her çesit esya ile dolu durumda bulundugunu söylemektedir.

Kaynak: Osmanli tarihi

 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
AYDINOGULLARI BEYLIGI

1) Aydinogullari Beyligi'nin Kurulusu

Aydinogullari Beyligi, XIV. yüzyilin baslarinnda Aydinoglu Mehmed Bey tarafiindan merkezi Birgi olmak üzere Büyük Menderes'den Tire ve Ayasuluk'a (Selçuk) kadar uzanan bir bölgede kuruldu. Beyligin kurucusu Mehmed Bey, Kütühya ve çevresinde hüküm süren Germiyanogullari Beyligi ordusunda bir subasi (kumandan) idi. Bu sirada taht ve taç kavgalariyla zayif düsen Bizans Imparatorlugu'nun topraklarini ele geçirmeye çalisan Anadolu Beylerinden Karesi Bey Çanakkale taraflarini, Saruhan Bey Alasehir'in batisindan Izmir'e kadar olan sahayi, Mentese Bey'in damadi Sasa Bey ise Tire ve Ayasuluga taraflarini fethe baslamisti (1304). Bunlardan Sasa Bey, bölgedeki fetihleri sirasinda, Germiyanogullari beyliginin bati seferlerini yürüten Aydinoglu Mehmet Bey'den yardim istemisti. Böylece Aydinogullari bölgenin fethinde önemli bir rol oynamislar, ancak çok geçmeden Sasa bey'le Aydinoglu Mehmed Bey'in arasi açilmisti. Muhtemelen hakimiyet davasi yüzünden iliskileri bozulan bu iki beyden Sasa Bey bölgedeki düsman güçlerle isbirligi yaparak Aydinoglu Mehmed Bey'e karsi çikti. Yapilan savasta Aydinoglu Mehmed Bey, Sasa Bey ve kuvvetlerini yenerek bütün Aydin ilini ele geçirdi (1308). Sasa Bey'in ölümü üzerine rakipsiz kalan Mehmed Bey, Aydinogullari beyligini kurdu.

a- Mehmed Bey Devri (1308-1134)

Mübarezüddin (dinin kahramani) ve Sultanü'l-guzat (gazilerin sultani) lakaplariyla taninan Gazi Mehmed Bey, Ulu Bey sifatiyla Aydinogullari Beyligini idare etmeye basladi (1308). Çok geçmeden müslüman Izmir'i (1317) daha sonra Ayasulug, Tire, Sultanhisari ve Bodemya'yi (Ödemis) alan Mehmed Bey 1326'da Gavur izmir'i denilen sahil Izmir'i fethetti. BBu tarihte Osmanlilar da Bursa'yi ele geçirmislerdi.

Aydinoglu Gazi Mehmed Bey, Ortaçag devletlerinin birçogu gibi idaresi altindaki topraklari ogullari arasinda taksim ederek bese ayirdi ve herbirine bey ünvani verdi. Büyük oglu Hizir Bey'e Ayasulug ve Sultanhisari'ni, Umur Bey'e Izmir'i, Ibrahim Bahadir Bey'e Bodemya'yi, Süleyman Bey'e Tire'yi veren Mehmed Bey, küçük oglu Isa Bey'i Birgi'de kendi yaninda tuttu.

Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari deniz meseleleriyle ilgilenmek mecburiyetinde birakti. Önce Ayasulug'da bulunan tersane, Izmir'in Cenevizlilerden alinmasindan sonra burada da bir donanma meydana getirildi. Nitekim 1319 senesinde Sakiz üzerine yapilan baskin için Ayasulug'da ellisekiz gemiden mütesekkil bir donanma hazirlanmisti. Yine Umur Bey babasinin sagliginda Izmir'de yapilan donanma ile Sakiz, Bozcaada, Egriboz, Mora ve Rumeli sahillerine basarili akinlar yapti. Onun 1333 yilinda ikiyüzelli gemiden olusan donanma ile Adalar Denizi ve Yunanistan'la yaptigi seferde bazi adalar haraca baglanmis, pekçok yer yagma edilmistir. Aydinoglu Mehmed Bey devrinde yapilan son sefer yine Umur Bey tarafindan Kuluri ve Mora adalari üzerine düzenlenmistir. Maiyyetinde 170 gemilik bir donanmayla yola çikan Umur Bey, Mora içlerine kadar girmis, pek çok esir ve ganimetlerle dönmüstür. Babasinin daveti üzerine Birgi'ye gelen Gazi Umur Bey burada düzenlenen bir av merasimine istirak etmis ve Aydinoglu Mehmed Bey av esnasinda suya düserek hastalanmis, çok geçmeden ölmüstür (734/1334). Ölümünden bir yil önce ünlü müslüman seyyah Ibn-i Battuta'yi Bozdag'daki sayfiyesinde kabul eden ve Birgi'deki sarayina da götüren Aydinoglu Mehmed Bey ona büyük ilgi göstermistir. Ibn-i Batuta, Sultanin huzurunda karsilastigi bir hadiseyi de söyle nakleder:

"Biz Sultan ile oturur iken, basinda taylasanli amame bulunan bir pîr gelüp sultana selam verdi. Kadi ile fakih kiyam etti. Pîr-i mezbûr sultanin pisgâhinda mastabaya (seki) oturarak, huffâz altinda kaldi. Bu pir kimdir? deyü fakihe sordum. Tebessüm ile sükut etmesine mebni suali tarra eyledim. Cevaben: "Bu yahudi bir tabibdir. Cümlemiz ona muhtaç bulundugumuzdan gördügün vecihle kendisüne kiyam etdik" deyince siddetle hism u gadaba geldim ve yahudiye "ey mel'un ibn-i mel'un sen yahudi oldugun halde huffaz-i Kur'an'in (Kur'an hafizlarinin) üstünde nasil oturursun?" dedim. Kendisini setm-i agâz ve ref-i avaz eyledim. Sultan taaccüb ederek sözümün manasini sordu. Fakih tercüme ettikte yahudi gazabnâk olarak üsve-i hâl ile çikti gitti. Avdette fakih bana "Hay Allah razi olsun ne eyü yaptin. Senden baskasi bu suretle ona hitaba cesaret edemez ona kendüsünü bildirdin" dedi.

XIV. asrin baslarinda Anadolu hakkinda bilgi veren Ömer ise Mesalikü'l-ebsâr adli eserinde "Birgi memleketinin sahibinin Aydinoglu oldugunu, altmis sehri, üçyüzden fazla kalesi ve daima silahli yetmis bin askeri bulundugunu" yazmaktadir.

Zamaninda Bizanslilarla dost ve müttefik olmaya dikkat eden Mehmed Bey devrinde gerçeklestirilen fetihlerle Aydinogullari Beyligi gücünü arttirdi ve kuvvetli bir devlet halinde gelismesini sürdürdü.

b- Umur Bey Devri (1334-1348)

Bahaeddin Gazi Umur Bey, babasinin ölümünden sonra amcalarinin ve kardeslerinin israri üzerine yirmibes yasinda iken Aydinogullari Beyliginin basina geçti (1334). Ilk is olarak Izmir'e saldiran Venedik, Rodos ve Kibris donanmalarindan olusan bir kuvveti geri püskürtmesi oldu. Daha sonra Saruhan oglu Süleyman Bey'le birleserek 276 gemi ile Yunanistan ve Mora üzerine sefer düzenleyen Gazi Umur Bey, bu seferden pek çok esir ve ganimetlerle Izmir'e döndü (1335). Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti üzerine nüfuzu süren Ilhanlilar'in hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümü (1335) üzerine diger beylikler gibi Aydinoglu Beyligi de bagimsizligina kavustu.

Umur Bey, Aydin iline yakin olan Filadelfiya (Alasehir)'yi kusatarak teslim olmaya mecbur etti. Bunun üzerine Bizans Imparatoru III. Andronikas, Alasehir meselesini halletmek ve Midilli adasini isgal eden Foça valisi Dominique'i tedib etmek amaciyla istanbul'dan yola çikti. Imparator ****en dört parça donanma ile Midilli'ye asker çikartilmasini emretti ve kendisi de Foça'yi muhasaraya basladi (1336). Basari elde edebilmek için Saruhan ve Aydinogullarindan yardim isteyen Imparator Andronikos, Midilli ve Foça'yi Cenevizlilerden aldi. Bu sefer sirasinda Imparator Sakiz adasini Umur Bey'e verdi ve o da Alasehir halkindan vergi almaktan vazgeçti. Böylece gelisen Bizans ile Aydinogullari arasindaki dostluk iliskileri devam etti. Nitekim bir sene sonra baslayan Arnavut isyaninin bastirilmasinda Umur Bey'in büyük yardimi görüldü (1337). Bunun müteakip senelerde kardesi Hizir Bey ile birlikte Adalar ve Yunanistan üzerine seferler düzenlenmistir. Daha sonra Karadeniz'e geçen Gazi Umur Pasa Kili ve Eflak seferlerine katilmistir (1338-1340).

Bu sirada Bizans tahtinda degisiklik olmus, ölen Imparator Andronikus'un yerine geçen oglu Jean'in yasi küçük oldugundan Umur Bey'in dostu Kontakuzenos ona vasi tayin edilmisti. Ancak çok geçmeden rakiplerinin muhalefetiyle karsilasan Kontakuzenos Dimetoka'da Imparatorlugunu ilan ederek Umur Bey'den yardim istedi. Umur Bey, 1342 yili sonlarinda 380 gemiden olusan donanma ve yirmidokuz bin kisilik ordusu ile Trakya kiyilarinda Meriç Nehri agzina geldi. Ancak kis mevsiminin gelmis olmasi sebebiyle daha fazla ilerleyemeden Izmir'e dönmek zorunda kaldi. Ertesi yil tekrar Rumeli sahillerine gelen Umur Bey, Selanik ve Trakya taraflarini yagmaladi ve kesin bir netice alamadan geri döndü (1343-1344).

Umur Bey'in bu derece güçlenmesi ve Ege denizinde serbest hareket etmesi Dogu Akdeniz adalarinda bulunan latinleri korkuttugundan Papa'yi kiskirtarak bir haçli seferi düzenlenmesini istediler. Ayrica Bizans Imparatoriçesi Anna da Papa'ya basvurarak Umur Bey maglup edilecek olursa Ortodoks ve Latin kiliselerinin birleseceklerini vadetti. Böylece Papa donanmasiyla, Venedik, Kibris, Cenova ve Rodos gemilerinden olusan Haçli donanmasi Izmir'i kusattilar. Bu sirada Rumeli seferinden dönen Umur Bey, ilk haçli kuvvetlerini yendi ise de ikinci taarruz karsisinda geri çekilmek zorunda kaldi. 1344'de Türk donanmasi yakildi ve Latinler (Venedik, Rodos, Kibris) Izmir'in kiyi sehrini ele geçirdiler. Müslüman Izmir'e çekilmek zorunda kalan Umur Bey, Saruhan Bey'in tavsiyesiyle Latinlerle bir mütareke yapti.

Donanmmasini kaybeden Umur Bey, deniz faaliyetini ve dolayisiyla ticaretini de kaybetmisti. Bu durumda hem ganimet elde etmek, hem de dostu Kantakuzen'e yardim etmek üzere kara yoluyla Saruhan ili topraklarindan geçmek için Saruhan Bey'den izin aldi. Ayrica Saruhanoglu Süleyman ve Karesioglu Süleyman Beylerle birlikte yirmi bin kisilik kuvvetle Çanakkale Bogazi'ndan Rumeli tarafina geçti (1345). Burada bazi savaslar yapildi ve Istanbul üzerine yürüdü ise de bir sonuç alinamadi. Ayrica Saruhan oglu Süleyman Bey'in hummadan ölmesi üzerine Umur Bey müslüman Izmir'e dönmek mecburiyetinde kaldi.

Bu sirada Papa VI. Clement hiristiyan hükümdarlari izmir üzerine yürümeye tesvik ediyordu. Bunlardan Latin kuvvetlerinin kumandani Viennois dükü Humbert Dauphin Izmir'e bir çikarma hareketi yaptiysa da Umur Bey ve kardeslerinin mukavemeti sayesinde netice alamadi (1346). Humbert'in yardim kuvveti almak için Rodos'a gitmesinden yararlanan Umur Bey'in sahil Izmir'i tazyik etmesi ve Papa'dan beklenen yardimin gelmemesi üzerine iki taraf arasinda baris yapildi (1347). Daha sonra Ayasuluk'taki Aydinoglu donanmasinin faaliyete baslamasiyla Rodos sövalyelerinin ticareti aksadi. Sövalyelerin uzlasmaya taraftar olmalari ve Izmir'i verip karsiliginda bazi imtiyazlar istemeleri hüsn-i kabul gördü ise de diger müttefiklerin itirazlari üzerine Papa bu antlasmayi onaylamadi. Bunun üzerine Gazi Umur Bey bütün kuvvetleriyle Izmir üzerine saldirdi. Ancak askerini cesaretlendirmek için ön saflarda savasirken sehit düstü (1348). Kabri Birgi'deki Aydinogullari türbesindedir. Onsekiz yasindan itibaren yirmi bir sene içinde yirmi alti gazaya istirak eden ve otuzdokuz yasinda hayata gözlerini yuman Gazi Umur Pasa'nin bu akibeti ordu arasinda büyük sarsintilar dogurmus, hatta kusatma kaldirilmisti.

Umur Bey, okuyup yazan ve bilginleri koruyan bir zat idi. Enverî onun hakkinda sözlerini söyle bitirir:

Onsekiz yasi ata oldu süvar

Hem yirmi bir yil itdi karzar

Yedi yüz hem kirksekizdi sal

Yasi otuzdokuz itdi intikâl

Eylimisdir ol yirmi alti gaza

Rahmet anin ruh-i pâkine sezâ

Hak onun ruhunu kilsun sadmân

Ravza-i cennat içinde her zaman

Izmir kusatmasi sirasinda Umur Bey'in sehadeti üzerine Ayasulug emiri bulunan büyük kardesi Hizir Bey, Aydinogullari Beyligi'ne Ulubey, yani hükümdar oldu. Ancak Umur Bey'in gayret ve mukavemeti bu devirde görülmedi. Bu sebeple Hizir Bey, Latinlerle çok agir sartlar tasiyan bir antlasma imzalamak zorunda kaldi (18 Agustos 1348). Bu anlasmaya göre; Aydin ili iskelelerinde alinan gümrük vergisinin yarisi Latinlere birakiliyordu. Aydinogullari deniz kuvvetleri silahtan tecrid ediliyor ve gemiler karaya çekiliyordu. Hiristiyan gemilerinin Aydin beyligi iskelelerine serbestçe girip-çikabilmelerine izin verildigi gibi kazaya ugrayan gemilerin kurtarilmasini emrediyordu. Aydinogullari, beyligi idaresinde yasayan hiristiyan ahalisine iyi muamele edecekler, buna karsilik hiristiyanlar da Türklere hiçbir zarar vermeyeceklerdi.

Müttefik devletler Aydinogullari Beyligi nezdinde kaza hakkini haiz bir konsoloslar bulunduracaklardi. Bu konsoloslarin görevi, müttefik hiristtiyan tab'a ile müslümanlar arasinda çikacak anlasmazliklari mahalli beye danisarak halledeceklerdi.

Aydinogullari, müttefiklerinin dostuna dost, düsmanina düsman olacaklardi.

Aydin beyi Hizir bey ile Venedik Cumhuriyeti, Kibris Kralligi ve Rodos sövalyeleri reisi arasinda imzalanan ve Papa'nin tasdikinden geçen bu antlasmanin asli bir giris ve yirmi maddeden olusmaktadir.

Bu anlasma Aydinogullarinin denizlerdeki faaliyetlerini durdurmus ve beyligin giderek gücünü kaybetmesine sebep olmustur. Ayrica 1351 yilinda ayni sartlari havi bir antlasma da Cenevizliler'le imzalanmis ve bu imtiyazlar iki rakip olan Venedikliler'le Cenevizliler'in bölge ticaretini de ele geçirmelerini saglamistir.

XIV. yüzyilda kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalari imzalayan Latinler, Dogu ticaretine ne derece önem verdiklerini göstermis oluyorlardi.

Hizir Bey devrinde meydana gelen olaylar hakkinda kesin bilgi bulunmamaktadir.

2- Aydinogullari Beyliginin Osmanli Idaresine Girmesi

a-Isa Bey Devri (1360-1390)

Aydinoglu Mehmed Bey'in Bodemya (Ödemis) emiri yaptigi Ibrahim Bahadir Bey, Umur Bey'den önce; Tire emiri Süleymansah'da 1349'da vefat etmisti. Böylece Mehmed Bey'in besinci ve en küçük oglu olan ve Fahreddin lakabiyla da bilinen Isa Bey, Hizir Bey'den sonra Aydinogullari hükümdari oldu.

Isa Bey devrindeki olaylar tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi büyük ölçüde zikre deger önemli olaylar olmamasindandir. 1371'de Venedik ile daha önce imzalanan antlasma yenilendi. Bu dönemde Rumeli ve Anadolu'da topraklarini genisleten Osmanlilarla olan iliskilerinde dostane oldugu anlasmaktadir. Nitekim I. Murad'in ogullarindan Yakup ve Bayezid Çelebilerin sünnet merasimlerine diger beyliklerin yanisira Aydinogullari Beyliginin temsilcileri de istirak etmistir. Yine Bayezid Çelebi'nin Bursa'da yapilan evlenme dügününe hediye yollayan beyler arasinda Aydin Beyi'nin de adi geçmektedir. Ayrica Osmanli Devleti ile Aydinogullari arasinda askeri bakimindan da yardimlasildigi görülmektedir. Deniz hakimiyeti ellerinden çikan, dolayisiyla gaza, cihad ve ganimet yolu kapanan kiyi beylikleri Osmanlilar'in Rumeli fetihlerine katildilar. Nitekim Murad Hüdavendigâr'in Kosova muharebesine (1389) gittigi zaman Anadolu beylerinden sagladigi yardim kuvvetleri arasinda Isa Bey'in kuvvetleri de bulunuyordu. I. Murad'in savas alaninda sehit olmasi üzerine Osmanli tahtina geçen Yildirim Bayezid, kardesi Yakup Bey'i katledince Anadolu'daki beyliklerin muhalefetiyle karsilasti. Özellikle Karamanogullarinin tesvikiyle gelisen düsman grup arasinda Aydinogullari Beyligi de vardi. Yildirim Bayezid Rumeli'de düzeni sagladiktan sonra Bursa'ya geldi ve hazirliklarini tamamlayarak Alasehir üzerine gitti. Aydinogullari himayesinde bir Rum sehri olan Alasehir 1390'da Osmanli idaresine girdi ve bunun üzerine Aydinoglu Isa Bey bagliligini bildirdi. Böylece Aydinoglu'na ait topraklar Osmanlilara geçerek hutbe ve sikke Bayezid adina kabul edildi (1390). Isa Bey Beyligi'nin merkezini Ayasulug'tan Tire'ye tasidi. Nitekim Yildirim Bayezid'in Venedik elçisi Franciscus Quirino ile imzaladigi 21 Mayis 1390 tarihli ticaret antlasmasindan Ayasulug ve Balat'in Osmanli hakimiyetinde oldugu görülmektedir. Yildirim Bayezid, ayrica Isa Bey'in kizi Hafsa Hatun ile evlenerek iki taraf arasinda akrabalik baginin kurulmasini sagladi. Aydinoglu Isa Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak bilinmemekle beraber, Ankara savasindan önce öldügü anlasilmaktadir. Kabri, Birgi'de babasinin türbesindedir.

Aydinogullari Beyligi'nin Yeniden Canlanmasi:

a- Timur ve Aydin Beyligi

Ankara Savasi'ni kazanarak Anadolu'daki Osmanli hakimiyetine büyük bir darbe indiren Timur, kendisine siginan diger beyleri kendi topraklarinin basina gönderdiginde Aydinogullari da eski bölgelerinde yeniden hakimiyeti ele geçirdiler. Böylece Aydin ilinin Yildirim Bayezid taraffindan Osmanli mülküne katilmasindan Ankara Savasi sonrasindaki serbest kalisina kadar (1390-1402) geçen zaman zarfi içinde 12 sene Aydinogullari Beyligi için saltanat fasilasi olarak kabul edilmistir.

Timur tarafindan ülkeleri kendilerine geri verilen eski hanedanlar arasinda Isa Bey'in oglu Musa Bey ile II. Umur Bey de bulunuyordu. Musa Bey'in çok geçmeden ölmesi (1403) üzerine Umur Bey beyligin idaresini ele aldi.

b- II.Umur Bey Devri (1403-1405)

II.Umur Bey devri, kardesogullari arasindaki beylik mücadelesiyle geçti. Umur Bey'in Ayasuluk'ta bulundugu dönemde, amcasinin oglu Cüneyd Bey de Izmir Bey'i idi. Umur Bey'den hakimiyeti almak isteyen Cüneyd Bey Ayasuluk üzerine hareket etti. Umur Bey'in sehri terketmesi üzerine burasi Cüneyd Bey'in eline geçti. Ayrica Cüneyd Bey, Osmanli Devleti'nin Fetret Devrinde Rumeli'ye hükmeden Süleyman Çelebi'ye baglilik ve dostluk haberlerini göndererek yardim istedi. Sülayman Çelebi'den para yardimi gören Cüneyd Bey çok geçmeden Ayasuluk'a sahip oldu. Bundan iki sene sonra Umur Bey, akrabasi olan Mentese Beyi Ilyas Bey'den yardim istedi. Ilyas Bey, bütün kuvvetlerini toplayarak Umur Bey'le birlikte Ayasuluk'u kusatti. Bu sirada Cüneyd Bey Izmir'de bulunuyordu ve Ayasuluk''un idaresi de kardesi Karasubasi Hasan'in elinde idi. Sehir uzun süre kusatmaya dayanamadi ve Ilyas Bey'in sehri atese vermesi üzerine teslim oldular. Böylece Umur Bey, yeniden topraklarina sahip oldu. Ancak çok geçmeden Cüneyd Bey Ayasuluk'u muhasara etti. Nihayet iki taraf arasinda anlasma saglandi ve Cüneyd Bey Umur Bey'in kiziyla evlenerek bilfiil ülkenin idaresini ele aldi. Bundan sonra Osmanlilarla baslatilan dostluktan vazgeçildi. Böylece Cüneyd ve Umur Beyler birlikte hareket ederek Salihli ve Nif taraflarini topraklarina katti. Bu sirada Umur Bey vefat ettii ve babsinin Birgi'deki türbesine gömüldü (1405). Cüneyd Bey ise, bu suretle Aydinogullari Beyliginin tek hakimi oldu.

c- Cüneyd Bey Devri

Ibrahim Bahadir Bey'in oglu olan Cüneyd Bey Ayasuluk'a yerlestirten sonra Yildirim Bayezid-Timur mücadelesi neticesinde Osmanogullari arasinda basgösteren taht kavgalari sirasinda Aydin-Ili'ndeki mevkiini saglamlastirmak için bazi mücadelelere giristi. Nitekim, Mehmed Çelebi ile mücadele eden Isa Çelebi Cüneyd Bey'e sigindi. Cüneyd Bey, Menteese ve Saruhan Beylerin de yardimini saglayarak Isa Çelebi'yi müdafaa etmeye çalismissa da Çelebi Mehmed'in galip gelmesi üzerine Cüneyd Bey onun hakimiyetini tanimak zorunda kaldi. Böylece beyliginin basinda kalabilen Cüneyd Bey, daha sonra Süleyman Çelebi ile çatisti. Süleyman Çelebi, Çelebi Mehmed'in Bati Anadolu'da harekat düzenlemesi üzerine Edirne'den Aydin-Ili taraflarina geldi. Cüneyd Bey, Karaman ve Germiyanogullarinin destegini alarak Süleyman Çelebi'ye sigindid ve onunla birlikte Rumeli'ye geçti. Burada Ohri valiligine tayin edilen Cüneyd Bey, Süleyman Çelebi'nin Musa Çelebi tarafindan bertaraf edilmesi üzerine tekrar Aydin bölgesine gelerek Ayasuluk'u ve beyligini yeniden ele geçirdi. Çelebi Mehmed Musa Çelebi'yi yenip (1413) Osmanli ülkesinde birligi sagladiktan sonra Bergama'ya geldi ve Cüneyd Bey üzerine yürüdü. Kiyma, Kayacik ve Nif kalelerini alarak Izmir'i kusatti. Çelebi Mehmed ile savasmayi göze alamayan Cüneyd Bey, bagliligini bildirerek Izmir'i teslim etti (1415). Buna karsilik Cüneyd Bey, Nigbolu sancakbeyligine tayin edildii.

Bir müddet sonra Eflak'ta ortaya çikan ve Yildirim Bayezid'in oglu oldugunu iddia eden Düzmece Mustafa'ya katildi ve onunla isbirligi yapti (1419).

Çelebi Mehmed, her ikisini de takip ettiginden Selanik'e kaçtilar. Bu dönemde Selanik Bizans'a tabi idi. Çelebi Mehmed'in istegi üzerine Bizans Imparatoru Düzmece Mustafa'yi Limni adasinda, Cüneyd Bey'i de Istanbul'da bir manastira hapsetti.

II. Murad zamaninda, Bizans Imparatoru her ikisini de serbest birakarak Osmanli Devletine karsi çikardi. Ancak II. Murad'in Cüneyd Bey'e Aydin-Ili'ni vadetmesiyle mesele halledildi (1422). Böylece tekrar ülkesine dönen Cüneyd Bey, Izmir halki tarafindan çok iyi karsilandi. Daha sonra Ayasuluk üzerine giderek burasini aldi. Böylece çok geçmeden evvelce sahip oldugu topraklara yeniden sahip oldu. Ancak burada rahat durmayan ve etrafina müttefikler toplamaya çalisan Cüneyd Bey'in bu hareketleri II. Murad'in sefer düzenlemesine sebep oldu (1424). Osmanli ordusu Cüneyd Bey'in oglu Kurt Hasan'i Akhisar'da yendi ve Cüneyd Bey Sisam adasinin karsisindaki Ipsili kalesine sigindi. Uzun bir kusatmadan sonra Cüneyd Bey teslim oldu ve ailesiyle birlikte idam edildi (1426). Böylece Aydinogullari Beyligi son buldugu gibi, Aydin-Ili bölgesi de Osmanli idaresine girmis oldu.

Sosyal ve Ekonomik Hayat

XIV. yüzyilin baslarinda kurulan ve Umur Bey zamaninda gücünü arttiran Aydinogullari Beyligi'nin tarihi gelismesinde büyük rolü olan denizciligin ekonomik hayatin gerçeklesmesinde de önemli rol oynadigi görülmekttedir. Güçlü bir donanmaya sahip olan Umur Bey, zaman zaman Ege Denizi'ndeki adalari akinlarda bulunarak onlari kendisine bagliyordu. Nitekim, Bozcaada, Sakiz adasi, Semadirek, Yunanistan kiyilari ve Mora'ya düzenledigi seferler sonucunda pek çok ganimet ve esir elde etmisti. Böylece oldukça zengin bir duruma geldigi anlasilan Aydinogullarinin, daha kurucusu Mehmed Bey zamaninda sahip oldugu varlik sayesinde Ibn-i Batuta tarafindan da methedildi. Bu seyyah Aydinoglu Mehmed Bey'in Bozdag'daki sayfiyesini ve Birgi'deki sarayini gezmisti. Sarayin birçok merdivenlerden çikilan salonunun ortasindaki havuz ve sarayin sahip oldugu konfor hakkindaki bilgiler, Aydinogullarinin zenginligi ve hayat seviyelerinin yüksekligi hakkinda bir fikir vermektedir.

Söhreti her tarafa yayilan Gazi Umur Bey, basarili seferleri yaninda Bati ile ticarî iliskilerini gelistirmis ve ona ait jilyati (Gifliati) tarzindaki paralar her iki tarafin alisverisini kolaylastirmada önemli rol oynamistir. Umur Bey devri, deniz asiri fetihlerle elde edilen ganimetlerin getirdigi zenginlik yüzünden Aydinogullari Beeyligi'nin ekonomi, askerlik, siyaset ve fikir alanlarinda önemli gelismelerinin saglandigi Yükselme devri olarak kabul edilir.

Umur Bey devrinde pek çok sosyal muhtevali tesisler kuruldugu Osmanli tahrir defterlerinden anlasilmaktadir. Umur Bey bölge topraklarinin düzenli tahrirlerini yaptirmis, arazi ve mülk sahiplerine beratlar vermisti. Kendisi ise Birgi, Keles ve Alasehir'de cami, mescid ve medrese gibi birçok vakiflar kurmus, kizlari da cami, dârü'l-huffâz, çesme ve su kemeri gibi hayir isleri yaptirmislardi.

Aydinogullari, Aydin ilinin bütün iskelelerinde ticari kontrolü ellerinde bulunduruyorlar ve gümrük resmi aliyorlardi. Bölgede ticari vekalet halinde bulunan Venedik ve Ceneviz, Aydinogullari Beyligi'nin gücünü kaybettigi Hizir Çelebi zamaninda imzaladiklari antlasmalarla pek çok haklar elde ettiler. Kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalarin beyligin ekonomik hayatini menfi olarak etkiledigi görüldü.

Bölgede ticaretin oldukça faal oldugu, Menderes nehri üzerinden yapilan nakliyeden anlasilmaktadir. Nitekim Menderes üzerinde isleyen gemi ve sandallarla ipek, ipekli kumaslar, zahire, susam, balmumu, meyankökü, palamut, islenmis deri, hali gibi maddeler dis memleketlere tasiniyordu. Ayasuluk'ta bulunan Italya tüccarlarin antrepolari önemli bir merkez görevi yapiyordu. Bati Anadolu kiyilarindan adalara, Avrupa'ya ve Misir'a ihraç edilen mallara karsilik kumas, seker, kalay, kursun gibi maddeler ithal ediliyordu.

Aydinogullari Latinlerle yaptiklari ticaret münasebetiyle Jilyati (Gigliati) sikkeleri kullandiklari gibi Islamî sikkeleri de kullanmislardi. Bundan baska islamî geleneklere uygun olarak I.Umur Bey'in bakir sikkesi, Isa, Musa ve Cüneyd Beylerin gümüs sikkeleri bulundugu görülmektedir.

5- Ordu ve Donanma

Bir kiyi beyligi olan Aydinogullari Beyliginde kara ordusu yaninda güçlü bir donanma bulunuyordu. Kara ordusu, Anadolu Selçuklularindaki ve diger beyliklerdeki teskilâta sahipti. Kumandanlarina subasi deniliyordu. Harp silâhi olarak ok ve yay, kiliç, kargi, balta, nacak, kalkan, çevsen, kale delmek için makkab, kaleye tas ve gülle atmak için mancinik ve kaleye girmek için merdiven kullanilirdi. Aydinogullari Beyligi'nin XIV. yüzyilin ilk yarisinda ordu mevcudu yetmis bin civarinda idi.

Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari güçlü bir donanmaya sahip olmaya mecbur etti. Ayasuluk ve Izmir tersanelerinde insa edilen donanma ile Karadeniz'e kadar çikmis ve Eflâk üzerine sefer düzenlenmisti. Umur Bey'in 1333 yilinda Yunanistan'a yaptigi seferde ise 300 geminin bulunmasi denizciligin ne derece gelistigini göstermektedir. Aydinoglu Umur Bey'in Adalar'a Mora'ya, Rumeli'ye ve Karadeniz'e düzenledigi deniz seferleri Bizanslilari son derece ürkütmüstü.

Aydinogullari Beyligi donanmasinda kadirga esas harp gemisi çesidini teskil ediyordu. Umur Bey, Izmir'in fethinden sonra yaptirdigi büyük bir kadirgaya "Gazi" adini vermisti. Bu kadirgada yesil renkli bir bayrak vardi. Donanmada savasçi olarak arab denilen yaya sinif bulunuyordu.

Bati Anadolu'da kurulan Beylikler arasinda denizciligini en ileri götüren hiç süphesiz Aydinogullari Beyligi olmustur. Aydinogullari Denizciliginin yildizi Umur Bey'le birlikte parlamis ve yine onunla birlikte sönmüstür.

Ilmî ve Kültürel Faaliyetler

Aydinogullari Beyleri ilim adamlarina yüksek itibar göstermisler ve o devirdeki fikir hareketlerinin gelismesine yardimci olmuslardir. Aydinoglu Mehmed Bey, bizzat kendisi ilimle mesgul olmus ve o devrin ünlü alimi IbnGi Melek'ten ders almistir. Yaptirdigi cami ve medresesine pek çok kitap vakfetmistir. Ibn-i Battuta, Mehmed Bey'i ziyaret ettiginde, sultanin ilim adamlarina gösterdigi itibari bizzat görmüstür.

Aydinoglu Mehmed Bey adina bazi kitaplar tercüme ve ona ithaf edilmistir. Bunlardan Sa'lebi'nin (Ö1.427/1036) Arâisü'l-Mecâlis adli arapça peygamberler tarihi, Kisas-i Enbiya adiyla tercüme edilmistir. Ayni zat yine Mehmed Bey adina farsça olan Tezkire-i Evliya'yi tercüme etmistir. Ancak bu eserlerini kimin tercüme ettigi tesbit edilememistir. Umur Bey adina da bazi eserler tercüme edilmistir. Mesud b. Ahmed'in Kelile ve Dimne, Süheyl ü Nevbahar adli bu seerler Umur Bey'in emriyle Türkçeye çevrildi. Yine Ibn-i Baytar'in Camiu Müfredâtü'l-edviye ve'l-agdiye adli eseri Umur Bey'in emriyle tercüme edildi.

Aydinoglu Isa Bey de kendi alim oldugu gibi alimleri de himaye etmistir. Onun adina Haci Pasa (Hizir b.Ali) adli ünlü tabib Sifâü'l-eskâm ve Devâü'l-âlâm adiyla Arapça bir tip kitabi telif etmis, Kadi Beyzavi'nin Tavalî adli eserine yine serh yazmistir.

Isa Bey adina Yusuf b. Muhammed adli bir zat tarafindan Kesfu'l-esrâr alâ lisani't-tuyûr ve'l-esrâr adli eser Arapçadan farsçaya tercüme edilmistir. Yine Yakup b. Mehmed bir Husrev ü Sirin tercümesini Isa Bey'e ithaf etmistir. Aydinoglu Isa Bey'in ilim ehline gösterdigi iyi muamele ve himayenin bir baska örnegi müslüman olmadigi halde Bizans'tan kaçarak kendisine siginan ünlü Bizans Tarihçisi Dukas'in alim olan büyük babasina gösterdigi lütüfkâr davranislardir.

Aydinogullari devrinde kaleme alinan eserler konusunda tesbit edilebilenler dahi beyligin ilim ve kültür alaninda kaydettigi gelismeyi göstermeye yetmektedir.

7-Imar Faaliyetleri:

Aydinogullari Beyligi'nin yerlesim merkezlerinden olan Birgi, Tire ve Ayasuluk (Selçuk)'ta bugüne intikal eden mimari eserler bulunmaktadir. Bunlardan Birgi'de Mehmed Bey'in Ulu Cami medrese (712/1312) türbesi (734/1334), Tire'de Aydinoglu Süleyman Sah Türbesi (750/1349), Alihan Medresesi (755/1354) Ibn-i Melek medresesi, Debbaghane Mescidi, Aydinoglu Isa Bey Çesmesi, Ayasuluk'ta Aydinoglu Isa Camii (776/1375) en önemlileridir. Bunlardan baska Ayasuluk'taki Gazi Umur Bey'in kizi Azize Hatun imareti ile Izmir'de Cüneyd Bey imareti bulunmaktadir.

Bu eserlerden özellikle Ayasuluk'taki Isa Bey Camii pek kiymetli mimari eserlerden olup mermer isletmeciliginin ve agaç oymaciliginin saheseri sayilmaktadir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
ÇOBANOGULLARI BEYLIGI

Kastamonu ve civarindaki topraklar, Selçuklu Sultanlari tarafindan Bizans Imparatorlugu'na karsi devamli mücadelede bulunmak karsiliginda Çoban ailesine ikta olarak verilmistir. Bu ailenin bölgede kurdugu Çobanogullari Beyligi Kuzeybati Anadolu'da Selçuklu siyasî ve idarî anlayisini sürdürmüsler ve XIII. asra kadar varliklarini devam ettirmislerdir. Kayi soyuna mensup oldugu kabul edilen bu beyligin kurucusu Emir Hüsameddin Çoban Bey'dir.

a- Hüsameddin Çoban Bey:

Kastamonu beylerbeyi veya valisi olan Emir Hüsameddin Çoban Bey, Anadolu fatihi olarak bilinen Süleyman Sah bin Kutalmis'in kumandanlarindan olan Emir Karatekin soyundan gelmektedir.

Ilk defa 608 (1211-12) yilinda Kastamonu beyi oldugu görülen Hüsameddin Çoban Bey'in beyligi Selçuklu Sultani II. Kiliç Arslan zamanina kadar gitmektedir. Yine I. Izzeddin Keykavus'un saltanati sirasinda Bizans'a karsi gazalar düzenleyen ve pekçok basari elde eden Hüsameddin Çoban Bey, I.Alaaddin Keykubad'in Selçuklu tahtina çikisi sirasinda (616/1219-20) da hediyelerle Konya'ya gelmis ve sultana bagliligini bildirerek beylik beratinin yenilenmesini istemistir.

Hüsameddin Çoban Bey, Sultan I. Alaaddin Keykubad zamaninda önemli hizmetlerde bulunmustur. O'nun en önemli basarisi, Kirim'a düzenlenen seferi yönetmekle vazifelendirilmesidir.

Bu sirada Mogollar, Iran, Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden Kirim'a saldirmislar ve önemli bir ticaret sehri olan Sugdak'i isgal ederek bölge halkini imha etmeye kalkismislardi. Bölgede meydana gelen bu olaylar üzerine zenginlerin ve ticaret ehlinin Sugdak'i terkederken Selçuklu Türkiye'sine siginmalari ve buraya Rumlarin yerlesmesi üzerine Sultan I.Alaaddin Keykubad Kirim'a sefer düzenlemeye karar verdi (1223). Bu denizasiri sefer için de Karadeniz kiyisinda güçlü bir idare kuran, asker ve maiyyetiyle söhret sahibi olan Hüsameddin Çoban Bey görevlendirildi. Sinop'ta kurulan Selçuklu donanmasi ile Kirim sahiline çikarma yapan Kastamonu beyi Hüsameddin Çoban Bey, kisa zamanda Sugdak sehri'ni teslim alarak Kipçak Haninin ve Rus meliklerinin bagliligini sagladi. Hüsameddin Çoban Bey'in bu basarisi onun itibarini arttirdi. Sugdak sehrinde iki hafta gibi kisa sürede bir cami yaptiran ve kadi, imam, müezzin gibi vazifeliler tayin eden Hüsameddin Çoban Bey, Selçuklu hakimiyeti altina soktugu Sugdak sehrinde gerekli askerî kuvvet birakarak ülkesine döndü (1224). Anadolu Selçuklu tarihinin kaynaklarindan olan Ibn Bibi'ye göre, "Emir Hüsameddin Çoban, dogrulugu, kahramanligi, cömertligi, adaleti ve kendisine tabi olanlarin çoklugu bakimindan diger emirler arasinda mümtaz bir yere sahipti. Devamli gaza ile mesgul olan Hüsameddin Çoban, sairlere ve ilim ehline son derece hürmet ve ikram ederdi."

b- Alp Yürek

Hüsameddin Çoban Bey'den sonra Kastamonu Beyligi yapmis olan Alp Yürek hakkinda kesin bilgi bulunmamaktadir. Kisa bir süre beylik yaptigi anlasilan Alp Yürek döneminde önemli bir hadise meydana gelmemistir. Ancak bu dönemde, Anadolu Selçuklu Devleti ile Mogollar (Ilhanlilar) arasinda meydana gelen 1243 Kösedag savasi sonucunda Türkiye tarihinde önemli degisiklikler oldu. Bu savas, Anadolu Selçuklu Devletini, Mogolllara tabi bir il durumuna düsürdügünde, Çobanogullari Beyligi de Anadolu'nun yeni hakimlerine boyun egmek zorunda kaldi ve varligini ancak bu sekilde sürdürebildi.

c- Muzafferüddin Yavlak Arslan (1280-1291)

Alp Yürek'in ölümünden sonra yerine oglu Muzafferüddin Yavlak Arslan Kastamonu beyi oldu. Kuzeybati Anadolu'da Bizans'a karsi savaslar yapan bu uç beyliginin emiri olan Muzafferüddin kendi döneminde Selçuklu sultanlari arasinda taht mücadelesinde aktif rol oynadi. II. Mesud'un Selçuklu tahtina çikmasinda (1284) önemli tesiri oldu. Daha sonra Kastamonu'ya çekilen Muzafferüddin Yavlak Arslan, Ilhanli ve Selçuklu idaresine karsi gayr-i memnun olan ve kardesine karsi ayaklanarak Selçuklu tahtini ele geçirmeye çalisan Rükneddin Kiliç Arslan'i desteklemistir. Ilhanli hani Geyhatu ile Sultan Mes'ud'a karsi giristigi savaslardan birinde hayatini kaybetti.

d- Mahmud Bey

Muzafferüddin Yavlak Arslan'in ölümünden sonra yerine oglu ve Çobanogullari'nin son beyi olan Mahmud Bey geçti. O'nun emirligi sirasinda beylik Mogol-Selçuklu hakimiyetinden çikmistir. Bir müddet uç beyi olarak Bizans'a sefer düzenlendiyse de kisa zamanda anlasma yapilarak Bizans'la dostluk kuruldu. Bu dönemde Osmanli Beyliginin kurulusunu hazirlayan Osman Bey, henüz Çobanogullarinin himayesinde bulunuyordu. Çobanoglu Mahmud Bey, Candarogullarindan Süleyman Bey'in ani bir baskinla Kastamonu'yu ele geçirdigi sirada öldürüldü ve böylece Çobanogullari Beyligi son buldu.

e- Kültür ve Imar Faaliyetleri

Anadolu Selçuklulari devrinde Kastamonu ve civarinda yaklasik bir asir beylik süren Çobanogullari hanedani, basta emir Hüsameddin Çoban ve ogullari olmak üzere ilmi faaliyetlere önem vermislerdi. Bu cümleden olarak Orta Asya, Iran, Irak gibi ünlü ilim merkezlerinden gelen alim ve sanatkarlara gösterdikleri iyi muamele neticesinde Kastamonu o devir için önemli sayilabilecek kültür merkezlerinden biri oldu. Çobanogullari Beyleri arasinda ilim ve kültüre yaptigi hizmetler bakimindan en çok dikkat çeken Muzafferüddin Yavlak Arslan'dir. Ilhanli hükümdari Abaka ve Argun Hanlar tarafindan Karadeniz sahillerini cografi bakimdan incelemekle görevlendirilen Kutbuddin Sirazî, emir Muzafferüddin'in yaninda yilllarca kalmis ve çalismalarini sürdürmüstür. Anadolu'da uzun süre müderrislik ve kadilik görevlerinde bulunan ve astronomi, fizik, felsefe ve cografya gibi ilim dallarinda söhret kazanmis olan Kutbuddin Sirazî, Muzafferüddin Yavlak Arslan adina Ihtiyârât-i Muzafferî adiyla Farsça bir kitap telif etti. Bu devirde yetisen bir diger alim Muhammed bin Mahmuud el-Hatîb olup, emir Muzafferüddin adina Fustattü'l-adâle fî kavâidi's-saltana diye bilinen ünlü eserini yazmistir. Fustatü'l-adâle, 683 (1284-85) yilinda telif edilmistir. Eserin yazilmasindaki asil maksat, o zamanin Türkiye'sinde çok yaygin bulunan ehl-i sünnet disindaki dinî zümrelere ve onlarin din ve dünya için teskil ettigi tehlikelere karsi dikkat çekmek ve tedbirler alinmasini istemektir.

Muzafferüddin gibi onun ogluu Emir Mahmud da zamanindaki alimleri himaye etmisti. Bunlardan aslen Hoy'lu olan Hasan bin Abdülmü'min, kâtiplere örnek olmak üzere insa ile ilgili Farsça üç eser kaleme aldi. Bu eserler Kavâidü'r-resâil, Nüzhetü'l-Küttâb ve Gunyetü'l-küttab'dir. Birincisi Emir Mahmud, ikincisi Muzafferüddin bin Yavlak, üçüncüsü de müellifin kendi oglu adina yazilmistir. Hasan bin Abdülmü'min, Arap-Fars dil ve edebiyatlarini mükemmel bilen bir ilim adami idi. Selçuklular ve Ilhanlilar devrinde Anadolu'da gelismis olan islâm Medeniyetini lâyikiyla temsil etmisti.

Böylece Kastamonu ve çevresinde kültür faaliyetlerini desteklediklleri anlasilan Çobanogullari, ayni zamanda bölgenin imâr edilmesi konusunda da gayret göstermislerdir. O devirden bugüne kalan bazi kalintilara ait kitabelerin çoklugu bu hususu desteklemektedir. Çobanogullari Beyligi zamaninda insa edilen en önemli yapi Tasköprü'de Muzafferüddin Yavlak Arslan tarafindan yaptirilan medrese ve külliyesidir. Kastamonu'da zamanimiza intikal eden en eski Türk eseri 671 (1272-1273) yilinda insa edilmis olan Yilanli Darüssifasi'dir. Yine ayni devirden kalan en eski cami 672 (1273-1274)'de Muzafferüddin Arslan tarafindan yaptirilan Atabey Camiidir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
CANDAROGULLARI BEYLIGI

a- Candarogullari Beyligi'nin Kurulusu

Çobanogullari'ndan sonra Kastamonu, Sinop ve civarinda kurulan Candarogullari Beyligi'nin müessisi Semseddin Yaman Candar'dir. Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti Mogollarin hakimiyeti altinda bulunuyoordu. Selçuklu Sultani II.Giyaseddin Mesud'un ilk saltanat döneminde (1284-1296) kardesi Rükneddin Kiliç Arslan tahti ele geçirmek için mücadeleye basladi. Bu maksatla bulundugu Kirim'dan gemilerle gelen Rükneddin Kiliç Arslan Sinop'a çikti ve oradan Kastamonu'ya geçti . Bu sirada Kastamonu'da Çobanoglu Mazafferüddin Yavlak Arslan bulunuyordu. Rükneddin Kiliç Arslan, Muzafferüddin Yavlak Arslan'i kendisine atabey tayin ederek sultanligini ilân etti. II. Giyaseddin Mesud, onlarin üzerine yürüdü ise de yenilerek esir düstü. Ilhanli hükümdarinin Sultan Mesud'a yardim için gönderdigi kuvvetler yolda yetistiklerinden yapilan savasta Mesud'u kurtardilar. Bu savasta büyük yararliklari görülen Semseddin Yaman Candar'a bu hizmetine karsilik Kastamonu yakinlarindaki Eflani'yi verdi. Böylece Candarogullarri Beyligi kurulmus oldu. Candar'lik vasfindan dolayi Semseddin Yaman'in Selçuklu sarayina mensup ümeradan biri oldugu anlasilmaktadir.

b-I. Süleyman Pasa (1309-1340 ?)

Hâkimiyeti Eflani ve çevresini asamayan Semseddin Yamani'in ölümünden sonra yerine oglu Süleyman Pasa beyligin basina geçmistir. Süleyman Pasa çok geçmeden beyliginin sinirlarini genislemis, Kastamonu üzerine giderek ani bir baskinla sehri, Muzafferüddin Yavlak Arslan'in oglu Hüsameddin Mehmed'in elinden almistir. Süleyman Pasa, Kuzey Anadolu'da nüfuzunun artmasindan yararlanarak Pervaneogullari hâkimiyetinde bulunan Sinop'u ele geçirmis ve idaresini oglu Ibrahim Bey'e vermistir (1322). Bu sirada Safranbolu da alindigindan buranin idaresi de diger oglu Ali Bey'e birakildi. Süleyman Pasa 1335 yilina kadar Ilhanli hâkimiyetini tanimis, Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümünden sonra bes sene müstakil olarak hükümet etmis, kendi adina para bastirmistir.

Candaroglu Süleyman Pasa zamaninda Kastamonu'yu ziyaret eden ve Süleyman Pasa ile görüsen Ibn Batuta, O'nun hakkinda söyle der: "Kastamonu sultani, sultan-i mükerrem Süleyman Padisahtir. Mûmâ-ileyh musin olup yetmis yasini mütecavizdir. Güzel yüzlü, uzun sakalli, sahib-i vakar ve heybetli bir zatdir. Fukaha ve sulehâ dahil bezmi olur".

Süleyman Pasa'nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmiyorsa da oglu Ibrahim Bey 1341'de hükümdar olduguna göre bu tarihten önce öldügü anlasilmaktadir.

c- I. Ibrahim Bey (1241-?) ve Adil Bey (1345-1361)

Sinop valisi olan Ibrahim Bey, babasinin, kardesi Candar'i veliahd göstermesi sebebiyle isyan etmis ve Kastamonu'ya hâkim olmustu (1339?). Giyaseddin Ibrahim Bey'in hükümdarligi bes sene kadar sürmüs ve vefâtini müteakip yerine amcasi Emir Yakub'un oglu Adil Bey geçmistir (1346). Müneccimbasi, eserinde Adil Bey'in adi gibi adil oldugunu ve uzun müddet beyligin idaresini elinde tuttugunu söylemektedir.

Adil Bey'iin beyligi dönemine ait elimizde fazla bilgi yoktur ve genel olarak 1361 yilinda öldügü kabul edilmektedir. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi, Karadeniz ticareti bakimindan önemli gelismeler kaydetmis, Ceneviz ve Venedikliler ile ticarî iliskiler kurulmustur.

d- Kötürüm Bayezid (1361-1385)

Adil Bey'den sonra yerine Osmanli tarihlerinde "Kötürüm" lâkâbiyla taninan oglu Celaleddin Bayezid Bey geçmistir (1361). O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi içte ve dista pek çok hadiselere sahne olmustur. Önceleri Celaleddin Bayezid, Osmanli Padisahi I.Murad (Hüdavendigar)'la dostça geçiniyordu. Hatta itaatini dahi arzetmisti.

Bayezid, komsusu olan beyliklerden Sivas'taki Kadi Burhaneddin ile bozustu. Sebep ise Amasya'da bulunan damadi Ahmed Bey'in, Kadi Burhaneddin tarafindan öldürülen babasi Sadgeldi Pasa'nin intikamini almak için kendisinden yardim istemesi oldu. Kötürüm Bayezid damadina iki defa yardim ettiyse de her defasinda maglup oldular (1383-4).

Bu sirada Candarogullari Beyligi'nde iç karisiklikllar bas gösterdi. Bayezid'in tahtini küçük oglu Iskender'e birakmak düsüncesinde olmasi büyük oglu Süleyman bey tarafindan tepkiyle karsilandi. Kardesini öldürerek babasina isyan eden Süleyman sonunda Osmanli padisahi I.Murad'a siginarak ondan yardim istedi. Böylece iki beylik arasindaki dostluk sona erdi ve I. Murad bir osmanli ordusunu Süleyman Bey komutasinda Bayezid üzerine yolladi. Kastamonu'da yapilan savasta Kötürüm Bayezid yenildi ve Sinop'a çekilmek zorunda kaldi (1383). Böylece Candarogullari Beyligi birinin merkezi Kastamonu ve digerinin Sinop olmak üzere ikiye ayrildi. Süleyman Pasa'nin Kastamonu'da hükümdarligi uzun sürmedi.Osmanlilarin baskisina tahammül edemeyen Süleyaman Pasa Kastamonu'yu terketti. Ancak halkin O'nun tarafini tutmasi üzerine I.Murad burada daha fazla tutunamayacagini anlayinca Kötürüm Bayezid'e haber göndererek fethettigi kaleleri kendisine terkettigini bildirdi. Kötürüm Bayezid Bey, bu firsati kaçirmayarak Kastamonu'yu tekrar eline geçirdi. Bu durum karsisinda Süleyman Pasa, ikinci defa Sultan Murad'tan yardim istedi ve Osmanlilar'in yardimiyla Kastamonu'yu yeniden aldi (1384).

Bu son hadiseler sirasinda hasta olan Kötürüm Bayezid Sinop'a çekildikten bir süre sonra vefât etti. Yerine Sinop Beyligi'ne oglu Isfendiyar Bey geçti (1385).

e- II.Süleyman Pasa (1385-1392)

Süleyman Pasa, Kastamonu'da Beyligin idaresini ele geçirdikten sonra himayesini gördügü Osmanli Devleti ile dost geçinmeye büyük önem gösterdi. Hatta Osmanli Padisahi I.Murad'in Karaman'a karsi yaptigi sefere (1386) ve Balkanlar'daki I.Kosova Savasi'na (1389) yardimci kuvvetler göndererek istirak etmis oldular. Bu dostluk Yildirim Bayezid'in ilk yillarinda da devam etti. Ancak, Yildirim Bayezid'in Anadolu Beyliklerini kendi hâkimiyeti altinda toplamak istemesi ve bu amaçla Candarogullari'nin da yardimiyla Bati Anadolu Beyliklerini ortadan kaldirmaasi, Süleyman Pasa'yi kendi beyliginin gelecegi konusunda endiseye düsürdü. Bu sirada hemen bütün Anadolu Beylikleri, Osmanli Devleti'ne karsi birlesmekte idiler. Candaroglu II.Süleyman Pasa da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin ile anlasti. Yildirim Bayezid'in Kastamonu üzerine yürümesi karsisinda Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'den yardim istedi. Kadi Burhaneddin'in yardima karar vermesi ve Yildirim Bayezid'i tehdit eden mektup göndermesi Osmanli ordusunun geri dönmesini sagladi. Ertesi yil (1392), Yildirim tekrar Kastamonu üzerine yürüdü. Fakat, Kadi Burhaneddin'in yardim için geldigi haberini alinca yeniden geri dönmek zorunda kaldi. Nihâyet, Nisan 1392'de Osmanli ordusu gerekli hazirliklarla Kastamonu'ya dogru ilerledi. Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'in yardimini saglayamadan Yildirim Bayezid tarafindan maglup edilerek öldürüldü. Böylece Osmanli padisahi Bayezid, Kastamonu'daki Candarogullari Beyligi'ne son vermis oldu.

f- Isfendiyar Bey (1392-1439)

Ebu'l-feth ve Çelebi gibi ünvanlarla anilan Isfendiyar Bey Kastamonu topraklarini ele geçiren Osmanli ordusunun Sinop'u tehdit etmesi üzerine Bayezid'e bir elçi gönderdi. Osmanli tabiligini taniyacagini ve Sinop'un kendisine birakilmasini isteyen Isfendiyar Bey, babasi ile kardesinin isyanlarindan kendisinin mesul tutulmamasini istedi. O'nun bu istegi Yildirim Bayezid tarafindan kabul edildi ve iki taraf arasinda Kivrim Yolu sinir tayin edildi (1392).

Böylece Candarogullari Beyligi, Sinop'ta Isfendiyar Bey kolundan devam etti. Isfendiyar Bey'in yarim asra yakin süren hükümdarligi döneminde, Candarogullari Beyligi, Osmanli tarihlerinde Isfendiyar ogullari olarak meshur olmustur.

Yildirim Bayezid'in Ankara Savasi'nda (1402) Timur'a maglup ve esir olmasi üzerine Isfendiyar Bey, Osmanli tabiyetinden kurtulmustur. Timur'un Bati'ya dogru ilerledigi haberini alan Isfendiyar Bey deniz yoluyla gelerek Mentese'de Timur'la görüstü ve pek çok hediye vererek bagliligini bildirdi. Timur, buna karsilik Isfendiyar Bey'e kendisinin sahip oldugu topraklara ilave olarak Kastamonu, Çankiri, Kalecik ve Tosya gibi eski Candarogullari Beyligi'nin eski topraklarini da verdi.

Isfendiyar Bey, Timur'un himayesinde Candarogullari Bey'i olarak idareyi ele aldi ve bastirdigi paralarla Timur'un adini zikretti. XV. yüzyilin baslarinda Anadolu'ya gelen Ispanyol seyyahi Clanjo, Candarogullari Beyligi hakkinda bilgi verirken, Isfendiyar Bey'in Timur'a vergi verdigini, onun adina para bastirdigini, Inebolu'nun beyligin sinirlari içinde oldugunu yazmistir.

Timur'un Anadolu'yu terkederek Semerkand'a dönmesinden sonra Yildirim Bayezid'in ogullari arasinda çikan taht mücadelelerinde Isfendiyar Bey, ihtiyatli bir siyaset takip etmis, kendisine zarara gelmeyecek sekilde sehzadeler arasinda taraf tutmustur. Önceki Mehmed Çelebi'ye karsi Isa Çelebi'yi desteklemisti. Ancak Mehmed Çelebi'nin varlik göstererek Anadolu'da kuvvetli bir sekilde birligi saglamayi basarmasi üzerine yeniden dostluk kuruldu. Rumeli hakimi olan Süleyman Çelebi'nin Anadolu'ya geçmesi karsisinda Mehmed Çelebi ile Isfendiyar Bey, müsterek hareket etmek zorunda kaldilar. Bu arada Candaroglu Isfendiyar Bey, Musa Çelebi'nin Sinop yoluyla Rumeli'ye geçmesine yardimci oldu. Daha sonra Mehmed Çelebi'nin Karaman (1415-16) ve Eflâk (1416-17) üzerine tertib ettigi seferlerde Osmanlilar'a yardim eden Isfendiyar Bey, oglu Kasim Bey denetiminde yardimci bir ordu gönderdi.

g- Candarogullari Beyligi'nin Parçalanmasi

Isfendiyar Bey, kendi idaresi altinda bulunan topraklardan Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi en çok sevdigi oglu Hizir Bey'e vermeyi düsündügünden, bunu ögrenen ve Mehmed Çelebi'ye yardim için Rumeli'ye giden Kasim Bey babasina darilmisti. Hatta, Eflâk Seferinden dönüste Kastamonu'ya gitmeyerek, babasinin kardesine vermeyi düsündügü yerlerin kendisine alinmasini istemis ve Osmanli himayesine siginmisti. Oglunun bu davranisindan memnun kalmayan Isfendiyar Bey, Osmanlilar'in istegine karsi çikamadigindan Mehmed Çelebi'ye bir elçi göndererek Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi Kasim Bey'e degil, Osmanli hükümdarina biraktigini arzetti. Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Ilgaz dagini sinir kabul ederek, Isfendiyar Bey'in biraktigi yerleri, Osmanli hizmetine giren Kasim Bey'e verdi. Böylece Candarogullari Beyligi biri yari bagimsiz, digeri Osmanli hâkimiyetinde olmak üzere seklen ikiye bölündü. Daha sonra Samsun ve civarini Osmanli topraklarina katmak isteyen Çelebi Mehmed, Cenevizliler'den Kâfir Samsun'u, Isfendiyaroglu Hizir Bey'den de Müslüman Samsun'u aldi (1419). Bu sefer sonunda Candarogullari Beyligi'nin sinirlari doguda Sinop, güneyde Ilgaz ve batida Araç kasabasi tarafindan çevrilmistir.

Osmanli Devleti'ndeki saltanat degisikliginden kendi lehine yararlanmak isteyen Isfendiyar Bey, II.Murad'in padisahliginin ilk döneminde oglu Kasim Bey üzerine giderek elindeki yerlerden çikardi. Bilahare Osmanli ordusunun karsi koymasiyla Isfendiyar Bey yenilerek Sinop'a çekilmek ve baris istemek zorunda kaldi (1423). Bunun üzerine yapilan antlasma sartlarina göre, Isfendiyar Bey, II. Murad'a tabi olacak, her sene padisahin seferlerine asker gönderecek ve Küre-i Nühas gelirlerinden önemli bir kismini Osmanli Devletine verecekti.

Isfendiyar Bey, II.Murad ile dost geçinmek mecburiyetinde oldugunu görünce iki hanedan arasinda aile bagi kurmaya çalisti ve oglu II. Ibrahim Bey'in kizini II. Murad'a nikahladi. Böylece, Candarogullari Beyligi bir müddet daha yasama imkâni bulmus oldu.

Isfendiyar Bey yetmis küsur yasinda 1440 yilinda Sinop'ta öldü. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi'nin iktisadi ve ticâri hayati önemli ölçüde gelismis, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Cenevizlilerle pek çok ticâret yapilmisti. Ayrica Kastamonu'da bulunan ve ihraç edilen bakir madeni de beyligin önemli gelir kaynaklarindandi.

h- II.Ibrahim Bey (1439-1443)

Isfendiyar Bey'in ölümünden sonra yerine "Taceddin" ünvani ile anilan oglu Ibrahim Bey geçti (1439). Dört sene süren beyligi sirasinda, Osmanli hanedani ile olan akrabaliginin da tesiriyle herhangi bir hadise vuku bulmadi. II.Murad'in kayinpederi ve enistesi olan Ibrahim Bey, beyligin iç ve dis siyasetinde barisçi ve ahitlere bagli bir politika uyguladi. 1443 senesinde Sinop'ta ölen Ibrahim Bey, diger bazi Anadolu Beyleri gibi "Sahibü's-seyf ve'l-kalem" ünvani ile de anilmistir.

i- Ismail Bey (1443-1461)

II. Ibrahim Bey'in ölümünden sonra Candarogullari beyliginin basina, bu hanedan içinde meydana getirdigi hayir müesseseleri ile ilim ve fazilet bakimindan en degerlisi olan Ismail Bey geçti. Cemaziyelevvel 822 (Haziran 1419) tarihinde dogan Ismail Bey, 1443'de beylik tahtina oturdu. Kemaleddin ünvani yaninda Ebu'l-Hasan künyesi ile de taninan Ismail Bey, saltanatinin ilk yillarinda beyligin birligini muhafaza etmek için kardesi Kizil Ahmed Bey ile ugrasmak zorunda kaldi. Kizil Ahmed, babasinin yerine geçmek istiyor ve bu amaçla da Osmanli Devvleti'nden yardim umuyordu. Osmanlilar ise sadece Bolu sancagini Kizil Ahmed Bey'e vermekle yetindiler. Fatih Sultan Mehmed'in Osmanli tahtina çiktigi ilk yillarda bazi Anadolu beylikleri ile anlasmazliklar oldugu halde, Candaroglu beyligi ile barisi bozucu bir olay meydana gelmedi. Hatta Istanbul'un kusatilmasi için yapilan hazirliklara katildilar. Daha sonra 1452 kisinda Istanbul'a karsi baslatilan kusatilmada Candaroglu Ismail Bey'in kuvvetleri Istanbul'u abluka altina aldilar. Asil kusatma sirasinda harp sahasinda bulunan Ismail Bey'in oglu Kasim Bey Mayis 1453'de baslayan asil hücumdan önce imparatora gönderilerek teslim teklifinde bulunmustu.

Istanbul'un fethinden sonra, Anadolu'da birligi saglamak için, beylikler sistemine son vermek gerektigini gören Fatih, bu politikasini uygulamakla Osmanli-Candarogullari iliskisinin bozulmasina sebep oldu. Kurulusundan itibaren Osmanli Devleti için hasmane bir siyaset takip eden Candarogullari Beyligi, Anadolu'da büyük bir tehlike teskil ettigi gibi, elinde bulundurdugu bölgenin siyasî, cografi ve ekonomik önemi sebebi ile de Fatih'in ilgisini çekmisti.

Topraklarinin, Osmanli hedef sahasi içine girdigini gören Ismail Bey, beyliginin varligini korumak için Trabzon-Rum Imparatorlugu araciligiyla Bati Hiristiyan dünyasi ile temasa geçti ise de sonuç alamadi. Çok geçmeden Fatih Sultan Mehmed, Kuzey Anadolu'yu topraklarina katmak amaciyla sefere çikti. Bu seferin, kendi üzerine yapildigini zanneden Ismail Bey, Kastamonu'yu terkederek Sinop'a çekildi ise de, Osmanli kuvvetlerinin sadece Amasra'yi aldigini ögrenince, padisaha hediyeler göndererek bagliligini bildirdi.

Fatih Sultan Mehmed Trabzon seferi hazirliklari sirasinda Ismail Bey'e de mektup göndererek, askerleriyle yardima hazir olmasini ve Sinop limanina gelecek Osmanli donanmasinin ihtiyacinin karsilanmasini istemisti. 1461 yili kisinda sefer hazirliklarini tamamlayan Fatih, sadrâzam Mahmud Pasa'nin Istanbul'da hazirladigi donanmayi Sinop'a gönderdi ve Osmanli kara ordusu Ankara'ya hareket etti.

Isfendiyar Bey, mektupta kendisinden istendigi gibi oglu Hasan Bey kumandansindaki bir orduyla Ankara'ya gelen Osmanli ordugâhinda Candaroglu Beyligini ele geçirebilmek için Osmanli himayesine giren Kizil Ahmed de bulunuyordu. Muhtemelen O'nun tesvikleriyle Ankara'ya gelen Hasan Bey, Fatih'in emriyle hapsedildi.

Fatih, Candarogullari Beyligini Kizil Ahmed Bey'e vererek Osmanli kuvvetleriyle Kastamonu üzerine yolladi ve arkasindan da Mahmud Pasa'yi gönderdi. Kendisi en arkadan hareket eden Fatih, böylece Ismail Bey'i zor bir duruma düsürdü. Bütün bu gelismeleri haber alan Ismail Bey, acele ile Kastamonu'dan Sinop'a çekildi ve savunma hazirlaklarina basladi. Mahmud Pasa Kastamonu'ya gelince oradan yeni bir ordu hazirlayarak Sinop'a yürüdü. Sehir karadan ve denizden kusatildi. Bu sefer sirasinda divân kâtibi olan tarihçi Tursun Bey'in verdigi bilgiye göre Mahmud Pasa, Ismail Bey'e Tursun Bey'in kaleme aldigi bir mektup gönderdi ve teslim olmasini istedi. Yapacak bir sey olmadigini anlayan Candaroglu Ismail Bey, Sinop'u Osmanli kuvvetlerine teslim etmek zorunda kaldi (1461). Bu sirada Sinop'ta bulunan Fatih Sultan Mehmed huzuruna kabul ettigi Ismail Bey'i ikram ile karsiladi ve gönlünü hos tutmasini istedi. Ilim ile temayüz etmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilecek Ismail Bey kendisine verilen Bursa Yenisehir'i, Inegöl ve Yarhisar taraflarina gitti. Ankara'da hapsedilen oglu Hasan Bey ise Bolu sancakbeyligine tayin edildi.

Ancak, Trabzon seferi dönüsünde Mora sancagina tayin edilen kardesi Kizil Ahmed'in Uzun Hasan'a siginmasi üzerine Ismail Bey de bu emre uymayip kendi istegiyle Andolu'dan Rumeli'ye nakledilerek Filibe'de dirlik verildi. Ismail Bey, hayatinin bundan sonraki kismini burada geçirdi ve altmis iki yasinda vefat etti. O'nun beyligi döneminde Candarogullari Beyligi bir refah devri yasamistir.

i- Kizil Ahmed Bey (1461)

Kastamonu ve Sinop Osmanli topraklari arasinda katildigi halde bölgenin idaresi Ismail Bey'in kardesi Cemaleddin Kizil Ahmed'e birakilmisti. Kizil Ahmed Bey'in son Candarogullari beyi olarak bulunmasi kisa sürmüstür. Öyle anlasiliyor ki, gerçekte Osmanli idaresine alinan Kastamonu ve civarinin Kizil Ahmed Bey idaresine birakilmasi Osmanli padisahi Fatih Sultan Mehmed'in siyasi bir taktigi idi. Çünkü o sirada Fatih, Trabzon üzerine bir sefer düzenlemis bulunuyordu. Muhtemelen Trabzon yolu üzerinde bulunan bölgede bir karisiklik çikmasini istemiyordu. Nitekim, Trabzon'un fethinden dönen Fatih, Kizil Ahmed Bey'i Mora Sancakbeyligine tayin ederek Kastamonu'dan uzaklastirmis ve Candarogullari Beyligi'ne son vermistir. Ancak bu durumdan memnun kalmayan Kizil Ahmed Bey, bu emre uymamis ve mücadeleye girismistir. Önce Karamanoglu Ibrahim Bey'e siginmis ve daha sonra Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in himayesine girmistir (1461). Bu tarihten itibaren Fatih ile Uzun Hasan'inn hesaplasmasi olan Otlukbeli savasina (1473) kadar Uzun Hasan'in yaninda ve hizmetinde kalan Kizil Ahmed Bey, bu savasta Uzun Hasan'in maglup olmasi üzerine siyasi bir sahsiyet olarak önemini kaybetmistir. Fatih'inn ölümünden sonra tekrar Osmanli Devleti'nin hizmetine girdigi rivayet edilen Kizil Ahmed Bey'in bundan sonraki hayati hakkinda kesin bilgiler mevcut degildir.

k- Candarogullari Beyligi'nde Sosyal ve Ekonomik Durum

Kastamonu ve Sinop gibi Kuzey Anadolu'da iki önemli sehir ve çevresine sahip olan Candarogullari Beyligi XIV. yüzyilin ilk yarisinda güçlü bir siyasî kurulus olarak varlik gösterdiler. Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda dagilmasi sirasinda uçlarda kurulmaya baslayan beyliklerde yeni bir canlilik gözlenmekteydi. Çobanogullari Beyligi'nin yerlesmis oldugu Kastamonu ve civarini ele geçiren Candarogullari, bu bölgeyi Anadolu'nun en büyük ve güzel beldelerinden biri haline getirdiler.

XIV. yüzyilin ilk yarisinda Kastamonu'ya gelen ve Candaroglu I. Süleyman Pasa ile görüsen Ibn-i Battuta, kendisine yapilan iyi muameleyi zikretmis ve ucuzluktan söz etmistir. Beyin etrafinda tesekkül eden sosyal tabakayi ise su sekilde dile getirmektedir.

"Cuma günü ikametgahindan baîd olan mescide râkiben azîmet sultân'in adetidir. Mescid-i mezkûr ahsabdan üç tabakayi havidir. Sultan ile ricâl-i devlet, kadi, fukahâ ve vücûh-i asâkir alt tabakada ve Efendi yani Sultan'in biraderi ile ashâb u huddâmi ve ahâli-i beldeden bazilari orta tabakada ve Sultan'in esgar evladi olan ve Cevad tesmiye kilinan veliahdi ile ashâb-i memâlîk ve huddâmi ve sâir halk üst tabakada edâ-i salât ederler. Huffâz ictimâ ile mihrabin önünde halka teskil edip hatib ve kadi dahi bunlarla beraber oturur".

Yine XIV. yüzyil cografyacilarindan el-Ömeri, Mesâlikü'l-ebsâr adli eserinde Candarogullari'nin sosyal ve ekonomik durumunu ilgilendiren bilgiler vermektedir. el-Ömeri, Karadeniz kiyisinda bulunan Kastamonu'nun önemli bir mevkii bulundugunu, özellikle Sinop'un Karadeniz kiyilari ile olan irtibatini ve ehemmiyetini anlatir. Candarogullari Beyligi'nin yöneticileri ve halkin bunlara bagliligi ile bölgenin ekonomik durumu hakkinda bilgi verir.

Islâm toplumunun sosyal hayatinda önemli bir yeri olan vakif müessesesinin de Candarogullari Beyligi sinirlari içinde büyük ölçüde yayginlastigini görüyoruz. Yerlesik hayata geçmeyi, sehirlesmeyi saglayan ve meskur bölgeler olusturulmasinda önemli bir yeri olan vakif eserler arasinda, cami, medrese, imaret, zaviye gibi dinî ve ictimâî maksatlarla kurulmus pek çok müessese bulunuyordu.

Yerlesik hayatin önemli bir birimi olan sehir, Anadolu Selçuklulari ve Beylikleri döneminde Anadolu'nun iç ve dis ticaretini saglayan önemli merkezlerdi. Büyük ticaret yollari üzerinde kurulan sehirlerde büyük bir refah göze çarpiyordu. Candarogullari'nin sahip oldugu Sinop büyük ticaret yollarinin ulastigi Karadeniz kiyisindaki önemli bir iskele idi. Cenevizliler buradaki antrepolari vasitasiyla Anadolu'daki mallari ihraç ve kendi mallarini ithal ediyorlardi. Sivas'ta yerlesen Ceneviz tüccarlari Dogu ve Güney'den gelen emtiayi kervanlarla Karadeniz limanlarindan olan Trabzon'a, özellikle Samsun ve Sinop'a gönderiyorlardi. Dolayisiyla Samsun ve Sinop'ta çok canli bir ticaret yapiliyordu. Nitekim, Çelebi Mehmed zamaninda Samsun üzerine sefer yapildiginda önce Ceneviz elindeki Kâfir Samsun sonra Isfendiyar Bey oglu Hizir Bey idaresindeki Müslüman Samsun alindiginda, Osmanli padisahi Hizir Bey'e sehri niçin savunmadigini sormustu. Bunun üzerine Hizir Bey "Bizim sehrimizin dirligi Kafir Samsun sayesinde idi, o da sizin elinize geçti" diyerek Cenevizlilerle olan ticaret kapisinin kapandigini söylemek istemistir. Beyligin, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Ceneviz ile iktisadî-ticarî münasebetlerini gelistirdigi Venedik Devlet Arsiv vesikalarindan anlasilmaktadir. Kastamonu ise önemli bakir ve demir madeninin çikartildigi bir merkez idi. Bakir madeninin bulundugu Küre, Beyligin idaresinde bulunuyordu. Önemli bir sanayi maddesi olan bakir çok eski dönemlerden beri kullanildigi gibi bu dönemde ve Osmanlilar devrinde de önemini sürdürmüstür.

Candarogullari Beyligi, Cenevizliler'le yaptiklari alis-verislerinde üzerinde çift balik resmi bulunan ve Dârü's-saâde-i Sinop yazili bakir paralar kullanmislardi.

l- Candarogullari Beyligi'nde Ordu ve Donanma

Candarogullari Beyligi'nde sosyal ve ekonomik hayatta görülen refah, beyligin askerî gücü ile de alakasi olmasi bakimindan önemlidir. Beyligin sahip oldugu kara ordusu yirmi bes bin süvari olup, Osmanli devletinin yaninda Rumeli ve Anadolu'da seferlere katiliyordu. Ayrica uç beyligi olmasi ve Bizans hududunda bulunmasi sebebiyle zaman zaman Bizans üzerine akinlar yapildigi gibi Fatih'in Istanbul kusatmasina istirak etmisti.

Candarogullari Beyligi'nin önemli bir diger askerî gücü donanma idi. Beyligin Sinop limaninda bir tersanesi bulunuyordu. Donanmanin mikdari hakkinda kesin bir bilgi mevcut degilse de, daha Selçuklular zamaninda Sinop'ta donanma bulundugu ve Çobanogullari Beyligi ve kurucusu Hüsameddin Çoban'in buradan donanma ile Kirim'a sefer yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Pervaneogullari idaresinde kalan Sinop'ta yine güçlü bir donanma vardi. Candarogullari donanmasi da 1361'de Cenevizler idaresindeki Kefe'yi ele geçirmek üzere tesebbüslerde bulunmustu. Isfendiyaroglu Ismail Bey'in Sinop'un Osmanlilar'in eline geçmesinden önce insa ettirdigi gemi 900 ton tasiyacak büyüklükte idi. Daha sonra Osmanli donanmasi için örnek teskil eden bu gemi Fatih Sultan Mehmed tarafindan Istanbul'a gönderildi.



m- Ilmî ve Kültürel Faaliyetler

Candarogullari, iki yüzyila yaklasan hükümdarliklari zamaninda ilim ve sanat adamlarini himaye ederek pekçok Türkçe eser yazilmasina ve Türkçe'nin ilim dili olmasina yardimci olmuslardir.

Candarogullari Beyligi zamaninda, Kastamonu, Anadolu'nun önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri oldu ve bu durumunu Osmanlilar zamaninda sehzade sancagi oldugu zamanlarda da sürdürdü.

Beyligin asil kurucusu olan ve sinirlarini genisleten I. Süleyman Pasa, çevresinde olusturdugu ilim meclisleri ile kültür faaliyetlerinin yasatilmasina önayak olmustur.

Candarogullari Beyligi döneminde kaleme alinan ilk eser Kutbeddin Sirazi tarafindan I. Süleyman adina yazilmistir. Imam-i Gazali'nin Ihyau Ulumi'd-Din adli eserinden seçmeler yapilarak hazirlanan eser Intihab-i Süleymanî adiyla Farsça olarak telif edilmistir.

Kötürüm Bayezid adina da Ebu Mihnef'e Hz. Hüseyin'in sehadetini anlatan Destân-i Maktel-i Hüseyin adli manzum mesnevî Yusufî tarafindan tercüme edilmistir.

Devrinde ilmî ve kültürel çalismalarin önem kazandigi iki Candaroglu beyi Isfendiyar Bey ile torunu Ismail Bey'in Isfendiyar Bey adina kaleme alinan eserler arasinda Sinop'lu hekim Mümin bin Mukbil bin Sinan'in Kitâb-u Miftâhu'n-nûr ve Hazâinü's-sürûr adli göz hastaliklari ile ilgili tib kitabi, yine Isfendiyar Bey'in emriyle oglu Ibrahim'in okumasi için yazilan Cevahirü'l-esdâf isimli Türkçe Kur'an-i Kerim tefsiri, diger oglu Hizir Bey adina tercüme edilen Mirâcnâme, yine oglu Kasim Bey adina yazilan Türkçe Hulâsatü't-tib kitaplari bulunmaktadir.

Bu hanedanin ilim ve edebiyati himaye hususunda en mühim simasi Ismail Bey'dir.

Hulviyyât-i Sahî adli fikiihtan fürûa dair 78 bab üzerine Türkçe bir eser yazmis olan Ismail Bey, kendisi de büyük bir âlimdir. O'nun adina yazilan eserler arasinda Kastamonu'lu Ömer bin Ahmed'in Risale-i Münciye adli yedi kiraata dair genis Türkçe Tecvid'i, Yunus bin Halil'in Miyarü'l-ahyar ve'l-esrar adli Türkçe tasavvuf kitabi bulunmaktadir. Yine Ismail Bey'in emriyle yapilmis mütercimi bilinmeyen bir Kimya-yi Saadet tercümesi vardir. Ismail Bey, Niksarli Muhyiddin Mehmed için yaptirdigi kütüphaneye ser'î ve aklî ilimlere dair üçyüz kitap bagislamistir.

Candarogullari devrinde edebiyat sahasinda da bir canlilik görülmektedir. Kastamonu ve Sinop XV. yüzyilin ilk yarisinda sair ve âlimlerin himâye edildigi önemli bir merkez olmustur. XV. yüzyil baslarinda yetisen Anadolu sairlerinden Sinop'lu Mehmed, Kastamonu'lu Dervis Türabî ile Ismail Bey'in çevresinde bulunan Hammidî Hâkî, Senâyî, Dâî gibi sairler Candarogullari döneminde varlik göstermislerdir.

n- Imar Faaliyetleri

Ilim ve kültür sahasinda önemli gelismelere sahne olan Candarogullari Beyligi'nin merkezi Kastamonu ve Sinop'ta pekçok cami, medrese, imaret, han, hamam, türbe ve çesme insa edildi.

Candarogullari Beyligi'nin kurulusu sirasinda beylik tahtinda bulunanlar daha çok beylik sinirlarini genisletmek ve idarî teskilati yerlestirmek ile mesgul oldular. Bu sebeple ilk dönemde pek imar faaliyetleri görülmez. Nitekim I. Süleyman Pasa sadece Tasköprü'deki Çobanogullari devrinden kalan Muzafferüddin medresesini tamir ettirmistir (1329). I. Ibrahim Bey de I. Izzeddin Keykavus'un Sinop'un iç kalesinde yaptirdigi camii 1341'de yeniden insa ettirmis ve bu cami daha sonra Ibrahim Bey Camii olarak anilmistir. Adil Bey'in oglu Mahmud Bey Kastamonu'ya bagli Kasaba'da bir cami insa ettirmistir. Kötürüm Bayezid Bey de Sinop'ta Cami-i Kebir (Ulu Cami) denilen Sultan Alaaddin camiini tamir ettirmis (1385) ve Araç kasabasinda bir cami yaptirmistir. Candarogullari beyleri içinde ilk defa büyük bir tesis kuran Isfendiyar Bey'dir. Kastamonu'daki kendi adiyla anilan mahallesinde cami, zaviye ve hamam insa ettirdi. Yine Devrekanî'nin Kasaplar köyünde mescid ve Boyabat'da medrese bina ettiren Isfendiyar Bey'in tamir islerine de önem verildigi bilinmektedir. Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey de Çankiri'da cami, imaret ve zaviye yaptirmistir. II. Ibrahim Bey'in de Kastamonu'da Aktekke diye de bilinen bir imareti vardir.

Candarogullari Beyleri arasinda insa faaliyetleri bakimindan önemli yeri olan ikinci kisi Ismail Bey'dir. Kastamonu, Sinop ve civarinda pekçok tesisi bulunmaktadir. Ayrica ömrünün son zamanlarini geçirdigi Filibe'de de imar hareketlerini devam ettirmistir. Ismail Bey'in Kastamonu'da insa ettirdigi en önemli külliyesi, önceleri Sehinsah Kayasi ve sonralari Küçük Imaret, Asagi Imaret diye bilinen cami, on odali medrese, imaret, türbe ve kütüphaneden meydana gelen tesisdir. Bu külliyenin insa tarihi 1454'dür. Ismail Bey'in yine Kastamonu'da bir kervansaray, Sinop'ta çesme, Araç'ta han ve çesme, Boyabad'da imaret, Boyabad'in Mana kasabasinda mescid, Araç'in Boyali ve Küre-i Hadid köylerinde cami, Oyacali köyünde hamam, Küre-i Nühas'ta hamam, Tasköprü'nün Gökçe nahiyesinde kervansaray, Göl nahiyesinin Kemah ve Kavalca köylerinde Cami ve çesme, Devrekani'de mescid ve hamam ve Çayircik köyünde bir mescid yaptirmistir. Ismail Bey Filibe'de bulundugu sirada burada Saraçhane camii ile Markova köyünde mescid, hamam ve su yollari insa ettirmis ve vakiflar tesis etmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
DULKADIROGULLARI BEYLIGI

Elbistan ve Maras civarinda 1337-1522 yillari arasinda hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir. Beylige adini vermis olan Dulkadirli Türkmenleri Oguzlar'in Bozok koluna mensupturlar. Dulkadirli halkini teskil eden Bozok Türkmenleri Oguzlarin Bayat, Avsar ve Beydilli boylarindan idiler.

a- Beyligin Kurulusu

1- Zeyneddin Karaca (1337-1353)

XIII. yüzyil sonlarinda Halep ve Antep arasindaki bölgelere yerlesen Bozok Türkmenleri, burada bazan Memlûklular'la birlikte kuzeye dogru yayilan seferlere katiliyorlar, bazan da yalniz baslarina Çukurova'daki Ermeniler üzerine akinlar yapiyorlardi. Mogol hakimiyeti altinda bulunan Anadolu içlerine kadar gelen bu Türkmenlerin baslarinda Zeyneddin Karaca adli bir bey bulunuyordu. Zeyneddin Karaca Bey'in etrafinda toplanan Türkmenler Antep'ten Elbistan'a kadar uzanan bölgeleri ellerine geçirmislerdi. Bunlarin, Memlûklular'in devamli saldirilari ile sarsilmis olan Ermeni Prensligi'nin zayif düsmesinden de faydalanarak besbin atli ile Çukurova'ya girdikleri ve bu prensligin dogu bölgelerini tahrip ederek zengin ganimetlerle Maras'a geri döndükleri görülmektedir(1335).

Ayni tarihte Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han ölmüs ve Anadolu'daki Türkmen beyleri için bir otorite boslugu meydana gelmisti. Bu firsattan faydalanan ve Karaca Bey gibi bir Türkmen beyi olan Tarakli Halil Bey Emir Eretna'nin elinden Elbistan yöresini almaya muvaffak oldu. O, ayni zamanda Memlûklular'in Halep valisine hediye olarak yüz at gönderip onun vasitasiyla Sultan Muhammed Nasir'dan sehrin hakimiyet mensurunu (beratini) da elde etti. Kendisine rakip olarak diger bir Türkmen beyinin ortaya çikisi, bölgedeki bütün Türkmenleri idaresi altina toplamak isteyen Karaca'yi endiselendirmeye basladi. Dulkadiroglu Karaca Bey, ertesi sene oglu Halil Bey'i göndererek Tarakli Halil'i bozguna ugratti ve Elbistan'i ele geçirdi (1337). Savasta yaralanmis olan Tarakli Halil ise Memlûklularin Halep valisi Altun Boga'nin yanina giderek ona iltica etti ve yardimini istedi. Halep valisi Karaca Bey'e karsi Tarakli Halil'i destekliyordu. Bunun üzerine Karaca Bey Kahire'ye giderek Sultan Melik Nasir Muhammed'den Elbistan naipliginin mensurunu aldi ve bölgedeki Türkmenlerin reisi olarak kabul edildi. Böylece 1337 yilinda Memlûklular'in himayesi altinda Maras ve Elbistan bölgelerinde yaklasik iki asir kadar devam edecek olan bir beyligin temeli atilmis oluyordu. Karaca Bey ülkesine dönerken Kahire'de muhtesem bir tören yapildi ve zamanin adetine göre maiyetini teskil eden Türkmenlerin her birine kiymetli hediyelerle birer hil'at verildi.

Karaca Bey Elbistan merkez olmak üzere beyligini kurduktan sonra, Anadolu'da Mogol hakimiyetinin yikilmasindan da istifade ederek civardaki diger sehirlerin fethine basladi. Derhal kuzeye dogru gönderilen Dulkadirli Türkmenleri Eratna Bey'in elindeki yerlere akinlara basladi. Ancak Memlûk Sultaninin ikazi üzerine bu akinlar durduruldu. Bununla beraber Karaca Bey, emirlerinden bir kismini, Eratna'nin kuvvetleri tarafindan muhafaza edilmekte olan Darende kalesi üzerine gönderdi. Karaca Bey'e bagli Türkmen kuvvetleri Darende kalesi muhafizlarini kiliçtan geçirerek kaleyi zapt ettiler. Böylece Darende Dulkadirlilar'in eline geçti (1338). Karaca Bey Darende'yi derhal Sam valisinin adamlarina teslim etti ve bu hareketi ile Memlûk sultaninin takdir ve sevgisini kazandi.

Darende'nin fethinden sonra Karaca Bey'in Emir Eratna ile arasi iyice açildi. Eratna Bey, kalabalik bir ordu ile Dulkadirlilerin arazisine saldirdi. Zeyneddin Karaca Bey topraklarina saldiran Eratna ordusunu bozguna ugratarak bölgeden uzaklastirdi. 1339 yilinda yapilan muharebede Karaca Bey hem rakibinin oglunu esir aldi, hem de zengin ganimet ele geçirdi. Bu savastan bir süre sonra Sultan Nasir'in araciligi ile iki taraf arasinda bir baris yapildi.

Dulkadirogullari Beyligi ile Eratnalilar arasinda yapilan bu antlasmaya ragmen Karaca Bey emrindeki Türkmenler Orta Anadolu'ya akinlar düzenlemekten geri durmuyorlardi. Karaca Bey Eratna ülkesine akinlar yaparken Türkmen emirlerinden biri olan Tasgun (Danusgu)oglu da onun beyligini tanimayarak devamli surette Dulkadirli kabilelerini rahatsiz ediyordu. Bu durum üzerine Karaca Bey Tasgunoglu'nu ve kendisine itaat etmeyen diger Türkmen beylerini maglûp etti. Karaca Bey dostu ve hamisi olan Sam Valisi Tengiz'in, Misir'a çagirilarak önce Iskenderiye'de hapis ve sonra öldürülmesi üzerine Memlûk Devleti ile münâsebetini kesti ve bu olayin hemen ardindan Memlûk sultani Melik Nasir'in ölümünü müteakip Misir'da çikan karisikliktan da faydalanarak bagimsizligini ilân etti(1341).

Karaca Bey, Memlûk sultanligina karsi bagimsizligini ilân ettikten sonra Eratnaogullari ile ittifak yaparak Halep'i ele geçirmek üzere hazirliklara basladi. Bu sirada Memlûk sultanligi içerisinde taht kavgalari baslamisti. Misir atabegi olan Emir Kosun, Melik Mansur'u öldürerek bes yasindaki Melik Esref'i tahta çikarmis, böylece kendisi devlete hakim olmustu. Ancak bu duruma karsi çikan Halep Valisi Tastimur isyan ederek Elbistan'a gelmis ve Dulkadir-oglu Karaca Bey ile birlesmisti. Öte taraftan Misir'da isyancilar çok geçmeden Emir Kosun'u katlederek Melik Ahmed Nâsir'i sultan ilân ettiler. Hükümdara naip tayin edilen Tastimur ile beraber Karaca Bey de Kahire'ye gitti. Ancak az sonra dostu Tastimur tutuklaninca ayni akibete düçar olmamak için derhal Maras'a dönen Karaca Bey Memlûklulara isyan ederek Halep'i tehdit etmeye basladi.

Memlûklularla Dulkadirlilar arasindaki mücâdele 1343 yilinda karsilikli çatismaya dönüstü. Bu yil içerisinde Eratna, Karabük mevkiinde Çobanli Seyh Hasan'i maglup ederek elde ettigi ganimetin bir kismini zafer nisanesi olarak Halep valisi Yilboga'ya göndermisti. Ganimet Dulkadirli ülkesinden geçerken esyalarin büyük bir kismi Türkmenler tarafindan soyuldu. Bu duruma çok kizan Halep Valisi Yelboga 1344 yilinda büyük bir ordu ile Dulkadirogullari arazisine girdi. Memlûk ve Dulkadirli kuvvetleri arasinda meydana gelen muharebeyi Karaca Bey büyük bir muvaffakiyetle kazandi. Halep kuvvetleri 1343 Mart'inda maglûp olarak geri döndü. Bu yenilgiye çok kizan Yelboga emrindeki birliklerin tamamini hazirlayarak Dulkadir beyine karsi yeni bir sefere giristi. Bu kadar büyük bir kuvvete karsi koyamayacagini anlayan Karaca Bey Düldül dagina çekildi. Dagin eteklerinde yapilan ikinci Memlûk-Dulkadirli savasini da Karaca Bey kuvvetleri kazandi. Bu zafer Karaca Bey'in nüfûz ve kuvvetini bir kat daha arttirdi.

Karaca Bey bu zaferi müteakip Memlûklular'in üzerine daha büyük kuvvetler göndermesinden endise ederek almis oldugu ganimetlere el sürmemis ve onlari tamamen Kahire'ye göndermistir. Ayrica savasin sorumlulugunu Halep valisine yükleyerek kendisinin masum oldugunu bildirdi. Memlûk sultani Melik Salih Ismail kendisine karsi güçlü bir hasim haline gelmis olan Dulkadiroglu Karaca Bey'in özürünü kabul etmeye mecbur kalmis ve ona beylik mensurunu göndermistir.

Karaca Bey 1345 yilinda Ermeniler arasinda meydana gelen karisikliktan faydalanarak Çukurova'nin kuzeyinde bulunan Geben kalesini ele geçirdi. Bu sirada Bizans Imparatoru olan II. Konstantin Ermeniler'e yardima geldi ise de Karaca Bey onu da agir bir hezimete ugratti ve agirliklarini yagmaladi.

Karaca Bey ile Halep valisinin arasi Geben kalesinin fethi yüzünden yeniden bozuldu. Halep valisi Ariktay Geben kalesine kendi muhafizlarini yerlestirmek istedi. Halep valisi ile Karaca Bey arasindaki bu karisik durumdan faydalanan Ermeniler Geben kalesini geri aldilar (Ekim 1346).

Görüldügü gibi Dulkadirli-Memlûk münâsebetleri Dulkadir beyi ile Halep valileri arasindaki dostluk iliskilerine bagli idi. Halep valiligine Argun Sah'in tayin edilmesi, Ariktay'in bozulmasina sebep oldugu iliskileri yeniden düzeltti. Böylece Karaca Bey'in Memlûklular'la münasebetleri yeniden düzeldi. Ancak Karaca Bey Memlûklular ile bir yil sonra tekrar bozustu. Kahire'de Melik Nasir Hasan 1347 yili sonlarinda tahta çikinca Halep valiliginde yapilan yersiz ve zamansiz degisiklik iliskileri alt üst etti. Dulkadirlilarin arzu etmedigi Ariktay 1348 Mart'inda ikinci kez Halep valiligine tayin edildi. Zeyneddin Karaca, düsmani olan bu beyin Halep valiligine getirilmesini aleyhinde bir hareket olarak gördügünden Memlûk Devleti'ne olan tabiiyetini kesti. Melikü'z-Zahir ünvanini alarak kendini müstakil bir hükümdar addeden Zeyneddin Karaca, Halep ve civarina karsi akinlara basladi. Ayrica Kilikya Ermeni prensligine de haber göndererek Memlûk Sultanligi'na ödemekte oldugu vergiyi bundan böyle kendisine göndermesini istedi.

Karaca Bey özellikle Argunsah'in öldürülmesinden sonra Memlûk-lular'a karsi olan düsmanligini daha da arttirdi (1349). Bu tarihten sonra Halep üzerine daha fazla akinlar yapmaya basladi. Onun amaci tamamen bagimsiz hale gelmekti. Bu tarihten sonra Memlûk Devleti'ne karsi Suriye'de patlak veren bütün isyanlara katilmaktan geri kalmayan Karaca Bey, Memlûk Sultanligina karsi ayaklanmis olan Halep valisi Bayboga ile birleserek Dimask (Sam) üzerine yürüdü. Kendisine karsi baslatilan isyanin büyüdügünü gören Memlûk sultani büyük bir orduyu âsî kuvvetler üzerine gönderdi. Emir Bayboga'nin bu kuvvetler karsisinda maglup olup öldürülmesi üzerine Karaca ve diger âsî emirler Elbistan'a çekildiler. Karaca Bey Misir sultani ve ümerâsinin israr ve teminâtlarina ragmen mültecileri teslime yanasmadi. Bunun üzerine Sultan Melik Salih, atabegi Emir Argun komutasindaki kalabalik bir orduyu Elbistan üzerine gönderdi. Ayrica Dulkadir Beyi'nin bu davranisina çok kizan Memlûk sultani, bu tarihten sonra Dulkadir Beyligi'nin hakimiyet mensurunu Üçok Türkmenleri'nin reisi Ramazan Bey'e verdi.

Durumun tehlikeli bir hal aldigini gören Zeyneddin Karaca Bey, âsî emirleri derhal tutuklatarak Kahire'ye gönderdi. Bu emirler Kahire'ye gelir gelmez öldürüldüler. Memlûklu Sultani Melik Salih, Karaca Bey'in de cezalandirilmasi gerektigini düsünerek, Argunsah'a onu hile ile yakalamasi için talimat verip tuzak olarak kendisine takdim edilmek üzere bir mensurla bir hil'at gönderdiler. Vali Argunsah, Karaca Beyi, Memlûk kumandaninin huzurunda mensurunu almak ve hil'atini giymek üzere Halep'e davet etti. Ancak Karaca Bey, kendisine karsi düzenlenen bu hileyi sezerek Halep'e gitmedi. Bunun üzerine Memlûk Sultani, Atabegi Argunsah'tan Dulkadirlilar üzerine hareket etmesini istedi. Ramazanogullari'ndan ve Suriye emirlerinden aldigi yardimci kuvvetlerle Elbistan'a yürüyen Argun, kendisine yardim etmesi için Sivas valisi Haci Kutlu Sah'a da mektup gönderdi. Haberi alan Kutlu Sah, ordusu ile Elbistan'a gelerek Emir Argun kuvvetlerine katildi.

Bu katilmalarla birlikte 25.000 kisiyi bulan müttefik kuvvetler, Zeyneddin Karaca'nin ülkesini yakip yikarak Elbistan'i tahrip ettikten sonra Düldül dagina kaçan Karaca Beyi burada kistirdilar. Argunsah ve müttefiklerine karsi 20 gün kadar mücadele eden Karaca Bey neticede bozguna ugradi. Bütün agirliklari ve maiyyeti Emir Argun'un eline geçti. Kendisi ise zorlukla kaçmayi basararak Eretna-oglu Giyaseddin Mehmed Bey'e sigindi.

Bu durum üzerine Misir Memlûk Sultani, Mehmed Bey'e haber göndererek Karaca Bey'in kendisine teslim edilmesini istedi. Mehmed Bey ise onu teslim etmek istemiyordu. Bu sebeple Karaca Bey'e iyi davranarak ona izzet ve ikramlarda bulundu. Ancak Emir Argun'un kendisini tehdit etmesi üzerine Karaca Bey'i Haleb'e göndermeye mecbur oldu (22 Eylül 1353). Karaca Bey bir süre burada hapis kaldiktan sonra Kahire'ye götürüldü. Burada Melik Sah ile görüsen Karaca Bey 11 Aralik 1353 tarihinde iskence ile öldürüldü ve cesedi üç gün Züveyle kapisinda teshir edildi.

2- Halil (1353-1386)

Karaca Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir Beyliginin basina oglu Halil Bey geçti. Ancak Memlûklu sultani Melik Salih ise Halil Bey'in elindeki bölgelerin idaresini, Karaca Bey'in yerini almak için zengin hediyelerle Kahire'ye gitmis olan Ramazanoglu'na verdi (10 Haziran 1354). Fakat Üçok Türkmenlerinin reisi olan Ramazan-oglu, Dulkadir beylerine bagli kalan Bozok Türkmenleri üzerinde hakimiyet kuramadi. Ramazanogullari ile Dulkadirogullari arasindaki mücadeleden dolayi Memlûk Devleti'nin kuzeyinde çikan karisiklik Sultan Melik Salih'i, Dulkadir ailesinin Bozok Türkmen boylari üzerindeki nüfuzunu kabul etmeye zorladi. Nihayet Misir hükûmeti kuzey sinirlari ötesindeki düzeni saglamak için Karaca Bey'in oglu Halil'i Dulkadirli beyi olarak tanimaya razi oldu(1355).

Cesur ve kahraman bir kisi olan Halil Bey, beyligin basina geçtikten sonra ilk is olarak babasini Memlûklulara teslim etmis olan Eretna-oglu Mahmud Bey'den intikam almaya kalkarak ülkesine akinlar yapmaya, sehir ve kasabalarini yagma etmeye basladi. 1360 yilinda diger bir Türkmen reisi Ömer Bey, Eretnalilardan Malatya'yi alirken Halil Bey de ülkesini Zamanti'ya kadar genisletti.

Öte taraftan, Malatya'ya sahiplenen Ömer Bey ayni yil içinde ölünce, Dulkadir Beyi bu sehri de ele geçirmek istedi. Ancak Malatya halki sehri Memlûklulara teslim etti. Bu olay Halil Bey ile Memlûklularin arasini açti. Bundan sonra Eretnalilara tabi olan Harput üzerine yürüyen Halil Bey, Eratnalilardan da bir yardim gelmeyince kaleyi kolayca ele geçirdi. Böylece Harput'a yerlesen Halil Bey bu defa Memlûklular'a tabi Halep ve Malatya kalelerini sikistirmaya basladi. 1361 yilinda Halep valisi büyük bir ordu ile üzerine yürüdü ise de bozguna ugrayarak geri çekildi. Halil Bey'in Memlûk arazisine akinlarini devam ettirmesi üzerine Misir sultani Melik el-Esref Saban, Halep valisi Seyfeddin'i Halil Bey'in üzerine gönderdi. Dulkadirli Türkmenlerini Harput kalesinde kusatan Emir Seyfeddin, bir netice alamadan geri döndü (1367).

Halil Bey, Memlûklular'a karsi dururken, bir yandan da onlarin düsmanligini daha fazla üzerine çekmek istemiyordu. Bu amaçla Misir'a giderek Sultan Melik Esref Saban'dan bagislanmasini istedi. Harput'u iade edecegine söz vererek, ülkesinde hakimiyetini garanti eden bir mensûr aldi. Fakat Halil Bey, ülkesine dönünce Memlûk sultanina verdigi sözü yerine getirmedi. Bu durum üzerine, Memlûklular, onu cezalandirmak için yeni bir sefer hazirligina basladilar. Nihayet Memlûk kuvvetleri 1366 yili sonlarinda ikinci kez Harput üzerine yürüdüler. Halil Bey, kalabalik Memlûk ordusuna karsi koyamayacagini anlayarak sehri teslim etmek zorunda kaldi. Halep'e kadar götürülen Halil Bey sultanin emri ile serbest birakildi.

Halil Bey on yil aradan sonra Harput ve çevresini yeniden ele geçirdi. Harput, Maras, Behisni ve Amik kalelerine sahip olan Halil Bey bu bölgelerde Memlûklular aleyhine faaliyetlerine devam ediyordu. Onun bu hareketi, 1377'de Melik Mansur Ali'nin tahta çikisindan sonra Misir'da gerçek iktidari elinde tutan Emirü'l-asâkir Berkuk'u çok kizdirdi. Güçlü kumandan, sultanliktan çikardigi bir kararnâme ile Halil Bey'i azlederek yerine Memlûk kumandani Mübarek Sah Tazî'yi Elbistan'a yerlestirmek istedi. Bu durum Dulkadirlilar ile Memlûklularin arasinin yeniden açilmasina sebep oldu. Mübarek Sah 1378 yilinda Halep ordusu ile Dulkadir Beyini Elbistan'dan atmak üzere hareket etti. Halil Bey, Dulkadirli topraklarina giren Mübarek Sah karsisinda baslangiçta maglup duruma düstü ise de sonra ani bir saldiriya geçerek Memlûklular'i bozguna ugratti ve Mübarek Sah'i da yakalayarak öldürdü (Eylül 1378).

Memlûk Devleti bu haber üzerine Elbistan'i, Malatya valisi Yelboga'ya tevcih ederek onu Halil Bey ile mücadele etmek için görevlendirdi. Ancak Memlûklu kuvvetleri bu sefer de yenildiler. Ramazanogullari'nin da yardimini alan Dulkadirlilar Ayas (Yumurtalik) mevkiinde yapilan çarpismada Memluk kuvetlerinin bir çogunu imha etti (Subat 1379).

Öte taraftan Eratnali Mehmed'in ölümünden sonra çikan karisikliktan istifade eden Halil Bey bu ülkenin topraklarina göz dikmeye basladi. O, Eratnali valilerin isyanini ve Eratnalilara karsi mücadele eden herkesi desteklemeye basladi. Bu sirada Eratnalilar Erzincan'i ele geçirmek istiyorlardi. Halil Bey oglu Ibrahim'i Mutahharten'in yardimina gönderdi. Erzincan emiri Mutahharten, Dulkadirlilerin yardimi sayesinde Eratnalilari püskürttü.

Memlûklular, son maglubiyetten sonra Dulkadirli meselesini kesin olarak halletmek için büyük hazirliklara basladilar. Bu amaçla Suriye'deki bütün valilerden, kuvvetlerini toplayarak Dulkadirlilar üzerine yürümeleri istendi. Bu emir üzerine Sam valisi Isik Temur, Halep valisi Inal Yusuf, Trablus valisi Gümüs-boga ve Hama valisi Tas Temur kuvvetleri ile gelerek Halep'te birlestiler. Çesitli Arap kabileleri de onlara katildi. Bu kalabalik Memlûk ordusu 3 Temmuz 1381 tarihinde Maras'a ulasti. Halil Bey'in kardesi Süli Bey emrindeki Dulkadirli kuvvetleri ile Memlûklular arasinda meydana gelen çarpismayi bu kez Memlûklular kazandi. Savasin sonucunda Maras sehri Memlûklular'in eline geçti (6 Temmuz 1381). Süli Bey önce Elbistan'a çekildiyse de Memlûklular'in kendisini takip etmesi üzerine Halil Bey'in tahkim ettigi Harput'a gitmek zorunda kaldi. Memlûklular Elbistan'i da alarak Malatya üzerine yürüdüler, ancak Firat nehrini geçmek mümkün olmayinca Halep'e geri döndüler. Böylece Dulkadirlilar, hakimiyetlerini sürdürdükleri baslica iki büyük sehir olan Maras ve Elbistan'i kaybettiler. Ellerinde yalnizca Harput kaldi.

Halil Bey bu zor durumdan kurtulmak için Memlûk ümerasina haberler göndererek kendilerine itaat edecegini bildirdi. Böylece Memlûk ordusu bölgeyi terketti. Ancak Halil Bey, Memlûklular'in bölgeden çekilmesinden sonra yaptigi antlasmadan vazgeçerek tekrar Memlûk arazisi üzerine akinlar yapmaya basladi. Halep valisi Yilboga, Halil Bey'in bu davranisi yüzünden yeniden Dulkadirli topraklarina girmek zorunda kaldi (1392) Halil Bey, Yilboga'nin karsisinda duramayarak sarp daglara çekildi. Onun kaçtigini gören Yilboga, Maras üzerinden Haleb'e döndü.

Halep valisi Yilboga ile Dulkadirli Halil Bey'in mücadele ettigi bu sirada Misir'da karisikliklar çikmis ve Atabeg Berkuk kendisini sultan ilân ettirmisti. Ancak onun sultanligini kabul etmeyen bazi Türk emirleri ve Memlûklular'in Elbistan naibi tayin edilen Alaaddin Altin Boga isyan ettiler. Altin Boga Dulkadirlilarla anlasarak Darende'yi kusatti ise de basarili olamadi. Bu sirada Halep Valisi Yilboga'nin müttefik kuvvetler üzerine gelmesi ile Altin Boga, Kadi Burhaneddin Ahmed'in yanina giderek ona sigindi.

Bu sirada Kadi Burhaneddin Ahmed, Eretna hanedanligina son vererek Orta Anadolu'nun en güçlü devletini kurdu. Halil Bey, Memlûklular'la olan düsmanligindan dolayi bu güçlü devlet adami ile dostluk münasebeti kurmaya basladi. Nitekim O, Kadi Burhaneddin'e isyan eden valileri bastirmak için kardesi Osman'i bir kisim kuvvetle Kadi'nin yanina gönderdi. Böylece Kadi Burhaneddin Ahmed ile Dulkadirlilar arasinda uzun bir süre devam edecek olan dostluk basladi.

Dulkadir-oglu Halil Bey 1384 yili baslarinda Memlûklular üzerine tekrar akinlara baslayarak Elbistan ve Maras'i geri aldi. Halep valisi Yilboga, Elbistan ve Maras'in Dulkadirlilar eline geçtigini haber alir almaz derhal Maras'a giderek buradaki Dulkadirlilar'i bozguna ugratti. Bunun üzerine Halil Bey kuzeye dogru çekilerek Kadi Burhaneddin'in destegi ile Memlûk hakimiyetinde olan Darende ve Divrigi bölgelerini yagmalamaya basladi. Maras'ta bulunan Yilboga bu haber üzerine Elbistan'a gelerek müttefik kuvvetleri önce Darende yakininda, sonra da Sivas yakinlarinda olmak üzere iki kez bozguna ugratti.

Memlûklular karsisindaki devamli yenilgiler Halil Bey ile kardesi Süli (Sevli) Bey'in arasinin açilmasina sebep oldu. Bir süre sonra Süli Bey, hayatina da dukunulmayacagina dair söz aldiktan sonra Halep valisi Yelboga'nin yanina giderek ona itaatini arzetti. Ancak Sultan Berkuk, onun derhal tutuklanarak Kahire'ye gönderilemesini istedi. Yilboga ise verdigi sözü tutarak Süli Bey'i sultana göndermedi ve kaçmasina göz yumdu. Bunun üzerine Halep valisi Misir'a çagirilarak hapsedildi. Halil Bey'in diger kardesleri Ibrahim, Osman ve Isa Beyler de agabeyleri Halil Bey ile bozusarak Sultan Berkuk'un himayesine sigindilar.

Memlûk Sultani Berkuk, sürekli akinlarindan usandigi Halil Beyden kurtulmak için faaliyete geçmis ve Halep'te bulunan Türkmen boylarindan Umur-oglu Ibrahim'i bu is için görevlendirdi. Bu emir üzerine harekete geçen Ibrahim Bey, bir hile ile o sirada yaylada bulunan Halil Bey'i öldürdü (Nisan 1386).

Babasi gibi Memlûklular'in cinayetine kurban giden Halil Bey, cesur ve kahraman bir bey olup, kuvvetli bir sahsiyete sahipti. Kibarligi ve alicenapligi ile halki üzerinde daima saygi gören bir kisi idi. Öldürüldügü zaman altmis yaslarinda bulunuyordu. Türbesi Zamanti kalesi eteklerinde bulunan Melik Gazi Türbesi yakinlarindadir

3- Sevli (Sülü) Bey (1386-1398)

Halil Beyin öldürülmesinden sonra beyligin basina en küçük kardesi Sevli Bey geçti. Bu sirada Misir'da bulunan Osman ve Ibrahim Bey'ler Sultan Berkuk tarafindan tutuklandilar. Dulkadirlilarin toparlanmasini istemeyen Sultan Berkuk, Sülü Bey'in basa geçtigini haber alir almaz Hama Ôdaki kuvvetlerine Sülü Bey üzerine yürümelerini emretti. Sülü Bey Maras üzerinden Elbistan'a gelen bu kuvvetler ile Göksun yaylasinda karsilasti. Yapilan çarpismada Memlûk kuvvetleri yenildiler. Bu savasta Hama ve Besni valileri de öldürüldü. Bu haber üzerine Sevli Bey'in karsisina rakip olarak çikarilmak üzere Kahire'de tutuklu bulunan kardesleri Ibrahim ve Osman Beyler serbest birakildi. Bu kardeslerden Osman Sevli Bey'e itaat etti. Ibrahim ise bir süre mücadele etti ise de basarili olamadi. Bunun üzerine Sultan Berkuk, Sevli Bey'in karsisina bu kez Halil Bey'in katili Yagmur-oglu Ibrahim'i çikardi. Ancak Ibrahim de Maras önlerinde yapilan savasta Dulkadirlilara yenildi (1387).

Sultan Berkuk, Sevli Bey'i maglûp edemeyince onun beylik mensurunu tasdik etmek zorunda kaldi.

Sevli Bey'in saltanatinin ilk yillarinda karsisina bir rakip daha çikti. Bu kez yegeni Nasireddin Mehmed b. Halil Bey, Memlûklular'dan da yardim alarak amcasina karsi çikti. Memlûklu umerâsindan Sis naibi Sungur Bey ile birlesen Mehmed 1388 yilinda amcasi Sülü Bey'i maglubiyete ugratti. Bu savasta Memlûklu sultanina cephe almis olan Malatya naibi Mintas, Sülü Bey'in yaninda yer aldi. Aldigi bu yenilgiden sonra Develi kalasine çekilen Sülü Bey; Yilboga, Mintas ve diger Türk-Memlûklu umerâsinin Sultan Berkuk'a karsi giristigi isyanda etkili oldu. Sülü Bey'in isyanci beylere verdigi Dulkadirli kuvvetleri Kayseri üzerine yürürken yegeni Mehmed Bey ve emrindekiler ise Berkuk'un yaninda savasiyorlardi.

Neticede Yilboga ve Mintas emrindeki isyanci kuvvetler Sultan Berkuk'u tahttan indirdiler. Ancak bu sefer kendileri mücadeleye basladi ve Yilboga'yi maglûp eden Mintas kendisini Atabeg olarak ilan ettirdi. Fakat çok geçmeden Berkuk, Mintas'a karsi tekrar üstünlük kurarak saltanatini yeniden elde etti. Sülü Bey ve Mintas tekrar bir araya gelerek Memlûklu arazisinde yagma ve tahribatta bulunmaya devam ettiler. Bunlar Ayntab sehrini ele geçirdiler.

Bu tarihlerde Timur Dogu Anadolu seferine çikmisti. Sülü Bey ona elçiler göndererek itaatini arzetti. Sülü Bey ayrica Timur'u Suriye üzerine bir sefer yapmaya sevketti (1394). Dulkadir-oglu Sülü Bey'in bu hareketinden haberdar olan Memlûklu sultani Berkuk büyük bir ordu hazirlayarak Dulkadirlilarin üzerine gönderdi (1395). Halep valisi emrindeki bu Memlûklu kuvvetleri Sülü Bey'i agir bir yenilgiye ugratti. Canini güçlükle kurtaran Sülü Bey, hemen hemen bütün maiyetini kaybetti. Bu zaferle de yetinmeyen Berkuk, daha önceleri Karaca ve Halil Beylere yaptigi gibi Sülü Bey'e de bir suikast hazirlatarak onu da öldürttü (Mart 1398).

Secaat ve söhret sahibi bir kimse olan Sülü Bey, ayni zamanda adil ve cömert idi. Bilhassa Osmanlilar ve Kadi Burhaneddin Ahmed ile dost olmaya özel bir ilgi göstermistir. Nitekim O, gerek Kadi Burhaneddin Ahmed ve gerekse Sehzâde Çelebi Mehmed'e kizlarindan birer tanesini vererek dostluk ve akrabalik baglarini kuvvetlendirmisti.

4- Sadaka (1398-1399)

Sevli Bey'in yerine oglu Sadaka Bey geçti. Ancak amcazâdesi Mehmed buna karsi çikti. Beyliginin mensurunu almak üzere Kahire'ye giden Sadaka Bey, Elbistan'a dönüsünde Mehmed ile mücadeleye giristi. Bu siralarda Kadi Burhaneddin'in ölümü ile ona ait topraklari ülkesine katmis olan Osmanli padisahi Yildirim Bâyezid ise müdahale ederek Sadaka'yi Elbistan'dan sürüp beyligin basina Nasireddin Mehmed Bey'i getirdi (2 Agustos 1399).

5- Nasireddin Mehmed (1399-1442)

Yukarida da belirtildigi gibi Osmanli Padisahi Yildirim Bayezid'in himayesi ile Dulkadirli beyi olan Mehmed Bey Memlûklu sultanligi ile de iyi iliskiler içerisinde bulunuyordu. Mehmed Bey, Yildirim Bayezid'in taraftari olarak, Sevli Bey'in tam aksine Timur'a düsmanca tavir takindi. Timur 1400 yilinda Sivas'i kusattigi zaman Elbistan Türkmenleri Timur'un ordusuna baskinlar yapiyordu. Türkmenlerin bu hareketleri Dulkadir ülkesinin Timur ordusu tarafindan yagmalanmasina sebep oldu. Nitekim Timur, Sivas muhasarasindan sonra Elbistan ve Dulkadirli topraklarini isgal ederek bütün memleketi yakip yikti. O, Malatya ve Behisni'yi de zapt etti. 1401'de Suriye'den dönüsünde bir kez daha Dulkadirli topraklarina giren Timur yagma ve tahriplerde bulundu.

Mehmed Bey Timur'un Anadolu'yu terketmesinden sonra Osmanli Devleti'nde bas gösteren kardesler mücadelesinde, kizlarindan biri ile evli olan Çelebi Mehmed'in tarafini tutarak, ona oglu Süleyman emrinde yardimci kuvvetler gönderdi.

Mehmed Bey, Memlûklular ve Osmanlilarla dost geçinirken diger komsulari Karamanogullari ve Ramazanogullari beylikleri ile daima mücâdele etti. Memlûklu Sultani melik Müeyyed Seyh, Karamanlilar'in elindeki Kayseri kalesini ele geçirdikten sonra burasini mükâfat olarak Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1419). Böylece Dulkadirlilar ile komsulari arasinda düsmanlik baslamis oldu. Karaman-oglu Mehmed Bey, Memlûklu ordusunun Suriye'ye dönüsünden sonra Ramazan-oglu Ibrahim Bey ile birleserek Kayseri üzerine yürüdü. Ancak Dulkadir-oglu Mehmed Bey bu müttefik orduyu bozguna ugratarak Karaman-oglu Mehmed Bey'i esir aldi ve onu oglu Davud'un muhafazasinda Memlûklu sultanina gönderdi.

Dulkadir-oglu Mehmed Bey bir yandan Memlûklular'la mücadele ederken, diger yandan Karamanlilarla da Kayseri sehri yüzünden savasiyordu. Kayseri'de vali olarak Mehmed Bey'in oglu Süleyman Bey bulunuyordu. Bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey Kayseri önlerine gelerek sehri ele geçirdi (1438). Bu durum üzerine Dulkadir-oglu Mehmed Bey Kayseri'yi yeniden ele geçirebilmek için oglu Süleyman'i Osmanli Sultani II. Murad'in yanina göndererek yardimini saglamayi basardi. Kayseri'nin Karamanlilar tarafindan geri alinmasi Dulkadirlilar kadar Osmanlilar'in da menfaatine dokunmustu. Osmanlilar Savas halinde olduklari bir beyligin genisleyip güçlenmesine seyirci kalamazlardi. Bu sebeple Osmanli Sultani II. Murad Kayseri üzerine yürüyerek burasini Karamanlilar'in elinden aldi ve sehrin idaresini tekrar Dulkadirli Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1439).

Dulkadir-oglu Mehmed Bey'in Osmanlilarla yakinlasmasi Memlûklu sultani Çakmak'in bu beylige karsi olan düsmanligini daha da arttirdi. Ancak, Dulkadirlilarin Osmanlilar ile daha fazla isbirligi yapmalarindan çekinen Sultan Çakmak, bu düsmanligini fazla devam ettirmedi. Nasireddin Mehmed Bey de Memlûklulara sadakatini göstermek üzere Kahire'ye kadar giderek orada bir süre kaldi. Kirk alti yil kadar Dulkadirli beyliginin basinda kalan Nasireddin Mehmed Bey Ekim 1442'de ****en yasinin üzerinde iken vefat etti.

6- Süleyman (1442-1454)



Nasireddin Mehmed Bey'in ölümünden sonra yerine, Maras beyi olan oglu Süleyman Bey geçti. Süleyman Bey de babasi gibi, Osmanlilar'la dost geçinmeye özen gösterdi. Bu amaçla kizlarindan birisi olan Sitti Hatun'u Osmanli tahtinin varisi, gelecegin Fatih'i, II. Murad'in oglu sehzâde Mehmed'e verdi. Bu sekilde Osmanlilarla dostlugunu kuvvetlendiren Süleyman Bey, Memlûklularla da babasi zamanindaki dostlugu devam ettirdi. Bir kizini da Memlûklu sultani Çakmak ile evlendirdi. On iki yil kadar beylik yapan Süleyman Bey Agustos 1454 tarihinde vefat etti.

7- Melik Arslan (1454-1465)



Süleyman Bey'in ölümü üzerine yerine oglu Melik Arslan Bey Dulkadirli beyi oldu. Onun zamaninda beylik üzerindeki dis baskilar daha da artti ve Dulkadir beyligi zayiflamaya basladi. Bu devirde Akkoyunlu Devleti Uzun Hasan'in hakimiyetinde çok güçlü bir durumda idi. Akkoyunlu Uzun Hasan, Dulkadir topraklarina saldirarak Harput'u ele geçirdi (1465). Melik Arslan'in beyligi sirasinda kardesi Sah Budak ona karsi ayaklandi. Sah Budak Kahire'ye giderek Memlûklu sultaninin da destegini aldi. Memlûklu sultani Hos Kadem, Sah Budak'in tesvikiyle, Osmanlilara taraftar olan Melik Arslan'dan kurtulmak için bir suikast hazirladi. Bu amaçla Kahire'den gönderilen bir fedai Melik Arslan'i Elbistan'da bir camide namaz kilarken biçaklayarak öldürdü (Ekim 1465).

8- Sah Budak (1465-1467)

Melik Arslan'in öldürülmesinden sonra Dulkadirli Beyligi'nin basina Memlûklular'ca desteklenen Sah Budak getirildi. Ancak Sah Budak Bey Kahire'den Maras ve Elbistan'a geldigi zaman bölgedeki Türkmen beyleri bunun emirligini kabul etmeyerek, Osmanlilarin yaninda bulunan diger kardes Sehsuvar Bey'in basa geçmesini Sah Budak'tan istediler. Bunun üzerine Dulkadir Beyligi'nin isine müdahale eden Fatih, yaninda bulunan Sehsuvar'i Dulkadirli beyi tayin ederek bir miktar kuvvetle Elbistan'a gönderdi. Bu durumu haber alan Memlûk Sultani Hos Kadem, Halep valisi Berdi Bey'e, Sah Budak'in yardimina gitmesini emretti. Ancak Sehsuvar Bey, Memlûk kuvvetlerinin yetismesine firsat vermeden Zamanti kalesi önlerinde kardesini agir bir yenilgiye ugratti. Sah Budak bu yenilgiden sonra Misir'a kaçmak zorunda kaldi (1467).

9- Sehsuvar (1467-1472)

Sehsuvar Bey, Fatih Sultan Mehmed'in yardim ve destegi ile Dulkadirli tahtini ele geçirdikten sonra Osmanlilar'la Memlûklular arasindaki dostluk daha da bozuldu. Bu dönemde Dulkadirli beyligi üzerindeki Osmanli-Memlûk nüfuz mücadelesi daha da artti. Nitekim Memlûk sultani Hoskadem, Dulkadirli tahti için yeni bir aday buldu. Sehsuvar Bey'in karsisina bir rakip çikarmak için amcasi Rustem Bey'i tahti ele geçirmeye tesvik etti ise de bir netice elde edemedi. Memlûklu Sultani daha sonra Sah Budak'a kuvvetler vererek onu Maras ve Elbistan üzerine gönderdi. Kardesler arasindaki bu mücadeleyi de Sehsuvar Bey kazandi. Memlûk Sultani Dulkadirlilar üzerine Sam Valisi Berdi Bey kumandasinda bir ordu daha gönderdi. Osmanli padisahinin tesvik ve yardimlarini gören Sehsuvar Bey bu Memlûk ordusunu da bozguna ugratti (1467). Bir yil sonra Sultan Kayitbay'in Emir Kulaksiz idaresinde göndermis oldugu kalabalik bir orduyu da yenilgiye ugratan Sehsuvar Bey bu mücadele sonucunda Darende'yi Memlûklular'in elinden aldi.

Bu basaridan sonra cesareti artan Sehsuvar Bey, Memlûk ordusuna yardim etmis olan Ramazanogullari'ni cezalandirmak için onlara karsi saldiriya geçti. Bu harekât sonucunda Ramazanogullari elindeki Payas ve Sis (Kozan) sehirleri Dulkadirlilar'in eline geçti.

Memlûk sultani Kayitbay bu defa Atabegi Emir Özbek kumandasinda bir ordu daha gönderdi. Bu Memlûk ordusunu da yenilgiye ugratan Sehsuvar Bey ÒMelikü'l-MuzafferÓ ünvanini aldi.

Sehsuvar Bey'in Memlûk ordularini devamli surette bozguna ugratmasi Sultan Kayitbay'in, Fatih Sultan Mehmed'e mektup yazarak Dulkadirlilar'in bu saldirilarini durdurmalari için ricada bulunmasina sebep oldu. Bunun üzerine Sultan Fatih, Sehsuvar Bey'e, Memlûklular'a karsi yaptigi akinlarini kesmesini istediyse de o, padisahi dinlemeyerek faaliyetlerine devam etti. Sultan Kayitbay bu sefer Emir Yasbek komutasinda yeni bir ordu gönderdi. Ceyhun nehri kenarinda meydana gelen savasta Dulkadirlilar yenilgiye ugradi. Sehsuvar Bey Zamanti kalesine çekildi ise de uzun bir muhasaradan sonra yakalanarak Kahire'ye götürüldü. Burada üç kardesi ile birlikte öldürüldü (1472).

10- Sah Budak (Ikinci kez) (1472-1480)

Osmanli taraftari olan Sehsuvar Bey'in Memlûklular'ca öldürülmesinden sonra Sah Budak Bey ikinci kez Dulkadir beyliginin basina getirildi. Ancak bu sefer Osmanlilar onun beyligini kabul etmediler ve karsisina Alaüddevle Bozkurt Bey'i çikardilar. Bir miktar Osmanli kuvvetiyle kardesi Sah Budak'in üzerine yürüyen Alaüddevle Bozkurt Bey, maiyetindeki Türkmen beylerinin ihaneti dolayisiyla maglûp olarak geri çekildi. Bu maglubiyetten sonra Alaüddevle Bozkurt Bey'in yaninda bulunan Osmanli kuvvetleri Kozan'a sigindilar. Sehrin Memlûk valisi, onlari öldürerek kesik baslarini Kayitbay'a gönderdi. Memlûk Sultani bu kesik baslar ile Kahire Cirit meydaninda top oynatti. Insanlik disi bu hareket Fatih Sultan MehmedÔin çok kizmasina sebep oldu. Alaüddevle Bozkurt Bey'i kuvvetli bir ordu ile Dulkadir ülkesine gönderdi. O da Sah Budak Bey'i yenilgiye ugratarak tahti ele geçirdi (1480). Sahbudak tekrar Misir'a iltica etti.

11- Alaüddevle Bozkurt (1480-1515)

Osmanli padisahi Fatih Sultan Mehmed'in destegi ile Dulkadirli beyliginin basina geçen Alaüddevle Bozkurt Bey, Fatih'in kisa bir süre sonra ölümüyle Memlûklular karsisinda yalniz kaldi. Ancak O, ustaca bir manevra yaparak Sultan Kayitbay'a, kardesi Sah Budak'tan daha iyi itaat edecegini bildirdi. Bunun üzerine Kayitbay, Sah Budak'i Sam kalesine hapsettirdi. Böylece Memlûklular'la anlasan Alâüddevle Bozkurt Bey Osmanlilar'la da iyi geçinmeye dikkat ederek kizi Ayse Hatun'u Osmanli sehzâdesi II. Bayezid'e vererek akrabalik kurdu.

Alâüddevle Bozkurt Bey 1483 Temmuz'unda Memlûklular'in elinde bulunan Malatya'yi kusatti. Onun bu hareketi üzerine Sultan Kayitbay Suriye valilerine sefere çikmalarini emretti. Memlûklular'la Dulkadir kuvvetlerinin Elbistan'da yaptiklari savasi Alâüddevle Bozkurt Bey kazandi (Subat 1484). Sultan Kayitbay, bu sefer Misir ordusunu seferber etti. Alaüddevle Bozkurt Bey, tehlikenin büyüklügü karsisinda Sultan Bayezid'den yardim taleb etti. O da Yakup Pasa emrinde bir kuvvet gönderdi. 23 Eylül 1484 tarihinde Elbistan ovasinda yapilan kanli savas, Dulkadirli-Osmanli birliklerinin zaferi ile neticelendi.

XVI. yüzyil baslarinda Dulkadirli Beyligi'nin karsisina yeni bir düsman daha çikti. Bu sirada Safevî Devleti hükümdari olan Sah Ismail, Alaüddevle'nin kizi Benlü Hatun'u istedi. Bozkurt Bey bu istegi reddedince Safevî Devleti ile arasi açildi. Ayrica Akkoyunlular'in zaafindan faydalanarak Diyarbekir'i ele geçiren Dulkadirlilar'a kizmis olan Sah Ismail bu bölge üzerine hareket etti (1508). Osmanli topraklarindan geçerek Elbistan'a kadar gelen Sah Ismail'e karsi ülkesini koruyamiyacagini anlayan Alaüddevle Bozkurt Bey, sarp Turna daglarina kaçarak Memlûklular ile Osmanlilar'dan yardim istedi. Memlûklular bu yardim istegini cevapsiz birakti. Osmanlilar'in gönderdigi yardim ise kisin bastirmasi üzerine gerçeklesemedi. Sah Ismail Dulkadir-ili'ni yakip yikarak ülkeyi harabeye çevirdi. Harput kalesini ve Diyarbekir'i zapteden Sah Ismail ülkesine döndü

Osmanlilar'in destegi ile Dulkadirli Beyligi'nin basina geçmis olan Alaüddevle Bozkurt Bey, Osmanli kuvvetlerinin Memlûklu emiri Atabeg Özbek karsisinda sürekli yenilmesi üzerine Memlûklulara yaklasarak Osmanlilara karsi cephe aldi. Yavuz Sultan Selim Iran seferine giderken Alaüddevle'nin Sah Ismail'e karsi düsmanligi sebebiyle harbe istirakini istemis ise de, Alaüddevle bunu kabul etmedigi gibi, kendisine bagli bazi asiret kuvvetleri Osmanlilar'in zahire yollarini vurdu. Bu sebeple Yavuz Sultan Selim, Sehsuvar Beyin oglu olup, babasinin ölümünden sonra Osmanlilar'a iltica eden ve Çaldiran savasinda büyük hizmeti görülen Ali Bey'i Kayseri ve Bozok sancaklarinin idaresi vazifesiyle Dulkadir sinirlarina tayin etti.

Yavuz Sultan Selim, veziriazam Sinan Pasa'yi kirkbin kisilik bir kuvvetle Dulkadir ülkesinin zabti için gönderdi (1515). Sehsuvar-oglu Ali Bey de bu kuvvetlere öncülük yapmak üzere orduya katildi. Osmanli ordusuna karsi çikan Alaüddevle Bozkurt Bey, bozguna ugrayinca Elbistan'in güneyindeki Turna dagina çekildi. Sinan Pasa onu takip ederek bir kez daha bozguna ugratti. Alaüddevle Bozkurt Bey burada ogullari ve akrabalari ile birlikte öldürüldü. Bu olaydan sonra Dulkadir Beyligi arazisi tamamen ele geçirilerek Osmanlilar'in yüksek hakimiyetinde olmak üzere Sehsuvar-oglu Ali bey'e verildi.

12- Ali (1515-1522)



Yukarida belirtildigi gibi Osmanli ordusunun yardimiyla Alaüddevle Bozkurt Bey üzerine yürüyen Ali Bey, onun savas meydaninda öldürülmesinden sonra Yavuz Sultan Selim tarafindan Dulkadir Beyligi'nin basina getirildi. Ali Bey'in hakimiyetini tanimayan Sahruh Bey'in ogullari ona karsi isyan ettilerse de basarili olamadilar.

Osmanli padisahi tarafindan himaye edilen Ali Bey, her firsatta Osmanli Devleti'ne olan sadakatini ispata çalisti. O, Yavuz Sultan Selim'in Misir seferine katildi ve gösterdigi üstün gayretler üzerine padisah tarafindan taltif edildi. Ali Bey, Kanuni Sultan Süleyman zamaninda da Canberdi Gazali isyaninin bastirilmasinda ve Haleb'in kusatilmasinda önemli rol oynadi. Ancak bu olaydan sonra, gösterdigi basarilardan da gururlanarak Osmanlilarin emirlerine uymamaya basladi. Bunun yaninda Ali Bey'in basarili hareketleri Osmanli veziri Ferhad Pasa'nin kiskançligina sebep oldu. Bu sebeple Ferhad Pasa, Ali Bey'i Iran seferine katilmak üzere ordugâhina davet etti ve onun karargâha gelmesini müteakip ogullari ile beraber katlettirdi(1522).

Ali Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir ülkesi Maras merkez olmak üzere bir eyalet, Bozok ülkesi de müstakil bir sancak haline getirilerek Osmanli topraklarina katildi.

IMAR FAALIYETLERI

Maras, Elbistan ve Kayseri gibi Anadolu'nun önemli yerlesim merkezlerinde iki yüzyil kadar hüküm sürmüs olan Dulkadirogullari zamanindan gönümüze pek çok mimarî eser kalmistir. Bunlarin en önemlileri cami, mescid, medrese, türbe, köprü, zaviye ve kale gibi yapilardir. Dulkadirogullari'nin yaptirmis oldugu bu dinî ve sosyal müesseseler Anadolu Selçuklu eserlerinin bir devami niteligindedir.

Dulkadir beyleri arasinda en çok imar faaliyetlerinde bulunan bey Alaüddevle Bozkurt Bey'dir. 1480-1515 yillari arasinda hüküm sürmüs olan Bozkurt Bey'in yaptirmis oldugu en önemli eser Elbistan'da bulunan Alaüddevle Bey Camii (Cami-i atik)'dir. Vakfiyesinden 1501 yilinda yaptirilmis oldugu anlasilmaktadir. Alaüddevle Bozkurt Bey bundan baska Elbistan'in Ceyhan mahallesinde bulunan Ümmet Baba Camii (1500), Antep'te Alaüddevle Bey Camii, Haruniye'de Haruniye Camii, Kirsehir'de birkaç cami, Maras'ta Ulu Cami ve Bagdadiye Medresesi, Pazarören'de Zamanti Kalesi Medresesi gibi eserler yaptirmistir. Adiyaman Ulu Camii'nin de Alâüddevle Bozkurt Bey zamaninda yapildigi anlasilmaktadir.

Maras'ta bulunan Ulu Camii, Pinarbasi Hazran köyünde mescid, Zamanti kalesi yanindaki mescid ve zaviye gibi mimari eserler ise Dulkadirli beyi Süleyman Bey (1442-1454) tarafindan yaptirilmistir.

Bunlardan baska Dulkadirogullari'ndan Nasireddin Mehmed Bey'e ait Kayseri'de Hatuniye Medresesi, Sehsuvar-oglu Ali Bey'in Haci Bektas nahiyesinde Balim Sultan türbesi ve kümbedi, Sahruh'un Kayseri-Sivas yolu üzerindeki köprüsü bilinen eserlerdendir.

Dulkadirogullari kurulus döneminde Memlûklular'a, daha sonra da Osmanli Devleti'ne tâbi olduklarindan para bastirmamislardir. Sadece Sehsuvar Bey istiklâlini ilân ettigi devirde Melikü'l-Muzaffer ünvanini almis ve adina para kestirmistir. Bunun disinda Dulkadir ülkesinde önceleri Memlûklu, sonralari da Osmanli parasi kullanilmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
ERETNA BEYLIGI

I- SIYASI TARIH

Orta Anadolu'da XIV. yüzyil ortalarina dogru kurulmus olan bir Türk beyligidir. Beyligin kurucusu olan Eretna Uygur Türklerinden olup, önce Cengizlilerin, sonra da Ilhanlilarin ordusunda ikinci dereceden bir emir durumundaydi. Nitekim Selçuklularin yikilisindan sonra Anadolu'ya tamamiyle hakim olan Ilhanli hükümdari Ebû Said Bahadir Han (1316-1335) Anadolu'nun idaresini Emir Çoban'in ogullarindan Timurtas (Demirtas)'a vermisti (1318). Bu sirada Eretna, Timurtas'in maiyyetinde idi.

a- Alâaddin Eretna (1344-1352)

Çaliskanligi, adaleti ve kabiliyeti sayesinde dikkat çeken Eretna, Anadolu'da bulundugu sirada kiz kardesini Timurtas ile evlendirerek onunla akraba oldu. Bu sayede O, Ebu Said Bahadir Han'in birinci derecedeki emirleri arasina girmeyi basardi. Timurtas'in yardimcisi olarak görev yapan Eretna, ayni zamanda Anadolu halki üzerinde iyi nüfuz kurmaya ve kendisini sevdirmeye çalisiyordu. O, Anadolu'daki halka iyi davraniyor, herkese adaletle muamele ediyordu. Mogollarin Anadolu genel valisi Timurtas ise istilâci ve yayilmaci bir hareket içerisinde olup, burada müstakil bir devlet kurmak ve istiklâlini ilân etmek düsüncesinde idi. Nitekim Anadolu beylerini ortadan kaldirmak için mücadeleye girisen Timurtas, Eretna ve Sungur Aga gibi Ilhanli emirlerine karsi da cephe almisti. Timurtas'in bu davranisi sonucunda Eretna ve Sungur Aga Karaman ülkesine kaçmislardi. Ancak bu sirada Ilhanlilarin merkezinde Ebu Said Bahadir Han ile Emir Çoban'in arasi açilmis ve sonucunda da Emir Çoban öldürülmüstü. Babasinin ortadan kaldirildigini ögrenen Anadolu valisi Timurtas, siranin kendisine de gelecegini düsünerek, Anadolu'yu kayinbiraderi Eretna'ya birakarak Misir'a kaçti (1328).

Timurtas'in Misir'a kaçisina çok sevinen Eretna derhal Sivas'a gelerek buraya hakim oldu. Bu sirada Ebû Said Bahadir Han, Timurtas'i cezalandirmak üzere Iranç Noyan idaresindeki bir orduyu Anadolu'ya göndermisti. Erzurum üzerinden Sivas'a gelen Mogol komutani Iranç Noyan, burada bulunan Eretna'ya, Timurtas'i takip etmek üzere kendisine katilmasini söyledi. Ancak Eretna, Sivas'i bos birakamayacagini belirterek Iranç Noyan'a katilmadi. Bunun üzerine Iranç Noyan, Sivas'i ele geçirmek üzere kusatti ise de basarili olamadi. Iranç Noyan, Sivas'dan ayrilip Niksar'a gittigi sirada, Karamanoglu Yahsi Bey tarafindan öldürüldü. Onun ölümü en çok Emir Eretna'yi sevindirdi. Ancak Ilhanli hükümdari Ebû Said Bahadir Han bu sirada Anadolu'ya yeni bir vâli tayin etmisti. Umumî vâli sifatiyla 1329 yili baslarinda büyük bir ordu ile Anadolu'ya gelen Celâyirîlerden Seyh Hasan, Karamanoglu basta olmak üzere bütün Anadolu beyliklerini itaati altina aldi. Bu sirada Eretna da Seyh Hasan Celâyirî'nin huzuruna giderek itaatini arzetti. Bunun üzerine Seyh Hasan, Eretna'yi kendisine vekil birakarak Iran'a döndü. O, zaman zaman Anadolu'ya gelip bir süre kaldiktan sonra tekrar Iran'a gidiyordu.

Eretna, görünüste Seyh Hasan Celâyirî'ye itaat eder gibi hareket ederken, aslinda Anadolu'ya kendisi hakim olmak için hazirlik yapiyordu. Üstelik Anadolu halkinin mizacina vâkif ve merhametli bir zat oldugundan halk onun idare tarzindan son derece memnun idi. Bu sirada Ebû Said Bahadir Han'in evlât birakmadan ölümü (1337) üzerine, Seyh Hasan Celâyirî, meydana çikan karisikliklardan istifade ile Mogol ülkesinde kendisine bir yer kapmak üzere Iran'a gitti. Böylece Eretna daha serbest hareket etme imkâni buldu. Nitekim daha sonra Irak'da yerlesen Seyh Hasan Celâyirî'den ümidini kesen Eretna, Memlûk sultani Melik Nasir'a müracaat ederek onun himâyesine girdi (1338). Eretna bu tarihten sonra Misir sultani Melik Nâsir'a tabi olarak Anadolu valiligi yapip, onun adina hutbe okutmaya ve para bastirmaya basladi. Böylece Eretnalilar için yeni bir devir baslamis oldu.

Daha sonra Eretna'nin, Timurtas'in oglu Küçük Seyh Hasan ile mücâdele ettigini görüyoruz. Nitekim, babasi Timurtas'in Misir'da öldürülmesinden sonra, Azerbaycan'da durumunu kuvvetlendiren oglu Küçük Seyh Hasan, Anadolu'da hakki oldugunu iddia ederek Eretna'nin kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Eretna onun bu teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine Seyh Hasan, Dogu Anadolu'ya girerek Eretna üzerine yürüdü. Iki taraf ordulari, Sivas ile Erzincan arasindaki Gerenbük (Karanbük)'de karsilastilar. Burada yapilan savasta Eretna galip geldi ve pek çok ganimet ele geçirdi (1343). Bu zaferden sonra Anadolu'daki nüfuz ve itibari daha da artan Eretna, Alâaddin ünvani ile sultanligini ilân etti (1344).

Orta Anadolu'nun büyük bir kismina sahip olan Eretna, sultanligini ilân ettikten sonra hutbe ve paralarindan Memlûklu sultaninin adini kaldirdi.

Alâaddin Eretna, komsulari olan Dulkadirlilar, Karamanlilar, Osmanlilar, Taceddinogullari ve Amasya beyleri ile bazan dost, bazan da düsmanca münâsebetlerde bulunuyordu. Nitekim ilk anlasmazlik Dulkadirlilar'in Eretna Bey arazisine saldirmasi ile basladi. Ancak Misir Memlûklu sultaninin araya girmesi ile iki beylik arasinda çikmasi muhtemel savaslar önlendi.

Orta Anadolu'nun büyük bir kismina sahip olan Eretna Devleti'nin baskenti önce Sivas, daha sonra da Kayseri idi. Eretnalilara ait diger Anadolu sehirleri ise Nigde, Tokat, Amasya, Erzincan, Dogu Karahisar, Niksar, Canik, Develi, Karahisar, Çorum, Zile, Ürgüp, Harput, Merzifon, Kirsehir, Darende ve Gümüshane'den ibaretti.

Alâaddin Eretna Orta Anadolu'da devletini kurup yukarida adi geçen sehirlere hakim olduktan sonra 1352 yilinda öldü. Kayseri'de Kösk ismi verilen mahaldeki türbesine defnedildi.

Ülkesindeki halka karsi son derece adil ve sefkatli bir yönetim uygulayan Eretna'nin ölümü Anadolu'da ve komsu ülkelerde büyük bir üzüntüye sebep oldu. Çünkü O, esina az rastlanan bir idareci idi. Kendisi, Mogol ordusunda görevli oldugu halde, Anadolu'da meydana gelen anarsiyi, takip ettigi usta siyaseti, adâleti ve sefkati sayesinde ortadan kaldirmis, birlik ve beraberligi saglamistir. Ilme ve kültüre de önem veren Eretna Arapça bilmekteydi. Nitekim Ibn Battuta, 1333 yilinda Eretna ile görüstügünü ve onun Arapça'yi fasih olarak söyledigini belirtmektedir.

b- Giyaseddin Mehmed (1352-1354)

Alâaddin Eretna'nin ölümünden sonra, beyligin ileri gelen emirlerinin ittifakiyla küçük oglu Mehmed hükümdar oldu. Giyaseddin ünvaniyla beyligin basina geçen Mehmed Bey, bilhassa veziri Hoca Ali Sah'in tahrikiyle agabeyi Cafer Bey'i hapsettirdi. Vezir Hoca Ali, Mehmed Bey'in henüz çok küçük yasta olmasindan da istifade ederek devlet idaresinde söz sahibi olmaya basladi. Ayrica Eretna'nin ölümünü firsat bilen Türkmen asiretleri isyan ettikleri gibi, güneyde Dulkadirogullari da Eretna Beyligi aleyhine sinirlarini genisletmeye baslamislardi. Buna ragmen Dulkadir beyi Karaca Bey, Memlûklularla yaptigi mücâdelede yenilince Giyaseddin Mehmed Bey'e iltica etmek zorunda kaldi. Ancak Memluk sultanindan çekinen Mehmed Bey, sultanin istegi üzerine Karaca Bey'i Haleb'e gönderdi. Oradan Misir'a götürülen Dulkadirli emiri Karaca Bey, burada idam edildi.

Bu sirada Memlûklularin Malatya valisi, Eretna Beyligi ve Dulkadirogullari topraklarina saldirilarda bulunuyordu. Bunun üzerine Giyaseddin Mehmed ile Dulkadirlilar birleserek Malatya valisi üzerine yürüdüler ve onu maglup ederek ortadan kaldirdilar.

Giyaseddin Mehmed Bey, babasi gibi tecrübeli olmadigi için ülke dahilinde isyanlar görülüyor, halkta umumî bir itaatsizlik ve basibosluk yasaniyordu. Ayrica ulema ve emîrlerin de aleyhine dönmesi üzerine Mehmed Bey, ülkesini terkederek Karamanogullari'nin merkezi Konya'ya siginmak zorunda kaldi(1354). Bu gelisme üzerine vezirler ve devlet büyüklerinin karariyla agabeyi Cafer Bey, Eretna Beyligi'nin basina çikarildi.

c- Izzeddin Cafer (1354-1355)

Izzeddin ünvaniyla tahta çikan Cafer Bey, beylik yönetiminde bazi degisiklikler yapti. Önemli görevlere kendi adamlarini tayin etti. Kardesi Mehmed Bey'in taraftarlarini isbasindan tamamen uzaklastirdi. Bu sebeple Mehmed Bey'e bagli emirler ve bilhassa Hoca Ali Sah, onu tekrar hükümdar yapmak için faaliyetlere basladilar. Nitekim Hoca Ali Sah ilk olarak, Konya'da bulunan Mehmed Bey'in, Karamanogullari'ndan da yardim alarak agabeyi üzerine yürümesini sagladi. Mehmed Bey, Karamanoglu Alaaddin Bey'in verdigi yardimci kuvvetlerle agabeyinin bulundugu Kayseri kalesi üzerine yürüyerek burasini kusatti. Ancak kusatma yedi ay kadar devam etmesine ragmen bir netice alamadi ve tekrar Konya'ya döndü. Daha sonra Konya'nin, agabeyi idaresindeki Eretnalilar'in hakimiyetine geçmesi üzerine Sivas'a gelen Mehmed Bey, bu sehrin valisi Haci Kutlu Sah tarafindan iyi karsilandi. Kisa bir süre sonra da Haci Kutlu Sah ve Hoca Ali Sah gibi iki güçlü vezirin yardimini da alarak tekrar Kayseri üzerine yürüdü. Agabeyi Izzeddin Cafer Bey ise, kardesinin Kayseri üzerine yürüdügünü haber alinca onu karsilamak üzere sehirden çikti. Iki taraf arasinda Yalnizgöz mevkiinde yapilan savasi Mehmed Bey ve taraftarlari kazandi. Bu zaferden sonra Mehmed Bey ve Hoca Ali Sah Kayseri'ye girdiler (1355). Böylece Mehmed Bey, ikinci kez Eretna Beyligi tahtina çikmis oldu. Savasi kaybeden Cafer Bey ise Misir'a kaçti.

d- Giyaseddin Mehmed (Ikinci Defa, 1355-1365)

Eretna Beyligi tahtina ikinci kez çikan Mehmed Bey, devlet isleri ile fazla ilgilenmeyerek bütün isleri vezir Hoca Ali Sah'a birakti. Ancak onun bu ilgisiz davranisi, kendisine yardim etmis olan veziri Hoca Ali Sah ile arasinin açilmasina sebep oldu. Aslinda vezir Ali Sah, devlet yönetiminde eskisi gibi söz sahibi olmak istiyordu. Nitekim O, Mehmed Bey'e karsi isyan ederek Kayseri sehri üzerine yürüdü (1364). Iki taraf arasinda Cuma mescidi denilen yerde yapilan ilk savasi Mehmed Bey kaybetti. Bunun üzerine Misir hükümdari Melik Esref'den yardim isteyen Mehmed Bey, Memlûklular'dan aldigi kuvvetlerle Hoca Ali Sah üzerine yürüdü. Malva ovasinda yapilan ikinci karsilasmada Mehmed Bey, asî Hoca Ali Sah'i agir bir yenilgiye ugratti.

Mehmed Bey, Hoca Ali Sah isyanindan kurtulduktan sonra devlet idaresini tek basina eline aldi. Ancak bu sefer, rahat yasamaya alismis olan emirler ona karsi çikmaya basladilar. Nitekim hükümdara karsi gizlice bir ittifak kurmus olan emirler, onun Memlûklular ve Mogollar ile mücadele ettigi bir sirada harekete geçtiler. Kayseri kadisi Burhaneddin Ahmed, Amasya emiri Haci Sadgeldi ve Sivas hakimi Haci Ibrahim'in öncülük ettigi bu isyancilar Mehmed Bey Sivas'ta bulundugu bir sirada onu öldürdüler(1365). Genç yasta öldürülen Mehmed Bey'in naasi Kayseri'ye götürülerek babasi Eretna'nin kabri yaninda defnedildi.

e- Alaaddin Ali (1365-1380)

Mehmed Bey'in öldürülmesinden sonra yerine, küçük yasta olan oglu Alaaddin Ali Bey tahta çikarildi. Bu sirada Orta Anadolu'da fitne ve karisikliklar had safhaya ulasmisti. Bu sebeple Orta Anadolu'da yasayan halkin bir çogu Ayintab'a ve Bati Anadolu'ya göç etmeye baslamislardi. Eretna Beyligi'ne tâbi sehirlerin valileri de ismen Alaaddin Ali Bey'e bagli olmakla birlikte tamamiyle bagimsiz hareket ediyorlardi. Sivas hakimi Haci Ibrahim, Amasya emiri Haci Sadgeldi, Tokat hakimi Seyh Necib ve Kayseri emiri Seyh Cüneyd'in bu bagimsiz davranislarini firsat bilen Karamanoglu Alaaddin Ali Bey de Eretnalilar'a ait Nigde ve Aksaray'i ele geçirdi.

Ali Bey, ülkesindeki bütün bu iç karisikliklara ragmen zevk ve eglence ile mesgul olmaktaydi. Zayif iradeli ve kabiliyetsiz bir insan olan Ali Bey, önemli devlet islerini Mogollar'in eline verdi. Onun bu davranisi, emirlerinin kendisini dinlememelerine sebep oldu. Içteki bu durumu firsat bilen Karamanoglu Ali Bey, süratle Kayseri üzerine yürüyerek bu sehri de ele geçirdi. Eretna Beyi Ali Bey Sivas'a kaçmak zorunda kaldi.

Böylece Eretna Beyligi'nin merkezi olan Kayseri sehri bir süre Karamanogullari'nin elin geçti ise de, onlarin sehir halkina iyi davranmamalari yüzünden ahali Karamanogullari'ndan nefret etmeye basladi. Bu durumu firsat bilen Eretna emirlerinden Kadi Burhaneddin Ahmed, Karamanlilarin Kayseri'de yaptiklari tahribat ve mezâlime son vererek sehri geri aldi. Ancak, Kadi Burhaneddin'in burada bagimsiz bir emirlik kurmak istedigini ögrenen Alaaddin Ali Bey, onu yakalatarak hapse attirdi. Fakat Kadi Burhaneddin taraftari olan Sivas emiri Haci Ibrahim, Mogollarin da destegiyle Sultan Alaaddin Ali Bey'i tutuklayarak Kadi Burhaneddin'in hapisten çikmasini sagladi.

Alaaddin Ali Bey, bir süre hapiste kaldiktan sonra Mogollar'in kendisine taraftar olan Barambay kolu kuvvetlerinin yardimiyla kurtuldu. Daha sonra Sivas'da Haci Mukbil'in isyani ile karsilasan Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in yardimiyla bu isyani da bastirdi. Böylece devletin idaresini saglam bir sekilde eline alan Alaaddin Ali Bey, Haci Mukbil olayinda büyük yardimini gördügü Kadi Burhaneddin'i vezirlik makamina getirdi (Mayis 1378).

Ali Bey, bu tarihten sonra veziri Kadi Burhaneddin ile uyum içerisinde ülkesini idare etmeye basladi. Ancak bu sirada, Eretna'nin en eski ve nüfuzlu ümerâsindan olan Haci Sadgeldi, Amasya'da bagimsiz hareket etmeye baslayinca Ali Bey, bir miktar kuvvet ile onun üzerine yürüdü. Haci Sadgeldi, Ali Bey'in ordusuyla gelerek Amasya yakinlarinda karargâhini kurmasi üzerine ona haber göndererek itaatini arzetmek istedigini bildirdi. Onun bu istegi üzerine Sultan Alaaddin Ali Bey, Seydi Hüsam ismindeki bir emirini kaleye gönderdi. Ancak Haci Sadgeldi, sözünde durmayarak Seydi Hüsam'i hapsetti. Bunun üzerine Sultan Ali Bey ile veziri Kadi Burhaneddin Amasya sehrini muhasaraya basladilar. Kusatmanin siddetlenmesi üzerine Haci Sadgeldi, Ali Bey ve vezirlere ricacilar göndererek özür diledi. Ayrica hapse attigi Seydi Hüsam'i da serbest birakti. Bunun üzerine Alaaddin Ali Bey ve Kadi Burhaneddin Kayseri'ye döndüler.

Alaaddin Ali Bey daha sonra Nigde ve Aksaray sehirlerine hakim olmak üzere birer sefer düzenlediyse de bir netice alamadan geri döndü. 1379 yilinda ise Taceddinoglu'nun hüküm sürdügü Niksar üzerine bir sefer yapti. Ancak Eretna ordulari burada da basarili olamadilar.

Eretna emiri Alaaddin Ali Bey, Niksar seferinden sonra Erzincan'da istiklâlini ilân etmis olan Eretna'nin kardesi-oglu Mutahharten üzerine yürüdü. Ancak onu bu sefere tesvik den Sarkî-Karahisar hakimi Kiliç Arslan, muhalefte baslayinca önce onunla bir anlasma yapildi. Bu anlasmaya göre, eger Erzincan alinirsa idaresi Kiliç Arslan'a verilecekti. Bu antlasmadan sonra müttefik ordu Erzincan'a bir saldirida bulundu ise de, Mutahharten'in gayreti ile geri püskürtüldüler.

Eretnalilar'in bu baskisi karsisinda Mutahharten, Dulkadiroglu Ibrahim ile Akkoyunlu Kutlu Bey'e haber göndererek yardim etmelerini istedi. Kalabalik bir kuvvetle Mutahharten'in yardimina gelen Akkoyunlular'in karsisina Kayseri valisi Cüneyd Bey çikti ise de yenilerek esir alindi. Bu sirada tekrar harekete geçen Erzincanlilar Eretna kuvvetlerine agir kayiplar verdirdiler. Alaaddin Ali Bey ile veziri Kadi Burhaneddin, uzun süren bu Erzincan seferinden bir netice alamayinca Sivas'a dönmek zorunda kaldilar.

Alaaddin Ali Bey, son olarak Amasya üzerine bir sefer daha düzenledi ise de, bu sirada o civarda salgin halde bulunan taun (veba) hastaligina yakalandi ve kurtarilamayarak 1380 yilinda Kazova'da vefat etti. Naasi, Kayseri'ye getirilerek babasi ve dedesinin gömülü oldugu Kösk Medresesi içine defnedildi.

f- II. Mehmed (1380-1381)

Alaaddin Ali Bey'in ölümü üzerine, o sirada yedi yasinda olan oglu Mehmed Eretna Beyligi'nin basina geçti. II. Mehmed'in devlet islerini yürütecek yasta olmamasi dolayisi ile ona bir nâib tayin edilmesi gerekiyordu. Bu görevi yerine getirmek için ilk önce Amasya emiri Haci Sadgeldi talip oldu. Ancak Eretna Beyligi'nin ileri gelen emîrleri ve Sivas halki Haci Sadgeldi'nin nâibligini istemediler. Onlar Dogu Karahisar Beyi Kiliç Arslan'i davet ettiler. Bunun üzerine, Selçuklu soyundan olan Kiliç Arslan Sivas'a gelerek, vezir Kadi Burhaneddin'in de destegi ile II. Mehmed Bey'e nâip tayin edildi.

Kiliç Arslan, devlet islerini eline aldiktan sonra ilk is olarak Amasya'yi Sadgeldi'nin elinden almaya karar verdi. Ancak vezir Kadi Burhaneddin, Kiliç Arslan'a Sadgeldi ile sulh yapilmasini teklif etti. Onun bu teklifini dinlemeyen nâip Kiliç Arslan, Haci Sadgeldi'ye kesin bir darbe vurmak amaciyla Amasya sehrini muhasaraya basladi. Sehrin muhasara yoluyla alinamayacagini anlayinca Emir Yusuf'u baris yapmak üzere kaleye gönderdi ise de bir netice elde edemedi. Iki taraf arasinda anlasma saglanamayinca sehir disinda savas basladi. Ancak Kiliç Arslan Haci Sadgeldi karsisinda yenilgiye ugrayarak Sivas'a döndü. Kiliç Arslan, bu yenilgiye Kadi Burhaneddin'in sebeb oldugunu ileri sürerek, ona karsi cephe almaya basladi. Nitekim Kadi Burhaneddin karsisinda durumunu ve mevkiini kuvvetlendirmek için genç hükümdarin annesi ve Alaaddin Ali Bey'in dul kalan esi ile evlendi. Bunun yaninda Kadi Burhaneddin'i merkezden uzaklastirmak için Sarkî Karahisar'a göndermek istedi. Öte yandan Kadi Burhaneddin de, Kiliç Arslan'a karsi cephe almisti. Nihayet Kadi Burhaneddin, Kiliç Arslan sehir disinda bir gezinti yaptigi sirada onu öldürerek genç hükümdara kendisi nâip oldu (1381).

Kadi Burhaneddin, Sultan II. Mehmed'e nâip olduktan sonra ilk is olarak Kiliç Arslan taraftarlarini görevden uzaklastirdi. Sehir halki, Kadi Burhaneddin'in is basina geçmesine sevindi. Sultan II. Mehmed, çok küçük oldugu için, Kadi Burhaneddin adetâ bir hükümdar gibi hareket ediyordu. Ancak onun her geçen gün daha da güçlenmesinden çekinen Amasya emiri Haci Sadgeldi ile Erzincan hakimi Mutahharten birlikte hareket etmek üzere anlastilar. Bu emirlerden bilhassa Haci Sadgeldi, kendisini Eretna beyliginin bir numarali vârisi olarak görmekteydi. Ancak Kadi Burhaneddin, Haci Sadgeldi ile Mutahharten'in birlesmelerine firsat vermemek için süratle Amasya üzerine yürüdü. Amasya yakinlarinda cereyan eden meydan savasinda Haci Sadgeldi yakalanarak öldürüldü. Kadi Burhaneddin Haci Sadgeldi'nin kesik basini önce Sivas'a, daha sonra da Erzincan'a göndererek kendisine cephe alanlari tehdit etti. Daha sonra da ulemâ ve ümerâsinin destegini alarak kendisine saltanat yolunu açmak için harekete geçti. Nitekim kisa bir süre sonra Eretna Beyligi'nin son hükümdari olan çocuk yastaki II. Mehmed'i ortadan kaldirarak kendi hükümdarligini ilân etti (1381). Böylece Orta Anadolu'da yarim yüzyil kadar hüküm sürmüs olan Eretna Beyligi tarihe karismis oldu.

Mogollar'in Anadolu valisi Timurtas'in bir emiri olarak Anadolu'ya gelen Eretna'nin kurdugu bu devlet ancak, kurucusu Alaaddin Eretna zamaninda varlik gösterebilmistir. Eretna'nin ölümünden sonra ise basa geçen genç hükümdarlara nâiblik eden vezirlerin yönetimi altinda bulunan bu beylik yarim yüzyil kadar yasamis ve son vezir Kadi Burhaneddin tarafindan ortadan kaldirilmistir.

IMAR FAALIYETLERI

Eretnalilar'in Anadolu'da hakim olduklari bölgelerde yaptirmis olduklari dinî ve sosyal müessesler yok denecek kadar azdir. Bu devirde yapilan eserlerden en önemlisi, beyligin kurucusu Alaaddin Eretna tarafindan Kayseri'de yaptirilmis olan külliyedir. Bu külliye türbe, hangâh, han ve medreseden meydana gelmektedir. Alaaddin Eretna bu külliyeden baska Kirsehir'de Asik Pasa Türbesi (1322), Nigde'de Sungur Bey Camii (1335), Sivas'da oglu Seyh Hasan adina yaptirdigi Güdük Minare Künbeti (1347), Hafik'de bir kervansaray, Tokat'da bir zaviye ile Kayseri'de Emir-zâde Mehmed Türbesi'ni yaptirmistir.

Eretnaogullari'ndan Giyaseddin Mehmed Bey zamaninda da Bor'da bir mevlevîhane, Amasya'da Büyük Bey Sarayi insa edilmistir. Alaaddin Ali Bey ise Sivas'da bir zaviye ile Zile'de bir misafirhane yaptirmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
ESREFOGULLARI BEYLIGI

Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde, yani XIII. yüzyilin ikinci yarisinda eski Psidia topraklari üzerindeki Beysehir ve Seydisehir taraflarinda kurulmus bir Türkmen beyligidir.

Beyligin kurucusu Selçuklular'in uç beylerinden olan Seyfeddin Süleyman Bey'dir. Beyligin merkezi ilk önce Gorgorum olup, daha sonra bu beyligin daimî merkezi, Seyfeddin Süleyman Bey tarafindan tesis edilen ve bu beyin adina izafeten Süleyman sehri de denilen Beysehri olmustur.

Seyfeddin Süleyman

Esrefoglu Süleyman Bey, Türkiye Selçuklu Sultani III. Giyaseddin Keyhüsrev devrinde (1264-1283) Selçuklu hizmetinde uç beyi olarak bulunuyordu. Bu dönemde Selçuklu Devleti içindeki taht kavgalari devletin hayatiyetini tehlikeye düsürecek bir hal almisti. Nitekim Giyaseddin Keyhüsrev Mogollar tarafindan öldürülüp yerine II. Giyaseddin Mesud geçirilmisti (1284). Giyaseddin Mesud Konya'da Esrefoglu ve Karamanoglu kuvvetlerinden çekindigi için devlet merkezini Kayseri'ye tasimak zorunda kaldi. Bu sirada, öldürülen hükümdarin annesi Giyaseddin Mesud'un hükümdarligina itiraz ederek devletin iki torunu ile Mesud arasinda paylasilmasini istedi. Bu maksatla da Karamanogullari ile Esrefogullari'ndan yardim isteyerek onlari Konya'ya çagirdi. Yapilan antlasmaya göre ordu baskanligi Karamanoglu'na, saltanat naipligi ise Esrefoglu Halil Bey'e verildi. Esrefogullari'nin destegi ile 15 Mayis 1285 tarihinde sehzâdeler tahta çikarildi ise de kisa bir süre sonra Sultan Mesud Has Balaban komutasinda kuvvetli bir orduyu isyanci güçler üzerine gönderdi. Has Balaban'a karsi koyamayacaklarini anlayan Esrefogullari merkezleri Gorgorum'a çekildiler. Burada Sultan Mesud'a karsi cephe alan Süleyman Bey Ilgin üzerine basarili bir akin yaparak bu bölgeyi yagmaladi (1288). Balaban oglunu bozguna ugratip öldürdügü askerlerin baslarini Konya'ya gönderdi.

Bununla beraber Sultan Mesud'un mukabil taaruzundan çekinen Süleyman Bey, II. Giyaseddin Mesud ile anlasmak üzere bizzat Konya'ya gelerek itaatini arzetti. Süleyman Bey bu tarihten sonra kendi ismine izafe olunan Beysehri kalesini yaptirdi.

Esref-oglu Süleyman Bey'in Selçuklu Sultani Mesud'a tabi olarak hakimiyet sürdürdügü bu sirada Sultan Mesud'un kardesi Rükneddin Kiliç Arslan saltanat iddiasiyla Kirim'dan Anadolu'ya geçerek saltanat iddiasinda bulununca Sultan Mesud, Esref-oglu Süleyman Bey'den yardim istedi. Selçuklu kuvvetleriyle birlikte hareket eden Esrefogullari Kiliç Arslan'i yakalayarak Viransehir kalesine hapsettiler. Ancak Karamanogullari'ndan gelen baski üzerine onu serbest biraktilar. Bu sebeple Sultan II. Mesud'la Esrefogullari'nin arasi tekrar açildi. Sultan Esrefogullari üzerine yürüyerek onlari itaat altina aldi (1290). Esrefogullari da buna karsilik olarak Selçuklu ordusunun kuzeydeki Türkmenlerle ugrastigi bir sirada Gevele kalesine kadar ilerleyerek bu bölgeyi yagmaladilar (1291).

Süleyman Bey 27 Aralik 1302'de vefat etmis olup Beysehir'de yaptirmis oldugu türbesine defnedildi. Esrefogullari onun zamaninda Beysehir'den baska Seydisehir ve Ilgin havalisine de hakim olmustu.

Mübarizüddin Mehmed (1302-1320)

Süleyman Beyin Mehmed ve Esref adlarinda iki oglu vardi. Ölümünden sonra yerine büyük oglu Mübarizüddin Mehmed Bey geçti. Mehmed Bey, babasinin kenidisine biraktigi ülkeyi genisletmeye çalisti ve bunda da basarili oldu. Kuzeye dogru ilerleyerek Aksehir ve Bolvadin'i ele geçirdi. Türkmen beyliklerinin Mogollar'a karsi isyanlarini önlemek ve Anadolu'da tam anlamiyla düzeni saglamak için gönderilen Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban'a boyun egenler arasinda Mehmed Bey de bulunuyordu (1314). Mübarizüddin Mehmed Bey'in 1320 yilindan sonra vefat ettigi anlasilmaktadir.

II. Süleyman (1320-1326)

Mehmed Bey'in ölümünden sonra yerine oglu Süleyman Bey geçti. Bu sirada Ilhanli valisi Timurtas'in Anadolu beylikleri üzerindeki siddet ve te'dip hareketi devam ediyordu. Timurtas, Beysehir'i ele geçirdikten sonra Süleyman Bey'i yakaladi, iskence ettirdi ve Beysehir gölüne attirmak suretiyle öldürttü (1326). Süleyman Bey'in öldürülmesi ile Esrefogullari Beyligi sona ermis ve daha sonra bu beyligin topraklari Hamid ve Karamanogullari tarafindan taksim olunmustur.

Esrefogullari Beyligi'nin ömrünün çok kisa olmasina ragmen bu dönemde özellikle mimarî alanda çok güzel eserler yapilmistir. Bunlarin ilki, beyligin kurucusu Esrefoglu Seyfeddin Süleyman Bey'in yaptirmis oldugu Beysehir Kalesi'dir. Seyfeddin Süleyman Bey, Beysehir'de 1297 yilinda bir camii yaptirmis olup, bu camii Türk mimari eserleri arasinda önemli bir yer tutmaktadir. Bilhassa mihrabi çok güzel olan bu cami Selçuklu mimarisinin bir devami seklindedir.

Tarihçi Sehabeddin el-Ömerî'nin kaydina göre Esrefogullari altmisbes sehir ve yüzellibes köye sahipti. Yine Esrefogullari'nin yetmisbin süvari kuvveti oldugu anlasilmaktadir. Esrefogullari'ndan Mübarizüddin Mehmed Bey ile II. Süleyman Bey'in gümüs sikkelerine rastlanmistir.

Ayrica Mübarizüddin Mehmed Bey adina, dönemin ünlü bilginlerinden Semseddin Mehmed Tüsterî tarafindan el-Fusûl-i Esrefiyye adli felsefî bir eser de yazilmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
GERMIYANOGULLARI BEYLIGI

SIYASI TARIH

a- Mensei:

Germiyanogullari, Anadolu Selçuklulari'nin son döneminde Kütahya ve çevresinde hüküm sürmüs bir Türk beyligidir. Germiyan bir türk asiretinin adi olup, ilk defa XIII. yüzyilin baslarinda Selçuklu Devleti'nin hizmetinde Malatya'da faaliyet göstermislerdir. Germiyan asireti, Harizm hükümdari Celaleddin Harzemsah Mengüberti ile Anadolu taraflarina gelmis ve Selçuklular'in hizmetine girmislerdir. Malatya'da bulunduklari siralarda asiretin reisi Ali Siroglu Muzafferüddin idi. Selçuklu sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda (1236-1246) vuku bulan Baba Ishak tarafindan yönlendirilen Babailer isyaninin (1239) bastirilmasinda görevlendirilmisse de basaramayarak ilk defa maglup olmustur. Onun oglu Kerimüddin Ali Sir, Selçuklu sehzadeleri arasindaki taht mücadelesinde II. Izzeddin Keykavus taraftari oldugu için, IV. Kiliç Arslan zamaninda Vezir Pervane Muineddin Süleyman tarafindan diger muhaliflerle birlikte öldürülmüstür (1264).

b- Kütahya ve Civarina Yerlsmeleri:

Germiyanogulari'nin kesin olarak hangi tarihte Kütahya ve civarina yerlestikleri bilinmemektedir. Ancak Baba Ishak isyaninin bastirilmasindan sonra (1241), II. Giyaseddin Keyhüsrev tarafindan bölgeye yerlestirildikleri ileri sürülmektedir. Ayrica, Selçuklu Sehzadesi oldugu iddiasiyla Karamanoglu Mehmed Bey'in ortaya çikardigi Cimri (Giyaseddin Siyavus)'nin yakalanmasi hadisesinde (1277) rol aldiklarina göre bu tarihte Kütahya, Afyon ve Denizli taraflarinda yerlesmis olmalidirlar.

Baba Ishak isyani sirasinda Malatya'da olan Germiyanlilarin Cimri hadisesi esnasinda Bati Anadolu'da bulunmalari, muhtemelen Mogol istilasi sebebi ile bu bölgeye göç ettiklerine delâlet etmektedir.

c- Germiyanogullari Beyligi'nin Kurulusu:

Cimri olayi sirasinda (1277) Bati Anadolu'da bulunan ve Anadolu Selçuklulari'nin hizmetinde hareket eden Germiyanlilara bu hizmetleri karsiliginda Kütahya ve civari ikta, yani timar olarak verilmis olmalidir. Bu hadise sirasinda Sahipata ogullari emrinde oldugu görülen Germiyanlilar, bu tarihten itibaren güçlü bir beylik haline gelmeye basladilar. Nitekim Bati Anadolu'daki Aydin, Mentese, Saruhan, Denizli beyleri ilk zamanlarinda Germiyanogullari'na tâbi idiler.

Mogollar'in Anadolu'yu isgali ve Selçuklu Devleti üzerinde hakimiyet kurmalarindan sonra XIII. yüzyilin sonlari ile XIV. yüzyilin baslarinda uçlardaki beyler bagimsizliklarini almaya basladilar. Germiyanlilar da Selçuklu-Mogol idaresine karsi çikarak 1283'ten itibaren bir beylik olarak teskilatlanarak II. Mesud'a karsi mücadeleye giristiler. 1286-1291 yillari arasinda meydana elen bu olaylarda bazan Germiyanlilar, bazan da Selçuklu sultani II. Mesud galip geldiler. Bu tarihlerde Germiyan kuvvetlerinin basinda Hüsameddin I. Alisir bulunuyordu. XIII. asrin sonlarinda ise beyligin basinda Hüsameddin Bey'in kardesi Yakup Bey bulunuyordu ve bu sirada Germiyanlilar, Selçuklular'a tabi olarak iyi iliskiler içinde idiler.

I. Yakub Bey:

Germiyanogullari Beyligi'nin kurucusu Yakub bin Alisir olup, onun zamaninda en parlak devrini yasamistir. Yakub Bey, Anadolu Seyçuklu Devleti hizmetinde emir-i kebir sifatini tasiyacak derecede önemli vazifelerde bulunmustur. Yakub Bey bu dönemde nüfus sahasini Kirsehir'e kadar uzatti. III. Alaaddin Keykubad'in saltanattan çekilmesinden sonra Selçuklu tahtina ikinci defa geçen II. Giyaseddin Mesud'a tabi olmayan Yakub Bey, Ilhanli Devleti'nin hakimiytini taniyarak senelik vergi vermeye basladi. Bu dönemde Karamanoglu Beyligi'nden sonra Anadolu'da en önemli beylik Germiyan Beyligi idi. Yakub Bey yaklasik 1305'de kumandani Aydinoglu Mehmed Bey'i, Bati Anadolu'daki sinirlarini genisletmek maksadiyla görevlendirdi. Aydinoglu Mehmed Bey Birgi merkez olmak üzere Izmir ve civarinin fethine tesebbüs etmis ve daha sonralari bölgede kendi beyligini kurmustur. Yakub Bey zamaninda Bizanslilar'la karsilikli savaslar yapilmistir. Nitekim Yakub Bey 1305'de Menderes nehri kenarindaki Tripolis sehrini ve Angir (Kiliseköy)'i zaptetmis ve otuzbin kisilik bir kuvvetle Philadelphia (Alasehir)'yi kusatmistir. Ancak Bizans'in istegi üzerine yardima gelen Katalanlarin saldirisi karsisinda geri çekilmek zorunda kalmistir. Katalanlarin bölgeyi terketmesinden sonra Yakub Bey, yeniden Philadelphia (Alasehir) üzerine giderek vergiye bagladi (1314).

Ilhanli hükümdari Olcaytu'nun Anadolu'daki beylikleri itaat altina almak için gönderdigi (1314) Emir Çoban'in davetine gelerek itaatlerini bildiren beyler arasinda Germiyanli Alisirogullari ve Germiyanogullari'na tabi beyler de vardi. Daha sonra Emir Çoban oglu Demirtas, Anadolu'ya geldiginde (1325) Esref ve Hamidogullari Beyliklerini ortadan kaldirmis, digerlerini zaptetmek için Egridir'de hazirlik yaparken maiyyetindeki beylerden Eretna'yi da Karahisar-i sahip taraflarina göndermisti. Yakub Bey'in damadi olan Karahisar Bey'i kayinpederinin yanina Kütahya'ya siginmistir. Yakub Bey ile Eretna Bey arasinda bir savas çikmak üzere iken Demirtas'tan gelen emir üzerine Eretna Bey Sivas'a çekilmislerdir (1327). Yakub Bey'in 1340'larda vefat ettigi tahmin edilmektedir. el-Ömerî, Yakub Bey devrinde Germiyan Beyliginin talimli düzenli ordusu oldugunu kaydetmektedir.

Mehmet Bey (1340-1361)

Yakub Bey'den sonra Germiyanogullari Beyligi'nin basina oglu Mehmet Bey geçmistir. Mehmed Bey, mücadeleci ve savasçi anlamina gelen Çahsedan veya Çagsadan lakabiyla aniliyordu. O'nun zamaninda,daha önce Katalanlar tarafindan isgal edilen Küldi (Kula) kasabasi rumlardan, Angir (Simav) kasabasi Bizans Imparatorlugu'ndan geri alinmistir. Mehmed Bey hakkinda bilinenler çok azdir. Germiyanogullari Beyligi Yakub Bey'den sonra eski üstünlügünü kaybetmis, hatta Mehmed Bey devrinde Aydinogullari bagimsiz hale gelmislerdir. Mehmed Bey 1361'de vefat etmistir.

Süleyman Sah (1361-1387)

Sah Çelebi olarak da anilan Süleyman Sah, babasi Mehmed Bey'in vefati üzerine Germiyan hükümdari olmustur. O'nun hükümdarliginin ilk yillari olaysiz geçmistir. Karamanogullari Alaaddin Bey ile Hamidoglu Ilyas Bey arasindaki mücadelelerde Ilyas Bey'in tarafini tutmustur. Karamanoglu'nun saldirisina ugrayan Ilyas Bey kendisine sigininca ona yardim etmis ve topraklarini geri almasini saglamistir. Bu durum Süleyman Sah ile Karamanoglu Alaaddin Bey'in arasini açmistir.

Bu dönmde Germiyan beyligi iki önemli Anadolu beyligi arasinda sikismistir. Süleyman Sah, kuzeyde devamli topraklarini genisleten Osmanlilar'dan ve güneydoguda Karamanlilar'dan gelecek saldirilara karsi topraklarini koruyabilmek için bazi imkanlar aramistir. Bu maksatla kizi Devlet Hatun'u I. Murad'in oglu Yildirim Bayezid ile evlendirmis ve kizinin çeyizi olmak üzere Kütahya, Tavsanli, Simav ve Egrigöz dolaylarini Osmanlilar'a birakmistir. Böylece büyük fedakârliklarla dostluk iliskisi kurmaya çalisan Süleyman Sah, kendisi Kula'ya çekilmistir (1381). Yildirim Bayezid ise Kütahya valiligine getirilmistir.

Ayni dönemde Karamanoglu Alaaddin Bey de Osmanlilar'la akrabalik kurmak istemis ve I. Murad'in kizi Melek Hatun ile evlenmistir. Ancak bu evlilik Germiyanoglu Süleyman Sah'i tedirgin etmistir.

Süleyman Sah 1387'de Kula'da vefat etmis ve orada yaptirdigi Gürhane Medresesi'ne defnedilmis ve yerine oglu II. Yakub Bey Germiyan beyi olmustur.

II. Yakub Bey

Babasi Süleyman Sah zamaninda Usak ve Suhud bölgesinde vali bulunan Yakub Bey onun ölümü üzerine (1387) Germiyan beyi olmustur.

Osmanli padisahi I. Murad'in Kosova Savasi'na diger bazi beylikler gibi yardimci kuvvet gönderen II. Yakub Bey, I. Murad'in savas meydaninda sehit düsmesi üzerine Osmanli nüfusundan kurtulmak istedi. Karamanogullari basta olmak üzere bazi topraklari Osmanlilar tarafindan alinan Hamid, Saruhan ve Mentese beyliklerinin olusturdugu ittifaki destekledi. Ayrica bu durumdan istifade ederek babasi tarafindan kizkardesinin çeyizi olarak verilen yerlerden geri aldi ve Kütahya'yi ele geçirdi.

Bu durum karsisinda Yildirim Bayezid, Rumeli'de sulh ve sükunu sagladigi gibi Sirplarla da anlasma yapti. Daha sonra hemen Anadolu'ya geçen Bayezid, kisa zamanda kendi aleyhine gerçeklestirilen ittifaki dagitti. Saruhan, Aydin ve Mentese beyliklerini isgal ettikten sonra Kütahya'ya yöneldi. II. Yakub Bey bu durumdan endiseye düstügü için Yildirim Bayezid'i pekçok hediyelerle karsiladi. Ancak Osmanli Padisahi, kayinbiraderine güvenmedigi için yakalatmis, veziri Hisar Bey ile birlikte Rumeli'de Ipsala kalesine hapsetti.

Böylece bütün Germiyanogullari'na ait topraklar Osmanli ülkesine katilmis oldu (1390).

Yakub Bey 1399'a kadar Ipsala'da kaldi ve sonunda bir firsatini bularak kaçti ve deniz yoluyla Sam'a gitti. O sirada Sam'a gelmis olan Timur'a siginan Yakub Bey, maiyyetinde olanlarla birlikte Ankara Savasi'na katildi (1402). Yildirim Bayezid'in Timur'a maglub olmasiyla Osmanli Devleti'nin parçalanmasi üzerine diger beylikler gibi Germiyan Beyligi de yeniden teskil edildi ve idaresi II. Yakub Bey'e verildi. Böylece Yakub Bey oniki yillik bir aradan sonra yeniden beyliginin basina geçmis oldu. Timur, Ankara Savasi'ndan sonra Kütahya'ya gelmis ve bir ay kadar burada ikamet etmistir.

Yildirim Bayezid'in ölümünden sonra onun sehzadeleri arasinda ortaya çikan karisikliklar sirasinda önce Karamanoglu ile bir ittifaka giren Yakub Bey, daha sonra Çelebi Mehmed'in tarafina geçti (1410). Ancak bu duruma tepki gösteren Karamanoglu Mehmed Bey, Germiyan ili üzerine giderek Kütahya'yi zaptetti. Bu suretle Yakub Bey, ikinci defa ülkesini terketmek zorunda kaldi. Çelebi Mehmed'in Rumeli'de asayisi sagladiktan sonra Anadolu'ya geçmesi üzerine Bursa'ya kadar ilerlemis olan Karamanoglu derhal geri çekilmis, hatta Germiyan topraklarini da terketmistir. Osmanli padisahi Çelebi Mehmed Karamanoglu üzerine yürürken Yakub Bey de yardimci olmaya çalismis, zahire ve levazim tedarik ederek harekati kolaylastirmistir. Böylece Yakub Bey ikinci defa ülkesine sahip olmus ve Osmanli hakimiyetini tanimistir (1413).

II. Murad devrinde de Osmanlilar'la iyi geçinmeye çalisan Yakub Bey bir oglunun olmamasi ve yasinin ilerlemesi sebebiyle ülkesini Osmanli padisahina birakmayi düsündü. Bu maksatla yasi ****eni mütecaviz iken Bursa üzerinden Edirne'ye seyahat etti. II. Murad'la görüsmesi sirasinda hüsn-i kabul gördü ve merasimle karsilandi. Germiyan ilini II. Murad'a vasiyet ederek tekrar ülkesine döndü. Yakub Bey, Kütahya'ya dönüsünden bir sene sonra öldü (Ocak 1429) ve kendi imaretinin mescidindeki mihrabin arkasina defnedildi. Yakub Bey, aradaki fasilalarla birlikte 42 yil hükümdarlik yapti.

TESKILÂT VE KÜLTÜR

a- Sosyal ve Ekonomik Hayat

Germiyanogullari Beyligi'nin en güçlü oldugu I. Yakub Bey devrinde sosyal ve ekonomik hayatin da gelismis oldugu anlasilmaktadir. Sehabeddin Ömeri, Germiyan beyinin 700 sehir ve kalesi oldugunu, ordunun tam teçhizatli oldugu, kiymetli esya ve hayvanlara sahip bulundugunu bildirmektedir. Ticarete önem veren ve nakliyesinde Menderes nehrinden yararlanan Germiyanlilar bazi ihraç mallarini bu vasita ile Ayasulug ve Balat yoluyla denizden ihraç ederlerdi. Yine bu devirde Bizans, her yil Germiyan beyine 100.000 dinar ve pekçok kiymetli esyayi hediye olarak gönderiyordu.

Germiyanogullari devrinde "Germiyan kumaslari" olarak meshur dokumalar çok kiymetli idi. Anadolunun her tarafinda taninan ve Bursa pazarlarinda da bulunan Germiyan kumaslari Osmanli sarayina giden hediyelik esyalar arasinda da yer aliyordu. Yine Denizli'de dokunan ve ak kalemli denilen kumastan hil'at yapilirdi. Sariklik bezler de yine bu bölgede dokunuyordu ve I. Murad'in kullandigi sarik burada islenen tülbentten idi.

Germiyanogullari'ndan Osmanlilar'a intikal eden vakfiyelerden anlasildigina göre tesis edilen imaret ve zaviyelerde yolcu ve fakirlere en iyi sekilde hizmet ediliyordu.

O dönemde halk yerlesik ve konar-göçer olmak üzere iki kisimdi. Köy ve kasabalarda yasayanlar zirai ekonomiye sahip olduklari halde, sehirdekiler ticaret yapiyorlardi. Konar-göçerler ise hayvan besiciligi ile mesguldüler.

Germiyan hükümdari Süleyman Sah ve II. Yakub Bey adina bastirilmis gümüs sikkeler bulunmaktadir. Ayrica Yakub Bey, Timur'un himayesinde iken onun adina, Osmanli himayesinde iken II. Murad adina da para bastirmistir.

b- Ordu

Diger Anadolu Beylikleri'nde oldugu gibi Germiyanogullari'nda da askerî kuvvet timarli sipahi idi. Ayrica beylerin iktalarina göre silahli kuvvet beslemeleri gerekiyordu. Ordu kumandanina subasi deniliyordu. Germiyanogullari'na tabi beyliklerle birlikte 200.000 atli ve yayadan ibaretti. Beyligin kendi ordusu ise 40.000 idi. Germiyanogullari beyligi ordusunda kargi kullanan ve ok atan birlikler bulunmakta, savas haricinde ordu zaman zaman askerî manevralar yapmaktaydi. Ayrica Germiyanlilar sinirlarinin korunmasi maksadiyla ve savasa karsi tedbir olmak üzere mevziler kazdirip buralara topladiklari kuvvetlerle harp hazirliklari yapiyorlardi.

c- Ilmî ve Kültürel Faaliyetleri

Germiyanogullari devrinde Kütahya ilmî ve edebî faaliyetlerin merkezi idi. Burada, bugün Demirkapi Medresesi olarak bilinen Vacidiye Medresesi ve II. Yakub Bey Medresesi en önemli ilim müesseseleridir. Bir kadi olan Ishak Fakih'in insa ettirdigi medrese de bu devirde faaliyet göstermistir. Bu medreselerde nakli ilimlerin yaninda heyet ve astronomi de okutuluyordu.

Umur b. Sava'nin yaptirdigi Vacidiye Medresesi'ne adini veren Müderris Abdülvacid, uzun yillar hocalik yapmis ve bazi eserler kaleme almistir. Fikih dalinda Serhu'n-nikaye adli eseri telif eden (1403) Abdülvacid, astronomi konusunda Çagmini'nin Mülahhas adli kitabina serh yazmistir.

Germiyanogullari zamaninda yetisen ilim ve fikir adamlarinin varligi bize bu devirde beylik merkezinin ne derece canli bir kültür hayatina sahip olduguna delalet etmektedir. Germiyan beylerinin ilim ve fikir adamlarini korumalari ve onlara deger vermeleri bu ortamin glismesini saglamistir. Germiyan ilinin Osmanlilar'a geçmesiyle bu dönemde yetisen ilim ve fikir adamlari, edebiyatçi ve sairler de Osmanli idaresinde hayatlarini sürdürmüsler ve eserler vermeye devam etmislerdir.

Edebî sahada ise Seyhoglu Mustafa, Ahmedî, Seyhî, Ahmed-i Dâî gibi sairler yetisti.

Seyhoglu Mustafa, Süleyman Sah'in emriyle Farsça Merzübannâme ve Kabusnâme'yi Türkçe'ye tercüme etmistir. Yine Süleyman Sah'in istegi üzerine kaleme aldigi Hursidnâme adli mesneviyi onun ölümü üzerine Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'e takdim etmistir. Siyasetnâme tarzindaki eseri Kenzü'l-Kübera ise Türkçe mensur bir eserdir.

Ahmedî'nin Iskendernâme'si de yine bu dönemde kaleme alinmistir. Ahmed-i Daî ise Yakub Bey'in emriyle rüya tabirine dair Tabirnâme adiyla Farsça'dan bir eser tercüme etmistir.

d- Imar Faaliyetleri

Germiyanogullari devrinde cami, medrese, çesme gibi çesitli mimarî eserler insa edilmistir. Ankara'da Kizilbey Camii (1299), Denizli'de Süleyman Sah'in yaptirdigi Ulu Cami (1368), Kütahya'da Kale-i Bala Camii (1377), Kursunlu Camii (1377), Balikli Camii, Analci Mescid, Vacidiye Medresesi, Usak'ta Kavsit Çesmesi, Kütahya'da Ishak Fakih'e ait çesme mimarî eserlerin en önemlileridir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
HAMIDOGULLARI BEYLIGI

1- Beyligin Kurulusu

Hamidogullari Beyligi Egridir, Bolu, Yalvaç ve daha sonra Antalya taraflarinda Hamid Bey'in torunu Dündar Bey tarafindan kurulmustur. Hamid Bey, Selçuklular'la birlikte Türkistan'dan gelen Türkmen kabilelerinden birinin basbugu olup, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kumandanlarindan idi. Hamid Bey ve oglu Ilyas Bey zamaninda bölge Selçuklu idaresinde bulunuyordu ve uç beyligi statüsü Denizli'den daha ileriye kaymisti. Selçuklularin XIII. asrin sonlarinda tamamen zayiflamasi ve Ilhanilerin nüfuzu altina girmesinden sonra diger bölgelerde oldugu gibi, Isparta, Egridir ve civarinda yasayan Hamid asireti de Dündar Bey'in baskanligi altinda Hamidogullari Beyligini kurdular.

a) Dündar Bey

Feleküddin ünvaniyla da anilan Dündar Bey, beyligin sinirlarini genisleterek Gölhisar, Korkuteli ve daha sonra Antalya'yi aldi. Anadolu'da Selçuklu hakimiyetini ele geçiren Ilhanlilara bagliligini sunan Dündar Bey, Ilhanli hazinesine her yil dört bin dinar vergi veriyordu. Sihabeddin Ömerî'nin kaydettigi bilgiye göre Dündar Bey'in onbes bin atli, onbes bin yaya askeri bulunuyordu ve önemli sehirlerden baska onbes kadar kalesi vardi. Dündar Bey birçok eserlerle imar ettigi Egridir'e kendi künyesine nisbetle Felekabad adini verdi. Birligi saglamak üzere Anadolu'ya gelen Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban'a bagliliklarini sunan Anadolu Beyleri arasinda Dündar Bey de bulunuyordu (1314). Ayrica Dündar Bey, ayni senede Ilhanli hükümdari Olcaytu (Muhammed Hüdabende) adina Felakabad'da para bastirdi. Ilhanli hükümdari Olcaytu'nun ölümü üzerine Anadolu'da çikan karisikliklar sirasinda bunu firsat bilen Dündar Bey, bagimsizligini ilân edrek sultan ünvanini aldi. Muhtemelen bu sirada Antalya zaptedildi ve idaresi Dündar Bey'in oglu Yunus Bey'e verildi. Anadolu Beyliklerinin bagimsiz hareket etmeye baslamalari üzerine Ilhanlilarin Anadolu valisi Demirtas harekete geçerek Konya'yi isgal ettikten sonra Beysehri'ni zaptetti ve oradan Dündar Bey'in üzerine yürüdü. Dündar Bey Egridir'den Antalya'ya kaçmissa da yakalanarak öldürüldü. Böylece Hamidogullari Beyligi'nin Isparta ve Egridir kismi Demirtas'in eline geçti (1324).

Demirtas'in Memlûk sultanina siginarak Misir'a kaçmasi üzerine Dündar Bey'in üç oglundan en büyügü olan Hizir Bey Hamideli bölgesinde idareyi ele aldi. Onun zamaninda Esrefogullari'na ait Beysehri, Aksehir ve Seydisehri Hamidogullari Beyligi'nin topraklarina katildi. Hizir Bey 1330'da vefat etmistir.

Necmeddin Ishak ve Hüsameddin Ishak Beyler Dündar Bey'in ogludur. Ilhanlilar'in Anadolu valisi Demirtas'in Misir'a kaçmasi üzerine ortaya çikip ülkesine sahip olmus (1327), Antalya'yi da topraklarina katmisti. Karamanoglu'nun tesviki ile babasinin kanini dava etmek için Misir'a gitmis, Memlûk sultani Melik Nasir Muhammed'in huzurunda mahkeme olmuslardir. Ibn-i Battuta, Ishak Bey'in babasi hayatta iken Misir'da bulundugunu ve hacca gittigini yazmaktadir. Ibn-i Battuta Egridir sultani olarak ziyaret ettigi Ishak Bey hakkinda sunlari söyler: "Mûmâ-ileyh evsâf-i hasene ile mütehallîdir. Cümle-i âdâtindan olarak her gün ikindi namazinda câmie gelür, ba'de edâi's-salât cidâr-i kibleye istinad eyler. Huzûrunda huffâz, ahsabdan ma'mûl yüksek bir mastabaya (sedir) oturarak Sûre-i feth ve sûre-i mülk ve sûre-i Amme'yi öyle güzel ses ile tilavet ederler ki ervâh müteessir olarak kulûb tevazu ve istikâmet bulur ve ebdân lerzedâr ve uyûn eskbâr olur. Ba'dehû Sultan ikametgahina avdet eyler", Ibn-i Battuta Ramazan ayini Egridir'de sultanin yaninda geçirmis ve fakih Muslihiddin ile görüsmüstür.

Ishak Bey'in Egridir'de sultan oldugu sirada kardesi Mehmed Çelebi de Gölhisari'nda sultan idi.

Ishak Bey'in 1344'den önce vuku bulan ölümünden sonra yerine kardesi ve Gölhisar beyi Mehmed Çelebi'nin oglu Muzafferüddin Mustafa Bey geçti. Onun ölümünden sonra da yerine Hüsameddin Ilyas, Bey oldu(1357).

Hüsameddin Ilyas Bey komsu Karamanogullari ile pek geçinememis Karamanoglu Alaaddin Bey'e yenilerek topraklarini kaybetmistir. Bunun üzerine Germiyanoglu Süleymansah'a siginan Ilyas Bey onun yardimiyla topraklarini geri aldiysa da Karamanogullari topraklarina saldirmaktan vazgeçmedigi için hayatinin geri kalan kismini da üzüntü ve endise içinde geçirdi. Ilyas Bey kesin olmamakla beraber 1374'ten önce ölmüs ve yerine oglu Kemaleddin Hüseyin Bey geçmistir.

b) Kemaleddin Hüseyin Bey ve Sonrasi

Hüseyin Bey'in beyligi sirasinda babasinin zamaninda Karamanogullari ile olan anlasmazliklar devam ettiginden Osmanli padisahi I. Murad'dan yardim istedi. I. Murad Karamanogullari'nin topraklarina sinir olan bazi kale ve kasabalarin kendisine satilmasini teklif etti. Hüseyin Bey bu teklifi uygun karsiladi. Bir müddet sonra I. Murad'in Kütahya'yi ziyareti sirasinda bir elçi göndererek kaleleri kendisine satacagini bildirdi ve Beysehir, Seydisehir, Aksehir, Yalvaç, Karaagaç kalelerini ****en bin altun karsiliginda Osmanlilar'a satti. Isparta, Egridir ve diger bazi sehirler kendisinde kaldi (1374).

Kemaleddin Hüseyin Bey, oglu Mustafa Bey kumandasindaki yardimci bir kuvveti Osmanli Devleti'nin I. Kosova Savasi'na katilmak üzere yollamistir. Kemaleddin Hüseyin Bey 1391'de ölümüne kadar topraklarinin idaresini elinde tuttu. Ondan sonra Hamidogullari Beyligi'ne ait yerlerin bir kismi Osmanlilar, diger kismi Karamanlilar tarafindan istilâ olundu. Böylece bölgedeki Hamidogullari Beyligi son bulmus oldu.

c) Hamidogullari'nin Antalya Kolu (Tekeogullari)

Hamidogullari Beyligi'nin kurucusu Dündar Bey, Antalya'yi zaptettigi zaman idaresini kardesi Yunus Bey'e birakmisti. Yunus Bey'den sonra oglu Mehmed Bey, Antalya'da idareyi ele aldi. Mahmud Bey zamaninda Anadolu'daki karisikliklari bastirmaya gelen Ilhanli valisi Demirtas Dündar Bey'i Antalya'ya kadar kovalamisti. Mahmud Bey'in amcasi Dündar Bey'i Demirtas'a teslim etmesi üzerine Dündar Bey öldürüldü. Demirtas'in Memlûk Devleti'ne siginmasindan sonra Mehmed Bey de Misir'a gitti. Mahmud Bey'in yerine Korkuteli emiri olan kardesi Sinaneddin Hizir Bey Antalya emiri oldu (1327). Ibn Battuta Antalya'yi ziyaret ettiginde Hizir Bey'le görüsmüstür. Hizir Bey'den sonra oglu Dadi Bey, ondan sonra da Misir'a giden Mahmud Bey'in oglu Mehmed Bey emir oldular.

"Sultânü's-Sevâhil emîrü'l-kebîr" ünvani tasiyan Mübarizüddin Mehmed Bey, 1361'de Kibris kralinin isgaline ugrayan Antalya'yi 1373'de geri almayi basardi. Teke Bey olarak da bilinen Mehmed Bey döneminde bu beylige Tekeogullari adi verildi. Ondan sonra yerine oglu Osman Bey, bey oldu. Antalya, Yildirim Bayezid zamaninda Osmanli topraklarina katildi (1389-1393). Ankara Savasindan sonra Hamidoglu Osman Bey, Antalya hariç beyligin diger topraklarina sahip oldu. II. Murad'in ilk saltanat yillarinda Karamanoglu Mehmed Bey ile birlikte Antalya'yi zaptetmek istedilerse de Osmanli devletinin Antalya sancakbeyi Hamza Bey önce davranarak birlesmelerini önlemis ve Korkuteli üzerine yaptigi baskin sonunda Osman Bey ölmüstür. Karamanoglu Mehmed Bey de Antalya kalesinden atilan gülle ile yaralanmistir. Böylece Hamidogullari Beyligi'nin Antalya kolu olarak bilinen Tekeogullari da son bulmustur. Antalya'da hükmeden Hamidogullari beyleri "emirü's-sevâhil ve sultânü's-sevahil" gibi devirde söz sahibi olduklarini gösteren ünvanlar kullanmislar ve bunlari kitabelerine de kazdirmislardir.

2- Kültürel ve Sosyal Hayat

Hamidogullari zamaninda yazilmis eserlere pek rastlanmamistir. Müellifi meçhul bir Sûre-i Mülk tefsirinin adina kaleme alindigi Hizir b. Gölbeyi'nin Dündar Bey'in oglu olmasi muhtemeldir. Hamidogullari Beyligi Egridir gölü civarinda kuruldugu için Dündar Bey'in Gölbeyi olarak anilmis olmasi mümkündür.

Hamidogullari Beyligi döneminde yapilmis ilim müesseseleri arasinda Selçuklu hükümdari II. Giyaseddin Keyhüsrev'in Egridir'de han olarak yaptirdigi ve Dündar Bey'in medreseye çevirdigi yapi, yine Burdur'daki Muzafferiye medresesi (1344), Korkuteli'nde Sinanüddin Bey medresesi ve hankahi bulunmaktadir.

Egridir'deki Hizir Bey camii, Suhud kasabasindaki Ibrahim b. Hizir'a ait Kubbeli Mescid (1358), Dündar Bey'in Egridir'de yaptirdigi hamam, devrin özelliklerini tasiyan mimarî eserlerdir.

Hamidogullari adina basildigi bilinen tek para Hüsameddin Ilyas Bey'e ait Felekabâd (Egridir)'de basilan gümüs sikkedir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
INANÇOGULLARI (LADIK/DENIZLI) BEYLIGI

1- Beyligin Kurulusu

XIII. yüzyilin ikinci yarisi ile XIV. yüzyilin ilk yarisinda Ladik (Denizli) ve çevresinde hüküm sürmüs bir Türkmen beyligidir. Germiyan Beyligi'nin yüksek hakimiyetini tanimis olan Denizli beylerine Inançogullari da denilmektedir. Bu beylik hakkindaki ilk arastirmalar beyligin kurucusu olan Inanç Bey'in Germiyanlilardan Ali Bey'in oglu oldugu görüsünde idi. Son zamanlardaki yeni arastirmalarda ise Denizli beyliginin, Mogol istilâsi önünden kaçarak Denizli (Ladik), Honaz ve Dalaman bölgesine gelen Türkmenler tarafindan kuruldugu ileri sürülmektedir.

Ladik (Denizli)'in Türkler tarafindan ilk fethi 1071 Malazgirt savasini takip eden yillarda gerçeklestirilmistir. Bu bölge muhtemelen Anadolu'nun büyük bir kismi ile beraber Kutalmis-oglu Süleyman Sah tarafindan fethedilmistir. Bölge bir müddet Türklerin elinde kaldiktan sonra 1097 yilinda Bizanslilarin eline geçmistir. XII. yüzyil içerisinde zaman zaman Bizanslilarla Türkler arasinda el degistiren Denizli 1206 yilinda tekrar Türklerin eline geçti. XIII. yüzyil boyunca Anadolu Selçuklu Devleti'nin elinde bulunan Denizli (Ladik), bu yüzyilin son yarisinda Honaz ve Karahisar-i Sahib (Afyonkarahisar) ile beraber vezir Sahib Ata Fahreddin Ali'nin ogullarina iktâ olarak verildi.

a- Mehmed (1261-1262)

Beyligin kuruldugu dönemde bölgeye gelen Türkmenlerin basinda uc gazisi sifatlarini tasiyan Mehmed Bey, kardesi Ilyas ve damadi Ali Bey gibi emirler bulunuyordu. Mehmed Bey, Türkiye Selçuklu Sultanligi'na karsi 1261 yilinda ayaklanmis ve neticede Ilhanli sultani Hülâgu'ya bagli olarak Ladik (Denizli) beyligini kurmustur.

Ilhanli Sultani Hülâgu, beyligin kurulusundan bir yil sonra Mehmed Bey'e haber göndererek kendi huzuruna gelip itaatini bildirmesini istedi. Ancak Mehmed Bey bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Hülâgu, Mehmed Bey'in damadi Ali'yi, beyligi vermek vaadiyle kendi tarafina çekmesini bildi. Onun ihanetiyle de Mehmed Bey maglup edilerek yakalandi ve öldürüldü. Yerine Ali bey geçti (1262).

b- Ali (1262-1286)

Mehmed Bey'in öldürülmesinden sonra Ladik (Denizli) beyliginin basina geçen Ali Bey, bir süre Selçuklular'a tabi oldu ise de daha sonra yine Germiyanogullari'nin hakimiyeti altina girdi (1276). Ancak kisa bir süre sonra tekrar Selçuklular'a tabi oldu. Ali Bey, 1277 tarihinde meydana gelen Cimri olayi sirasinda Karamanaogullari'nin isyan ederek Konya'yi ele geçirmeleri ve Cimri'yi Selçuklu tahtina çikarmalari üzerine bu firsattan yararlanarak bagimsizligini kazandi. Fakat çok geçmeden Selçuklu-Mogol ordusu Karamanlilari ve diger Türkmenleri itaat altina almak için Uluborlu ovasina geldigi sirada Denizli ve Honas bölgesinin ileri gelenleri, karsi koymanin imkânsizligini anlayarak Selçuklular'a sadakatlerini bildirdiler. Bu sirada Ladik Beyi olan Ali Bey de yakalanarak Karahisar-i Devle kalesine hapsedildi ve bir süre sonra burada öldü (1286).

Ali Bey'in tevkif edilmesinden sonra Ladik (Denizli) bölgesi Selçuklu Sultani III. Giyaseddin Keyhüsrev tarafindan tekrar Sahib Ata ailesine verildi (1277). Ancak ayni yil Germiyanlilar burasini tekrar ele geçirdiler ve beyligin basina da Germiyan beyinin kizkardesinin oglu Bedreddin Murad'i getirdiler.

c- Bedreddin Murad (1286-1289)

Germiyanlilar'a tabi olan Bedreddin Murad, 1288 yilinda Selçuklular'la sulh yapmak için Germiyan Türkleri ile beraber Konya'ya geldi. Bunun üzerine II. Giyaseddin Mesud'un emirlerinden olan Has Balaban onlari karsilamaya çikti. Onlarla görüserek gönüllerini almak sureti ile iki taraf arasinda bir yakinlasma hasil oldu. Böylece Selçuklular'la Germiyanogullari arasinda kisa bir sükûnet devresi basladi. Ancak 1289 yilinda Germiyanlilar'la Selçuklular arasindaki mücadelenin tekrar basladigi görülmektedir. Bu sirada II. Mesud'un emirlerinden olan Izzeddin Bey Germiyanlilar ile Denizli beyi Bedreddin Mahmud üzerine yürüdü. Denizli'de Günler (muhtemelen Günarlar köyü) mevkiinde yapilan savasta Germiyanlilar bozguna ugradi ve Bedreddin Murad da öldürüldü (1289). Ordusunun büyük bir kismi kiliçtan geçirildi.

Bedreddin Murad'in öldürülmesinden sonra Ladik ve çevresi tekrar Sahib Ata-ogullarinin eline geçti. Ancak Sahib Ata-ogullari da kuvvetleriyle birlikte Karamanoglu Güneri Bey üzerine gidince bu bölgedeki Türkmenler bagimsizlik yolunda daha rahat hareket ettiler.

d- Inanç (1289- ?)

Sahib Ataogullarinin Denizli bölgesinden ayrilmasindan sonraki dönemde bölgeye tekrar hakim olan Germiyanogullari, beyligin basina Afyon'da hapis iken ölen Ali Bey'in oglu Inanç Bey'i getirdiler. Ancak Inanç Bey'in beyligin basina babasinin ölümünden hemen sonra da geçmis olabilecegi tahmin olunmaktadir. Böyle olmakla birlikte kaynaklar onun adindan fazla bahsetmemektedirler. Ilhanlilar'in Anadolu valisi Emir Çoban 1314 yilinda Anadolu'ya geldigi zaman ona tabi olan beyler arasinda Inanç Bey'in de bulundugu bilinmektedir.

Inanç Bey, Germiyanlilar'a tabi olarak uzun bir müddet beylik yapti. Nisan 1335 tarihli bir kitabede onun adi Sücaüddin Inanç bin Ali Bey olarak geçmektedir. 1332 yilinda Denizli'ye gelen Ibn Battuta burada Inanç Bey ile görüsmüs ve onun hakkinda bilgi vermistir. Ibn Battuta'ya göre bu sehrin yedi camisi, çarsisi, bag ve bahçeleri ile akarsulari vardi. Kumas dokumaciligi da gelismis olan bu sehirde Ahi zaviyeleri mevcuttu.

El-Ömerî de Denizli'den bahsederken XIV. yüzyil baslarinda Inanç-ogullarinin dört yüz kadar köyü ve onbin askeri bulundugunu yazmaktadir.

Inanç Bey'in hangi tarihte öldügü kesin olarak bilinmemektedir. Onun, Germiyanoglu I. Yakub Bey'in 1340'da ölümünden sonra vefat etmis oldugu sanilmaktadir. Ölümünden sonra beyligin basina oglu Murad Arslan geçmistir. Inanç Bey'in Dogan Pasa isimli bir kardesinin oldugu bilinmekte ise de hayati hakkinda bilgimiz yoktur.

e- Murad Arslan

Inanç Bey'den sonra Denizli beyi olan Murad Arslan hakkindaki bilgimiz çok azdir. Onun alimleri tesvik ettigi ve ilmî çalismalari destekledigi bilinmektedir. Murad Arslan Bey adina kesilmis bir sikke ve Türkçe olarak Fatiha ve Ihlâs tefsirleri vardir. Murad Arslan'in emriyle yazilan tefsirde Murad Arslan bin Inanç Bey olarak yazilmaktadir. Murad Arslan'in vefat tarihi belli degildir. Ancak yerine geçen oglu Ishak Bey'in 1360 tarihli bir sikkesi bulunduguna göre Murad Arslan bu tarihten önce ölmüs olmalidir. Mezari Denizli'de olup, bugün bile sehirde ÒMurad BabaÓ isimli bir ziyaret yeri bulunmaktadir.

f- Ishak

Murad Arslan'dan sonra beyligin basina Ishak Bey geçti. Ishak Bey de babasi gibi bilim adamlarini korurdu. Tarihî Takvimler'de ünvani ÒHüdâvendigâr-i muazzam, Sahibü's-seyf ve'l-kalem......Celâlü'd-devle ve'd-dîn Ishak Beg bin Murad ArslanÓ olarak geçmektedir.

Ishak Bey devrinde Germiyanogullari Denizli ve çevresini tamamen ellerine geçirdiler (1368). Böylece Ladik Beyligi sona erdi. Ancak Ishak Bey, beyligin sona ermesinden sonra uzun bir süre daha yasadi ve 1391 yilinda öldü.

2- Ladik Beyligi'nin Sonu

Germiyanogullari'nin eline geçen Denizli ve çevresi Bayezid devrinde Osmanli hakimiyetine girdiyse de (1390), 1402 Ankara Savasi'ndan sonra Germiyan topraklari II. Yakup Bey'e geri verilince Denizli ve çevresi de tekrar Germiyan-ogullarinin eline geçti. Ancak bir süre sonra Karaman-oglu Mehmed Bey bütün Germiyan topraklarini eline geçirince Denizli de Karamanlilarin hakimiyeti altina girdi (1411). Fetret devrinden sonra beylikler üzerinde yeniden üstünlük saglayan Osmanlilar kisa bir süre içerisinde Karaman-ogullarinin elindeki bu bölgeleri ele geçirerek Germiyanlilara verdiler. 1429 yilinda ise Germiyan Beyligi de tamamen Osmanli topraklarina katilinca Denizli ve çevresi de Osmanli idaresi altina girmis oldu.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
KADI BURHANEDDIN AHMED DEVLETI (1381-1398)

1- SIYASI TARIH

Beyligin kurucusu Kadi Burhaneddin Ahmed'in ailesi aslen Oguzlarin Salur boyuna mensup olup, Hârizm'den Kastamonu'ya göç etmisdir. Daha sonra Selçuklu devleti hizmetine giren dedeleri ve babasi Kayseri kadiligi görevinde bulundular. Burhaneddin Ahmed, 1344'de Kayseri'de dogdu. Memleketinde basladigi tahsiline Sam ve Misir'da devam ettikten sonra yurda dönerek yirmibir yasinda iken Eretna Devleti'nin merkezi olan Kayseri'de kadilik görevine basladi (1365).

Bu sirada Eretna Devleti'nin giderek zayiflamasi karsisinda Kadi Burhaneddin siyasî nüfusunu kullanmak istedi. Kayinpederi olan Eretna Beyi Ali Bey'in idareyi ele geçirmesi üzerinde onun veziri oldu (1378). Kadi Burhaneddin Ahmed vezir olarak islerin idaresine kisa zamanda yön vermeye basladi. Iç siyasetle ilgili olarak adalet ve idare mekanizmasinda düzeni sagladigi gibi ekonomik durumun da düzeltilmesine çalisti. Askerî ve siyasî degisiklikler sirasinda bozulan düzeni yeniden kurdu.

Bu sirada Ali Bey, Amasya emiri Haci Sadgeldi'nin isyankâr hareketlere basladigini ögrenince yaninda Kadi Burhaneddin oldugu halde Amasya üzerine yürüdü. Kale kusatildiysa da bir çarpisma olmadan anlasma saglandi. Bu durum gösterdi ki, Eretna Beyi Ali Bey veziri Kadi Burhaneddin ile isbirligi yaparak tahtina göz diken emiri Haci Sadgeldi'ye karsi çikabilecek güçe ulasmisti. Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in itibarinin artmasindan da hoslanmiyordu. Ancak bunu engellemeye gücü yetmedigi gibi ona ayrica "Melikü'l-ümerâ" ünvanini vererek idarî yetkilerine bir de askerî yetkiler ilave etti. Vezirligi sirasinda Nigde, Aksaray, Erzincan'in alinmasina tesebbüs edildi. Kadi Burhaneddin, Ali Bey'in ölümü üzerine (1380) hükümdar olan oglu Mehmed'in saltanat naibi oldu (1381). Bundan sonra ülkenin her tarafina elçiler ve mektuplar göndererek iktidari ele aldigini bildirdi. Ayrica pasalari, beyleri ve kumandanlari merkeze davet edip kendisine biat ettirdi. Ancak, Amasya emiri Haci Sadgeldi Pasa, bu davranisindan dolayi Kadi Burhaneddin'e düsman oldu. Burhaneddin Ahmed, küçük hükümdarin yerine geçmek istiyor fakat Haci Sadgeldi'den çekindigi için buna cesaret edemiyordu. Bir ara Sadgeldi'nin hastalandigini haber alan Kadi Burhaneddin musahibi ve mutemedi Ali Isa'yi Amasya'ya göndererek anlasmak istedi. Haci Sadgeldi bunu kabul etmedigi gibi iyilestikten sonra Sivas üzerine gidecegini bildirdi. Çok geçmeden kuvvetleriyle Sivas'a hareket eden Haci Sadgeldi'nin karsisina çikan Kadi Burhaneddin, bir takim vaadlerle düsmanlarini dagitmak istedi. Haci Sadgeldi müttefiklerinin kendisini terketmesi üzerine Kadi ile anlasmak istedi. Sivas'a gönderdigi elçi vasitasiyla Tokat'ta bir görüsme yapmayi teklif etti. Hatta bundan böyle Amasya ile yetinecegini, Sivas topraklarina taarruzda bulunmayacagini taahhüt etti. Fakat Amasya seferine hazirlanan Kadi Burhaneddin bunlari kabul etmeyerek savas hazirliklarini tamamladi. Iki ordu arasinda Tokat yakinlarinda Dervismendiye köyünde meydana gelen savas'ta Haci Sadgeldi öldürüldü ve Kadi Burhaneddin büyük bir zafer kazandi(1381). Böylece Kadi Burhaneddin fiilen ve hukuken hükümmdarligini ilan etti. Adina para bastirarak hutbe okuttu ve diger müslüman hükümdarlara elçiler göndererek cülusunu bildirdi. Sadgeldi'nin oglu Emir Ahmed Amasya'da hakimiyetini sürdürmeye devam etti. Eretna emirlerinden Seyavi Hüsam, Seyh Necip ve Eretna'nin kardesinin oglu Feridun Kadi Burhaneddin'e muhalif kaldilar.

Kadi Burhaneddin, onsekiz sene süren saltanati sirasinda Eretna'nin akrabalari ve Tokat emiri seyh Necip, Amasya emiri Ahmed, Karamanoglu Alaaddin, Erzincan hakimi Mutahharten ile ugrasmakla geçti. Amasya emiri Sadgeldi ile mücadele ederken Memlûk Devleti Divrigi kasabasini zaptetti.

a) Kadi Burhaneddin'in Memlûklülerle Münasebetleri

Kadi Burhaneddin ile Misir Memlûklu sultanligi arasindaki iliskiler sultan Berkuk'un tahta geçmesiyle baslamistir. Bu sirada Memlûk Sultanligi'nin sinirlari Malatya ve Divrigi'ye kadar uzaniyordu. Malatya'daki Memlûk naibüssaltanati Mintas'in (Abdullah et-Türkî) Sultan Berkuk'a isyan edip, Kadi Burhaneddin'den yardim istemesi ve Sultan'in Malatya'yi almaya tesebbüsü üzerine iki devlet arasindaki iliskiler bozuldu.

Malatya naibi Mintas'in ikinci defa elçi göndererek Malatya'yi teslim etmek istedigini bildirmesi Kadi Burhaneddin'i Erzincan'a yapmayi düsündügü seferden vazgeçirdi. Uzun görüsmelerden sonra Malatya'yi teslim almaya giden Kadi Burhaneddin, Mintas'in bir kumandaninin karsi çikarak muhalefet etmesi üzerine Mintas'i yanina alarak Sivas'a döndü. Kadi Burhaneddin'in Malatya'yi alma tesebbüsleri kendi topraklarina tecavüz olarak niteleyen Berkuk, Halep naibi Yolboga'yi emrindeki kuvvetlerle Sivas üzerine gönderdi. Kadi'nin rakipleri olan Amasya emiri Ahmed Bey, Erzincan emiri Mutahharten, Kayseri emiri Cüneyt'in tesvik ve tahrikleriyle harekete geçen Yolboga 1388 yilinda Sivas önlerine geldi. Memlûk kuvvetlerinin kirk gün süren kusatmasi sirasinda Burhaneddin Ahmed büyük bir gayretle mukavemet ederek sehri müdafaa etti. Nihayet Memlûk kumandani Yolboga kusatmayi kaldirarak çekilmeye mecbur oldu.

b) Kadi Burhaneddin'in Osmanlilar'la Münasebetleri

Kadi Burhaneddin'in Osmanli Devleti ile münasebetleri I. Murat devrinde baslamis, Yildirim Bayezid devrinde de devam etmistir.

Kadi Burhaneddin, hükümdarligini ilan ettigi 1381'den itibaren Osmanlilar'la kurdugu iliskilerde kendi iç ihtilaflari oldugu için dostane hareket etti. Bu durum I. Murad'in Sirplara karsi Balkanlarda giristigi savas sirasinda da devam etti. Osmanli padisahinin Kosova savasinda sehid olmasi üzerine tahta geçen Yildirim Bayezid'e karsi Anadolu'da Karamanogullari'nin etrafinda olusan ittifaka Kadi Burhaneddin de katildi. Yildirim Bayezid'in Bati Anadolu'da hakimiyeti tekrar sagladiktan sonra Karamanogullari ülkesine yürümesi üzerine Candaroglu II. Süleyman Pasa ile anlasan Kadi Burhaneddin karsi harekete giristi ise de basarili olamadi. Yildirim Bayezid, Karamanoglu Alaaddin Beyle bir anlasma yapti. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin Kayseri'ye, II. Süleyman Kastamonu'ya çekilmek zorunda kaldilar. Daha sonra Sivas'a dönen Kadi, Amasya emiri Ahmed Bey'in sehri Osmanlilar'a teslim etmek istedigini ögrendi. Yesilirmak bölgesine Osmanlilar'in girmesine karsi çikan Kadi Burhaneddin, harekete geçerek bazi tedbirler aldi. Candarogullari üzerine sefere çikan Yildirim Bayezid'e de elçi göndererek bundan vazgeçmesini aksi takdirde kendisinin de harp açmaga mecbur kalacagini bildirdi ve askerini toplayarak Amasya'ya hareket etti. Bu durum karsisinda ve ayni zamanda Rumeli'de olaylarin çikmasiyla Osmanli ordulari bölgeden uzaklasti. 1392 yilinda Yildirim Bayezid'in yeniden Kastamonu'ya yürümesi ve Candaroglu Süleyman Pasa'yi yenerek öldürmesi karsisinda Kadi Burhaneddin ile Osmanli Ordusu karsi karsiya geldi. Iki ordu arasinda Çorumlu sahrasinda yapilan savasta Osmanli askeri bozguna ugrayarak geri çekildi. Iskilip, Ankara, Kalecik ve Sivrihisar bölgeleri kirk gün süreyle yagma edildi. Bu basari Kadi Burhaneddin'in Anadolu'daki itibarini daha da artirdi.

Daha sonraki dönemde Kadi Burhaneddin ile Karamanoglu Alaaddin Bey'in arasi açildi. Buna karsilik Yildirim Bayezid rakipleri arasindaki bu ayriliktan istifade ederek Anadolu'daki hakimiyet sahasini genisletmeye çalisti.

c) Kadi Burhaneddin'in Timur'la Münasebetleri

Timur'un büyük bir ordu ile Anadolu'ya yürümesi ve Irak-i Arab'i idaresi altina aldiktan sonra Memlûklu Sultanligi sinirlarina kadar gelmesi üzerine Kadi Burhaneddin Anadolu'nun yeni bir tatar istilasina maruz kalacagini anladi.

1394'te Timur, Dicle'yi geçip Anadolu'ya girdigi zaman karsisinda Misir Sultani Berkuk ile Orta Anadolu'da Kadi Burhaneddin'i buldu. Timur Anadolu'ya girmeden diger beylere mektup göndererek kendisine itaat etmelerini istedigi gibi Kadi Burhaneddin'e de yolladigi mektupta kendisine tabi olup adina para bastirmasini istemisti. Kadi Burhaneddin hariç Karamanoglu, Dulkadiroglu ve Erzincan Emiri Timur'un tekliflerini kabul etmisler ve yardim vaadinde bulunmuslardi. Kadi Burhaneddin ümerasini toplayarak Timur'a karsi hazirliga basladi. Sivas'i tahkim ederek Osmanli ve Memlûklu sultanlarina ittifak yapmayi isteyen mektuplar gönderdi.

Hazirliklarini tamamlayan Kadi Burhaneddin önce Karamanoglu üzerine gidip onu maglup etti. Sonra Erzincan Emiri Mutahharten'e ait bazi yerleri aldi. Timur ise Diyarbekir, Ercis ve Mecengird kalelerini zaptetti ise de Anadolu'ya girmeden Gürcistan'a dogru seferlerine devam etti. Böylece Anadolu'daki heyecan bir müddet için yatismis oldu.

d) Kadi Burhaneddin'in Komsu Beyliklerle Münasebetleri

Kadi Burhaneddin Ahmed'in komsu olan beylikleri, Karamanogullari, Erzincan Emirligi, Amasya Emirligi ve kuzeydeki Türkmen emirlikleri idi. Önceleri bunlar üzerinde nüfuz kuran Kadi Burhaneddin zamanla bu beyliklerin muhalefetine hatta düsmanligina maruz kaldi. Mesela, Memlûk ordusunun Yolboga kumandasinda Sivas'i kusattigi sirada Amasya Emiri Ahmed, Erzincan emiri Mutahharten, Kayseri emiri Cüneyd devlete karsi müsterek taarruza geçmislerdi. Yine Türkmen beylerinden Haci Emiroglu Süleyman Bey de bu ittifakta yerini almisti. Ancak bu beylikler, Memlûklarla isbirliginden umduklarini elde edememislerdi. Bu beyliklerden bir kismi Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'in Yesilirmak-Kelkit Bölgesinde görünmesi üzerine ona meyletmisler, hatta Bayezid'i metbû taniyarak Kadi Burhaneddin'e karsi düsmanliklarini devam ettirmislerdi. Ancak Osmanlilar'in bu bölgeden çekilmesinden sonra tekrar Orta ve Kuzey Anadolu'da hakimiyetini kurmak için harekete geçen Kadi kismen de olsa bölgede nüfuzunu kurmaya muvaffak olmustur.

e) Kadi Burhaneddin'in Akkoyunlular'la Iliskileri

Kadi Burhaneddin'in Sivas'ta hükümdarligini illan etmesinden bir müddet sonra Akkoyunlu reisi Kutlu bey oglu Ahmed Bey beraberindeki Türkmenlerle Sivas'a dogru hareket etti. Bu hareketi önlemekle görevlendirilen Kadi Burhaneddin'in kumandani yapilan savasta maglup olarak hayatini kaybetti. Bu ilk düsmanca iliskiler 1388'den sonra düzeldi ve Kutlubey oglu Kadi'dan aman dileyerek küçük kardesi Kara Yülük Osman'i ona rehin olarak verdi. Osman Bey sonradan hükümdarin sadik beyleri arasina girdi ve Kadi Burhaneddin hizmetinde önemli rol oynadi.

Erzincan emiri Mutahharten ile Karakoyunlu Türkmenlerinin birleserek Akkoyunlular'a saldirmasi ve onlari maglup etmesi üzerine Akkoyunlu beyi, beraberindeki Türkmenlerle Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin'e sigindi. Ancak ilticasi sirasinda dahi çesitli vesilelerle isyana tesebbüs eden Ahmed Bey, Amasya emiri ile anlasma yaparak Kadi'ya karsi savas hazirligi yaptiysa da bunun anlasilmasi üzerine tekrar baglilik sunmak zorunda kaldi. Bu olay üzerine Kadi Burhaneddin bütün Akkoyunlular'a yurtlarina dönme izni verdi ve her türlü esyalarini iade etti. Kara Yülük Osman Bey de agabeysi ile birlikte gitti. Akkoyunlu Ahmed Bey 1395 ve 1396 yillarinda Erzincan üzerine yapilan seferde Kadi Burhaneddin'in yaninda yerini aldi. Daha sonra ise hükümdarin maiyetinde hareket etmekten vazgeçen Ahmed Bey'e karsilik Kara Yülük Osman Bey beraberindekilerle Kadi'ya iltihak etti. Ancak sonunda Burhaneddin ile Osman Bey'in arasi açildi. Her iki beyin Sivas disinda tutustuklari savasta Akkoyunlu beyi önce sikistirildi ise de ani bir baskinla kurtulmayi basardi. Böylece Burhaneddin'e karsi koyan Akkoyunlu emiri galip gelerek Kadi Burhaneddin'i esir etmeyi basardi ve onu öldürttü(1398). Kadi Burhaneddin'in ölümü Hint seferinde bulunan Timur tarafindan memnunlukla karsilandi. Çünkü O'nun için artik Anadolu'nun kapilari açilmis oluyordu.

f) Kadi Burhaneddin Devleti'nin Osmanli Idaresine Girmesi

Kadi Burhaneddin'in ölümünden sonra yerine oglu Alaaddin Ali Çelebi geçti ve devlet erkâni Sivas'i Akkoyunlu hükümdarina karsi savunmaya basladilar.

Önce yakinlarindaki Mogollar'dan yardim isteyen ve onlarin maglup olmasi üzerine uzun süre mukavemet edemeyeceklerini anlayan Sivaslilar ayrica yaklasmakta olan Timur tehlikesine karsi Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'den yardim istediler.

Bayezid'in büyük oglu Süleyman Çelebi kumandasindaki Osmanli ordusu Akkoyunlu hükümdari Kara Yülük Osman Bey'i maglup ederek Sivas'i teslim aldi. Böylece Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri Osmanli hakimiyetine girmis oldu(1398).

2- Ilim ve Kültür Hayati

Onyedi yil gibi kisa süren hükümdarligi sirasinda daima asker kiyafetinde ve sefere hazir halde bulunan Kadi Burhaneddin Ahmed, XIV. yüzyilin ikinci yarisinda ilimde, siyasette ve devlet idaresinde nadir yetisen bir devlet adami idi. Ebu'l-Abbas künyesini tasiyan Kadi Burhaneddin, âlim kisiligi yaninda Arapça, Farsça ve Türkçe divani bulunan sair bir hükümdardi. Türkçe siirleri Azeri lehçesindedir. Kadi Burhaneddin'in dinî konularda da eserler kaleme aldigi görülmektedir. Ibadetlerle ilgili üç kisimdan olusan Iksîrü's-saâdât fî esrâri'l-ibâdât adli eseri 798 (1395) senesinde telif edilmistir. Hanefi fikhinda önemli bir yeri olan Kadi Burhaneddin, Sadeddin Taftazani'nin Usûl-i Fikha dair Telvih adli eserini tenkit ederek buna karsilik 799/1397'de Tercîhu't-tavzîh'ini yazmistir.

Kadi Burhaneddin'in cografya, matematik ve astronomi gibi ilimlere özel bir ilgisi vardi.

Ünlü âlim Aziz Erdesir Esterâbâdî'nin Burhaneddin'in hayatini ve dönemin tarihini anlatan Bezm u Rezm adli Farsça eseri XIV. asrin ikinci yarisinda Orta Anadolu tarihine isik tutan önemli bir kaynak eserdir.

Kadi Burhaneddin'in oglu Alaaddin Ali Çelebi adina Ibn-i Bevvab tarafindan kaleme alinan Tuhfe-i Alâiye isimli eser Arapça'yi Farsça izah etmek maksadiyla hazirlanmisti.

3- Imar faaliyetleri

Kadi Burhaneddin, bölgedeki imar isleri ile de yakindan ilgilenmisti. Turhal'da bir imamet, Zile'de bir medrese ve askerî maksatlarla Turhal, Erzincan, Niksar, Kirsehir gibi hudut bölgelerinde kaleler insa ettirdi. Kayseri'deki hemserizadesi Seyh Müeyyed'in çesmesinin insasi (792/1390) ile Turhal'in Tazye köyündeki zaviyenin tamiri (790/1388) bu dönemde gerçeklestirildi.

4- Sosyal ve Ekonomik Durum

Kadi Burhaneddin adina çesitli darphanelerde basilan paralar bulunmaktadir. Bunlardan Sivas'ta ve Maden'de basilmis olan tarihsiz sikkeler zamanimiza intikal etmistir.

Devleti, ticaret yollari üzerinde bulunan Kadi Burhaneddin, tüccarin rahat içinde gidip gelmelerini temin etmek maksadiyla büyük gayret sarfetmistir. Hatta bir kisim tüccarin mallarina el koyan Dulkadirli beyliginden bazi kimselerin tedibini ve mallarin iadesini temin etmeye çalismistir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
KARAMANOGULLARI BEYLIGI

I- SIYASI TARIH

a- Beyligin menseî ve kurulusu

Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayiflamasi ve yikilmasi sirasinda kurulan Türk beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Karamanogullari Oguzlar'in Afsar boyuna mensuptur. Bu Afsar Türkmenleri, XIII. yüzyilin ilk yarisindan itibaren devam eden Mogol istilâsi sirasinda ülkelerini terk ederek önce Azerbaycan ve Sirvan taraflarina gelmisler ve buradan Anadolu'ya geçerek Türkiye Selçuklu Sultani Alâeddin Keykubad (1220-1237) tarafindan Ermenek vilâyetine yerlestirilmislerdir (1228).

Bu Türkmenlerin basinda Nûre Sûfî b. Sâdeddin isimli bir reis bulunuyordu. Nûre Sûfî bu siralarda Anadolu'da yayilmakta olan Babaîler tarikatina girmis ve böylelikle o bölgedeki Türkmenler üzerinde nüfuz kurmustur. Nûre Sûfî'nin Babaî seyhi olarak müridleriyle birlikte gazaya çiktigi, Eregli ve Silifke taraflarinda basarili akinlar yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Eregli'yi Hristiyanlarin elinden alan Nûre Sûfî bu suretle arazisini genisletmeye baslamistir.

Nûre Sûfî'nin ölüm tarihi kesin olarak belli degildir. Mezarinin Mut kazasinin Sinanli bucaginin Degirmenlik yaylasinda oldugu bilinmektedir.

1- Kerimüddin Karaman

Nûre Sûfî'nin ölümünden sonra yerine oglu Kerimüddin Karaman geçti. Karaman Bey, Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda gittikçe zayif düsmesinden de istifade ederek Ermenek, Mut, Gülnar ve Silifke kalelerine zaman zaman akinlar yapiyordu. Daha sonra Ermenek'i ele geçiren Karaman Bey, ÒErmenek BeyiÓ ünvanini alarak beyliginin temelini atmis oldu. O, güney komsulari olan Kilikya Ermenileri ile de çetin ve basarili mücadeleler yapiyordu.

Karaman Bey'in bu basarilarini ve gün geçtikçe daha da kuvvetlendigini gören Selçuklu Sultani IV. Rükneddin Kiliç Arslan (1249-1266) Lârende (Karaman) kalesini ona vermek zorunda kaldi. Sultan ayrica Karamanlilarla akrabalik tesis etti. Ancak Karamanlilarla Selçuklular arasindaki bu dostluk kisa sürdü. Selçuklu sultaninin Antalya ve Alâiye (Alanya) ve Denizli bölgesindeki Türkmen beylerinden bazilarini cezalandirmasi üzerine bir gün siranin kendilerine de gelecegini düsünen Karamanlilar daha önce harekete geçerek baslarinda Karaman, Zeyn el-Hac ve Bonsuz oldugu halde yirmi bin kisilik bir kuvvet ile Konya üzerine yürüdüler. Muineddin Pervane emrindeki Selçuklu kuvvetleri ile Karaman ordusu Gavele kalesi önünde karsilastilar. Savasi kaybeden taraf Karamanlilar oldu. Karaman Bey kaçti ise de kardesleri yakalanarak Konya'da iç kale kapisinda asildilar (1261).

Karaman Bey bu tarihten kisa bir süre sonra vefat etti. Yerine ailenin karari ile büyük oglu Semseddin Mehmed Bey geçti.

2- Semseddin Mehmed

Karaman Bey'in ölümünden sonra Ermenek ve Karaman-ili'ne Bedreddin Hotenî tayin edildi. Karaman Bey'in ogullari Mehmed, Mahmud, Kasim ve Halil Beyler Selçuklular tarafindan yakalanarak Gavele (Kâvle) kalesine hapsedilmislerdi. Ancak Selçuklular, Karaman halkinin topyekûn bir saldirisindan korkarak bu beyleri serbest biraktilar. Bir müddet sonra en büyük kardes olan Mehmed Bey, Karaman Beyligi'nin basina getirildi.

Mehmed Bey, Mogol baskisina karsi isyan etmis olan Hatirogullari ile ittifak yapti ve onlarin yardimina Türkmen kuvvetleri gönderdi. Onun bu hareketi üzerine Selçuklular Bedreddin Hotenî komutasindaki bir orduyu Karaman'a gönderdiler. Mehmed Bey, üzerine gönderilen bu kuvvetleri Göksu yakinlarinda agir bir yenilgiye ugratti. Mehmed Bey bu basarisindan sonra sahiller emiri Hoca Yunus'u da bozguna ugratti. Bu seferler sirasinda Esref ve Menteseogullari'nin Karamanlilari destekledikleri görülmektedir.

Karaman-oglu Mehmed Bey Selçuklulara karsi kazandigi bu basarilardan sonra Anadolu'daki Mogollara karsi tam anlamiyla bagimsizlik bayragini açti O, Memlûk Sultani Melik Zahir Baybars'tan gerekli manevî destegi aldiktan sonra Esref ve Mentese-ogullarinin da yardimi ile bir kez daha Konya üzerine yürüdü. Konya surlari önlerine gelen Mehmed Bey, Konyalilari kendisi ile isbirligi yapmaya davet etti. Sehri müdafaa eden Eminüddin Mikâil, Izzeddin'in Istanbul'da kalmis olan sehzâdelerinden birini getirmek isteyen Mehmed Bey'e karsi koydu. Mehmed Bey teklifinin reddedilmesi üzerine, Cimri lâkabi verilen Giyasüddin Siyavus'u Selçuklu sultani olarak ilân etti. Böylece 10.000 kisi kadar olan Karaman kuvvetleri sehre girmeyi basardilar. Konya önünde toplanan divanda Òbugünden sonra divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den baska dil kullanilmamayaÓ karar verildi (Mayis 1277).

Karamanoglu Mehmed Bey Konya'da isleri yoluna koyduktan sonra Sahib Ata ogullari ve Germiyanlilar üzerine yürüdü. Mehmed Bey Sahib Ata ogullarini yenip geri döndügünde Konya kapilari kendisine açilmadi. Bunun üzerine Ermenek'e çekilmek zorunda kaldi. Bu olaydan sonra Sahib Cüveynî idaresindeki Selçuklu-Mogol ordusu Ilhanli hükümdari Abaka Han'in emri ile Konya'ya yardima geldi. Konyalilar, Karamanlilar'a karsi kendilerine yardima gelmis olan bu Mogol kuvvetlerini sevinçle karsiladilar. Daha sonra Mogollar ile karsilasan Mehmed Bey maglûp oldu. Kardeslerinden Tanu ve Zekeriya ile beraber öldürüldü (1277).

3- Güneri Bey

Semseddin Mehmed Bey ve kardeslerinin öldürülmelerinden sonra beyligin basina Mehmed Bey'in hayatta kalan kardesi Güneri Bey geçti. Ancak onun zamaninda Karamanlilar pek varlik gösteremediler. Zira Mogol-Selçuklu kuvvetleri Karamanlilar ile isbirligi yapan Türkmenlere karsi acimasiz bir yildirma hareketine baslamislardi. Böyle olmakla birlikte Karamanlilar, III. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi ile anlasarak emirlik mensurunu aldiktan sonra (1284), Güneri Bey etrafinda toparlanmaya basladilar.

Bu tarihten sonra Selçuklu ailesi arasindaki saltanat kavgalarina karisan Karamanli Beyi Güneri Bey 1286 yilinda Ermeniler elindeki Tarsus üzerine bir sefer yapti. Güneri Bey'in Tarsus'u yagmalamasi üzerine Ermeniler Karamanogullari'ni Selçuklular'a sikâyet ettiler. Ayrica Ilhanli hükümdarinin da istegi üzerine Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1288 yilinda Lârende ve civarina gelerek burasini tahrip etti. Güneri Bey bu akin sirasinda daglara çekildi ve Sultan Mesud'a karsi muhalefetten vaz geçerek Esrefoglu ile beraber Konya'ya gelip sultandan aflarini istediler (1288).

Kisa bir sessizlik döneminden sonra Selçuklu-Karamanli rekabeti yeniden alevlendi. Karaman-ili'ne giren Ilhanli Geyhatu birçok köyü tahrip etti ve Larende'yi atese verdi. Güneri Bey bu sefer de daha önce oldugu gibi daglik bölgelerde saklandigi için yakalanamadi. Böylece büyük tahribatin yapildigi Geyhatu'nun bu seferi de sonuçsuz kaldi. Güneri Bey 20 Nisan 1300 tarihinde öldü.

4- Mecdeddin Mahmud

Güneri Bey'in ölümünden sonra kardesi Mecdeddin Mahmud Karaman beyi oldu. Osmanli müelliflerinin Mahmud Bey'i 1279'dan itibaren Karamanli beyi olarak göstermeleri yanlistir. Bu yanlislik Türklerde umumiyetle oldugu gibi, Güneri Bey henüz hayatta iken Mahmud Bey'in önemli basarilar göstermesi ile izah edilebilir. Mahmud Bey'in beylik dönemi hakkinda pek az bilgiye sahibiz. Onun da kendisinden önceki Karamanli beyleri gibi Mogol ve Selçuklu askerleri ile savaslar yaptigi düsünülebilir. Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1308 yilinda Kayseri'de vefat edip Anadolu Selçuklu Devleti saltanati sona erince Karaman-oglu Mahmud Bey derhal Konya'yi ele geçirdi. Mahmud Bey, Konya'ya hakim olduktan sonra Ermenilerle mücâdeleeye basladi. Ancak O, 1308 yilinda, Ma'mûriye civarinda Ermenilerle yaptigi bir savasta öldürülünce yerine oglu Musa Bey geçti.

5- Burhaneddin Musa

Mahmud Bey'in ölümünden sonra büyük oglu olan Musa Bey beylik baskenti Lârende'de Karaman Bey'i oldu. Öteki oglu Yahsi Bey ise kardesi Musa Bey'e tâbi bir emir olarak Konya'da bulunuyordu. Bu sirada Türkiye Selçuklu Devleti'nin çökmesi ile bagimsizliklarini ilân eden Anadolu beylerini yola getirmek için Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban, kalabalik bir kuvvetle Anadolu'ya geldi ve ilk olarak Konya'yi Karamanogullari'nin elinden aldi (1314). Emir Çoban daha sonra Karamanlilar'i takip ederek Lârende'ye kadar gitti ve sehri muhasara ettiyse de bir netice alamadi. Konya emiri olan Yahsi Bey muhtemelen bu muhasarayi müteakip ölmüs olmalidir (1315).

Musa Bey, hükümdar olduktan sonra Lârende'de bir imaret ile medrese yaptirdi. Bu sirada kardesi Bedreddin Ibrahim Bey kendisi ile beylik mücadelesine girdi (1318). Memlûk Sultani Melik Nâsir'in da yardimini alan Ibrahim Bey onun adina hükümdârligini ilân etti. Bununla birlikte o, hutbe okutup para bastirdi. Çok geçmeden Memlûklu Sultani bir kuvvet göndererek beyligin baskenti olan Lârende'yi Bedreddin Ibrahim'e, Ermenek'i de Musa Bey'e verdi (1331). Musa Bey'in 1339'da da Ermenek beyi bulundugu, Tül Medresesi kitabesinden anlasilmaktadir. Musa Bey, Memlûk-lular'ca Ermenek yönetimine getirilisinden sonra durumunu arz için Kahire'ye gitmis, burada çok iyi karsilanmis, daha sonra hacca gitmis, dönüste tekrar Kahire'ye ugramissa da iyi bir sonuç elde edemeden Ermenek'e dönmüstür.

6- Bedreddin Ibrahim

Mahmud Bey'in oglu ve Musa Bey'in kardesi olan Bedreddin Ibrahim Bey, yukarida da belirtildigi üzere Memlûk sultaninin yardimiyla Musa Bey'i yenerek Karaman beyligine getirildi. Onun zamaninda Konya tekrar Karamanlilar'in eline geçti. 1332 yilinda Lârende'ye gelen Ibn Battuta, Bedreddin Ibrahim'le Karamanli beyi olarak görüsmüstür. Bu ünlü seyyahin kaydina göre Ibrahim Bey, Memlûklu sultanina tâbi olmus, onun adina para bastirmis ve hatta sultanin gönderdigi kuvvetlerin destegiyle Lârende'yi Musa Bey'den almis, buna karsilik da Ermenek ve çevresi Musa Bey'e verilmistir.

Ibrahim Bey bu tarihten sonra kendi istegi ile beylikten çekilerek yerini Lârende'de hüküm sürmekte olan kardesi Alâaddin Halil Bey'e birakti.

7- Alâaddin Halil

Halil Bey Larende'de beyligin basina geçtigi sirada Mahmud Bey'in büyük oglu Burhaneddin Musa Ermenek'de emir olarak bulunuyordu. Halil Bey hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ondan sonra Ibrahim Bey, ikinci kez Karamanlilarin basina geçti.

Ancak bu dönem hakkinda da kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanilmamaktadir. Onun tahminen 1340 veya biraz önce ölümü üzerine Bedreddin Ibrahim yeniden beyligin basina geçti.

8- Bedreddin Ibrahim (Ikinci Kez)

Ibrahim Bey kardesi Halil Bey'in ölümünden sonra ikinci kez beyligin basina geçince durumu arzetmek üzere Kahire'ye bir elçi göndermis, Memlûk sultani da kendisine sancaklar yollamistir. Bedreddin Ibrahim Bey 1343'te Karamanli topraklarina saldiran Ermenilere karsi bir sefer düzenledi. Ölüm tarihi kesin olarak belli olmamakla birlikte bu olaydan sonra vefat etmis olmalidir.

9- Fahrüddin Ahmed

Bedreddin Ibrahim Bey'in ölümünden sonra yerine oglu Fahrûddin Ahmed Bey geçti. Ancak O'nun hükümdarligi çok kisa sürmüs, Ocak 1350'de Mogollar ile savasirken vefat etmistir.

10- Semseddin

Ahmed Bey'in ölümü üzerine kardesi Semseddin Bey Lârende emiri oldu. Ancak kendisini çekemeyen ve hükümdar olmak isteyen kardesi Karaman Bey tarafindan 1352 yilinda zehirlenmek sureti ile öldürüldü. Mezari Lârende'de Emir Musa Medresesi'nde bulunmaktadir.

11- Burhaneddin Musa (Ikinci Kez)

Semseddin Bey'in öldürülmesinden sonra Lârende halki Ermenek emiri olan Musa Bey'i davet ederek beyligin basina geçmesini istediler. O da bu davet üzerine Lârende'ye gelerek ikinci defa Lârende emiri oldu (1352). Bir yil sonra Kayseri ve Sivas emiri olan Eretna-oglu Mehmed Bey ile yaptigi savasta basari gösteren Musa Bey, bundan sonra ülkesini baris içinde idare etmeye çalisti. Fakat kendisi hasta oldugundan kardesi Halil Bey'in ogullari Seyfeddin Süleyman ile Alâaddin Ali Bey'i davet ederek Karaman beyligini bu iki kardese birakmis ve kendisi Mut'a çekilmistir. Burada bir yil kadar yasamis ve sonra vefat etmistir (1356).

12- Seyfeddin Süleyman

Karaman-oglu Mahmud Bey'in torunu ve Halil Bey'in oglu olan Süleyman Bey, amcasi Musa Bey'in daveti üzerine kardesi ile birlikte Lârende emiri olmus, ancak kisa bir süre sonra yasça büyük oldugu için beyligin idaresini tek basina eline almis, kardesi Alâaddin Ali Bey'e ise Ermenek emirligini vermistir.

Seyfeddin Süleyman Bey, Sivas emiri Eretna-oglu Mehmed Bey ile isbirligi yapan bir Karamanli emiri tarafindan bir suikast sonucunda öldürüldü (Ocak 1361). Bundan sonra Abu'l-feth lâkabini tasiyan, Halil Bey'in oglu Alâaddin Ali Bey hükümdar oldu.

13- Alâaddin Ali

Cesur, azimli ve kahraman bir hükümdar olan Ali Bey, beyligin basina geçtikten sonra komsulariyla mücâdeleye giristi. Osmanli-Karaman münasebetleri ilk defa onun zamaninda basladi. Osmanli Sultani I. Murad'in kizi Melek Hatun'la evlenen Ali Bey, Rumeli'ye ayak basan kayinpederine bir müfreze göndermek sureti ile yardimci oldu. Ancak Osmanlilar'in Rumeli'de göstermis oldugu basarilari kiskanan Ali Bey, Osmanlilar'a karsi Eretna-ogullari ve Türkmen beyleri ile ittifak yapmaya basladi (1361). Fakat I. Murad'in aldigi yerinde tedbirler sayesinde Ali Bey'in bu faaliyeti neticesiz kaldi.

Karamanlilar, bir müddet sonra eskiden beri hedefleri olan Gorigos (Kiz Kalesi)'a taarruz ettiler. Sahil emirlerinin de daveti üzerine Gorigos'a gelen Ali Bey'in bu hareketinden sonra sehirliler iç kaleye çekilerek sehirdeki Rumlardan iki kisiyi Kibris kralina elçi olarak gönderdiler. Anadolu sahilinde bir limana ihtiyaci olan Kibris Krali I. Pierre, bu teklif üzerine hemen bu bölgeye yardimci kuvvet gönderdi ise de Ayas ve Alâiye emirleriyle birlikte hareket eden Ali Bey'in bu taaruzu önlenemedi. Bunun üzerine Pierre kendisi harekete geçti, kardesi Jean'i da Alâiye'nin zaptina gönderdi. Ancak Karamanlilarin tesviki ile toplanmis olan sahil emirleri Jean'i maglûp ettiler. Kibris Krali Pierre, bu kez Avrupa'dan yardim istemek zorunda kaldi.

Bu sirada Memlûklular da Kibrislilar'a karsi bir harekâta hazirlaniyorlardi. Basta Ali Bey olmak üzere Güney Anadolu'daki beylere de mektuplar gönderen Memlûklular, Anadolu beylerinden müsbet cevap aldilar. Alâaddin Ali Bey bu ittifakdan sonra, dogrudan dogruya Gorigos'u muhasara etti (1367). Ali Bey, Kibrislilari birçok defa maglûp etmesine ragmen, bu hareketi tesvik eden Mogol kumandani Yelbuga Nasirî'nin ölümü ve Memlûklularin da taarruzdan vazgeçmeleri üzerine Pierre ile bir anlasma yaparak geri çekilmeye mecbur oldu.

Alâaddin Ali Bey, Gorigos seferinden sonra Hamidogullari'na ait olan bazi yerleri eline geçirdi. Daha sora Germiyan-oglu Süleyman Sah'in topraklarina saldiran Ali Bey, 1375 yilinda Kayseri'ye baskin yaparak Eretna hükümdari Ali Bey'i Sivas'a kaçirmis ve daha sonra da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed ile mücadelelere girismistir.

b- Karaman-Osmanli Münasebetleri

Ali Bey kayinpederi I. Murad'in Rumeli'de fütuhâta devam ettigi bir sirada bunu firsat bilerek, Osmanlilarin Hamidoglu Hüseyin Bey'den ****en bin altin karsiliginda satin almis olduklari Yalvaç, Karaagaç, Seydisehri, Beysehri taraflarina taarruz ederek kendileri için pek önemli olan Beysehri'ni ele geçirdi. Onun bu davranisina çok üzülen Sultan Murad, bizzat ona karsi harekete geçti. Ali Bey baris yapmak istedi ise de Sultan Murad, Òkendisinin küffarla mücadele ettigi sirada, ortada hiçbir sebep yok iken bir müslüman hükümdarina saldirmasi sebebiyle sözüne güvenemeyeceginiÓ bildirerek onun baris teklifini reddetti. Bunun üzerine iki taraf Konya önünde karsilasmak zorunda kaldi. Yapilan savas sonucunda Karamanoglu yenilince agirliklarini birakarak Konya kalesine kaçti. Çok geçmeden Konya'ya giren Osmanli kuvvetleri kalede bulunan Ali Bey'i kusatmaya basladilar. Sonunda Ali Bey, esi Melek Hatun'u sultan Murad'in yanina göndererek baris istedi. Bunun üzerine, Osmanlilarin Hamidogullarindan aldiklari yerlerin geri verilmesi sartiyla baris yapildi (1386).

Karamanlilar Osmanlilarla baris yapmalarina ragmen, I. Murad'in Kosova'da sehid düsmesinden sonra (1389) anlasmayi bozup Aydin, Mentese ve Esrefogullari ile bir ittifak yaptilar. Bu sirada Rumeli'de bulunan Sultan Bayezid derhal Anadolu'ya dönerek kendisine karsi ittifak kurmus olan beylikler üzerine yürüdü. Bu harekât esnasinda Saruhan, Aydin, Mentese ve Germiyan Beylikleri Osmanli topraklarina katildi (1390). I. Bayezid daha sonra Karamanlilar üzerine de yürüyerek Konya'yi muhasara altina aldi. Karamanoglu Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in yardim teklifine ragmen, zaptetmis oldugu Beysehri'ni Osmanlilar'a geri vererek sulh yapti. Bunun üzerine Osmanlilar Konya'dan ayrildilar. Çarsamba suyu iki taraf arasinda sinir kabul edildi.

Alâaddin Ali Bey Osmanlilarla anlastiktan sonra Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin'e karsi harekete geçip, ona ait bazi yerleri ele geçirdi. Ancak Kadi Burhaneddin'in karsilik vermesi üzerine aldigi yerleri geri vermek zorunda kaldi. Bu esnada Timur Dogu Anadolu'ya gelerek (1394), kendi hakimiyetini tanitmak üzere etraftaki beyliklere elçiler gönderdi. Alâaddin Ali Bey de diger beylikler gibi Timur'un yüksek hakimiyetini tanidigini bildirdi. Ayrica Karaman-oglu, Timur'un Sam üzerine yapacagi sefere oglu Mehmed Bey'i bir miktar asker ile gönderecegini , Anadolu ve Osmanli ülkesine geldigi vakit ise bizzat kendisinin yardimci olacagini bildirdi.

Alâaddin Ali Bey'in Timur'a itaat ettigini haber alan Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed, Timur'a karsi oldugu için iki düsman arasinda kaldi. Bu arada Karaman-oglu Ali Bey'in Kadi Burhaneddin'e ait bazi yerlere saldirmasini müteakip Kadi Burhaneddin onun üzerine yürüdü. O, Aksaray, Zincirli, Salime kalelerini aldiktan sonra Nigde'yi muhasara etti ise de alamadi.

Karaman-oglu Alâaddin Ali Bey bu olaydan sonra Kadi Burhaneddin'in yegeni olan Kayseri Valisi Seyh Müeyyed'i tahrik ederek dayisina karsi isyan ettirdi (1396). Bunun üzerine Kadi Burhaneddin derhal Kayseri'ye yürüyerek Seyh Müeyyed'i yakalayip öldürdü. Daha sonra onu isyana tesvik eden Karaman-oglu arazisini de yagmalatti. Ali Bey Konya kalesine siginmak zorunda kaldi. Bu sirada Ali Bey'in hareketini tasvib etmeyen bir kisim kabile reisleri onu terkederek Kadi Burhaneddin'in tarafina geçtiler.

Kadi Burhaneddin ile basa çikamayacagini anlayan Alâaddin Ali Bey, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid'in Rumeli'de Eflâk seferinde bulunmasini firsat bilerek kuvvetlerini Ankara ve Bursa taraflarina akina gönderdi. Ankara'ya gidenler Anadolu Beylerbeyi Sari Timurtas Pasa'yi yakalayip Konya'ya götürdüler. Bu durumu haber alan Yildirim Bâyezid, Eflâk seferinden döner dönmez Karaman-oglu üzerine yürüdü.

Alâaddin Ali Bey, Bayezid'in kendisine karsi harekete geçtigini duyunca Timurtas Pasa'yi serbest birakarak onu bir heyetle ve kiymetli hediyelerle birlikte baris için padisaha gönderdi. Ancak Bayezid, onun bu teklifini kabul etmeyerek savasa giristi. 1398 yilinda Akçay'da yapilan savasi kaybeden Alâaddin Ali Bey Konya'ya sigindi, fakat sehirlilerin Bâyezid ile anlasmasi üzerine esir alindi. Daha sonra da öldürüldü.

Bâyezid bu sekilde Konya'yi ele geçirdikten sonra Ali Bey'in ogullarinin elinde bulunan Lârende üzerine yürüdü. Alâaddin Ali Bey'in hanimi ve ogullari Ali ve Mehmed beyler, sehrin ileri gelenleriyle kaleden çikip Bayezid'in huzuruna geldiler. Bayezid sehrin anahtarlarini teslim aldiktan sonra Alâaddin Ali Bey'in hanimi olan kizkardesini ve iki oglunu Bursa'ya gönderdi (1398).

Bayezid, böylece Karamanogullari beyliginin güney kisimlari disinda kalan yerlerini alarak bu beylige son verdi. Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflari ise Karaman ailesine mensup Süleyman Bey ve oglu Seyh Hasan'in idaresinde kaldi. Güneyde bulunan Alâiye, Karaman ailesine mensup bir baska beyin idaresinde bulunuyordu. Bu arada bazi kaynaklarda Bâyezid'in Konya ve çevresini Ali Bey'in oglu Mehmed Bey'e verdigi, ancak bir yil sonra Osmanlilar'a isyan etmesi sebebiyle tekrar esir alinarak Bursa'ya götürüldügü belirtilmektedir.

c- Ankara Savasi'ndan Sonra Karamanogullari Beyligi

Karamanogullari Beyligi Ankara Savasi'nin sonuna kadar dört yil Osmanli idaresinde kaldi. Ancak Osmanlilar'in Ankara Savasi maglubiyetinden sonra Timur; Germiyan, Saruhan, Aydin, Mentese, Teke ve Karamanogullari'na eski beyliklerini geri verdi. Bu arada Alâaddin Bey'in oglu Mehmed Bey'e de Karaman ülkesi verildi. Mehmed Bey'in kardesi Ali Bey ise Mehmed Bey'e tâbi olarak Nigde emiri oldu. Timur Karaman topraklarinin yanisira Osmanli arazisinden Beypazari, Sivrihisar, Kirsehri ve Kayseri taraflarini da Mehmed Bey'e verdi.

1- Mehmed Bey

Mehmed Bey Karaman hükümdari olarak Konya'yi beyliginin merkezi yapti ve Timur adina Konya, Kayseri, Lârende ve Egridir'de sikke kestirdi. Mehmed Bey daha sonra Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflarina hakim olan Süleyman Bey üzerine yürüyerek bu bölgeleri de idaresi altina aldi.

Osmanli sehzâdeleri arasinda meydana gelen taht kavgalarindan istifade eden Mehmed Bey, Osmanli hükümdari Çelebi Sultan Mehmed'in Rumeli'de kardesi Musa Çelebi ile ugrastigi bir sirada Çelebi Mehmed'in müttefiki olan Germiyan-oglu'nun arazisine tecavüz ederek Bursa'ya kadar geldi. Sehri tahrip ettikten sonra kaleyi muhasara etti, ancak Haci Ivaz Pasa'nin müdafaasini kiramadi. Mehmed Bey, dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrini açtirarak ona hakaret ettikten sonra kale üzerindeki baskisini arttirdi. 30 gün kadar dayanabilen kale sonunda teslim oldu. Mehmed Çelebi, kardesi Musa Çelebi'yi yenerek onu öldürdükten sonra Karaman-oglu Mehmed Bey'in Bursa'yi aldigini haber alinca derhal Anadolu'ya geçti. Karaman-oglu, Osmanli sultaninin Bursa'ya gelmekte oldugunu duyunca sehri atese vererek Karaman'a döndü (1413).

Çelebi Sultan Mehmed, Karaman-oglu'na bir ders vermek amaciyla beraberinde Candar-oglu Isfendiyar Bey ve kuvvetleri oldugu halde, Karaman-oglu'nun iki yildan fazla isgali altinda kalmis olan Kütahya'yi geri aldi. Buradan Karamanli topraklarina giren Çelebi Mehmed, daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karaman-ogullarina verilmis olan Aksehir, Begsehir ve Otluk-hisari'ni aldiktan sonra Konya'yi kusatti ise de alamadi. Sonunda Karaman-oglu'nun müracaati ile, ele geçirilen yerler Osmanlilarda kalmak üzere baris yapildi (1414).

Fakat Karaman-oglu Mehmed Bey bir süre sonra, Çelebi Sultan Mehmed'in Canik taraflarinda bulundugu bir sirada Osmanli topraklarina tekrar saldirilara basladi. Çelebi Mehmed, onun bu hareketini ögrenince Samsun seferinden geri dönerek Konya üzerine yürüdü. Ancak Ankara'ya geldigi sirada hastalandigi için kendisi sefere devam edemedi. Anadolu Beylerbegisi Bayezid Pasa, Konya önüne kadar gelerek Mehmed Bey'i yakaladi. Karaman-oglu Mehmed Bey ve oglu Mustafa Bey Ankara'da bulunan Çelebi Mehmed'in karargâhina getirildi. Çelebi Sultan Mehmed, sözünde durmamasi sebebi ile Karaman-oglu'nu siddetle cezalandirdi. Karaman-oglu ise özür dileyerek yaptigi antlasmayi bir daha bozmayacagina dair söz verdi (1418). Bundan sonra Mehmed Çelebi hayatta oldugu müddetçe Karaman-oglu'nun hiç bir taarruzu görülmedi. Bununla birlikte O, Osmanlilardan çekindigi için Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in himayesine girerek onun adina para bastirdi.

Timur'un Anadolu'da bulundugu sirada Karaman-oglu Mehmed Bey tarafindan ele geçirilmis olan Tarsus sehri Ramazan-oglu Ahmed Bey tarafindan alinarak burada Memlûk Sultani Melik Müeyyed Bey adina hüküm sürüyordu. Karaman-oglu Mehmed Bey elinden alinmis olan Tarsus'u geri almak için firsat ariyordu. Nitekim O, iki yil sonra Misir ve Sam emirleri arasindaki anlasmazliktan istifade ederek oglu Mustafa Bey kumandasinda bir ordu gönderdi ve Tarsus'u geri aldi. Ancak bu sebeple Memlûklu sultani ile arasi açildi. Memlûklu kuvvetleri kisa bir süre sonra Tarsus'u geri aldi ise de bu kez Karaman-oglu ile Ramazan-oglu birleserek Tarsus'a yeniden sahip oldular.

Bu siralarda Karaman-oglu Mehmed Bey hastalandigi için yerini oglu Mustafa Bey aldi. Ancak Memlûk sultani bunu kabul etmeyerek beyligin basina Izzeddin Hamza'yi getirdi. Memlûk sultani ayni zamanda oglu Ibrahim'i güney Anadolu'ya gönderdi. Sam Valisi Tani Bey Mik'i de Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Bu Memlûk kuvvetleri Karaman-oglu'nu bozguna ugratarak Adana ve Tarsus'u ellerine geçirdiler. Memlûklular bu sefer sirasinda Nigde, Konya Eregli'si ve Lârende'ye kadar gelerek büyük tahribat yaptilar. Bunlar Karamanogullari Beyligi'ni Ali Bey'e verdiler. Memlûklular karsisinda daglara kaçan Mehmed Bey ise, ordunun geri çekilmesinden sonra Kayseri'ye saldirdi. Ancak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e esir düstü. Mehmed Bey buradan Kahire'ye götürülerek hapsedildi (Ocak 1422). Oglu Mustafa Bey ise daha önce öldürüldü (1420).

2- Ali Bey

Biraderi Mehmed Bey zamaninda Nigde emiri olan Ali Bey, Mehmed Bey'in Osmanlilar karsisinda aldigi yenilgi ile sarsintiya ugramasi üzerine kendisine sultan ünvani vermisti (1413). Bu sebeple Mehmed Bey ile aralari açilinca Kahire'ye gitmis (1415), sonra Mehmed Bey'in Memlûk sultanina muhalefeti üzerine Anadolu'ya sevk edilen ordu ile beraber gelmis ve neticede Memlûk sultani tarafindan bütün Karaman beyligi kendisine verilmistir (Ocak 1420).

Ali Bey, Konya hariç geri kalan bütün Karaman arazisine sahip oldu. Öte taraftan Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in ölümü ve Melik Zahir Seyfeddin Tatar'in sultanliga geçmesi (1421) üzerine Karaman-oglu Mehmed Bey serbest birakilarak ülkesine gönderildi. Bu sirada Mehmed Bey'in oglu Ibrahim Bey de Osmanlilarin yardimiyla Konya ve Lârende'yi eline geçirdi. Ali Bey yine Nigde'ye çekilerek Memlûklu sultaninin himayesine girdi. Böylece Karaman Beyligi Memlûklu sultanina tabi olarak ikiye bölünmüs, Ali Bey Nigde'de, Mehmed Bey ise Konya'da hüküm sürmüstür.

3- Mehmed Bey (Ikinci Kez)

Memlûklu Sultani Seyfeddin Tatar'in emriyle affolunan Mehmed Bey, Kibris üzerinden memleketine geldi ve Konya'da beyligin basina geçti (1421). Memlûklulara tabi olan Mehmed Bey, bir süre sonra Osmanli devletindeki saltanat degisikliginden istifade ile Hamid-ogullariyla da isbirligi yaparak Osmanlilarin elinde bulunan Antalya kalesini ele geçirmeyi plânla-di. Bu ittifakdan haberdar olan Antalya beyi Hamza Bey, müttefiklerin birlesmesine firsat vermeden Hamid-oglu Osman Bey üzerine baskin yaparak onu öldürdü. Mehmed Bey ise ogullari Ibrahim, Ali ve Isa Beylerle beraber gelerek Antalya'yi kusatti. Mehmed Bey kusatmayi yönettigi sirada kaleden atilan bir gülle parçasinin isabetiyle yaralanarak hayatini kaybetti. Ogullari Isa ve Ibrahim Bey, babalarinin cesedini alarak Lârende'ye döndüler (Subat 1423).

4- Ali Bey (Ikinci Kez)

Agabeyi Mehmed Bey'in Antalya kusatmasinda öldügünü haber alan Ali Bey, Nigde'den Konya'ya gelerek hükümdarligini ilân etti. Mehmed Bey'in ogullari Ibrahim ve Isa Bey ise Osmanli hükümdari II. Murad'in yanina giderek ondan yardim istediler. Sultan Murad, kizkardesleriyle evli olan bu Karaman beylerini iyi karsiladi. Isa Bey'e Rumeli'de bir sancak beyligini veren II. Murad, Ibrahim Bey'e ise bir miktar kuvvet vererek Karaman'a gönderdi. Ibrahim Bey, Murad'in bu yardimina karsilik, daha önce Osmanlilar'a ait iken Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan Isparta ve Egridir'i Osmanlilar'a geri vermeyi kabul etti. Osmanli kuvvetleriyle birlikte Konya önlerine gelen Ibrahim Bey, Ali Bey ile yaptigi mücadele sonunda Konya'yi eline geçirdi. Ali Bey ise eski baskenti olan Nigde'ye çekildi. Ibrahim Bey, amcasi Ali Bey'e Nigde'nin yanisira Aksehir'i de dirlik olarak verdi (1424).

5- Ibrahim Bey

Mehmed Bey'in büyük oglu olan Ibrahim Bey Osmanlilarin yardimiyla beyligin basina geçtikten sonra Osmanlilarla olan dostlugunu bozdu. O, Osmanlilara biraktigi Egridir ve Isparta'yi geri almayi plânliyordu. Ibrahim Bey, Osmanli kuvvetlerinin Rumeli'de bulundugu bir sirada Beysehri'ni ele geçirerek Isparta'ya kadar ilerledi. Sultan Murad, Rumeli'deki tehlikeli durumun düzeltilmesinden sonra Osmanli kuvvetlerini Karaman-ogullari üzerine gönderdi. Bu kuvvetler Aksehir'den baslayarak Beysehri, Seydisehri ve Saidili gibi yerleri zabtettiler.

Sarimüddin (veya Taceddin) Ibrahim Bey Karaman-Memlûklu münasebetlerine de önem veriyordu. O, Barsbay'a isyan etmis olan Ramazan-oglu Ibrahim Bey'i Kahire'ye gönderdi. Ancak kuvvetlendikten sonra, Mem-lûklularin kendi üzerindeki nüfuzlarina son vererek bagimsiz bir siyaset takip etmeye basladi. Onun bu davranisi sonucunda Memlûklular Emir Sadi Bey'i Tarsus'a gönderip Ibrahim Bey'e karsi kardesi Isa Bey'i desteklediler. Kardesine karsi mücadele eden Ibrahim Bey onu yenerek Kahire'ye kaçmasina sebep oldu.

6- Ibrahim Bey Devrinde Karaman-Osmanli Münasebetleri

Ibrahim Bey zamani Karamanogullari Beyligi'nin en güçlü devri oldu. Bu devirde Karamanlilar, Sirp despotu vasitasiyla Osmanlilar aleyhine Macarlarla ittifak yaptilar. Bu anlasmaya göre Macarlar batidan, Karamanlilar da dogudan Osmanli topraklarina saldiracaklardi. Ancak Macarlar'i maglup eden II. Murad, Karaman-ogullarinin en çok güvendigi Varsak asireti üzerine bir kuvvet göndererek Konya halkini Afyonkarahisar'a sürmeyi düsündü. Ancak Ibrahim Bey, Osmanlilara bir elçi göndererek baris yapilmasini teklif etti. Almis oldugu yerleri geri vermek ve bir daha anlasmaya aykiri hareket etmemek sarti ile baris yapildi (1439).

II. Murad Karamanlilar ile anlasmasina ragmen, Ibrahim Bey'in Kayseri'yi zabtetmesi üzerine ona karsi Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey ile ittifak yapmak zorunda kaldi. Nitekim bu sirada, Dulkadir-oglu Mehmed Bey de, Kayseri'yi alan ve Memlûklularla müsterek hareket eden Karaman-oglu'na karsi Osmanlilar'dan yardim istemek üzere II. Murad'a haber gönderdi (1436). Öte taraftan II. Murad, Kayseri'den sonra Amasya'ya da hücum eden Ibrahim Bey'e bir ders vermek amaciyla Dulkadir-oglu Süleyman Bey'e yardimci kuvvet gönderdi. Bu suretle Dulkadirlilar Kayseri'yi geri aldilar. Osmanlilar'in yaninda bulunan Karaman ailesinden Isa Bey ise Karaman topraklarina hücum etti, ancak Aksehir'i aldiktan sonra yapilan muharebede öldürüldü. Ibrahim Bey, bu olaydan sonra, Memlûklularin da ise karisacaklarini anlayinca Osmanlilar'a sulh teklifinde bulundu. 1437 yilinda iki taraf arasinda bir baris antlasmasi daha yapildi. Ibrahim Bey bu tarihten sonra bes-alti sene kadar Osmanlilar aleyhinde hiç bir faaliyette bulunmadi.

Bununla beraber Karaman-oglu Ibrahim Bey, Osmanlilarin Macaristan'da yenilmesinden sonra baslayan Haçli ittifakina da katilmaktan geri durmadi. O, Bizans imparatoru araciligiyla Macar kralina müracaat ederek onun Rumeli'de harekâta baslamasini istedi. Haçli ordulari, Semendire'yi alarak Alacahisar, Sehirköy ve Nis'i yakip yiktilar. Bunlar daha sonra Sofya üzerine yürüdüler. Osmanlilarin Rumeli'de bulundugu bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey, damadi Turgut-oglu Hasan Bey emrinde bir kisim kuvvet göndererek Ankara, Kütahya ve Afyon illeriyle Bolvadin, Beypazari ve Hamideli yörelerine kadar olan yerleri yakip yiktirdi. Böylece iki düsman arasinda kalan Osmanlilar, Haçlilara karsi en kuvvetli birliklerini göndermekle birlikte, Anadolu'da da Karamanogullari üzerine bir kuvvet sevketmek zorunda kaldilar.

Ibrahim Bey'in Osmanlilara karsi Haçlilarla ittifak yapmasi müslümanlar tarafindan iyi karsilanmadi. Sultan II. Murad devrin ileri gelen âlimlerinden de fetva alarak Karaman-oglu'na karsi kesin bir tavir almaya karar verdi. Haçlilarla 1444 Temmuz'unda yapilan baris antlasmasindan sonra Anadolu'ya geçen II. Murad Karaman-oglu üzerine bir sefer düzenledi. Çok zor durumda kalan Ibrahim Bey, yine baris istemek zorunda kaldi. II. Murad, devletinin içinde bulundugu durumu düsünerek Karamanogullari ile baris yapmayi uygun buldu.

Sultan Murad, Haçlilarla yapilan 1444 Segedin antlasmasinin bozulduguna dair gelen haberler üzerine Ibrahim Bey ile, çok agir sartlari ihtiva eden bir yemin ve ahidnâme alarak anlasti. Buna göre Ibrahim Bey, oglunu ve kuvvetlerini istendigi zaman Osmanlilar hizmetine göndermeyi kabul ediyordu.

Karaman-oglu Ibrahim Bey bu ahidnâmeye sadik kalarak Varna muharebesinde (1444) ve II. Kosova Savasi'nda (1448) Osmanlilara yardimci kuvvetler gönderdi.

Ibrahim Bey, bu sirada Kibrislilar'in elinde olan Gorigos kalesini ele geçirdi (1448). Bunun üzerine Rodoslular Memlûk Sultani Melikü'z-zâhir Çakmak'a müracaat ettiler.

Karaman-oglu Ibrahim Bey II. Murad'in ölümünden sonra tekrar Osmanlilar aleyhine faaliyetlere basladi. O, 1451 yilinda Germiyan, Aydin ve Menteseogullari'ndan olduklarini ileri süren bazi kimseleri memleketlerini almak üzere gönderdi. Bunun üzerine Sultan II. Mehmed Anadolu beylerbeyi Ishak Pasa'yi Anadolu'ya sevkettikten sonra kendisi de Karaman-oglu üzerine yürüdü. Ibrahim Bey Fatih Sultan Mehmed karsisinda da zor durumda kaldigini anlayinca baris teklifinde bulundu. Beysehir, Seydisehir ve Kirsehir Osmanlilar'a verilmek ve sefer sirasinda asker göndermek sarti ile baris yapildi. Bununla beraber Ibrahim Bey, Istanbul'un fethinin hazirliklari sirasinda Konya'ya gelen Venedik elçisi ile Osmanlilar'a karsi bir ticaret antlasmasi imzaladi.

Karaman-oglu Ibrahim Bey, 1456'da Memlûk topraklarina hücum ederek Tarsus, Adana ve Külek taraflarini almak istedi. Onun bu davranisi üzerine harekete geçen Memlûklular, Emir Hoskadem Nasirî'yi Karaman-ili'ne gönderdi. Ibrahim Bey Memlûklu kuvvetlerinin geldigini görünce önce Memlûklular'a, sonra da Osmanlilar'a yaklasmak zorunda kaldi. Bundan sonra yaptigi anlasmalara vefatina kadar sadik kalan Ibrahim Bey, Fatih'in Kastamonu ve Trabzon seferlerine oglu kumandasinda yardimci kuvvet gönderdi. O, Isfendiyar-oglu Kizil Ahmed'in siginma istegini de kabul etmedi.

Yaklasik 40 yil kadar Karaman-ogullari beyliginin basinda kalan Ibrahim Bey'in son zamanlari üzüntü içerisinde geçti. Daha sagliginda ogullari arasinda miras kavgalari basladi. Ibrahim Bey ise, Içel valisi olan büyük oglu Ishak Bey'i veliaht tayin etmisti. Ishak Bey, babasi ölmeden önce idareyi eline aldi ise de kardesleri bunu kabul etmedi. Nitekim babasinin hastaliginin agirlastigi bir sirada Pir Ahmed, Konya ileri gelenleri ile anlasarak hükümdarligini iâan etti. Bunun üzerine Ibrahim Bey, oglu Ishak Bey ile birlikte Gevele kalesine sigindi ve çok geçmeden burada vefat etti (1464). Naasi Lârende'ye götürülerek orada yaptirmis oldugu imaret medresesine bitisik olan türbesine defnedildi.

Ibrahim Bey'in ölümünden sonra ogullari Ishak Bey, Pir Ahmed, Kasim, Karaman, Alâaddin, Süleyman, Nûre Sufi ve Mehmed birbirleriyle mücadeleye basladilar.

7- Ishak Bey

Ishak Bey babasinin ölümünden sonra hükümdar olmussa da Silifke'den devlet baskenti Konya'ya gelemedi. Çünkü, kardesi Pir Ahmed daha babasinin sagliginda Konya'yi ele geçirmis ve burada beyligini ilân etmisti. Böylece Karamanogullari beyligi ikiye ayrilmis oldu. Ishak Bey, Pir Ahmed Bey'e karsi kendisine yardimci olur ümidiyle Memlûklu sultanina tâbi olmak istediyse de, hiç bir askerî yardim alamadi. Kardesi Pir Ahmed'e karsi yalniz basina mücadele edemeyecegini anlayinca ailesini Silifke'de birakarak Akkoyunlu Uzun Hasan'in yanina giderek ondan yardim istedi. Uzun Hasan'dan aldigi yardimci kuvvetler ile ülkesine dönen Ishak Bey kardesi Pir Ahmed'i yenerek Konya'yi eline geçirdi. Pir Ahmed ise ülkesini terk ederek Fatih Sultan Mehmed'in yanina gitti.

Akkoyunlularin destegi ile Karaman topraklarina hakim olan Ishak Bey Memlûk sultani adina hutbe okutmasina ragmen, Osmanlilarla da anlasma yollarini aradi. Dayisi Fatih'e siginmis olan Pir Ahmed, Karaman beyligi topraklarindan bazi yerleri terketmek suretiyle padisahtan yardim sözü aldi. Öte taraftan Ishak Bey de Fatih'e müracaat ederek Aksehir, Beysehir ve çevresini Osmanlilara verecegini bildirerek anlasma yapmak istedi. Ancak Fatih Sultan Mehmed, bu yerlerin zaten daha önce Osmanlilar'in elinde oldugunu söyleyerek Ishak Bey'in baris teklifini kabul etmedi. Fatih, Çarsamba suyunu sinir kabul eden eski antlasmalarin tatbikini istedi. Ishak Bey Fatih Sultan Mehmed ile anlasamayinca iki taraf kuvvetleri Ermenek civarinda karsilasmak zorunda kaldilar. Ishak Bey bu savasta maglup olup ailesinin siginmis oldugu Silifke kalesi hariç, bütün Karaman-ili'ni kaybederek hazinesi ile birlikte Diyarbakir'da Uzun Hasan'in yanina çekildi. Kisa bir süre sonra da burada vefat etti (Eylül 1466).

8- Pir Ahmed

Fatih Sultan Mehmed'in yardimi ile Karaman tahtina geçen Pir Ahmed kendisine yapilmis olan yardima karsilik Aksehir, Beysehir, Siklan hisari, Ilgin ve çevrelerini Osmanlilar'a verdi. Bundan sonra Pir Ahmed bir kaç yil Osmanli devletinin himayesinde hükümdarlik yapti. Ancak bu kez kardesi Kasim Bey, ona karsi harekete geçti. Pir Ahmed, Osmanlilar'in da yardimiyla Ermenek civarinda Kasim Bey'i yendi. Durumunu saglamlastiran Pir Ahmed, bir süre sonra Osmanlilar'in batida yaptiklari savaslardan istifade ederek, Osmanlilara terketmis oldugu yerleri geri almak için faaliyetlere basladi (1466). Fatih Sultan Mehmed, Pir Ahmed Bey'in bu hareketi üzerine ordusuyla Karaman topraklarina girdi. Pir Ahmed Fatih'in gelmesi üzerine Konya'yi birakarak Lârende'ye kaçti. Veziriazam Mahmud Pasa onu takip ederek yenilgiye ugratinca bu kez Tarsus'a kaçmak zorunda kaldi. Böylece Konya'yi eline geçiren Fatih Sultan Mehmed, buranin idaresini oglu Sehzâde Mustafa'ya verdi.

Lârende'ye çekilen Pir Ahmed mücadeleden usanmadi. O, kardesi Kasim bey ile barisarak birlikte Osmanlilar'in kontrolündeki Konya üzerine yürüdü. Ancak Osmanli emiri Ishak Pasa karsisinda yenilerek kaçmak zorunda kalan Pir Ahmed yardim saglamak amaciyla Uzun Hasan'in yanina gitti. Kardesi Kasim Bey ise daglik bölgelere çekilerek Pir Ahmed'in getirecegi yardimi beklemeye basladi (1469-1470). Öte taraftan bu siralarda Karaman'a gönderilen Gedik Ahmed Pasa buradan güneye inerek Alâiye ve Silifke'yi ele geçirdi. O, daha sonra Karamanli ailesinin bulundugu Mokan (Minan) kalesini de aldi.

Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in yanina giden Pir Ahmed, buradan kalabalik bir kuvvet alarak geriye döndü. Bu sirada Içel'de bulunan Gedik Ahmed Pasa derhal Konya'ya geldi. Akkoyunlu ordusu önce Tokat'a gelip savunmasiz sehri yakip yikti (1472). Bu ordu daha sonra Kayseri'den baslayarak Karaman, Hamid-ili ve çevresini ele geçirdi. Yusufca Mirza emrindeki Akkoyunlu ordusu ile birlikte hareket eden Pir Ahmed ve Kasim Bey Lârende'yi aldiktan sonra Konya'yi da ele geçirmek istedilerse de Konya halki Osmanlilar'a sadik kalarak sehri savundu. Bu yüzden Konya'yi ele geçiremeyen ordu Aksehir'e geldi. Bolvadin'den geçerek Beysehir civarinda Sehzâde Mustafa kuvvetleriyle karsilasti. Burada iki taraf arasinda meydana gelen savasta Akkoyunlular yenilgiye ugradi ve Yusufca Mirza esir alindi. Pir Ahmed Bey ise tekrar Uzun Hasan'in yanina kaçmayi basardi. Kasim Bey de Içel'e çekilerek Silifke'de hüküm sürdü.

Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu hükümdarinin Karamanogullari'na devamli surette yardim etmesi dolayisiyla bu devlete karsi bir sefer yapmak zorunda kaldi. Osmanlilar'la Akkoyunlular'in 1473 yilinda yaptiklari Otlukbeli savasinda Uzun Hasan yenilgiye ugrayinca Karaman-ogullarinin ümitleri kirildi. Otlukbeli yenilgisinden sonra Pir Ahmed Bey Uzun Hasan'la birlikte kaçti. O, daha sonra Içel'de bulunan kardesi Kasim Bey'in yanina gelerek tekrar Osmanlilar'a karsi harekâta basladi. Pir Ahmed Silifke'den ayrilip Ermenek'e giderek Yellitepe'de karargâhini kurdu. Gedik Ahmed Pasa Pir Ahmed'e baris önerisi ile ansizin Yellitepe'ye baskin yapti. Pir Ahmed saklandigi için yakalanamadi. Bununla birlikte Gedik Ahmed Pasa, Ermenek ve Minan kalelerini elegeçirdi. Pir Ahmed önce Tarsus'a, oradan da tekrar Uzun Hasan'in yanina gitti. Uzun Hasan, Bayburt sehrini Pir Ahmed'e dirlik olarak verdi. Pir Ahmed burada ikamet etmekte iken 1474 yilinda öldü.

9- Son Karamanli Beyi Kasim ve Osmanlilar'in Karamanogullari Beyligi'ne Son Vermesi

Kardesi Pir Ahmed'in ölümünden sonra Karaman-ogullarinin basinda Kasim Bey yalniz kaldi. Bu sirada, gerek Uzun Hasan'in gerek Karaman-ogullarinin müttefiki olan Venedik, Papa ve Napoli devletlerinin donanmalari Midilli adasiyla Izmir ve Antalya'yi isgal ettikten sonra Silifke'ye kadar geldiler ve burasini alarak Kasim Bey'e verdiler. Ancak Pir Ahmed Bey'in yönetimindeki yerleri alan Gedik Ahmed Pasa, Kasim Bey'in hakim oldugu Içel'i de ele geçirdi (1474). Yine bu siralarda Konya valisi olan sehzâde Mustafa, Karamanogullari'nin elinde bulunan Develi Karahisar'i baris yoluyla aldi. Böylece Karaman-ogullari'nin bütün sehir ve kaleleri Osmanlilarin eline geçmis oldu (1475).

Ancak, Fatih'in ölümünden sonra (1481) hükümdar olan II. Bayezid ile kardesi Cem Sultan arasindaki saltanat kavgasi sirasinda yeniden ortaya çikan Kasim Bey, daha önce Konya valiliginde bulunmus olan Cem Sultan'la anlasarak Içel çevresinde bir süre kaldiktan sonra, Karaman Beyligi'ne yeniden hakim olmaya çalisti. Hatta bir ara basarili oldu ise de Cem'in Misir'a kaçmasiyla yalniz kaldi.. Kasim Bey, çok geçmeden Cem'i Anadolu'ya davet etti, bunun üzerine Cem Sultan Anadolu'ya gelerek Kasim Bey ile birlikte hareket etti. Ancak bir süre sonra Cem Sultan'in Rodos sövalyelerinin yanina gitmesi üzerine yalniz kalan Kasim Bey, Osmanli padisahi II. Bayezid'e müracaat ederek affedilmesini istedi. Padisah da onu affederek kendisine tabi olmasi sarti ile Içel'de beylik sürmesine izin verdi. O da ölümüne kadar (1493) beyliginin basinda kaldi.

Kasim Bey'in ölümü üzerine, Karamanli beyleri Karaman-oglu'nun kizindan dogan Turgut-oglu Mahmud Bey'i Kasim Bey'in yerine atamasini sultandan istediler. Bayezid, Karamanlilarin bu istegini de kabul etti. Ancak Turgut-oglu Mahmud Bey, Osmanlilarla Memlûklular arasindaki savasta Memlûklular'i tutunca azlolundu ve üzerine kuvvetler gönderildi. Bunun üzerine Mahmud Bey Haleb'e kaçti (1497). Böylece Karaman-ogullari sülâlesinden kimse kalmadi. Osmanlilar beyligin ortadan kalkmasindan sonra burasini Karaman merkez olmak üzere bir eyalet haline getirdi.

Görüldügü gibi Karamanogullar'i Beyligi Anadolu beylikleri içerisinde en uzun ömürlü ve en güçlü beyliklerden birisi olmustur. Beyligin ilk merkezi Ermenek olmus, daha sonra sirasiyla Lârende (Karaman), Konya, kisa bir süre de Nigde ve Silifke beylik merkezi olmustur. Karamanlilarin devlet idare sekli Türkiye Selçuklulari devlet teskilâtina benzemekte idi. Beylik aile fertleri tarafindan seçilen Ulu bey tarafindan idare edilir, ailenin diger üyeleri ülkenin çesitli yerlerinde valilik yapmak suretiyle yönetime katilirdi.

Divan teskilatinin da mevcut oldugu bilinen Karaman beylerinin nevbet denilen davul, nakkare ve nefirden meydana gelen bir çesit mehter takimlari vardi.

Karamanogullari Beyligi'nde ordu beyligin esasini teskil ediyordu. Düzenli ordu yaninda bazi boy ve oymaklarin da gerektigi zaman Karamanlilarin hizmetine girdikleri bilinmektedir. Karaman ordusunun sayisi için el-Ömerî 25 bin atli, 25 bin piyade; Baybars Tarihi 20 bin atli, 30 bin piyade gibi rakamlar vermektedirler. Sikarî ise, Gorigos seferi esnasinda Karaman ordusunun 40 bin kadar oldugunu yazmaktadir. Bu rakam Ibrahim Bey devrinde ise ihtiyatlari ile birlikte 60 bine kadar çikmaktadir.

II- KARAMANOGULLARI DEVRINDE IMAR FAALIYETLERI

Osmanlilar'dan sonra en kudretli ve uzun ömürlü Türkmen beyligi olan Karamanogullari mimarisi Selçuklu üslûp ve geleneginin bir devami seklindedir. Karamanogullari'nin yapmis olduklari eserlerden günümüze kadar gelenler sunlardir. Aksaray'da Ulu Camii (1431) ve Zinciriye Medresesi (1336); Konya'da Haci Ebubekir tarafindan yaptirilmis olan Iplikçi Camii (1332); Ermenek'te Emir Musa Bey'in 1339'da yaptirmis oldugu Tol Medrese; Karaman'da Sultan I. Murad'in kizi ve Karaman-oglu Alâaddin Bey'in hanimi Nefîse Sultan'in 1382'de yaptirdigi Hatuniye Medresesi; II. Ibrahim Bey tarafindan yaptirilmis olan Ibrahim Bey Imareti (1433), Karamanli Emiri Haci Bey tarafindan insa ettirilen Haci Beyler Camii (1358) ve Mevlâna Celâleddin-i Rumî'nin annesi Mümine Hatun adina Karaman-oglu Alâaddin Bey tarafindan 1370 yilinda insa ettirilen Maderi Mevlânâ Camii; Nigde'de Ali Bey'in yaptirmis oldugu Ak Medrese (1409); Ürgüp'te 1350'de yaptirilan Taskin Pasa Camii; Mut'ta Karaman-oglu Alâaddin Bey'in emirlerinden Lal Aga tarafindan insa ettirilen Lal Aga Camii Karamanogullari mimarisinin en canli örneklerindendir. Bunlarin disinda Konya'da, Kur'an ögrenmek ve namaz kilmak için yaptirilmis olan Hasbey Dârülhüffâz'i (1421) ile Nasuh Bey Dârülhüffâz'i da Karamanogullari devrinden günümüze kadar kalmistir. Yine Karaman'da bulunan Alâaddin Bey Kümbedi de bu devrin önemli eserlerindendir.

Selçuklu çini sanati gelenegi beylikler devrinde de devam etmis ve Karamanogullari'nin yapmis olduklari Karaman Hatuniye Medresesi, Konya Hasbey Dârülhüffâz'i ve Ermenek Tol Medrese türbesinde mozayik çini örnekleri kullanilmistir.

Karamanogullari devrinde Konya önemli bir ticaret sehri idi. Iç Anadolu'nun ticaret merkezlerinden birisi olan ve dogu-bati, kuzey-güney ticaret yolu üzerinde bulunan Konya'da Sivas ve Kayseri'den getirilen mallar alinip satilirdi.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
KARASIOGULLARI BEYLIGI

Karasiogullari Beyligi, XIV. yüzyil baslarinda Balikesir ve Çanakkale taraflarinda kurulmus olan bir Türk beyligidir. Beyligin kurucusu olan Karasi Bey'in, XI. yüzyilin ikinci yarisindan sonra Orta Anadolu'da bir devlet kurmus olan Melik Danismend Gazi'nin soyundan geldigi söylenmektedir. Osmanli kaynaklarinda ise Karasi Bey'in Türkiye Selçuklu sultani II. Mesud'un nökerleri arasinda oldugu zikredilmektedir.

1- Karasi Bey ve Beyligin Kurulusu

Sultan Mesud'un 1308 tarihinde ölümünden sonra Türkiye Selçuklu Devleti yikilmaya baslamis ve Anadolu'nun her bir yeri bu bölgelerdeki uç beylerinin kontrolüne girmisti. Bu sirada, Sultan Mesud'un nüfuzlu umerâsindan olan Karasi Bey, babasi Kalem Bey ile birlikte, öteki uç beyleri gibi, gerek Selçuklu Devleti'nin ve gerekse Bizans Imparatorlugu'nun zayif durumundan yararlanarak Çanakkale'ye kadar olan eski adiyla Misya kitasini, yani bugünkü Balikesir ve civarini ele geçirdiler. Bunlar burada baskent Karasi (Balikesir) olmak üzere bir beylik kurdular. Karasi Bey'in bu bölgeleri kesin olarak ne zaman ele geçirdigi bilinmemekle beraber Balikesir ve çevresinin 1300 yili civarinda onun idaresinde oldugu tahmin olunmaktadir.

Karasi Beyligi'nin kuruldugu sirada Bati Anadolu'da Aydin, Mentese, Hamid, Teke, Saruhan ve Germiyanogullari beylikleri hüküm sürmekteydi. Bu beylikler arasinda Germiyanogullari, Kütahya ve Denizli civarinda önemli bir güç olarak diger beyliklere üstünlüklerini kabul ettirmislerdi. Bu sebeple Karasi Beyligi'nin de diger beylikler gibi kurulusunun ilk yillarinda Germiyan-ogullari beylerine tabi olduklari düsünülebilir. Hatta onlarin Karesi ve çevresini de Germiyan kuvvetlerinin yardimi ile ele geçirdikleri anlasilmaktadir.

Karasi Bey'in Balikesir ve çevresinde hakimiyetini sürdürdügü bu devrede, Bizans Imparatorlugu oldukça zayif bir durumda idi. Bati Anadolu'da imparatorlugun elinde bulunan topraklar birer birer Türk beyliklerinin eline geçiyordu. Bunun üzerine Bizans Imparatoru II. Andronikos (1282-1328) XIV. yüzyil baslarinda kuzey-bati Anadolu'da giderek gelisen bu Türk yayilmasini önlemek için önce Alanlar ve sonra da Katalanlar ile isbirligi yapmak zorunda kaldi. Imparator ilk olarak Mogollar önünden kaçan Alanlar ile anlasti ve 1302 yilinda kalabalik bir Alan kuvvetini oglu IX. Mikhail komutasinda Bati Anadolu'yu kontrol altina almak üzere gönderdi. Müttefik Bizans-Alan kuvvetleri Manisa'daki Gediz nehri civarinda karargâh kurdular. Burada Karasi Beyligi birliklerinin de bulundugu Türklerle yapilan çarpismalarda müttefik kuvvetler basarili olamadilar. Alanlar bir süre sonra Bizans Imparatorlugu ile yapmis olduklari antlasmayi bozarak Bati Anadolu'da Türklere karsi yaptiklari mücadeleyi biraktilar.

Bizans-Alan seferinin basarisizlakla sonuçlanmasindan sonra Imparator II. Andranikos bu sefer Katalanlar ile anlasma yapti. 1303 yilinda Karasi Türkleri Kyzikos (Erdek civari)'u fethetmeye hazirlanmaktaydilar. Andronikos, bu sarada Istanbul'a gelmis olan Katalanlari Karasi Türkleri üzerine gönderdi. Katalanlar 1303 yili sonlarinda Erdek'e gelerek buraya yerlestiler. 1304 yili baharinda Karasi Türkleriyle çarpisan Katalanlar onlari buradan püskürterek güneye dogru yürüyüse geçtiler. Alasehir'e kadar inen Katalanlar oradan Gelibolu-Lapseki'ye geçerek burada yerlestiler. 1304 Katalan seferi Erdek, Edremit, Bergama ve Biga gibi yerlesim yerlerinin bir kaç yil daha Bizans Imparatorlugu'nun elinde kalmasini saglamistir. Ancak Karasi kuvvetleri muhtemelen 1306 tarihinde Erdek hariç bu Bizans kiyilarini fethettiler. Edremit ile ayni tarihlerde ele geçirildigini tahmin ettigimiz Bergama'nin Karasi topraklarina dahil olduktan sonra, beyligin Balikesir'den sonra en önemli sehri durumuna geldigi görülmektedir. Erdek ise 1304 Katalan savasindan sonra uzun bir süre daha Bizanslilarin elinde kalmistir.

Karasi Bey zamaninda Mogollar önünden kaçarak önce Dobruca'ya, oradan Anadolu'ya gelen Saru Saltuk Türkmenlerinin, Ece Halil komutasindaki emirleri ile birlikte Karasi topraklarina yerlestirildikleri bilinmektedir. Böylece bölgedeki Türk nüfusunun artmasi saglanmis oldu.

Katalan seferi ve Sari Saltuk Türkmenleri'nin Anadolu'ya geçisinden baska bu devre ve Karasi Bey'in hayati hakkinda daha fazla bilgi edinemiyoruz. Onun zamani, yeni kurulan beyligin gerek Bulgar baskisiyla Rumeli'den, gerekse Mogol baskisiyla Anadolu'dan kopup gelen göç dalgalarina son durak olabilecek, elverisli bir mekânin saglanmasiyla, dolayisiyla beyligin kurulus asamasi ile geçmis görünmektedir. Bu suretle nüfusu artan beylik, daha da güçlenmis, üstelik Bizans'in bu topraklar üzerindeki son çabalari da faydasiz kaldiktan sonra Küçük Misya ve Saruhan Beyligi sinirlarina kadar yayilmak mümkün olabilmistir.

Karasi Bey'in hangi tarihte vefat ettigi de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Bizans Imparatoru II. Andronikos'un Karasi-oglu Demirhan Bey ile antlasma yapmak üzere 1328 yilinda Kapidagi'ndaki Kyzikos (Erdek) sehrine geldigi bilindigine göre Karasi Bey'in bu tarihten önce ölmüs olabilecegi kesinlik kazanmaktadir.

2- Demirhan Bey

Karasi Bey'den sonra beyligin tarihinde üç kisinin adinin geçtigi görülmektedir. Bunlar Demirhan, Yahsi ve Dursun Beylerdi. Bundan baska sadece Osmanli tarihlerinde zikredilen Aclan adinda bir beyden daha bahsedilmektedir. Osmanli müverrihlerinden Âsik Pasa-zâde ve Nesrî, 735/1334-35 yilinda Karasi vilâyetine Aclan Bey'in hakim oldugunu ve onun iki oglundan birisinin adinin Dursun Bey oldugunu belirtmislerdir. Aclan Bey'in sahsiyeti kesinlik kazanamamistir. Onun Karasi Bey'in oglu oldugu ve babasinin yerine geçtigi kabul edilmis. hatta Aclan Bey'in Yahsi Bey veya Demirhan Bey oldugu ileri sürülmüstür. Muhtemelen Aclan ismi Yahsi Bey'in bir lâkabi olmalidir.

Öyle anlasiliyor ki, Karasi Bey'in ölümünden sonra beyligin basina Demirhan Bey geçmis, Yahsi (Aclan) Bey ise Bergama ve havalisine hakim olmustur. Seyyah Ibn Battuta'nin bildirdigine göre 1333 yilinda Demirhan Bey Balikesir'de, Yahsi Bey de Bergama'da hüküm sürmekte idi. Yani Karasi Bey'den sonra beylik ikiye ayrilmis, Demirhan Bey ÒUlu BeyÓ sifati ile Balikesir'de oturmus, Yahsi (Aclan) Bey de Bergama ve çevresinde hüküm sürmüstür.

Karesi beyleriyle çagdas olan Bizans Imparatoru VII. Ioannes Kantakuzenos ise kaleme adigi eserinde Demirhan Bey'i Yahsi Bey'in oglu olarak göstermistir.

Demirhan Bey'in 1328 yilinda Bizans Imparatoru III. Andronikos ile bir antlasma yaptigi bilinmektedir. Demirhan Bey muhtemelen Marmara kayilarinda ve Kapidag yarimadasindaki Bizans yerlesim alanlarina akinlar yapmakta idi. III. Andronikos bu akinlara son vermek için çareyi onunla baris yapmakta bulmus ve bu amaçla Pegai (Kara Biga)'ye gelerek Demirhan Bey ile bir baris antlasmasi imzalamistir. Demirhan Bey 1328 yili sonunda Bizans Imparatorlugu ile yaptigi antlasmaya sadik kalmis ve bir daha Bizans'a karsi taarruzda bulunmamistir.

3- Yahsi Bey

Karasi Beyligi'nin kurucusu Karasi Bey'in oglu olan Yahsi Bey, babasinin ölümünden sonra kardesi Demirhan Bey Balikesir ve çevresinde hüküm sürerken kendisi Bergama'ya sahip oldu. Onun Karasi Bey'in oglu oldugu mezar kitabelerinden anlasilmaktadir.

Ibn Battuta Seyahatnâmesi'nde ÒHanÓ ünvaniyla zikredilen Yahsi Bey, adina basilmis bir sikkede ise Òel-MelikÓ ünvanini kullanmaktadir. Yine Ibn Battuta, 1333 yilinda Bergama'da sultan olarak Yahsi Han'in bulundugunu, Han kelimesinin sultan anlami tasidigini bildirmistir. Ibn Battuta'nin verdigi bu bilgilere göre 1333 yilinda Demirhan Bey'in Balikesir'de, Yahsi Bey'in de Bergama'da hüküm sürdükleri anlasilmaktadir.

Demirhan Bey, Çanakkale Bogazi ve Marmara Denizi'nden gemilerle Rumeli'ye asker çikararak yagma akinlari yaparken, Bergama Emiri Yahsi Bey de Saruhanogullari'yla birlikte Ege Denizi'nin kuzey kisimlarinda yagma, tahrip ve korsanlik faaliyetlerinde bulunuyordu. Son derece kuvvetli bir donanmaya sahip olan Yahsi Bey, Haçlilar'in meydana getirdikleri kalabalik donanmaya karsi Aydinogullari'yla birlikte cesurca mücadele etti. Edremit körfezinde toplanan Haçlilar, Yahsi Bey komutasindaki Türk donanmasi ile siddetli bir savasa giristi. Yahsi Bey'in donanmasi bu müttefik Haçli donanmasi karsisinda yenilgiye ugramis ve savastan kurtulabilenler Izmir'de bulunan Umur Bey'in yanina siginmislardir.

Haçli donanmasi Izmir'e siginan Yahsi Bey'i takip ederek Izmir önlerine geldi. 17 Eylül 1334 tarihinde burada Türk donanmasi ile Haçli donanmasi bir kez daha çarpismaya basladi. Haçli donanmasindaki kuvvetler karaya çikmak istedilerse de Türkler onlari geri püskürttü.

Yahsi Bey 1341 ve 1342 yillarinda iki defa donanma ile Gelibolu yarimadasina asker çikarmis ise de, basarili olamamis ve Bizans tahtini ele geçirmek için ugrasan Kantakuzenos ile anlasmak zorunda kalmistir.

Yahsi Bey hakkinda Bizans Imparatorlugu ile yapilan bu antlasmadan sonra, kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadir. Ölüm tarihi bilinmemekle beraber 1342 yilindan kisa bir süre sonra vefat etmis oldugu tahmin olunmaktadir.

Bizans kaynaklarina göre Yahsi Han'in vefatindan sonra bu bölgede, yani Truva taraflarinda Süleyman Bey isimli bir beyin hakim oldugunu görüyoruz. Ancak kendisinin Demirhan Bey veya Yahsi Bey'den hangisinin oglu oldugu kesinlikle anlasilamamaktadir. Onun hakkinda bildigimiz, Bizans tahti için mücadele eden Kantakuzenos'a yardim etmis olmasidir (1343).

4- Osmanlilar'in Karasi Beyligi'ne Son Vermesi

Öte taraftan Osmanlilarin yaninda bulunan Karasi-oglu Dursun Bey, Orhan Bey'e müracaat ederek Osmanlilara Balikesir, Aydincik ve Bergama'yi vermeyi taahhüd etmis ve bunun karsiliginda da kendisine beylik verilmesini istemistir. Orhan Bey, Dursun Bey'in bu teklifini kabul ederek onu yanina alip Balikesir üzerine yürüdü. Orhan Bey'in Balikesir üzerine gelisini haber alan Demirhan Bey, mukavemet edemeyecegini anlayarak derhal müstahkem Bergama kalesine kaçti. Orhan Bey Balikesir'e gelip Demirhan Bey'in Bergama'ya gittigini ögrenince, iki kardesi baristirmak için Dursun Bey'i Haci Ilbeyi ile beraber Bergama'ya gönderdi. Ancak Bergama önüne gelen Dursun Bey, kaleden atilan bir okun isabet etmesi sonucu öldü. Bu duruma çok üzülen Orhan Bey Balikesir ve çevresini beyligine kattiktan sonra Bursa'ya döndü. Demirhan Bey'in beraberindeki asiler, canlari korkusundan ve ugrayacaklari zarari farkederek Demirhan Bey'i Orhan Bey'e teslim ettiler. Bergama kalesinden anlasma sonucunda çikan Demirhan Bey'in hayatini bagislayan Orhan Bey onu Bursa'ya gönderdi. Demirhan Bey iki sene kadar burada yasadiktan sonra taundan vefat etti (1347).

Osmanli tarihlerinde Karasi Beyligi'nin Osmanlilar'ca ilhaki 1334, 1336, 1345 ve 1354 olmak üzere çesitli tarihlerde gösterilmistir. Bunlar arasinda 1345 tarihi, Karesi beyliginin Osmanli topraklarina katildigi tarih olarak daha uygun görülmektedir.

Karasi Beyligi'nin Demirhan'a ait kisminin Osmanlilara geçmesi üzerine tecrübeli Karasi umerâsindan Haci Ilbeyi, Evrenos Bey, Ece Halil ve Gazi Fazil Beyler Osmanli Devleti hizmetine girerek Rumeli'nin fethinde büyük yararliliklar göstermislerdir.

Orhan Bey, Karasi vilâyetinin idaresini oglu Süleyman Pasa'ya vermis, I. Murad devrinde ise bölge Yakub Çelebi tarafindan idare edilmistir.

Karasi Beyligi zamaninda bölgede ipekçilik ve ipek ticareti önemli ölçüde gelismis idi. Beylik merkezi olan Balikesir ipek ticareti bakimindan önemli bir pazar yeri durumunda idi.

Karasiogullari'nin bastirmis oldugu iki sikkenin varligi bilinmektedir. Bunlardan bir tanesi Yahsi Bey'e aittir. Digeri ise Yahsi Bey'in oglu Beylerbeyi adina kesilmistir. Karasi Beyligi dönemine ait günümüze kadar ulasan bir mimari eser yoktur.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
MENTESEOGULLARI BEYLIGI

1- SIYASI TARIH

XIII. asrin ikinci yarisinda Güneybati Anadolu'da, merkezi Fethiye (Megri) olmak üzere Mugla, Balat, Milas, Beçin, Çine, Tavas ve Köycegiz kasabalarini içine alan bölgede kurulmustur. Beyligin kurucusu Mentese Bey maiyyetindeki Türkmenlerle birlikte, Akdeniz kiyilarindaki Finike ve Megri taraflarinda denizden gelmisler ve kuzeye dogru yayilarak karadan gelen Türk kuvvetleriyle birlesip eski Karya bölgesini (Mugla) ele geçirerek burada yerlesmislerdir.

Mentese beyligini kuran Türkmenler, Anadolu Selçuklulari'nin idaresinde bulunan Antalya ve Likya (Antalya'nin bati taraflari) kiyilarindan deniz yoluyla bu havaliye geldiler ve yikilmaya yüz tutan Bizans donanmasina mensup gemicileri de alarak kurduklari donanma ile korsanlik yapmaya basladilar. Beyligin kurucusu Mentese Bey hakkinda Bizans kaynaklarinda görülen Salpakis Mentese (yani Sahil beyi Mentese) ifadesi Menteseogullarinin sahilde söz sahibi oldugunu göstermektedir.

Bölgeye yerlesen Türkmenleri buradan çikarmak için Bizans Imparatoru VIII. Mihail, oglu Andronikos kumandasinda bir ordu gönderdi ise de muvaffak olamadi ve Mentese Bey idaresindeki Türk kuvvetleri Aydin ve Güzelhisar mevkilerini zaptettiler.

Beylige adini vermis olan Mentese Bey, 1282'den sonra vefat etmis ve Fethiye'deki türbesine defnedilmistir.

Mentese Bey'in ölümünden sonra oglu Mesud Bey beyligin idaresini ele almis, diger kardesi Kirman ise Fenike taraflarinda hakimiyetini sürdürmüstür.

a- Mesud Bey

Mesud Bey zamaninda düzenlenen deniz seferlerinde bazi basarilar elde edildi ve Rodos adasinin önemli bir kismi ele geçirildi (1300). Ancak on yil sonra Sen Jan Sövalyelerinin saldirisina ugrayan Rodos adasi Papa ve Fransa Krali Güzel Filip'in yardimiyla sövalyeler tarafindan zaptedildi (1310).

Mesud Bey, Rodos'u geri almak için çok ugrasmis, hatta sövalyeler tarafindan ticaret gemileri gaspedilen Cenevizlilerden de yardim almis fakat Papa V. Clemens'in Cenevizlileri yardimdan men etmesi üzerine (1312), sonuç alamamistir.

Mesud Bey, Mevlâna'nin torunu Arif Çelebi tarafindan muhtemelen Milas'ta 1312-1314 yillari arasinda ziyaret edilmistir. Onun verdigi bilgiden Mesud Bey'in Mentese Bey'i olarak bölgeyi idare ettigi anlasilmaktadir.

Mesud Bey, 1319'dan önce Milas'ta vefat etmis ve buraya gömülmüstür. Mesud Bey'in Orhan ve Ibrahim adinda iki oglu bulunuyordu. O'nun ölümünden sonra iki kardes birbiriyle mücadele etmisler ve sonunda Orhan kardesini yenerek Mentese beyi olmustur.

b- Orhan Bey

Sücaeddin sifatiyla bilinen Orhan By, 1320'den itibaren Rodos'u geri almak için donanma ile mücadeleye giristi ise de basarili olamadi.

1333 yili yazinda bölgeyi ziyaret eden Ibn-i Battuta, Milas'a gelmis ve Menteseoglu Orhan Bey'le görüsmüstür. Seyyah, Milas sultani hakkinda su bilgileri vermektedir:

"Sultân-i mükerrem Sucâuddin Orhan Bey bin Mentese Bey'dir. Mümâileyh hiyâr-i mülûkdan olup süret ve sireti güzeldir. Hemdemleri olan fukahâ yaninda mazhar-i ta'zîm ve ihtirâmdir. Sarayinda fukahadan bir cemaat bulunur. Sultân-i mümâileyh bize ihsan etti ve hayvan ile zâd-i râh verdi. Ikametgahi Milas kurbünde Bercin beldesi olup aralari iki mildir. Bercin orada kâin bir tepe üzerinde müceddeden te'sis edilmistir. Güzel binalar ve mescidler ile müzeyyendir. Sultan, Bercin'de bir cami insasina baslamis olup henüz binasi hitâm bulmamis idi".

Yine ayni yüzyilda Anadolu'yu ziyaret eden seyyah el-Ömerî, Orhan Bey'in 50 sehir ve 200 kalesi oldugunu, donanmasi ve yüzbin askeri bulundugunu, karada ve denizde gaza ile mesgul oldugunu bildirir. Orhan Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak belli degildir.

c- Ibrahim Bey

Ibn-i Battuta'nin Mentese Beyligi'ni ziyareti sirasinda, babasi Orhan Bey'in Mugla valisi olarak gördügünü anlattigi Ibrahim Bey'in ne zaman beylik tahtina oturdugu tam olarak bilinmemektedir. Ancak Mugla'da yaptirdigi Ulu Cami'nin kitabesinden 1344'de Mentese beyi olarak beyligin basinda bulundugu anlasilmaktadir.

Ibrahim Bey, Aydinoglu Umur Bey'in Izmir frenklerine karsi giristigi sefere katilmak için hazirlik yapmis, ancak Umur Bey'in 1348 yilinda ölmesi üzerine bu sefer yarim kalmistir. Aydinogullari'nin Venedik ile bir anlasma yapmalarindan sonra yalniz kalan Mentese Beyligi, Venedikliler'in baskisi karsisinda agir bir anlasma yapmaya mecbur olmustur (1352-1355). Bunun geregi olarak Venedikliler, Balat'ta bir kilise insa ettikleri gibi bir de konsolos ikame etmislerdir.

Ibrahim Bey'in, Musa, Mehmed ve Ahmed Gazi adli üç oglu bulunuyordu. 1360'da Ibrahim Bey'in ölümüyle ogullarindan Mentese Beyliginin askerleri Murad Hüdavendigâr'in Kosova'da yaptigi savasda (1389) Osmanli ordusuyla birlikte bulundu. Mehmed, Mugla ve Çine'de, Musa Milas, Pecun ve Balat'ta ve Ahmed Gazi Marmaris ve Megri (Fethiye) ile güney kiyi bölgelerinde hakimiyetlerini sürdürdüler.

Haçlilarin Iskenderiye'yi zapti üzerine Memluk Sultani tarafindan bazi Anadolu Beylerine gönderilen ittifak teklifi (1366) sirasinda Musa Bey ile de muhabere yapilmisti.

Musa Bey'den sonra Balat Mentese beyi olan Mehmed Bey ve oglu Mahmud zamaninda Osmanlilar'la bazi münasebetler olmustur. Mentese Beyligi'nin askerleri Murad Hüdavendigâr'in Kosova'da yaptigi savasta (1389) Osmanli ordusuyla birlikte bulundu. I. Murad'in sehid olmasi üzerine Yildirim Bayezid Karamanogullari'nin öncülügünde Saruhan, Aydin ve Germiyan Beylerinden olusan ittifaki bozmak için Bati Anadolu'ya geldiginde Mentese Beyligi'nin de merkezini almisti. Bunun üzerine Ibrahim Bey'in oglu Mehmed Bey ülkesini terk ederek Sinop emiri Çandaroglu Isfendiyar Bey'e siginmistir (1389-1390). Ancak, Bayezid bu istila hareketine karsilik Mehmed Bey'in oglu Mahmud Bey'e Bergama'dan mülk arazi vererek helallasmak istemistir. Böylece, Balat ve Mugla'daki Mentese Beyligi son bularak Osmanlilar'in idaresine girmistir.

Megri (Fethiye) ve Marmaris bölgesinin hükümdari olan Ahmed Gazi ise, sahillerde bulunan donanmasiyla kiyilarin korunmasina çalismistir. Denizdeki bu faaliyetleri sebebiyle "sultanü's-sevâhil" ünvanini tasiyan Ahmed Gazi, ayrica "emir-i kebir", "sultan-i mülûkü'l-arab ve'l-acem" gibi ünvanlar da kullanmisti. Ahmed Gazi, Rodos sövalyeleri ve Kibris krali ile de savasmisti.

Saban 793 (Temmuz 1391)'de vefat eden Ahmed Gazi, Beçin'deki türbesine defnedilmistir. O'ndan sonra Mentese Beyligi'nin bu topraklarinda Yildirim Bayezid'in kumandanlarindan Hoca Firuz Bey görev yapmistir.

Timur'un Ankara savasindaki (1402) galibiyetinden sonra, Anadolu Beyleri içinde topraklari geri verilenler arasinda Isfendiyar beyi'ne siginan Mehmed Bey ile oglu Ilyas Bey de vardi. Timur'un hakimiyetini tanimak sartiyla Mentese Beyligi'ne sahip olan Mehmed Bey, memleketinden tahsil ettigi vergileri ve bazi hediyeleri Timur'un ordugahina giderek takdim etmistir. Böylece ikinci defa beyligi ele geçiren Mehmed Bey çok yasamamis ve 1403 senesinde vefat etmistir.

d- Ilyas Bey

Sücaeddin lakabiyla anilan Ilyas Bey, Mentese beyi oldugunda (1403), Osmanli Devleti Ankara Savasi sonrasindaki fetret devrini yasiyordu. Önceleri, Çelebi Mehmed'in aleyhine olarak Aydin ve Saruhan Beyleri'yle anlasmis, ancak yenildiklerinden Aydinoglu Cüneyd Bey, Çelebi Mehmed'e siginmistir. Çelebi Mehmed'in Saruhanoglu Hizir Sah Bey'i öldürmesinden sonra, Ilyas Bey de onun hakimiyetini tanimak zorunda kalmistir (1405). Bir ara Anadolu'ya geçen Süleyman Çelebi'ye tabi olmussa da sonra tekrar Çelebi Mehmed'in hakimiyetine girmistir. Çelebi Mehmed'in Osmanli padisahi olmasindan sonra, müsterek olarak para bastirmistir. Ayrica iki oglu Leys (Osmanli kaynaklarinda Üveys) ve Ahmed'i Osmanli sarayina rehin olarak göndermeye mecbur oldu. Ancak gerek Mentese Beyi Ilyas Bey'in ve gerek Çelebi Mehmed'in ayni tarihte ölmesi üzerine (1421) her iki Mentese sehzadesi ülkelerine geri döndüler ve ülkeyi birlikte idare ettiler.

Osmanli padisahi II. Murad; Mentese ülkesini isgal ettigi sirada (1424) Leys ile Ahmed'i yakalatarak Tokat kalesine hapsettirmistir. Iki sene sonra buradan kaçmayi basaran Ahmed Akkoyunlu hükümdari Kara Osman'in yanina gitmis, oradan Misir'a, sonra Iran'a geçmistir. Kardesi Leys ise bu olay üzerine öldürülmüstür.

II. Murad'in vefati üzerine Osmanlilar'da rehin bulunan Ahmed'in Ilyas adindaki oglu memleketi olan Mentese'ye dönerek idareyi ele aldi. Bu sirada Aydin ve Karaman Beylikleri de Osmanlilar'a karsi harekete geçmisti. Sultan II. Mehmed, Karaman üzerine bizzat sefere çikarken, Anadolu beylerbeyi Ishak Pasa'yi da Mentese'deki isyani bastirmakla görevlendirdi. Buna karsi koyamayan Ilyas Bey, Rodos'a kaçti (1451). Böylece tamamen Osmanli idaresine giren Mentese bir sancak olarak teskil edilerek Anadolu Eyaletine baglandi. Mentese sancaginin merkezi Mugla oldu.

2- Sosyal ve Ekonomik Durum

Mentese Beyligi topraklari, cografî bakimdan bati ve güney taraflarinda denizle çevrilmistir. Sahil kesimi körfezler ve çikintilarla kusatilmis oldugundan pekçok tabii çikmasi bulunuyordu. Ancak, hinterlandla baglantilari olmadigindan bu limanlar yeteri kadar ise yaramiyordu. Ülkenin iç kesimleri esas olarak daglik olup, bazi kolay yol veren nehir vadileri vasitasiyla bölgedeki meyva bahçeleri Menderes'in genis vadi ovalariyla birlesir.

Menteseogullari Beyligi'nin ekonomik hayati önemli ölçüde ticarete dayaniyordu. Sahip olduklari ticaret gemileri sayesinde Frenk ülkeleri, civar adalari ve Iskenderiye ile ticaret yapiyorlardi. XIV. yüzyilda ülkenin en önemli ticaret limani Balat idi. Buradan ihraç edilen mallar arasinda bugday, safran, susam, bal, balmumu, palamut, deri, hali, köle ve cariye bulunuyordu. Balat limaninda ithal ve ihraç edilen mallardan alinan gümrük resimleri ve transit ticaretten alinan vergiler beyligin en önemli gelir kaynaklarini teskil ediyordu. Buradaki mallar daha çok frenk tüccarlara satiliyordu. Bu tüccarlarin Balat'ta ticarethane ve depolari vardi ve gemileriyle Rodos, Kibris gibi yakin adalar yaninda Misir ve Avrupa'ya ihracat yapiyorlardi. Buna karsilik da Avrupa'dan kumas, sabun, kalay, kursun ve diger mallar getiriyorlardi. Bölgenin ticarî bakimdan önemi Venedik'in Mentese Beyleri ile devamli ticaret antlasmalari yapmasindan ve bir ihtilaf çikarmaktan dikkatle kaçinmasindan anlasilmaktadir. Mentese Beyleri ile Venedik arasinda 1403 ve 1414 tarihlerinde imzalanan ticaret antlasmalari önemli bir yer tutmaktadir. Mentese Beyligi'nin diger önemli liman ve sehirleri Megri, Marmaris, Milas ve Baçin idi. Menteseogullari Avrupa ile yaptiklari ticarî faaliyetleri sirasinda latin harfleriyle Gigliati tezyinatini havi gümüs sikkeler kullanmislardi. Mentese beyleri içinde Orhan, Muhammed, Musa, Ahmed, Gazi, Ilyas, Leys ve Ahmed Beyler adina gümüs veya bakir paralar bastirildigi tesbit edilmistir.

3- Ordu ve Donanma

Diger Anadolu Beylikleri'nde oldugu gibi Mentese Beyligi de bir kara ordusuna ve sahilde oldugu için güçlü bir donanmaya sahipti. Ömerî'nin Mesâlikü'l-ebsâr'daki rivayetine göre beligin yüz bin süvarisi bulunuyordu ve karada, denizde gaza ile mesgul idi. Sahip oldugu mükemmel donanmasi sayesinde ise etrafa akinlar yapiyorlardi. Rodos'a ve civarindaki adalara yapilan seferlerle beyligin denizlerdeki üstünlügü gerçeklesti. Bunlar, kuvvetli donanmalariyla gerektiginde Misir'daki Memlûk Sultanligi'na ve Aydinogullari'na yardim ediyorlardi. Nitekim, 1364'te Menteseoglu'nun ikiyüz kadirgasiyla Misir'in Kibris üzerine düzenledigi sefere katildigi bilinmektedir.

Mentese Beyligi'nin kurucusu Mentese Bey'in babasi "emirü's-sevâhil", Mentese beylerinden Ahmed Gazi "sultanü's-sevâhil" ünvaniyla anilmaktaydi.

4- Ilmî ve Kültürel Faaliyetler

Mentese Beyligi'nin Milas, Mugla, Beçin ve Balat gibi sehirlerinde devrine göre ileri seviyede medreseler bulunuyordu. Beçin'deki Ahmed Gazi medresesi, bunun örneklerindendir.

Mentese Beyligi döneminde bu bölgede bazi eserlerin telif ve tercüme edildigi bilinmektedir. Mentese beyleri, ilmî ve edebî ilgilerine ragmen Arapça ve Farsça bilmiyorlardi. Bu sebeple kaleme alinan eserler Türkçe idi. Mentese beyi Ibrahim Bey'in torunlarindan Mehmed Bey adina, Sirvanli Mehmed tarafindan avciliga dair Baznâme adiyla Farsça'dan Türkçe'ye bir kitap tercüme edilmistir. Yine ayni zat Sücaeddin Ilyas Bey adina da Ilyâsiye ismini verdigi kisa bir tip kitabi yazmistir. Edebî faaliyetler bakimindan Mentese sarayi Aydinogullari'nin seviyesine ulasamamistir.

5- Imar Faaliyetleri

Mentese beyleri, bulunduklari bölgelerde cami, medrese, türbe, imaret gibi eserleri insa ettirerek ülkenin kültürünün gelismesini sagladiklari gibi, devri için güzel örnekler ihtiva eden mimarî eserler vücuda getirmislerdir. Nitekim seyyah Ibn-i Battuta, Beçin'de Orhan Bey'in tesis ettigi güzel binalar ve mescidler oldugunu bildirmistir.

Orhan Bey'in Mugla'daki Ulu Camii (1344), Ahmed Gazi'nin Beçin'deki medresesi (1375), Milas'taki Camii (1478), Mugla ve Milas arasindaki Eskihisar Camii v Megri (Fethiye)'deki medresesi, Ilyas Bey'in Balat'taki Cami (1404), imaret ve medresesi, Mugla'nin Turgut nahiyesindeki Camii, Beçin'deki medresesi, Mazun kazasinin Hisarköyü'ndeki Camii bu mimarî eserler arasindadir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
MUTAHHARTEN BEYLIGI

Erzincan ve çevresi 1379 yilina kadar Eretna Devleti sinirlari içerisinde kalmis ve sirasiyla Ahi Ayna Bey ve Pîr Hüseyin'in idaresinde bulunus idi. Pir Hüseyin'in ölümünden sonra (1379) ise Erzincan ve çevresine Mutahharten hakim oldu.

1- Mutahharten'in Mensei ve Erzincan'a Hakim Olmasi

Mutahharten'in Tatarlar'a mensup oldugu söylenmekte ise de, onun Uygur Türklerinden olan Eretna ile akraba olmasi daha muhtemeldir. Mutahharten'in Akkoyunlu Ahmed Bey'in damadi oldugu bilinmektedir.

Kaynaklarda adi Taharten, Tahirten ve Mutahharten seklinde geçen bu Erzincan emiri Pir Hüseyin'in ölümünden sonra Erzincan Beyligi tahtina geçti. Bagimsizligini ilân ederek kendi adina para bastiran ve hutbe okutan Mutahharten'e karsi ilk tepki Eretna Beyligi'nden geldi. Eretna beyliginin ileri gelenleri Alâaddin Ali Bey'e müracaat ederek, Erzincan'in Eretna ailesi ile olan ilgisini ileri sürerek bu sehrin kurtarilmasini istemislerdi. Bunun üzerine Alâaddin Ali Bey Mutahharten'e adamlar göndererek Erzincan'i baris yoluyla ele geçirmek istedi. Ancak görüsmelerden bir sonuç alinamayinca iki taraf arasinda savas basladi. Ilk karsilasmada Mutahharten'in kuvvetleri yenilgiye ugrayarak çekildi. Eretna beyliginin tabiiyetini kabul etmeme karari almis olan Emir Mutahharten yardim istemek üzere Dulkadiroglu Ibrahim Bey ile Akkoyunlu Türkmenlerinin reisi Kutlu Bey'e haber gönderdi. Bu devletlerden gelen yardimci kuvvetlerin de destegi ile Mutahharten-Eretna arasinda yapilan savasi Erzincanlilar kazandi. Daha sonra Erzincan önünde yapilan çarpismalarda da kesin bir sonuç alamayan Alâaddin Ali Bey baskent Sivas'a çekilmek zorunda kaldi.

2- Mutahharten'in Kadi Burhaneddin ile Mücadelesi

Eretna hükümdari Alâaddin Ali Bey'in 1380 yilinda ölümünden sonra devletin idaresini eline alan naib Kadi Burhaneddin Ahmed'in, ülkesine yönelik faaliyetler yapacagini bilen Mutahharten ona karsi yeni müttefikler aramaya basladi. Nitekim Mutahharten, Kadi Burhaneddin tarafindan Koyulhisar çevresine gönderilen Zünnûn ve Sarkî Karahisar hakimligine atanan Melik Ahmed ile derhal dostluk kurmaya basladi. Kizkardesini Zünnûn ile evlendiren Erzincan emiri, onunla birlikte Eretna topraklarina taarruza geçti. Ancak Sivas topraklari içerisinde yagma ve tahrip hareketlerinde bulunan Zünnûn, Kadi Burhaneddin tarafindan bozguna ugratildi. Gerek Zünnûn'un bu yenilgisinden dolayi ve gerekse Amasya Emiri Sadgeldi'nin kiskirtmalariyla Kadi Burhaneddin'e daha çok kizan Mutahharten Sivas'a taarruza geçmege karar verdi. Ordusu ile Erzincan'dan çikarak Sivas vilâyeti hududuna geldi. Nâib'e karsi tehditkâr bir tavir takinarak gönderdigi elçiler vasitasiyla, devletin idaresini Alâaddin Ali Bey'in oglu Mehmed'e birakmasini istedi. Ancak nâib Kadi Burhaneddin, saltanati terketmek istemiyordu. Bu sebeple Mutahharten'den gelen elçi Emir Tugrul'u tutuklatti. Elçinin tutuklanmasindan sonra Mutahharten onun serbest birakilmasi sarti ile Sivas'tan ayrildi.

Mutahharten ile Kadi Burhaneddin arasindaki mücâdeleler bundan sonraki yillarda da devam etti. Kadi Burhaneddin Ahmed, Mutahharten'in dostu olan Amasya Emiri Sadgeldi üzerine yürüyerek onu öldürdü (1381) ve kesik basini Erzincan'a gönderdi. Bu zaferden sonra O, nâib olmasina ragmen, bagimsizligini ilân ederek hükümdarlik makamina oturdu. Mutahharten onun tahta çikisina karsi çikarak baskent Sivas'ta Kadi Burhaneddin aleyhine düzenlenen suikastlerde faal rol oynadi. Ancak bu tesebbüsler sonuçsuz kaldi. Mutahharten daha sonra Sivas'taki muhalefetin lideri Eretna emirlerinden Seyyidî Hüsam ile Kadi Burhaneddin'e karsi bir ittifak meydana getirdi. Bu ittifaka Amasya Emiri Ahmed Bey ile daha pek çok beyler de katildi. Bu emirler Sivas'a hep birden saldirida bulunmak üzere hazirliklara basladilar. 1382 yilinda yapilan savaslardan da bir netice alinamadi. Müttefikler kendi aralarinda çikan anlasmazlik sebebiyle dagildilar. Bunun üzerine Mutahharten eski dostu Akkoyunlu Türkmenlerinden yardim istedi. Böylece Akkoyunlular da Sivas'a saldiriya geçtiler. Mutahharten-Akkoyunlu ortak saldirisi karsisinda basari gösteremeyen Kadi Burhaneddin'in emiri Yusuf Çelebi öldü. Mutahharten, Kadi Burhaneddin'in Kayseri civarinda bulundugu bir sirada tekrar Sivas yakinlarina kadar gelerek Eretna topraklarina saldiriya geçti. Fars kalesini ele geçirdikten sonra Sivas'i ciddi bir baski altina aldi. Bu durumu haber alan Kadi Burhaneddin Kayseri'de fazla kalmayarak süratle baskentine yetismeye çalisti. Abdülvahhab yöresinde iki taraf arasinda yapilan savasta Mutahharten yenildi ve ülkesine döndü.

Kadi Burhaneddin, kendisine karsi kurulan ittifaklarin lideri olan Mutahharten'i yola getirmeye karar vererek Erzincan beyligi topraklarina girdi. Erzincan (Aksehir)'a kadar ilerleyip sehri siddetle yagma ederek atese verdi. Savas sirasinda Sivas askerlerinin yagmaya dalmasi sebebiyle kesin sonuç alinamadi. Kadi Burhaneddin bölgedeki harekâta son vererek geri döndü (1385).

Bu olaydan sonra Mutahharten, muhtemelen dostu Akkoyunlular'in kendisini yalniz birakmasi sonucunda Kadi Burhaneddin Ahmed ile iyi geçinmeye basladi. Onunla bir dostluk antlasmasi imzaladi. Bu yillarda Erzincan emirligi sinirlari içerisinde Bayburt, Kemah, Ispir, Erzurum ve Tercan sehirlerinin bulundugu ve Trabzon Rumlari'nin da kendilerine haraç verdigi anlasilmaktadir.

3- Mutahharten'in Timur ile Mücâdelesi

Erzincan emiri Mutahharten 1387 yilinda yeni bir tehlike ile karsi karsiya kaldi. Bu sirada Bati Iran'i isgal altina almis bulunan Timur Karabag'da ordugâhini kurarak Dogu Anadolu'ya bir sefer hazirligina baslamisti. Nihayet Timur'un Erzurum sinirlarina geldigi haberi Erzincan'a ulasinca Emir Mutahharten, ailesi ve agirligini dostu ve tabiî olan Sarkî Karahisar Hakimi Melik Ahmed Bey'in yanina gönderdi. Timur, Erzincan'a bir elçi göndererek Mutahharten'in kendisine itaat etmesini istedi. Mutahharten derhal itaat edecegini bildirdi. Timur, Ahlat'i zabt ederek Van gölü taraflarina indi ve daha sonra da Karakoyunlu ülkesinden ayrilarak Iran'a döndü. Böylece Erzincan üzerindeki baski sona ermis oldu.

Mutahharten, Timur tehlikesinin ortadan kalkmasindan sonra, Erzincan bölgesine siginmis olan Karakoyunlu Türkmenleri ile birlikte Kadi Burhaneddin topraklarina tekrar taarruza basladi. Kadi Burhaneddin bu sirada kuzeydeki Türkmen emirlerinin anlasmazliklarini halletmek üzere Canik bölgesinde bulunuyordu. Mutahharten, Sivas hükümdarinin yoklugundan yararlanarak Sivas sehrinin yakinlarina kadar geldi. Ancak Kadi Burhaneddin'in geri dönmesi üzerine onun karsisina çikmadan ülkesine döndü.

Erzincan Emiri Mutahharten, Kadi Burhaneddin aleyhindeki faaliyetlerini sürdürdü. O, 1388 tarihinde Amasya Emiri Ahmed Bey, Kayseri kalesi sahibi Cüneyd Bey, Haci Emir-oglu Süleyman gibi beylerle Kadi Burhaneddin'e karsi bir ittifak daha kurdu. Ayrica Memlûklular'a da haber göndererek Kadi Burhaneddin'in Timur'un dostu oldugunu bildirdi. Ancak bu ittifaktan da bir netice alinamadi.

4- Mutahharten'in Akkuyunlular'a Karsi Karakoyunlular'la Birlesmesi

Akkoyunlu Beyi Kutlu Bey'in ölümünden (1389) sonra bu Türkmen toplulugunun basina geçen Ahmed Bey ile Mutahharten'in arasi, Erzincan emirinin onlara karsi yagma hareketlerinde bulunmasi üzerine bozuldu. Ahmed Bey emrindeki kalabalik Türkmen grubu Mutahharten üzerine yürüyerek onu agir bir yenilgiye ugratti. Bir müddet sonra Mutahharten bu Türkmenler üzerine gittiyse de basarili olamadi. Akkoyunlular Mutahharten'i tekrar agir bir yenilgiye ugrattilar. Mutahharten Karakoyunlu hükümdari Kara Mehmed'den yardim istemek zorunda kaldi. Öteden beri Akkoyunlularin düsmani olan Kara Mehmed, ortak düsmana karsi birlikte savasmayi kabul etti. Bu sefer Akkoyunlular agir bir yenilgiye ugradilar ve Kadi Burhaneddin'e iltica etmek zorunda kaldilar.

Mutahharten ile Karakoyunlu hükümdari Kara Mehmed arasindaki ittifak bu olaydan sonra da devam etti. Müttefik güçler Kadi Burhaneddin'e ait topraklara saldirdilar. Ancak Kadi Burhaneddin müttefiklere karsi harekete geçince baris istenmis ve Mutahharten ile Sivas-Kayseri hükümdari arasinda yeni bir baris antlasmasi imzalanmistir (Mart 1389).

Mutahharten, Kara Mehmed'den sonra Karakoyunlular'in basina geçen Kara Yusuf'la da dostlugunu devam ettirmis ve onunla birlikte Akkoyunlularla mücadele etmistir. Ancak Endris'te meydana gelen savasta Kara Yusuf esir düsmüs, Mutahharten ise kaçarak güçlükle Erzincan'a ulasmistir. Mutahharten bu yenilginin intikamini almak için kisa bir süre sonra, bu kez yalniz basina Akkoyunlular üzerine yürüdü. Akkoyunlu hükümdari Ahmed Bey, damadi olan Mutahharten'le baris yapmak istediyse de kardesi Kara Yülük Osman bunu kabul etmedi. Yapilan savasta Mutahharten Akkoyunlular karsisinda ikinci kez maglûp oldu.

Erzincan emiri Mutahharten, 1393 yilina kadar Anadolu'da nüfuz ve hakimiyet kurmak için çalisti. Ancak 1393-94 kisinda Timur'un büyük bir ordu ile ikinci kez Anadolu'ya hareket ettigi haberini aldi. Mutahharten'in besbin kisilik bir askerî kuvvete sahip oldugunu ve Kadi Burhaneddin'in baslica düsmanlarindan biri bulundugunu ögrenen Timur, Anadolu'ya geldigi zaman ona haber göndererek itaatini istedi. Mutahharten de Timur'un huzuruna giderek ona itaatini arz etti. Hatta onunla birlikte Avnik kalesine yapilan savasa katildi. 43 günlük bir muhasaradan sonra Avnik'i zapteden Timur, Erzincan emiri Mutahharten'e çesitli nasihahatlerde bulunarak ona emâret, mensûr ve hil'at verdi.

5- Mutahharten'in Kadi Burhaneddin'e Karsi Karamanogullari ile Ittifaki

Mutahharten, Timur'un Anadolu'dan dönmesinden sonra, kendisi gibi Timur'a tabi olan Karaman-oglu Alâaddin Bey'le birlikte Sivas-Kayseri devletini tehdit etmeye basladi. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin, Timur'a güvenerek aleyhinde zararli faaliyetlerde bulunan bu iki beyi cezalandirmak için harekete geçti. Karaman'a yaptigi basarili harekâtdan sonra Erzincan üzerine yürüdü (1394-95). Erzincan emirligi hakimiyet sinirlari içerisinde bulunan Ezdebir, Sis ve Burtulus kalelerini zabtederek Sivas'a döndü. Ancak Kadi Burhaneddin Sivas'a döner dönmez Mutahharten yeniden harekete geçti. Sis ve Burtulus kalesi muhafizlari da Kadi Burhaneddin'e ihanet ederek kalelerini Mutahharten'e teslim ettiler. Kadi Burhaneddin bu durum üzerine yeni bir sefer hazirligina basladi. Öncü kuvvetlerin ardindan kendisi de Mutahharten üzerine hareket etti. Ancak Kadi Burhaneddin'in üstün kuvvetleri karsisinda savasi göze alamayan Mutahharten Erzincan'a çekildi.

Kadi Burhaneddin, Erzincan meselesini neticelendirmek üzere bu kez daha büyük hazirliklara basladi. Kadi Burhaneddin'in Erzincan üzerine yürüyecegini haber alan Akkoyunlu Kutlu Bey oglu Ahmed Bey, Kadi'ya haber göndererek ona yardimci olacagini bildirdi. Böylece O da, Karakoyunlular ve Timur'la müstereken kendilerine karsi düsmanca davranmis olan Mutahharten'den intikam almak istiyordu. Bu düsünce ile Kadi Burhaneddin ve Akkoyunlu kuvvetleri birleserek Mutahharten üzerine yürüdüler. Bu kez Kadi Burhaneddin, Mutahharten'i cezalandirmak için çok tahribat yapti. Seferden sonra Bayburt'a kadar olan bölgeyi Akkoyunlu Ahmed Bey'e ikta ederek Sarkî Karahisar yolu ile Sivas'a döndü.

Mutahharten, idaresinden çikan Kemah'a karsi hareket edince Kemah valisi acele Kadi Burhaneddin'den yardim istedi. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin tekrar Erzincan'a yürüyüse geçti. Bu sirada Mutahharten de Sarkî Karahisar hakimi Melik Ahmed ile birlikte savas için hazirlik yapiyordu. Kadi Burhaneddin Erzincan'a geldigi zaman Mutahharten daglik arazide oldugu için onu takip edemedi. Bir kisim kuvvetini Erzincan topraklarinda birakarak kendisi Bayburt üzerine yürüdü. Böylece O, Mutahharten'in ovaya inmesini bekliyordu. Nihayet Mutahharten Pulur sahrasina indi. Kadi Burhaneddin de buraya hareket etti. Savasa ilk önce Kadi Burhaneddin'in öncü kuvvetleri basladi. Mutahharten, emirleriyle birlikte cesurca yaptigi bu savasi kazandi (Ekim 1395).

1396-97 yillarinda Timur'un yeniden Anadolu'da görünmesi Kadi Burhaneddin ile Mutahharten'in bir süre daha sessiz kalmasina sebep oldu. Ancak Timur tehlikesi geçtikten sonra Kadi Burhaneddin Ahmed yine Erzincan üzerine hareket etti. Kadi, Mutahharten'in düsmani Akkoyunlu Ahmed Bey'le birlesip onu, Erzincan emirligine tabi olan Melik Ahmed'e ait Sarkî Karahisar'i yagma ve tahribe memur etti. Bunun üzerine Melik Ahmed Kadi Burhaneddin'in sartlarini kabul ederek onunla anlasti. Kadi Burhaneddin daha sonra Kemah'i almak için Çit sahrasina indi. Ancak bu sirada Kayseri'de bir isyanin patlak vermesi üzerine Sivas'a dönmek zorunda kaldi.

Kadi Burhaneddin Kayseri islerini hallettikten sonra Mutahharten'e bir mektup göndererek onun Timur ittifakindan ayrilmasini ve kayitsiz sartsiz kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Mutahharten, Aksehir'in iade edilmeden sulh yapilamayacagini bildirdi.

Mutahharten, Kadi Burhaneddin'in Karayülük Osman Bey tarafindan öldürülmesi (1398) üzerine büyük bir düsmanindan kurtulmus oldu. Ancak, Karayülük Osman Bey'in Osmanli hükümdari I. Bayezid'e yenilmesinden sonra Sivas Osmanli hakimiyetine girdi. Bayezid'e yenilen Karayülük Osman ise Erzincan'a iltica etmek zorunda kaldi. Osmanlilar'in Kadi Burhaneddin'in ülkesini ele geçirmesi, Erzincan emirligini Osmanli Devleti ile sinir komsusu yapti. Bu sirada Osmanlilar'in her geçen gün daha da genisleyip güçlenmesi Mutahharten'i endiselendiriyordu. Ancak bu sirada, Hindistan seferini basari ile bitiren Timur'un Anadolu'ya dogru hareket ettigi haberi Mutahharten'i ümitlendirdi. O, Timur'un Karabag'a geldigi bir sirada huzuruna giderek itaatini bildirdi. Timur ise Mutahharten'e izaz ve ikramda bulundu; ona tug, alem ve nakkare verdi. Muhtesem hil'atler giydirerek ülkesine gönderdi. Mutahharten, Misir Memlûklu sultanligindan umdugunu elde edemeyen Kara Yülük Osman'la birlikte Gürcistan seferinden dönen ve Avnik'te ikamet etmekte olan Timur'a katildi.

6- Mutahharten'in Osmanli Hükümdari Bâyezid ile Mücâdelesi

Öte tarafdan Osmanli hükümdari I. Bayezid, Erzincan emiri Mutahharten'in Timur ile iliskisini haber alinca ona elçi göndererek bu ittifaktan ayrilmasini ve kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Mutahharten, Bâyezid'in bu istegini kabul etmedi. Üstelik Timur Anadolu'ya girince ona rehberlik ederek birlikte Sivas'a geldi. Sehrin alinmasinda Timur'a yardimci olan Mutahharten, Anadolu Türklügüne indirilen bu darbeye emaretini kaybetmemek düsüncesiyle öncülük etti. Mutahharten'in Sivas'in isgalinden sonra Timur'dan ayrilarak Erzincan'a döndügü anlasilmaktadir.

Timur'un Sivas'i isgalden sonra daha ileriye gitmeyerek güneye inmesi üzerine Osmanli hükümdari Bâyezid Mutahharten üzerine yürüdü. Siddetli taarruz karsisinda iç kaleye çekilen Mutahharten nihayet teslim oldu. Erzincan emirligine ait topraklar Osmanli sinirlarina dahil edildi. Bâyezid, Erzincan halkinin istegi üzerine ve kendisine tabi olmasi sarti ile Mutahharten'i affederek yine beyliginin basinda birakti. Buna karsilik bütün ailesini rehin alarak Bursa'ya götürdü.

Mutahharten, Bâyezid'in Erzincan'dan ayrilmasindan sonra muhtemelen bu durumu Timur'a bildirmis ve ailesinin Bursa'ya götürüldügünü haber vermistir.

Timur ile Bâyezid arasinda meydana gelen Ankara Savasi'nda Mutahharten'in, bizzat Timur tarafindan kumanda edilmekte olan merkez kolunun sag grubunda muharebeye katildigi bilinmektedir. Mutahharten bu savasta, Bâyezid'in yaninda bulunan Tatarlarin Timur tarafina geçmesini saglamis ve Rumeli askerinin dagilmasina sebep olmustur.

Savastan sonra Erzincan'a dönen Mutahharten ölünceye kadar Timur'un yüksek hakimiyetini tanimistir.

7- Mutahharten'in Ölümü ve Beyligin Sonu

Mutahharten'in ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber onun 1403 yilinin sonlarinda vefat ettigi sanilmaktadir. Ölümünden sonra emirligin kimin eline geçtigi de meçhul olup1410 yilinda Erzincan hakimi olarak Mutahharten'in torunu Seyh Hasan görülmektedir. Bu dönemde Karakoyunlu Kara Yusuf'un Erzincan'i ele geçirmek istedigi ve bu amaçla burasini kusattigi bilinmektedir (1410). Nihayet bölge halkinin Seyh Hasan'dan sikâyet etmeleri sonucu sehri 45 gün kadar kusatan Karakoyunlu Kara Yusuf, Seyh Hasan'in teslim olmasi sonucunda burasini hakimiyeti altina aldi. Böylece 30 yil kadar Mutahharten ve ailesinin idaresinde olan Erzincan ve çevresi Karakoyunlular'in eline geçti.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
PERVANEOGULLARI BEYLIGI (1277-1322)

Anadolu Selçuklulari'nin dagilmasi sirasinda Sinop'ta Pervâne Muineddin Süleyman'in oglu Mehmet tarafindan kurulan beyligin adidir.

Sinop, 1214'te Trabzon Rum Imparatorlugu'ndan alinmis önemli bir deniz üssü ve ticaret iskelesi idi. Anadolu Selçuklulari'nin iç karisikliklari sirasinda Trabzon Rum Imparatoru tarafindan geri alinmis ve kendi topraklarina dahil edilmistir (1259). Pervâne, Ilhanli hükümdari Abaka Han'dan izin alarak Sinop'u ele geçirmek için faaliyete giristi. Yaklasik bir yil karadan denizden kusattigi sehri 1266'da zaptetti. Böylece Selçuklular'in Karadeniz'deki ticaret kapisi olan Sinop, Muineddin Süleyman'a ikta olarak verilmis ve yine onun istegi üzerine kendisine temlik edilmistir.

Sinop'un fethi ve Pervane'ye temlik edilmesi, Sultan Rükneddin Kiliç Arslan ile onun arasinin açilmasina sebep oldu. 1266'da Selçuklu sultaninin Pervane'nin Mogollar tarafindan tahrikiyle öldürülmesinden sonra, Selçuklu Devleti'nin idaresinde Pervane'ye ortak kalmadi. Selçuklu Devleti'nde nâibu's-sultan olan Pervâne, devamli bir sekilde merkezde bulundugundan bizzat Sinop'ta ikamet edememekteydi. Bu sebeple oglu Muinüddin Mehmed'i malikanesi olan Sinop'a gönderdi. Pervane Süleyman, 1277'de Ilhanli hükümdari Abaka Han tarafindan öldürülünce oglu Mehmed istiklâlini ilan ederek Sinop'ta Pervaneogullari adi ile kisa süre devam den beyligi kurmus oldu.

Muinüddin Mehmed yaklasik yirmi yil beyligin idaresini elinde tuttu.

Muinüddin Mehmed, Mogollar ile iyi geçinmek zorunda kaldi ve onlarin verdigi devlet islerinde görev yapti. Bu sirada halki agir vergilerle ezen Mehmet Bey, Mogollar'a karsi bir hareketin hazirliklari içindeyken hastalanarak öldü. Bundan sonra beyligin idaresi Pervane Süleyman'in torunu Mühezzibüddin Mesud tarafindan yürütüldü. Mesud Bey, Mogollar'la iyi iliskilerde bulunarak herhangi bir tehlikenin gelmesini önledi. Ayrica devletin sinirlarini genisleterek Bafra ve Samsun'u ele geçirdi. Mesud Bey, Sinop'ta ticarî koloni bulunduran Cenevizliler tarafindan ticarî bir anlasmazlik sebebiyle ani bir baskinla esir edilerek Ceneviz müstemlekesi olan Kefe'ye götürüldü. Ancak çok agir bir fidye ödemek suretiyle tekrar Sinop'a döndü (1298). Bundan iki sene sonra vefat eden Mesud Bey'in yerine oglu Gazi Çelebi, Sinop emiri oldu (1300). Donanmaya önem veren Gazi Çelebi, önce Trabzon Rum Imparatoru ile anlasarak Kirim ve Kefe taraflarina sefer düzenledi ve bir Ceneviz donanmasini Kefe yakinlarinda maglup etti (1313). Daha sonra da Trabzon'a karsi hücuma geçti (1319). Cenevizliler'in 1322'de Sinop'a karsi giristikleri saldiriyi basariyla püskürttü. Gazi Çelebi'nin erkek evladi olmadigi için Kastamonu beyi olan Candaroglu Süleyman Pasa'nin hakimiyetini tanidi. 1322'de vefati üzerine bir ara kizi Sinop'ta beylik etmis ve bu sebeple Sinop'a Hatuneli adi da verilmistir. Daha sonra Candaroglu Süleyman Pasa tarafindan ilhak edildi. Böylece Pervaneogullari Beyligi, Candarogullari Beyligi'nin topraklarina katildi.

Sinop'ta Pervane Süeyman tarafindan 666 (1267-1268)da yaptirilan Ulu Cami en önemli mabedler arasindadir. Yine Pervane Süleyman Medresesi ve Pervane türbesi, Pervaneogullari Beyligi devrinden kalma mimarî eserlerdir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

sansar

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
954
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
Almanya
calig21.gif


RAMAZANOGULLARI BEYLIGI

Ramazanogullari, Adana ve çevresinde XIV. yüzyilin ikinci yarisindan XVII. yüzyilin baslarina kadar hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir.

I- SIYASÎ TARIH

a- Beyligin mensei ve kurulusu

Beyligin kuruculari Oguzlarin Üçok koluna mensup Yüregir boyundandirlar. Bu Üçok Türkmenleri ayni boydan gelen diger Türkmenlerle birlikte, XIII. yüzyilda Mogol istilâsi yüzünden Anadolu'ya gelmisler, ancak burada da Mogollarin takibinden kurtulamayinca güneye dogru inerek Memlûk hükümdari Baybars (1261-1277) tarafindan Antakya-Gazze arasinda uzanan bölgeye yerlestirilmislerdir.

Memlûk Sultani Baybars, Mogollara karsi yaptigi mücadelede bu Türkmen gruplarinin çok büyük yardimini gördü. Türkmenlerin bu yardimlari sayesinde Mogollar Suriye ve Çukurova'dan çikarildilar. Bu arada Haçli seferleri sirasinda meydana gelen siyasî buhran esnasinda Çukurova'da hakimiyet kuran Ermeniler, Mogollar'in en sadik müttefikleri olarak Suriye bölgesinde saldirgan hareketlerde bulunmaya baslamislardi. Sultan Baybars'in 1265'den sonra Ermeniler üzerine yaptigi seferlere de genis ölçüde katilan Türkmenler, bölgede bozulmus olan düzenin saglanmasinda önemli rol oynamislardir.

Sayilari 40 bin çadir kadar olan bu Türkmenlerden Bozok koluna mensup olanlar Maras ve Elbistan civarinda Dulkadir Beyligi'ni kurdular. Üçok koluna mensup olanlar ise Adana ve Payas çevrelerini Ermeniler'den alarak buralara yerlestirmeye basladilar.

b) Memlûklular'a Tâbi Dönem

Memlûklular Mogollarin müttefiki olan Ermenilerin bu hareketlerine karsi kayitsiz kalmadilar. Özellikle Baybars devrinden itibaren Çukurova'da yagma ve tahrip akinlarina giristiler. Sultan Kalavun-oglu el-Melikü'n-Nâsir Muhammed'in hükümdarligi zamaninda (1310-1314) bu akinlar fetih mahiyetini aldi. Çukurova bölgesi birbiri arkasindan Memlûk topraklarina katildi. Nihayet 1375 yilinda Sis (Kozan) sehri de alinarak buradaki kralliga son verildi. Memlûklular Çukurova'da Ayas, Sis ve Tarsus olmak üzere üç nâiblik (valilik) kurdular. Çukurova'nin Memlûklular tarafindan fethedilmesinde Üçok Türkmenlerinin büyük yardimlari oldu. Bu sebeple, Memlûklular, Çukurova'yi almalarinda ve bilhassa orada tutunmalarinda en büyük pay sahibi bulunan Üçoklardan Yüregir boyunun reisi Ramazan Bey'e Adana çevresi ile Misis'in idaresini verdiler.

Beylige adini vermis olan bu Türkmen reisi Ramazan Bey'in faaliyetlerine ilk kez 1353 yili olaylari arasinda rastlanmaktadir. Bu tarihte Memlûk Sultani Melik Salih'e karsi Misir'da büyük bir isyan baslamisti. Halep Valisi Bayboga da Sultana karsi harekete geçmis, Dulkadir-oglu Karaca Bey de bu isyana katilmisti. Isyancilar Dimask (Sam)'a vardiklarinda Sultan Salih'in büyük bir ordu ile üzerlerine geldigini duydular. Bunun üzerine Dulkadir-oglu Karaca Bey, müttefiklerinden ayrilarak ülkesine geri döndü. Yalniz kalan Bayboga, Sultana karsi koyamayacagini anlayinca geri dönerek Karaca Bey'e sigindi. Bunun üzerine Sultan Salih, Dulkadir-oglu Karaca Bey'den isyancilari teslim aldi ve onu Türkmen emirliginden azlederek Dulkadirli ülkesini Ramazan Bey'e verdi (1353). Ramazan Bey hakkinda bilinen bilgiler bu kadar olup kendisinin bu tarihten kisa bir süre sonra, 1353 yili sonu veya 1354 yili baslarinda öldügü anlasilmaktadir.

1- Ibrahim Bey (1354-1383)

Ramazan Bey'in ölümünden sonra oglu Sarimüddin Ibrahim Bey'e Türkmen emirligi tevcih edildi. Babasinin ölümünden hemen sonra Kahire'ye giden Ibrahim Bey sultana ve nüfuzlu emirlere sayisiz hediyeler takdim etti. Memlûk sultani da Ramazan-oglu'na dirlik, yani ikta ile beraber emirligi tevcih etti (1354). Böylece Memlûk Sultanligi'na bagli olarak beyliginin basina geçen Ibrahim Bey ülkesine döndükten sonra topraklarini genisletmeye basladi. 1360 yilinda Halep valisi Emir Seyfeddin Baydemir komutasindaki Memlûk kuvvetleri Türkmenlerin de yardimi ile Ermeni Kralligi elindeki Adana ve Tarsus'u zaptettiler. Böylece Ermeniler'in idaresinde merkezleri Sis (Kozan) olmak üzere birkaç kale kaliyordu. Memlûk sultanliginin Adana'yi kimin yönetimine biraktigi hakkinda kaynaklarda kesin bir bilgi yoksa da burasinin Ramazan-oglu Ibrahim Bey'e verildigi kuvvetle muhtemeldir. Adana'dan sonra Sis sehri de Türkmenlerin yardimi ile Memlûklularin eline geçti. Böylece Çukurova hukuken Memlûklularin, fakat fiilen Ramazan-ogullarinin hakimiyeti altina girmis oldu.

Celadetli ve bahadir kisi manalarina gelen Sarimüddin ünvanini tasiyan Ibrahim Bey, Adana ve çevresinde hakimiyetini saglamlastirdiktan sonra Memlûk baskisindan kurtulmak ve istiklâlini ilân etmek üzere önce Karaman-oglu Alâaddin Bey'le ittifak etti. Daha sonra da Memlûklularin elinde bulunan Sis sehrini almak için Dulkadir-oglu Halil ile Memlûklular aleyhinde anlasti. Ancak Dulkadir-oglu Halil Bey'in 1381'de Memlûklularla yaptigi mücadelede yenilmesinden sonra Ibrahim Bey Sis valisi Torumtay araciligi ile Sultana müracaat ederek affedilmesini istedi.

Ibrahim Bey'in Memlûklulara karsi olan bu sadakati çok kisa sürdü. Memlûk sultani, Ibrahim Bey'in Karaman-oglu Alâaddin Bey ile ittifak ettigini ileri sürerek üzerine kuvvet gönderdi. Haleb valisi Yelboga en-Nasirî, bu sefer sirasinda Ibrahim Bey ile kardesi Kara Mehmed'i Sis'de yakalayarak öldürdü (1383).

2- Ahmed Bey (1383-1416)

Ibrahim Bey'in Memlûklular tarafindan öldürülmesinden sonra yerine kardesi Sihabeddin Ahmed Bey geçti. Ramazanogullari Beyligi Sihabeddin Ahmed zamaninda en parlak dönemlerinden birini yasadi. Agabeyi Ibrahim Bey zamaninda Bire (Birecik) hakimi olan Ahmed Bey bazan Memlûk-lular'a bagli kalarak onlarin yardimina kosuyor, bazan da Sultan'a karsi cephe aliyordu.

Ahmed Bey beyligin basina geçtikten sonra Dulkadiroglu Halil Bey ile birleserek Maras'i istilâ etti. Ancak Emir Yelboga gelerek duruma tekrar hakim oldu. Memlûk Sultani Berkuk'un 1399 yilinda ölümünden sonra yerine geçen Sultan Ebu'l-Ferec, Türkmen beylerinin kendisine itaatlerini temin etmek gayesiyle basta Adana valisi olmak üzere bütün beylere dirlik gönderdi. Ancak Sultan Berkuk'un ölümünden sonra, Memlûk emirleri arasinda baslayan rekabet ve mevki mücadeleleri Güney Anadolu'daki beyliklerin ve özellikle de Ramazanogullari'nin durumlarini kuvvetlendirmesine yardimci oldu.

Timur'un Suriye'den dönüsünden sonra Halep sehrinin Timurlular'dan alinmasinda büyük basarilar gösteren Ahmed Bey, daha sonra Suriye Araplarinin sehri abluka altina almalari sirasinda da Haleb naibi Demirtas'a yardim ederek Arap emirini kaçmaya mecbur etti. Bunun üzerine Memlûk Sultani Ebu'l-Ferec, yardimlarindan dolayi Ahmed Bey'e hil'at, para ve çesitli hediyeler gönderdi (1401).

Böyle olmakla birlikte ertesi yil Haleb valisi Demirtas Sultana isyan edince, Ramazan-oglu Ahmed Bey de ona yardimci oldu. Ancak yeni vali olarak Haleb'e gönderilen Tokmak, Ahmed Bey'in de içinde bulundugu isyanci gruplari bozguna ugratti. Demirtas ve müttefiki Sam Valisi Tangriberdi, Ahmed'in ülkesine sigindilar. Ancak daha sonra afffedilen Demirtas tekrar Haleb valiligine getirildi (1405).

Bu sirada Antakya emiri olan Doganci-oglu, bölgede karisikliklar çikartmakta ve Heleb'e tâbi kaleleri eline geçirmekteydi. Bunun üzerine Haleb Emiri Demirtas, Ramazan-oglu Sihabeddin Ahmed Bey ile Dulkadir-oglu Alâaddin Ali Bey'den yardim istedi. Haleb Emiri Demirtas, öteden beri birbirine düsman olan bu Türkmen beylerini baristirdi.

Ahmed Bey bu tarihten sonra Memlûk emirlerinden Seyh ve Nevruz arasindaki mücadelede Seyh'in tarafini tuttu. Memlûk Sultani Ebu'l-Ferec, emirler arasinda yillardan beri sürüp gelen mücadeleye son vermek için Haleb'e geldi (Temmuz 1410). Seyh ve Nevruz, Elbistan, Malatya ve Ayintab'in Türkmenlerden alinarak kendilerine verilmesini istedi ise de Sultan bunu kabul etmedi. Daha sonra Haleb'de Ramazan-oglu Emir Ahmed'le görüsen Ebu'l-Ferec, ayni zamanda onun kizi ile de evlendi. Sultanin çok sevdigi bu hatun Misir sarayinda çok büyük bir itibar görmüs ve kendisine Hunda Kübra (Bas Hatun) ünvani verilmistir. Ramazan-oglu Ahmed Bey ayni yil damadi olan Sultan Ebu'l-Ferec'i ziyaret etmek için Misir'a gitti. Kahire'de bir müddet kaldiktan sonra ülkesine dönen Ahmed Bey, 7 aylik bir muhasara sonucunda Karamanogullari'nin elinde bulunan Tarsus'u aldi (1415). Burada Sultan Melikü'l-Müeyyed adina hutbe okuttuktan sonra sehri oglu Ibrahim'e birakarak Adana'ya döndü.

Ahmed Bey oldukça yasli oldugu halde 1416 yilinda vefat etti. Cesur, heybetli ve dirayetli bir emir olarak zikredilen Ahmed Bey, Adana'dan baska Sis, Tarsus, Misis ve Ayas sehirlerini de idaresi altina almisti. Onun ölümünden sonra Ramazan-ogullarinin siyasî ehemmiyeti azaldi.

3- II. Ibrahim Bey

Sihabeddin Ahmed Bey'in ölümünden sonra ogullari arasinda saltanat mücadelesi basladi. Bunlardan Ibrahim Bey, beyligin yönetimini ele geçirmeyi basardi. O, Misir Memlûklu sultanina elçiler göndererek emirligini ve bagliligini bildirdi. Ramazanogullari'nin iktidar mücadelesinden faydalanan Karamanogullari Tarsus'u yeniden ellerine geçirmislerdi. Bu sebeple Memlûk Sultani Melikü'l-Müeyyed 1417 yilinda Suriye üzerine sefere çikti. Memlûk ordusu Amik ovasina geldiginde Ramazan-oglu Ibrahim Bey de kuvvetleriyle birlikte gelerek Sultana katildi. Ibrahim Bey bu sefer sirasinda Sultan Melikü'l-Müeyyed'in huzuruna çikarak itaatini bildirdi. Bu sirada Ibrahim Bey'in yaninda annesi, ogullari ve emirleri bulunuyordu. Memlûk Sultani Müeyyed, Ibrahim Bey'e ve annesine büyük itibar gösterdi ve onlara hil'atler verdi. Memlûk sultani Amik ovasindan Elbistan üzerine hareket etti ve emirlerinden Koçkar'i Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Neticede Tarsus Karamanogullari'ndan alindi ve buraya bir vali tayin edildi.

4- Hamza Bey

Böyle olmakla birlikte, Ramazan-oglu Ibrahim Bey ertesi yil Karaman-oglu Mehmed Bey ile ittifak yaparak Tarsus'u geri almak üzere Memlûk sultanina karsi cephe aldi. Bunun üzerine Memlûk sultani, Ibrahim Bey'i beylikden azlederek yerine kardesi Izzeddin Hamza Bey'i tayin etti. Böylece Çukurova'da iç karisikliklar tekrar basladi. Karaman-oglu Mehmed Bey Tarsus'u geri almak için bu bölgeye geldi. Karaman askerleri ile Memlûklular arasinda meydana gelen savaslarda pek çok can ve mal kaybi oldu. Neticede Karaman-oglu Mehmed Bey'in oglu Mustafa Bey harekâta devam ederek Tarsus'u Memlûklulardan geri aldi.

Ramazanogullari'nin basina getirilen Hamza Bey kardesine karsi etkili olamadigindan duruma yine Ibrahim Bey hakimdi. Ibrahim Bey, Karamanogullari'ndan gördügü yardim sayesinde Adana'da rahatça hareket ediyor ve kardesinin beyligini kabul etmiyordu. Ibrahim Bey bu sirada affedilmesi için annesini Sultan Müeyyed'in huzuruna gönderdi. Ancak sultan ona itibar etmedigi gibi Kahire'de hapse attirdi.

Karamanogullari'nin Ibrahim Bey'i desteklemek suretiyle faaliyetlerde bulunmasina çok sinirlenen Memlûk sultani, oglu Seyyid Ibrahim komutasindaki bir orduyu Karaman ülkesine gönderdi. Sultan Tarsus'un fethi için de Sam valisi Tani-Bek'i görevlendirdi. Dulkadirogullari'nin da yardimini alan Memlûk ordusu Anadolu'ya gelerek Nigde, Eregli ve Larende'de büyük tahribat yapti. Bu harekât sirasinda Karaman beyligi Mehmed Bey'den alinarak Ali Bey'e verildi.

Öte tarafdan Tarsus üzerine yürüyen Sam Valisi Emir Tani-Bek ise Amik'de Ramazan-oglu Hamza Bey kuvvetleriyle birlestikten sonra sirasiyla Tarsus, Adana ve Misis'i zabtetti. Memlûk kuvvetleri karsisinda yenilen Ramazan-oglu Ibrahim Bey, kaynatasi olan Karaman-oglu Mehmed Bey'in yanina çekildi. Ibrahim Bey ayni yil içerisinde Karaman-oglu'nun, Dulkadirliler elindeki Kayseri üzerine yaptigi sefere katildi. Bu sehir, Sultan Müeyyed'in oglu Seyyid Ibrahim'in Anadolu seferi sonucunda Karamanogullari'ndan alinarak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e verilmisti. Nasirüddin Mehmed Bey Kayseri'yi zapta gelen bu müttefik kuvvetleri büyük bir bozguna ugratti. Karaman-oglu Mehmed Bey savasta esir düstügü gibi oglu Mustafa Bey öldürüldü. Ramazan-oglu Ibrahim Bey ise kaçmaya muvaffak oldu. Ayni yil içerisinde Ramazan-oglu ailesinden Sadaka isminde bir bey Memlûklular tarafindan öldürüldü. Sadaka'nin Hamza ve Ibrahim Beyler'le akrabalik derecesinin ne oldugu bilinmemektedir.

Bu tarihten itibaren Ramazanogullari'nin siyasî nüfuzlari azalmaya basladi. Süphesiz bu durum Memlûklu Sultani Müeyyed'in kuvvetli sahsiyeti ile ilgilidir. Müeyyed, hakimiyeti altindaki her yerde devletinin itibarini saglamis olup bunu halefleri Baybars ve Çakmak devam ettirmislerdir.

Memlûklularin destegini saglayarak agabeyi Ibrahim Bey ile mücadele eden Hamza Bey hakkinda kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadir. Hamza Bey'in çok geçmeden düsmanlariyla yapmis oldugu bir mücadelede öldürülmüs oldugu anlasilmaktadir. Hamza Bey'in yerine kardeslerinden önce Ahmed, sonra da Ali geçti (1426).

Karaman-oglu Ibrahim Bey'in yaninda bulunan Ramazan-oglu Ibrahim Bey'e gelince; Memlûk Sultani Baybars, 1427 yilinda emirlerinden Sadi Bey'i Karaman-oglu'na göndererek Ramazan-oglu'nu kendisine teslim etmesini istedi. Ibrahim Bey de enistesi Ramazan-oglu Ibrahim Bey'i Baybars'in adamlarina teslim etti.

Memlûklu Emiri Sadi Bey, Ibrahim Bey'i çocuklariyla birlikte Kahire'ye götürdü. O, daha sonra Cebel kalesine hapsedildi. Bu sirada yaninda bazi Türkmen ileri gelenleri oldugu halde Kahire'ye gelen Ramazan-oglu Mehmed Bey, akrabasi olan Ibrahim Bey'in kendilerine çok iskenceler yaptigini ve iki amcasini, kardeslerini ve onlarin çocuklarini öldürdügünü ileri sürerek kisas davasinda bulundu. Neticede Ibrahim Bey, Memlûk sultanina ihanet etmesi ve ona karsi harekete geçerek Misir askerinin bos yere öldürülmesi gibi sebeplerle 15 Aralik 1427'de idam edildi. Yerine Mehmed Bey Ramazanogullari beyligine tayin edildi. Ibrahim Bey, Ramazanogullari'nin basinda bulundugu kisa süre içerisinde daima Memlûklularla mücadele ederek beyliginin bagimsiz olmasina çalisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh tarafindan azledildikten sonra da kendi sülâlesinden emirlige getirilen kimselerle mücadele etti. Onun bütün gayesi Çukurova'yi Memlûklu hakimiyetinden kurtarmak ve tam bagimsiz bir hale getirmekti. Ibrahim Bey, yigitligine ve Karamanogullari'nin destegine güvenerek devrinin en güçlü devletine karsi koydu. Ancak netice hem kendisi ve hem de beyligi için çok kötü oldu. Onun ölümünden sonra Ramazanogullari beyligi eski siyasî ehemmiyetini büyük ölçüde kaybetti. Öyle ki, kaynaklar Ramazanogullari'ndan bahs ederken bu tarihten sonra beylerin adini dahi vermemislerdir.

Ibrahim Bey, bu yigit sahsiyeti ve ulvî gayesi dolayisi ile Üç-ok Türkmenleri arasinda yillarca bir destan kahramani gibi anilmis, ölümünden bes yil sonra Çukurova'dan geçen Fransiz seyyahi Bertrandon de la Broquiere, bölge halki üzerinde Ibrahim Bey'in hatirasinin çok fazla oldugunu yazmistir.

5- Mehmed Bey

Daha önce de belirttigimiz gibi, Ibrahim Bey'in Kahire'de tutuklanmasini müteakip bu ülkeye gelen Ramazan-oglu Mehmed Bey'e hil'at giydiren Sultan Baybars onu emir olarak ülkesine göndermisti. Mehmed Bey, beyligin basinda bulundugu sirada sik sik Kahire'ye giderek Memlûk sultanlarina bagliligini göstermis ve böylelikle beyligini elinde tutmaya çalismistir. Mehmed Bey kardesi Ali Bey ile de emirlik için mücadele ediyordu. Bölge Mehmed Bey ile Ali Bey arasinda adetâ ikiye bölünmüstü. Mehmed Bey'in kendisinden önceki beylere göre Memlûklulara daha bagli oldugu görülmekle beraber, onun bazan Memlûk sultanligina karsi yapilan ayaklanmalara yardim ettigi de görülmektedir. Niketim 1435 yilinda Dulkadirogullari'ndan Hamza Bey adinda biri, Misir Memlûklularina karsi ayaklandigi zaman Ramazan-oglu Mehmed Bey de ona yardim etti.

Bu sirada Ramazan-oglu Mehmed b. Gündogdu isimli bir beyin Sultan Baybars'in düsmani olan Canbeg Sufi ile anlasarak Elbistan'a vardiklari bilinmektedir. Ancak, burada zikredilen Ramazan-oglu Gündogdu Mehmed Bey'in, Ibrahim Bey'in öldürülmesini müteakip, Ramazanli beyi tayin edilen Mehmed Bey ile ayni sahis olup olmadigi bilinmemektedir.

Karamanli-Dulkadirli mücadelesinde Karamanli Ibrahim Bey'e yardim eden Ramazan-oglu Mehmed Bey'in hangi tarihte ve nasil öldügü hakinda bir kayit yoktur.

6- Eylük Bey

843/1439-1440 yilinda Ramazanogullari Beyligi'nin basinda Eylük adinda bir emirin bulundugu görülmektedir. Adana ve Misis bölgelerine hakim olan Eylük, ayni yil içerisinde Kahire'ye giderek Sultan'dan Haleb valisi âsi Tanri Birmis'e yardim eden Varsak Bey'i Kara Isa (Musa b. Kara)'nin cezalandirilmasini istedi. Sultan Çakmak, Eylük'e emirlik verdikten sonra Haleb valisine, Eylük'ün istedigi yardimda bulunmasini emretti. Halep valisi de Hos Geldi emrindeki 100 kadar atliyi Emir Eylük'e gönderdi. Özerogullari'nin yardimini da alan Eylük, Varsak Beyi Musa'nin ordusuna dogru hareket etti. Dar bir geçitte yapilan kanli çarpismada Hos Geldi, Musa Bey'i öldürdüyse de kendisi ile Ramazan-oglu Eylük de ölümden kurtulamadilar. Eylük'ün ölümü ile Ramazan-oglu kuvvetleri büyük bir bozguna ugradi ve bütün agirliklari Varsaklarin eline geçti (1440).

7- Dündar Bey

Ramazanogullari'nin, Varsak bozgunundan sonra bir müddet siyasî olaylara karismadiklari anlasiliyor. 1440 yilindaki Varsak yenilgisinden sonra Ramazanogullari'nin faaliyetlerine ancak 1457 yilinda rastlamaktayiz. Bu tarihte Karaman-oglu Ibrahim Bey'in Tarsus, Adana ve Külek bogazi taraflarini istilâya girismesi üzerine Memlûklular Hos-Kadem en-Nâsir'i Karaman-ili'ne gönderdiler. Memlûklular'in bu seferine Ramazan-oglu kuvvetleri de katilmis olup baslarinda Dündar Bey bulunuyordu.

Dündar Bey'in 1456-1462 tarihleri arasinda hüküm sürdügü bilinmektedir. Ondan sonra Ramazanogullari'nin basinda Hasan, Gazi ve Ömer Bey'lerin kisa araliklarla hüküm sürdükleri anlasilmaktadir. Ancak kaynaklarda birbiri arkasina tahta çikan bu beyler hakkinda fazla bilgi bulunmamaktadir.

8- Ömer Bey

Hasan ve Gazi Beylerin kisa süren saltanatlarindan sonra beyligin basina Ömer Bey geçti. Ömer Bey'in Ramazanli Beyi oldugu bu dönemde Çukurova bölgesi Osmanlilar ile Memlûklular arasinda büyük bir nüfûz mücadelesine sahne olmaktaydi. Bu sirada Dulkadir beyi olan Sehsuvar Bey, Osmanlilarin da yardimi ile kardesi Sahbudak'i maglûp etmis ve beylige sahip olmustu. Ancak Memlûk sultani kendi tarafdâri olan Sahbudak'i tekrar beyligin basina getirebilmek için Berdi Bey komutasinda büyük bir ordu gönderdiyse de, Osmanlilarca desteklenen Dulkadirliler bu orduyu bozguna ugrattilar. Ramazanogullari'ndan Hasan Bey, bu savasta Memlûklularin yaninda yer almis ve savasin sonunda yere düsen Memlûk komutanini atina alarak Haleb'e getirmis ve onu ölümden kurtarmistir.

Dulkadir-oglu Sehsuvar Bey ise Memlûklulara karsi gösterdigi bu basaridan sonra Ramazanogullari'nin basinda bulunan Ömer Bey'in beyligini kabul etti. Baslangiçta O, Dulkadirliler'e cephe alarak Memlûklular'a yakinlik duymaya basladi. Nitekim Memlûklular'in Malatya Valisi Korkmaz es-Sagir ile birlikte hareket eden Ömer Bey Dulkadir Beyi Sehsuvar Bey'e karsi bir baskin düzenlemis ve daha sonra Sis kalesi üzerine yürüyerek Dulkadirlilere geçmis olan bu sehri yeniden ele geçirmistir (1469).

Ertesi yil Sehsuvar Bey ile bir kez daha karsilasan Ramazan-oglu Ömer Bey yenilgiye ugramis ve bu kez Ayas kalesi Dulkadirlilerin eline geçmistir. Bu haberi duyan Memlûk sultani, Sehsuvar Bey'e kesin bir darbe vurmak amaciyla meshur Memlûk komutani Yas Bey (Yas-beg)'i yeni bir seferle görevlendirdi. Memlûk Emiri Yas-beg Haleb'e geldigi sirada çevredeki Türkmen emirleri kuvvetleriyle birlikte kendisine iltihak etti. Ramazan-oglu Ömer Bey de kardesi Davud ile birlikte bu kuvvetlere katildi. Dulkadirlilerle yapilan bu savasta Sehsuvar Bey maglup olarak Zamanti kalesine kapandi. Daha sonra yakalanarak Kahire'ye götürülen Dulkadirli beyi orada kardesleri ile birlikte öldürüldü.

Ramazan-oglu Ömer Bey 1478 yilinda Antakya'ya gelen Memlûk sultani Kayitbay'in yanina giderek ona bagliligini bildirdi. Ömer Bey'in Memlûklulara olan bu bagliligi 1485 yilinda yapilan Osmanli-Memlûk savasinda da devam etti. Ömer Bey bu sefer Osmanlilar'in elinden kurtulamadi. Osmanli kuvvetleri Adana'yi zabdettikteleri zaman Ramazan-oglu Ömer Bey, yaninda Gündüz-oglu Mehmed Bey oldugu halde Osmanlilara karsi harekete geçti. Yapilan savasta Osmanli kuvvetleri galip geldi ve Ömer Bey esir alinarak II. Bayezid'in yanina gönderildi. Ömer Bey'in bundan sonraki hayati hakkinda hiç bir bilgi bilinmemektedir.

9- Halil Bey

Ömer Bey'den sonra Ramazanogullari beyliginin basina Davud-oglu Halil Bey geçti (1485). Otuz yil gibi uzun bir müddet beyligin basinda bulunan Halil Bey 1488'de Adana civarindaki Aga Çayiri'nda yapilan Osmanli-Memlûk savasinda Emir Özbek komutasindaki Memlûk ordusunun yaninda yer aldi. Bu savasin baslangicinda Osmanlilar galip durumda olmalarina karsin, Karamanli sipahilerin kaçmalari ve Evrenosogullari'ndan Isa ve Süleyman Beylerin de sehit düsmesi sonunda agir bir bozguna ugradilar. Savastan sonra Ramazanogullari'na bagli Türkmenler, diger Türkmen gruplariyla birlikte Osmanli ordugâhini yagma ettiler.

Çukurova'daki Osmanli-Memlûk mücadelesinde Osmanlilar'in yenilgisinden sonra Ramazan-oglu Halil Bey Memlûklulara bagliligini devam ettirdi. Bu sirada, Karaman Beyligi'nin Osmanlilara geçmesinden sonra Iç-il bölgesine çekilmis olan Turgutogullari Ramazanogullari topraklarina saldirdilar. Halil Bey, bu Türkmen grubu üzerine yürüyerek onlari bozguna ugratti.

c- Osmanlilar'a Tâbi Dönem

Halil Bey, Osmanlilar'in Çukurova'da hakimiyetlerini kabul ettirmelerinden sonra bu devletle iyi geçinmenin, kendi ülkesinin gelecegi bakimindan daha faydali olacagini düsünerek Memlûklulara olan bagliligini gün geçtikçe azaltmaya basladi. Osmanlilar ile dostluk kurmaya özen gösterdi.

Halil Bey, mezar kitabesinden anlasildigina göre 916 (1510) yilinda vefat etti. Uzun süren saltanati sirasinda beyliginin baris içinde yasamasi için büyük çaba sarfeden Halil Bey âlimlere saygili, cömert ve fakirlere yardim eden bir bey idi. Ramazanli ülkesi en çok bu bey zamaninda imar görmüs, camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve çesmeler ile ülkenin dört bir yani süslenmisti. Onun bu hizmetlerinden dolayi halk kendisine, dine yardim eden manasina gelen "Giyaseddin” lâkabini vermisti.

1- Mahmud Bey

Halil Bey'in ölümünden sora Ramazanli beyliginin basina Mahmud Bey geçti. Mahmud Bey de Halil Bey'in siyasetini takip ederek Osmanli Devleti ile dostlugunu arttirdi. Bunun üzerine Memlûklular Mahmud Bey'i beylikden azlederek yerine Ömer Bey'in oglu Selim Bey'i tayin ettiler (1514). Beylikden azledilen Mahmud Bey ise Istanbul'a giderek padisah Yavuz Sultan Selim'e tabiiyetini arzetti. Osmanli padisahi Yavuz Sultan Selim Mahmud Bey'e itibar göstererek ona ikiyüzbin akçelik bir dirlik verdi. Padisahtan, seferlerde kendisine refakat etme imtiyazini da alan Mahmud Bey 1516 Misir seferinde Yavuz Selim'in maiyyetinde bulundu. Ordu Haleb'e geldiginde Mahmud Bey'e bagli Ramazanli kuvvetleri de gelerek Osmanli padisahinin hizmetine girdiler.

Memlûklular tarafindan Ramazanli beyi tayin edilen Selim Bey'in siyasî hayati hakkinda ise bilgimiz yoktur. Ancak, Selim Bey'in Adana'da bir mescit insa ettirdigi ve bu mescidin etrafinda Selim Bey Mescidi (Su Gedügü) denilen bir mahallenin tesekkül ettigi bilinmektedir.

Yavuz Sultan Selim, Mercidabik savasinda Memlûklular'a agir bir darbe vurduktan sonra yaptigi tevcihler sirasinda Mahmud Bey'e de eski beyligini verdi. Ancak Misir seferinin devaminda vuku bulan Ridaniye savasi sirasinda Memlûk Sultani Tomanbay ve üçyüz seçkin silahsörün padisahi öldürmek üzere otag-i hümâyuna baskinda bulunduklari sirada Sadrazam Sinan Pasa'nin yanisira Ramazan-oglu Mahmud Bey de öldürüldü.

2- Kubad Bey

Mahmud Bey'in naasini Haleb'e gönderen Yavuz Sultan Selim, Ramazanogullari'nin basina Halil Bey'in oglu Kubad'i tayin etti. Kubad Bey'in beyligin basina geçmesinden çok kisa bir süre sonra, bölgede meydana gelen karisikliklar üzerine Kubad Bey'in kardesi Pîrî Bey'e Çukurova hakimligi verilmis, Kubad Bey'in elinde ise yalnizca Adana kalmisti. Böyle olmakla birlikte çok geçmeden bütün beylik Pîrî Bey'in hakimiyeti altina girdi (1519).

3- Pîrî Bey

Kanuni Sultan Süleyman'in teveccühünü kazanmis olan Pîrî Bey Osmanlilara tabi olarak beyligini sürdürdü. Hatta Kanuni Sultan Süleyman Pîrî Bey'in bölgede daha rahat hareket edebilmesi için basta Kubad Bey olmak üzere bütün kardeslerini Rumeli'de görevlendirdi.

Ramazan-oglu Pîrî Bey, Bozok'ta Söklen boyu beyi Musa'nin Dulkadirliler'den Zünnûn ile birlikte çikarmis oldugu tehlikeli isyanlari da bastirdi. Daha sonra bazi beylerbeyilerin kendisini rahatsiz etmeleri üzerine ata yurdunu birakip bir devlet memuru sifati ile muhtelif yerlerde vazife görmeye basladi. Pîrî Bey, Pasa ünvani ile sirasiyla Karaman, Halep ve Sam'da beylerbeyilik yapti.

Sam beylerbeyiliginde biri 950 (1543-44) ve digeri 957 (1550) olmak üzere iki kez bulunan Pîrî Pasa bu tarihten sonra Osmanli padisahi tarafindan ricasinin kabul edilmesi üzerine tekrar Adana'ya dönerek beyliginin basina geçti. Çukurova'da kendisinin yoklugunda meydana gelmis olan karisikliklari düzeltti. Kendisinin yoklugunda Osmanlilar'in Adana'ya göndermis oldugu emirler memlekete hakim olamamislar ve ülkede yagmacilik baslamisti. Eski haslari ile birlikte beyligin basina getirilen Pîrî Pasa, 90 yasinda iken 976 (1568-69)'da vefat etti. Uzun süren beyligi sirasinda Adana'yi cami, imaret, medrese, hamam ve han gibi eserler ile süsleyen Pîrî Bey tarihe önem veren, Türkçe ve Farsça siirler yazan kültürlü bir devlet adami idi. Ramazanogullari'nin en istikrarli ve mesut zamani onun devrinde yasandi.

d) Ramazanogullari Beyligi'nin Sonu

Pîrî Bey'den sonra, Ramazanogullari beyligi, onun vasiyeti üzerine küçük oglu Dervis'e verildi. Dervis Bey, daha önce Tarsus sancak beyliginde bulunmustu. Ava merakli, dürüst ve cömert bir insan olan Dervis Bey alti ay kadar süren kisa bir beylik yapti. Onun 1596'da vefati üzerine yerine Sis sancakbeyi olan agabeyi Ibrahim tayin edildi. Beyligi hakkinda fazla bilgimiz bulunmayan Ibrahim Bey de 997 (1580) yilinda ölünce yerine oglu Mehmed Bey geçti. Ahlâkinin temizligi ve iyi davranislari ile taninan Mehmed Bey'in 1594 yilinda hayatta oldugu bilinmektedir. Ancak 14 Eylül 1582 tarihinde Adana hakimi olarak Ibrahim Bey'in diger oglu Ismail Bey görüldügüne göre. Mehmed Bey bu tarihten önce baska bir göreve getirilmis olmalidir.

1595 yilindan sonra ise beyligin basinda Mehmed Bey'in oglu Pîr Mansur'un bulundugu anlasilmaktadir. Pîr Mansur'un 1609 yilina kadar beyligin basinda bulundugu ve bu tarihten sonra Adana'nin Haleb'e; Sis ve Tarsus'un da Kibris Beylerbeyiligine baglanmak sureti ile Ramazanogullari beyliginin son buldugu bilinmektedir. Daha sonralari ise Osmanlilar Adana beylerbeyiligini kurmuslar ve Adana da bu beylerbeyiligin merkezi olmustur.

Anadolu beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Ramazanogullari Beyligi, kurulusundan itibaren yarim asir kadar Memlûklular'a tabi olmus, 1510 yilindan sonra ise Osmanlilar'a tabi olarak yaklasik bir yüzyil kadar daha varliklarini sürdürmüstür.



II- IMAR FAALIYETLERI

Çukurova'nin Türklesmesinde büyük bir rol oynamis olan Ramazanogullari Beyligi'nin maydana getirmis oldugu en önemli eser Adana Ulu Camii Külliyesi'dir. Camii, medrese, türbe, mescit, konak, han, hamam, arasta, çesme ve pek çok dükkândan meydana gelen bu külliyenin büyük bir kismi bugün de ayaktadir. Bunlar arasinda plâni, minaresi, tas isçiligi ve çinileri ile Ulu Camii'nin sanatimizda ayri bir yeri vardir. Iç avluya açilan kapilarda ve minberi üzerinde bulunan kitabelerinden anlasildigina göre 913 (1513)'de Ramazan-oglu Halil Bey tarafindan baslatilip 926 (1520)'da oglu Pîrî Mehmed Pasa tarafindan tamamlanmistir. Selçuklu ve Osmanli mimarisiyle güneyden gelen Zengî ve Memlûk mimarisinin etkilerini bir araya getirmesi bakimindan Ulu Camii ilgi çekicidir.

Ulu Camii'nin dogu yanina bitisik olan 1540 tarihli türbe ise Pîrî Pasa tarafindan yaptirilmistir. Türbede bulunan üç çinili lâhit, camii ile ayni üslûp ve devirden olup basuçlarindaki kitabelerine göre Ramazanogullari'ndan Emir Halil Bey (1510) ile Pîrî Pasa'nin iki oglu Mehmet Sah (1534) ve Mustafa (1522)'ya aittir. Külliyede bulunan medrese ise Pîrî Pasa tarafindan 1540'da camiin dogu yanina yaptirilmistir.

Adana'da bulunan Yag Camii (Eski Camii) de kitabelerinden anlasildigina göre Ramazan-oglu Halil Bey'in emriyle 1501'de camie çevrilen küçük kilisenin yanina Pîrî Pasa tarafindan 1558'de yaptirilmistir.

Ramazan-oglu Halil Bey bu eserlerden baska Adana'da iki camii ve bir medrese daha yaptirmistir. Halil Bey'in oglu Pîrî Bey de camii, medrese, han, hamam olmak üzere bir çok mimari eser vücuda getirmistir. Bunlardan baska Pîrî Bey'in oglu Mustafa Bey de bir cami insa ettirmistir. Pîrî Bey'in diger oglu ve halefi Ibrahim'in de Adana ve Tarsus'ta birer cami yaptirdigi bilinmektedir.

Ramazanogullari Beyligi'nin teskilâti hakkinda hiç bir bilgi bulunmamaktadir. Bununla birlikte, Dulkadirliler'de oldugu gibi Oguz (Türkmen) geleneklerine, yani töre esasina dayanmis oldugunda süphe yoktur. Dulkadirliler gibi Ramazanli beyleri de para bastirmamislardir. Bunlar önce Memlûk parasi, sonra da Osmanli akçesini kullanmislardir.

Kaynak: Osmanli tarihi
 

Bilgi / İnfo

satcafesi.net kar amacı gütmeyen bilgi & paylaşım üzerine kurulu ücretsiz bir forum sitesidir,Üyeler her türlü bilgiyi,dosya,video,resim,vs. önceden onay olmadan paylaşabilmektedir,bunedenle oluşacak herhangi bir illegal paylaşımdan satcafesi sorumluluk almamaktadır,T.CK.na aykırı paylaşım görüldüğünde iletişim kısmından bizlere bildirmenizi rica ederiz.

Yasal Haklar

Foruma gönderilen mesajlardan öncelikle mesaj sahipleri sorumludurlar. Forum yöneticileri başkalarının mesaj veya konularından sorumlu tutulamazlar. Ancak yasal nedenlere bağlı herhangi bir şikayet durumunda, yetkililer bilgilendirildiği takdirde ilgili düzenleme yapılacaktır.
Üst