gittigidiyor

Hititler

hasantek

Aktif Üye
Katılım
14 May 2011
Mesajlar
237
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
61
Gizemli bir başlangıç ile gizemli bir son arasında

Hitit tarihini bilmek, önce Anadolu sonra dünya tarihini anlamak için çok önemli

Hititleri ayrıntılı biçimde ele almak ve varsayımlara, mitolojilere, zaman kopukluklarına yaslanmadan anlatmak, neredeyse olanaksız. Bunun öncelikle bilinmesi gerekiyor. Başka bir gerçek de, Hititlere ilişkin sağlam ve güvenilir verilerin, sürdürülen arkeolojik çalışmalar nedeniyle, adeta dev boyutlara ulaşmış olması. Hititlerin binlerce yıl, hatta tarihi çağlardan önce Anadolu'da ilk büyük imparatorluğu kurmasıyla, etnik ve dil kökeni sorununun henüz çözülememesi, bu iki uç nokta arasında duran sorunlu belirsizliğin en iyi örneği sayılıyor.

Temel görüntü çerçevesinde, Hititlerin Anadolu'ya dışarıdan göç ettikleri düşünülüyor. Ancak, göç tarihleri ve nereden göçtükleri konusu yeterince aydınlığa kavuşturulamamış durumda. Kabul gören varsayımlar arasında ilk sırayı, M.Ö. 2000 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinden başlayıp Kafkasya üstünden Anadolu'ya girdikleri tezi alıyor. Hititler Anadolu'ya geldiklerinde, yerleştikleri Kızılırmak yayı içinde, "Hatti" ülkesinde ve "Hattiler" denilen bir başka halk ile karşılaşıyorlar. Hattiler, Anadolu'nun "yerli" halkı sayılıyor ve dilleri "Hint-Avrupa" kökenli değil. Oysa Hititlerin, özellikle dilleri yönünden "Hint-Avrupalı" bir kavim olduğu biliniyor. Hattiler, yeni gelenlerden daha yüksek bir kültür düzeyindeydiler. Örneğin, "güneş kursu" diye anılan tunçtan yapılmış dinsel simgelerinde orta bölümün güneşi, etrafındaki tomurcukların da gezegenleri betimlemesi, Hattilerin ne denli bir yüksek kültüre eriştiklerini göstermesi bakımından çok önemli.

Burada kısa bir ara verip, dönem ve süreç hakkında kısa bilgiler vermek gerekiyor. Dönem M.Ö. 2000'li yıllar, başka bir deyişle "Orta Tunç Çağı" idi. İnsanlığın kültürü, henüz Taş Devri'nin (Kalkolitik) birikimlerine dayanıyordu. İnsanlık madenlerle bile yeni yeni tanışıyordu. Biraz daha geriye gittiğimizde, insan, diğer hayvanlar gibi avcı-toplayıcı yaşam şekillerinden tarımsal üretim biçimine (Neolitik, M.Ö. 10.000-7000) geçeli pek az olmuştu. Bu durum, insanın kendi ürettiği maddi kültür aracılığıyla doğal evrimden bir ölçüde sıyrılıp, özel bir kültürel evrimi başlatması anlamına geliyordu ve öteki canlıların tümünü doğrudan etkiliyordu. Yani insan, her alandaki sorunlu durumda, yeni teknolojiler geliştiren bir varlık konumuna yükseliyordu.

Böylece, Neolitik öncesinden başlayıp günümüze kadar gelen kültürel evrimleşme, Konya yakınlarındaki Çatalhöyük (M.Ö. 9000) ile ilk önemli atılımını Anadolu'dan başlatıyordu. İnsanlığın başlattığı bu yeni ve eşsiz "maddi" değişim, Mısır ile Afrika'dan, Sümer, Babil ve Asur ile Mezopotamya'dan, Hitit ile Anadolu'dan geleceğe doğru sürüyordu. Hititler bu açıdan, özellikle bizim için çok önemli.

Bir Arzawa kenti: Puranda.
Tarihçi J.G. Macqueen'e göre, Hititlerin, kökleri Neolitik döneme kadar uzayan yönlerinden birisi de inançları ya da dinleriydi."Hitit gücünün yükselmesiyle birlikte, eskiden küçük tarım topluluklarının koruyucuları olan tanrılar, hızla kendilerini sarayın ve imparatorluğun koruyucuları olarak buldular. Hititlerin gözünde tanrılar efendiydi; insanın amacı, tıpkı hizmetçinin efendisine yaptığı gibi, onlara hizmet etmekti. Karşılığında tanrı da iyi bir efendi gibi, toplumu hastalık, kıtlık ve düşman saldırılarına karşı koruma sağlar ve dinsel görevlerini ihmal eden kötü hizmetçilerini de cezalandırırdı". Ne yazık ki Hititler, tanrıların bu koruması konusunda yanılmışlardı. Hititlerin gizemli yok oluş öyküsünde, belki de bu yanılgının bir ölçüde payı vardı. Prof. Dr Füruzan Kınal, Geç Hitit Beylikler dönemi için bile şöyle söylüyordu: "Bilhassa dini inanışlar, bu devirlerde daima dinin emrinde çalışan sanat anlayışları ile kültür bakımından Büyük Hititlerin bir devamıydı".
Orta Tunç Çağı'nda Anadolu'ya damgasını vuran bir başka belirleyici özellik de, Mezopotamya ile olan ticaret ilişkisiydi. Bunun tüm insanlık için ayrıcalıklı bir başka yanı da, Prof. Dr. Veli Sevin'in anlatımıyla, "yazı"nın ortaya çıkmasıydı. M.Ö. 1700'lerin ortalarına kadar sürdüğü kabul edilen bu çağa, "Asur Ticaret Kolonileri Çağı" ya da sadece "Koloni Çağı" deniyor. Henüz "değiş-tokuş" temeline dayalı olan bu ticarette, Asurlu tüccarlar, sayıları 200-250'yi bulan eşek kervanlarıyla Anadolu'ya, başta kalay olmak üzere çeşitli kumaşlar getirip karşılığında da altın, gümüş, bakır ve değerli taşlar alıyorlardı. Malların sunulduğu pazarlara Asurca "karum" (liman) deniyordu. Karum'ların en tanınmışı, Kayseri Kültepe yakınlarındaki Kaniş'ti. Kaniş'in önemi, hem tüm karumların hem de bölgedeki Hatti Beyliği'nin merkezi olmasıydı. Bu gelişmelerin önemi, insanı insan yapan değerlerin ve kendi ürettiği bilginin giderek artan biçimde, Neolitik'le başlayan süreç içinde ilerlemesiydi.
Koloni Çağı'nın sonlarında, M.Ö. 1725de Kültepe-Kaniş dahil, birtakım pazar yerleri Orta Anadolu'daki çoğu yerleşmelerle birlikte bir yangında yok oldu. Bölgesel beylerin anlaşmazlıklarına bağlanan bu olaylardan sonra Hitit Devleti ortaya çıkmaya başladı. Bu çağ, Anadolu'da çeşitli beyliklerin ortaya çıktığı, bunların da aralarında Arzawa (Göller Bölgesi'nden kıyıya Mersin'e doğru uzanan bölge) ve Assuwa (Ege Bölgesi) gibi adlarla anılan "konfederasyon"ların oluşturulduğu bir dönemdi. Anadolu tarihi boyunca da görüleceği gibi, çözülme dönemlerinin sonrasında, Anadolu'daki ilk merkezi devlete doğru gidiş, Kültepe Höyüğü'nü merkez yapan Anitta ile başladı. Orta Anadolu'daki Kuşşaralı Anitta, Netta, Zelpa ve Hattuş'u eline geçirip kendisini "büyük kral" ilan etti. Anitta'nın ardından ve aynı soydan gelen Labarna, Hattuş'u başkent yaptı. Kent Hattuşa, kendisi de Hattuşalı anlamına gelen "Hattuşili" adını aldı. Artık Hitit Devleti kurulmuştu.


Tanrı Şarumma büyük kral Tudhaliya'ya kılavuzluk ediyor
Bundan sonra gelen dönem, genel uygarlık tarihi açısından "Son Tunç Çağı" olarak adlandırılırken, Hititler yönünden de, Hitit İmparatorluk Çağı başlıyordu. Bu dönemde, Anadolu'nun tarihteki ilk birliğinin sağlanmasının yanı sıra, Hititler de tarihe "süper güç" olarak geçiyorlardı. Anadolu'dan bir devlet, ilk kez, kendisini böyle bir unvana ulaştıracak "maddi", ekonomik, teknolojik, askeri ve sanatsal güce erişiyordu. Özellikle I. Şuppiluliuma (M.Ö. 1350-1320) döneminde, imparatorluğun toprakları doğu ve güneydoğuda Hurrilerin kurdukları Mitanni Devleti ile Suriye ve Mezopotamya topraklarını da içine alıyordu. Hititler, böylece çağın bir başka büyük gücü olan Mısır ile karşı karşıya geldiler. İmparatorluğun sınırları batıda Ege Denizi'nden, doğuda Bingöl Dağları'na, kuzeyde Karadeniz kıyısından güneyde Lübnan'a kadar uzanıyordu. I. Şuppiluliuma'nın torunu olan Muvatalli'nin, Suriye'nin egemenliği için II. Ramses ile giriştiği Kadeş Savaşı (M.Ö.1275), tarihin en ünlü ve iki süper gücü arasında geçen ilk meydan savaşlarından birisiydi. Savaş döneminde başkent, Hattuşa'dan Konya yakınlarında olduğu sanılan Tarhuntaşşa'ya taşındı. Ancak kısa süre sonra, Muvatalli'yi izleyen III. Murşili, başkenti yeniden Hattuşa'ya aldı.

M.Ö. 1190-1200 yılları arasında, Hitit İmparatorluğu umulmadık bir hızla son buldu. Bunda kuşkusuz, değişen "teknoloji" de büyük bir rol oynamıştı. Çünkü "demir"in bulunmasıyla Tunç Çağı kapanmış, Demir Çağı başlamıştı. Bölgeye, önce Hititlerin amansız düşmanı olan kuzeydeki Kaşkalar girdiler ve Kızılırmak'ın kuzeyinde kalan bölgeyi ele geçirdiler.

Kafkaslar üstünden gelen Muşkiler Doğu Anadolu'nun batısına, Trakyalı göçmenler Batı Anadolu!nun kuzeyine, Sami kökenli Aramiler ise Güneydoğu Anadolu'ya yerleşmeye başladılar. Bu olumsuz hava içinde, Mısırlıların "Deniz Halkları" dedikleri, ama genelde "çapulcular" olarak kabul edilen topluluklar, bütün bölgeyi yakıp yıkarak Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasına neden oldular. Bu beklenmedik gizem dolu çöküşün izleri kısmen sürülebiliyordu. Prof. Oliver R. Gurney'in verdiği bilgilere göre, Hitit arşivlerindeki tarihi metinlerin sonuncusu, "Alaşiya"da (Kıbrıs) üslenmiş bir düşmana karşı kazanılan deniz zaferi ile ilgiliydi. Gurney, "Peşinden gelen sessizlik tamdı. Kazılar, Hattuşa'nın büyük bir yangınla tamamen kül olduğunu gösteriyordu" diyor. Ünlü tarihçiye göre, arşivlerde, gelen tehlikeyi gösteren hiçbir ipucu yoktu. Ancak Mısır kayıtlarında, Hatti, Kizzuwatna (Çukurova), Karkamış, Arzawa ve Alaşiya'nın yağma edildiği, Suriye'ye ilerleyen Deniz Halkları'nın Mısır sınırına yaklaşırken durdurulduğu belirtiliyordu. Ama, "Bin tanrılı" Hititlerin sonu aniden gelmişti.

Saldırılardan kaçan kimi Hitit prensleri, yıkıcı göç dalgalarından en az etkilenen bölge olarak Doğu Toroslar'ın dağlık bölgelerine, Güney ve Güneydoğu Anadolu'ya kaçıp, burada "Geç Hitit Beylikleri" adıyla bilinen yeni bir dönemi başlattılar. Belirleyici yön, ekonomik ve askeri açıdan zayıflamış Anadolu'nun, işgalciler ve önceki devletten kalma "bey"lerin egemenliğine girmesiydi.

Anadolu'nun kendi tarihsel birikimi açısından "Geç Hitit" ya da "Syro-Hitit Beylikleri", ilginç ve yeni bir sürecin de başlangıcını oluşturuyordu. Yayılış ve yerleşim olarak en batıdan başladığımızda ilki, Kayseri, Niğde, Nevşehir dolaylarına egemen olan Tabal Beyliği ya da Krallığı idi. Batıda Frigya ile komşu olan beyliğin merkezi, Tuvanuva (Tyana, şimdiki Bor) kentiydi. Beylik, çok sayıda küçük prenslikten oluşmuştu. Tabal Beyliği'nin güneyindeki Hilakku'nun (Kilikya-Mersin) batısında Kue ülkesi bulunuyordu. Yanı sıra Hilakku, Asur kayıtlarında Kue adıyla ve birçok kentle birlikte geçiyordu. Bundan da, Kue'nin bir kent-devleti krallıklarının konfederasyonu, merkezinin de Pahti olduğu sonucu çıkarılıyor. Kue'nin doğusundaki, Adana-Kadirli yöresinde bulunan Asitavanda (Karatepe) kent-devleti de Kue'nin içindeydi. Adıyaman yöresinde de, sonraları Kommagene adını alacak alan Kummuh Beyliği bulunuyordu. Kummuh'un merkezi Samosata kentiydi. Prof. Dr. Firuzan Kınal, Asur metinlerinde isimlerin Hurrice olmasını, "Ege göçlerinden sonra şehrin hâlâ bir Hurri sülalesinin egemenliğinde bulunduğu" şeklinde yorumluyor.


Melid ya da bugünkü adıyla Malatya Beyliği, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra daha fazla önem kazandı. Çünkü ülke, Asur, Frig ve Urartu devletlerinin birleşme, Yukarı Mezopotamya ile Orta Anadolu yollarının da ortak buluşma noktasında konumlanıyordu. Malatya kenti bir öküz başı ve ayağı ile betimleniyordu. Kentin taşıdığı özgün Melid adının ise, Hititçe "bal" anlamındaki "melit"ten kaynaklandığı sanılıyor. Bugünkü İslahiye dolaylarındaki Zincirli yöresinde kurulmuş olan Sa'mal Beyliği'nin eski adı, Asur kaynaklarına göre Ya'diya idi. Kentte yapılan kazılarda elde edilen ve Kral Kilamuwa'nın Finike dilinde yazdırdığı kitabeden, Sam'al kral soyunu dört kuşak boyunca izlemek mümkündü.

Zincirli'nin kuzeydoğusunda bulunan Sakçagözü mevkiindeki kalıntılar, burada Geç Hitit devrine ait bir kent kral devletinin varlığını gösteriyordu. Ortaya çıkarılan eserlerin üstünde yazı bulunmadığı için, kentteki Geç Hitit beyliğinin adı henüz bilinmiyor.
Dönemin önemli kent-devletlerinden birisi de Kahramanmaraş yöresinde kurulmuş olan Gurgum Beyliği idi. Beyliğin merkezi de, bugünkü Kahramanmaraş olan Markasi kentiydi. Gaziantep yöresinde kurulan Kargamış Beyliği'nin önemi, Anadolu'yu Mısır ve Mezopotamya'ya bağlayan yolların kavşağında konumlanmasından kaynaklanıyordu. Firavun II. Ramses'in Ege göçlerini anlatan yazıtlarında, yıkılan kentler arasında Kargamış'ın da bulunmasına karşın, kent 1. bin yılda önemini korumayı sürdürmüştü. Asur kralı I. Tiglatpileser'in, M.Ö. 11. yüzyılda "Büyük Hatti" olarak belirttiği Kargamış Malatya'ya kadar egemen olmakla kalmamış, Büyük Hitit kralı Nini-Teşub'u da vergiye bağlamıştı.

Yesemek Taşocağı
Yesemek Taşocağı'nın tasviri:
İslahiye'nin 14 km. kuş uçuşu güneydoğusunda, Zincirli'nin ise (Sam'al Beyliği), 19 km. güneydoğusunda bulunan Yesemek Taşocağı ve Hitit heykel atölyesi, üstü fundalık kaplı "Karatepe Sırtı"nın batı yamacında, yaklaşık 300x400 m. boyutundaki bir alanı kaplamaktadır. Yesemek köyü, gün geçtikçe Karatepe sırtına doğru geliştiğinden, köy bir süre önce taşocağından 200-300 m. uzaktayken, bugün adeta taşocağının yanı başına kadar uzanmış bulunmaktadır. Yesemek Taşocağı'nın malzemesini volkanik taş olan bazalt oluşturmaktadır. Buradaki bazalt gayet sert olup çok ince gözenekleri vardır. Yesemek heykel atölyesinin önemi, yalnız zengin bir taşocağının varlığı değil, aynı zamanda Eski Yakındoğu'nun en büyük atölyesinin bulunuşundan kaynaklanmaktadır. Ocakta, 200'den (günümüzde 400’den) fazla heykel atölyesinin taslağı, kısmen toprak üstü araştırılması, kısmen sondaj ve kısmen de kazı yapma suretiyle meydana çıkarıldı. Yesemek heykel atölyesinde üç işçilik evresini ayırt etmek mümkündür. Birinci evrede, taslaklar kabaca biçimlendirilmekte, ikinci evrede yer yer perdahlamaya geçilerek bazı ayrıntıların işlenmesine geçilmektedir. Üçüncü evrede ise, heykel taslağındaki detaylar biraz daha artırılarak perdahlaması yapılıyordu. Heykel taslaklarının son şeklini almaları, gönderildikleri yerde ve normal konumlarını aldıktan sonra yapılıyordu. Yesemek heykel atölyesindeki taslakların tipolojik sınıflaması ise şöyleydi:
A-Kapı aslanları, B- Sfenks taslakları, C- Yuvarlak heykel taslakları, D- Kabartma taslakları, E- Diğer kabartma taslakları. F- Mimarlık parçaları.

Prof. Dr. Bahadır Alkım. "Yesemek Taşocağı ve Heykel Atölyesi"

Kargamış'ın batısında, Amik Ovası'nı kaplayan Pattin Beyliği bulunuyordu ve başkenti de Kunula idi.
Geç Hitit beyliklerinin Pattin ve Kargamış'a kadar olanları, Güney Anadolu'nun doğal sınırları içinde bulunan devletlerdi. Ayrıca, Geç Hitit beyliklerinin Kuzey Suriye topografyası içinde kurulmuş olanları da vardı. Kuzey Suriye, Hitit İmparatorluğu'nun sınırları içinde bulunuyordu. Ancak, Deniz Halkları'nın göçleri nedeniyle devlet güçten düşüp yıkılınca, buradaki kentler ayaklanıp bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Bunların en önemlileri şöyle sıralanıyor. Hattena Krallığı, Hatay ve Asi Nehri'nin aşağı kısımlarındaki kent-devletleri bünyesinde barındırıyordu. Hattena'ya ilişkin bilgiler, yine Asur kaynaklarından elde ediliyor. Halep çevresinde kurulan Hamat Krallığı'yla farklı bir değişim göze çarpıyor. Hamat kralı Urhilina ile oğluna ait bir stelde isimleri Hurrice yazılmıştı, ama bir kuşak sonra gelen Hamat kralının adı olan Zakir, Aramca'ydı. Daha açık bir deyişle, M.Ö. 11. yüzyılda Hamat kenti Aramilerin eline geçmişti. Fakat Hamat'ın yandaş kentleri olan Kue, Gurgum, Sam'al ve diğerleri Zakir'e cephe almışlardı.


Til Barsip Krallığı ise, Aslantaş'ın 30 km. kadar güneyinde ve Fırat'ın kenarındaydı. Burası, Arami kabilesi Bit-Adini'nin merkeziydi. M.Ö. 12. yüzyılın ortalarında, III. Salmanassar bu kenti alarak Kar-Şalmanu-aşarid adını vermişti. Kentin biri kuzeydoğuya, diğeri kuzeye, sonuncusu da kuzeybatıya açılan üç kapısı vardı. Kent, güneyden doğruca Fırat'a açılıyordu. Guzana Beyliği ya da Krallığı, Hattuşa'nın tarihe gömüldüğü yıllarda (M.Ö. 1200) Hitit kültürünü bütün görkemiyle yaşatıyordu. Bölgede Hititlerin ardılları diyebileceğimiz beylikler, prenslikler ve irili ufaklı krallıklar, yaklaşık 500 yıl kadar daha yaşamlarını sürdürdüler. Önce, Anadolu'daki beylikler Urartu kralının yandaşı olurken, Kuzey Suriye devletleri de Aramilerin etkisindeydi. Ancak Asurlular, hiçbirine daha fazla yaşama fırsatı vermediler. Asur İmparatorluğu, M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına doğru, hepsini Asur eyalet sistemine kattı.

Öykü kuşkusuz burada bitmedi; günümüzde, önce Mısırlılar, ardından da Hititler, biraz popüler yanlarıyla da olsa yeniden gündeme geldiler. Bugün, bir zamanlar Hititlerin ve daha uzak olarak Asurlu ve Mısırlıların yaşadığı toprakların üstünde şimdi bizler yaşıyoruz. Her biri çağının "süper gücü" olan bu toplumlar başarılarını, gelişmelerini ve hatalarını, Neolitik devrim sonrasının "sınırlı" bilgileriyle gerçekleştirdiler. Oysa günümüzde, aynı topraklardaki ortak çevremize baktığımızda, eskinin mirasçıları olarak hâlâ Neolitik Dönem'de duruyormuşuz gibi görünüyor. Hitit bölgelerini gezerken bir de bu gözle bakın çevrenize...
 

Bilgi / İnfo

satcafesi.net kar amacı gütmeyen bilgi & paylaşım üzerine kurulu ücretsiz bir forum sitesidir,Üyeler her türlü bilgiyi,dosya,video,resim,vs. önceden onay olmadan paylaşabilmektedir,bunedenle oluşacak herhangi bir illegal paylaşımdan satcafesi sorumluluk almamaktadır,T.CK.na aykırı paylaşım görüldüğünde iletişim kısmından bizlere bildirmenizi rica ederiz.

Yasal Haklar

Foruma gönderilen mesajlardan öncelikle mesaj sahipleri sorumludurlar. Forum yöneticileri başkalarının mesaj veya konularından sorumlu tutulamazlar. Ancak yasal nedenlere bağlı herhangi bir şikayet durumunda, yetkililer bilgilendirildiği takdirde ilgili düzenleme yapılacaktır.
Üst