Tanzimat Dönemi
Gülhane Hattı Hümayunu
Tarihimizde Tanzimat-ı Hayriye adıyla tanınan bu devir Türk yenileşme tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, Ortaçağa ait bir devlet sisteminden, hukuk" manada yeni çağdaş bir devlet teşkilatına doğru ilk adımını atmaya teşebbüs eder. Reform gayretlerinin başlangıcından Tanzimat'a kadar, bir asrı aşan zaman zarfında çalışmalar önemli ölçüde asker" alana yöneltilmiş, burada da bütün gailelerin ağırlık merkezini teşkil eden yeniçerilerin ıslahı veya lağvı ile uğraşılmıştır. Ordu meselesi bir dereceye kadar halledildikten sonradır ki, reform temayülleri ancak diğer sahalara yöneltilebilmiştir.
II. Mahmut'un son yıllarında Mısır Meselesi yeniden patlak verdi. Hanedanının sürekliliğini sağlamak amacıyla 1839 yılının başlarında Mehmet Ali Paşa bir kere daha isyan edince, isyanı bastırmak üzere 21 Nisan 1839'da Osmanlı Ordusu harekete geçti. Ancak 24 Haziran'da ordu Nizib'de yenildi. Bu yenilgi bir bakıma II. Mahmut döneminde gerçekleştirilen reform hareketlerinin yetersizliğini ispatlamaktaydı. Sultan, Nizib yenilgisinin haberi İstanbul'a ulaşmadan önce 1 Temmuz 1839'da öldü. Yerine henüz 16 yaşında olan oğlu Abdülmecid padişah oldu. Bu arada, Tanzimat dönemine damgasını vuracak olan, ancak II. Mahmut döneminde önerdiği reform politikası ile sultanın kurduğu mutlakiyetci yönetime ters düştüğü gerekçesi ile İngiltere'ye elçi olarak gitmiş olan Mustafa Reşit Paşa, Ağustos 1839'un başında Sultanın cülûsunu kutlamak bahanesi ile İstanbul'a döndü. Ve II. Mahmut'a kabul ettiremediği ıslahat programı için genç padişahın onayını aldı. Reşit Paşa, Sultana önerdiği ıslahat programı ile bir taraftan imparatorluğun ilerlemesini durduran engelleri aşmak, diğer taraftan devletin o an içinde bulunduğu güçlükten kurtulabilmek için muhtaç bulunduğu batılı devletlerin yardımı temin etmeyi planlıyordu. Bu itibarla; Mustafa Reşit Paşa tasarladığı ıslahatın yalnız bir içtimai zaruret olduğuna değil, aynı zamanda o an için kaçınılmaz bir siyasi tedbir olduğuna da kaniydi. Onu bu kanaate sevk eden sebepler muhtelif olmakla birlikte, uzun müddet Avrupa'da bulunması neticesinde Fransız ihtilâlinden gelen ilhamların Batı devletlerinin Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini bilmesinin önemli rol oynadığı muhakkaktır.
Gülhane Hatt-ı Hümayunu Sultan Abdülmecid'in de onayı ile 3 Kasım 1839 Pazar günü Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu. Sultan Abdülmecid fermanın okunuşunda hazır bulunmak üzere Gülhane meydanına bakan kasra gelmiş ve merasimi buradan takip etmiştir.
Ferman ana hatları ile şunların sağlamasını öngörüyordu:
1- Hangi din, millete mensup olursa olsun, Osmanlı memleketlerinde yaşayan bütün teb'a can, ırz ve namus garantisine sahip olacaktır.
2- Herkes mülkiyet hakkına sahip bulunacak ve bu hak ferdin lehine olarak devlet tarafından müdafaa edilecektir.
3- Vergiler için belli ve adil nisbetler tayin edilecek, vergi mükellefiyeti eşit olacaktır.
4- Askerlik hizmeti için belli bir süre ve her yerin nüfusu nisbetinde mükellefiyet konulacaktır. Yeni düzenlemeden "millet-i saire"de istisnasız olarak yararlanacaktır.
5- Suç işlediği iddia olunanlar hakkında tahkikat açık olarak yapılacak ve bunlar alenen muhakeme edilecektir.
6- Kimse hakkında mahkemenin kararı (hükmü) olmadan idam cezası tatbik olunmayacaktır.
7- Mahkum olanların varisleri, veraset hakkından mahrum edilmeyeceklerdir.
8- Bütün bunlar hakkında çeşitli din ve milletlerden olan tebaa'ya eşitlik tanınacaktır.
II. Mahmut devrinde kurulan ve bazı teşrii (kanun yapma) ödevleri de bulunan Meclis-i Valay-ı Ahkam-ı Adliye'nin bir taraftan üyeleri çoğaltılacak diğer taraftan devletin ileri gelen vükela ve ricali de belli zamanlarda toplantılara katılıp bütün bunlar hakkında kanunlar hazırlayacaklardı.
Bütün devlet memurlarına statülerine uygun belli bir maaş bağlanacaktır.
Rüşvet, kat'i olarak kalkacak ve buna cesaret edenler şiddetle cezalandırılacaklardır.
Hükümdar bizzat kendisi bu usullere riayet etmeyi ve bunlara aykırı davranmamayı kabul ettiği gibi; Ulema ve devlet ricali de bu hususta yemin edeceklerdir.
Tarihimizde Tanzimat adıyla anılan ve 1876 yılına kadar sürdüğü kabul olunan devre, Batı kurumlarının yanında Batı fikirlerinin de memlekete girdiği dönemdir. Ancak, Batı hukuku anlayışının etkisiyle başlayan bu akım Osmanlı toplumunun dayandığı geleneksel kurumları ortadan kaldırmamış, eskisiyle birlikte yaşamak üzere yeni müesseselerin kurulmasına sebep olmuştur.
Tanzimat Fermanı'nın ilanı ardından adliye sahası dışında mal" ve askeri ıslahat yapıldı. Vergiler, iltizama verilmesi yerine vergi tahsildarları eliyle doğrudan doğruya toplanmasına başlandı. Fakat, vergi hasılatında azalma olunca 1841'de eski usule dönüldü.
Tanzimat Fermanı ile girişilen ve yukarıda madde madde sıralanan taahhütler başlıca şu sebeplerden dolayı tam olarak gerçekleşmedi:
Devrin fikir ve sosyal şartları, bilhassa hakim sınıfların olgunluk seviyesi, bu esaslara dayanan bir siyasî statünün tatbikine elverişli olmaması.
Demografik bakımdan tecanüsten mahrum Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde cins, ırk ve din farkı gözetmeksizin vadedilen hürriyetler daha ziyade İmparatorluğun Avrupa yakasında yaşayan temsil edilmemiş yabancı unsurların milliyetçilik duygularını kamçılayıp, hürriyet ve istiklal iştiyaklarını körüklemiştir. Bunun neticesi, dış müdahalelerle siyasi beklentilerin büsbütün artması ve devamlı surette çözülme endişesinin yaşanması oldu.
Bu durum; sosyal ve siyasî realiteleri hesaba katmaksızın sırf şahsî inisiyatif ve prestijden kaynaklanan bir reform hareketinin, eksik ve geçici bir deneme olarak kalmaya mahkum bulunduğunu sosyolojik bir gerçek olarak meydana koymuştur.
Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşlarının müslüman olmayan tebaa lehine gerçekleştirdikleri ıslahatı müslümanlar tepkiyle karşıladılar. Tanzimat'tan Patrikhaneler de memnun olmadılar; çünkü yeni kanunlar, ruhban zümresinin eskiden beri faydalandıkları imtiyazlara kısmen son veriyordu. Halbuki, batılı devletler Osmanlı tebaası Hıristiyanlara tanınan hakları yetersiz buluyorlar; bu hakları genişletmek ve daha belirli bir hale getirmek için Babıali üzerine baskı yapıyorlardı.